Direnme Hakkı ve Gezi Direnişi

~ 14.10.2013, Yeni Yaklaşımlar ~

Direniş Zaruri, İktidar Olasıdır!

İnsanlık tarihi kadar eski, yakın tarihimizdeki örnekler kadar yakıcı bir başlık direnme hakkı.

Toplumsal mücadeleler sonucu kazanılan ve burjuva hukukunda ve doktrinlerde yerini bulan bu hakkın ilk izlerini 1215’de imzalanan ve kralın sınırsız yetkilerini kısıtlayan Magna Carta’ya (Büyük Özgürlükler Sözleşmesi) kadar götürmek mümkün.

18. yüzyılda direnme hakkı John Locke’la teorize edilse de en somut ifadesini 1789 Fransız İnsan ve Yurttaş Hakları Bildirgesi 2. maddesinde bulur: “Her bir politik birleşmenin amacı; doğal ve dokunulamaz insan haklarını korumaktır. Bunlar; özgürlük hakkı, mülkiyet hakkı, güvenlik hakkı ve baskıya karşı direnme hakkıdır.” Bildiri, 1791′de kabul edilen Fransız Anayasası’na önsöz olarak eklenmiştir.

 

Ülkemizde de ‘61 Anayasası’nın başlangıç kısmında “Türk ulusu Anayasa ve Hukuk dışı tutum ve davranışlarıyla meşruluğunu kaybetmiş bir iktidara karşı direnme hakkını kullanarak 27 Mayıs 1960 Devrimini yapmıştır” şeklinde yerini alan direnme hakkı, 12 Eylül 1980 faşist darbesinin ürünü ‘82 Anayasası’nda normatif olarak düzenlenmemiştir.

Halkın sokakta verdiği mücadelenin en büyük kazanımlarından olan bu hak, her toplumda ve her tarihsel dönemde yeni mücadelelerde anlam kazandı.

 

Fransız İhtilali sonrası burjuva karşı devrimci güçlerin yükselişiyle birlikte oluşan baskı ortamında, 10 Mayıs 1796’da tutuklanarak idam edilen François-Noël Babeuf’ün direnme hakkını korkusuzca savunduğuna şahit oldu mahkeme salonları.

Direnme Hakkı ve Ezilenler

21 Şubat 1848′de Karl Marx ve Friedrich Engels tarafından yayınlanan Komünist Manifesto ile Avrupa’da dolaşan hayalet vücut buldu. Manifesto ile burjuvazi ve proletarya arasındaki mücadele sonucu kurulacak yeni toplumsal düzene ve nihayetinde komünizme işaret edildi.

1871’de egemenlere karşı eşitlik, özgürlük ve kardeşlik mücadelesinin en somut karşılıklarından biri olan 71 günlük Paris Komünü deneyimi, 74 yıllık Sovyet deneyimine ışık olmuştur.

Fransız İhtilali ve Paris Komünü deneyiminden sonra dünya tarihinin en heyecan verici, ihtişamlı devrimi, Ekim 1917’de Slav topraklarında gerçekleşmiştir. I. Dünya Savaşı sonrası yaşanan köylü ayaklanmaları, grevler, halk ayaklanmaları Çarlığı tarihin çöplüğüne gömerken, Bolşevikleri iktidara taşımış ve ilk sosyalist devlet deneyimi yaşanmıştır.

Tarih boyunca kral, kilise, padişah, burjuvazide temsiliyet kazanmış siyasi iktidarlara karşı halkların vazgeçilmez temel hak ve özgürlüklerini geri alma mücadelesi günler, aylar ya da yıllarla ölçülebilen devrimci dönüşümlere gebe oldu.

Direnme Hakkı, Halkı İktidara Taşır Mı?

31 Mayıs’la başlayan ve Haziran boyunca kesintisiz devam eden Gezi eylemleri de, tarihteki bu heyecan verici deneyimleri bir kere daha hatırlamamıza vesile oldu.

3 Kasım 2002’den bugüne binlerce öğrenciyi, gazeteciyi, yazarı, akademisyeni terörist ilan eden, Ergenekon, Balyoz, Odatv, Devrimci Karargâh gibi davalarla tutsak eden, eğitim ve sağlık alanında reform adı altında gerici ve piyasacı yaklaşımı dayatan, doğal ve kültürel kaynakları sermayeye hibe eden, sporu ticarileştiren, akademiyi, yargıyı cemaat merkezlerine dönüştüren AKP, Gezi Parkı’yla başlayan ve tüm ülkeye yayılan bir direnişin hedef noktası haline geldi. Halk, “anayasa ve yasalara aykırı davranışlarıyla hukuksal dayanaklarını yitiren, kendi hukukunu yaratarak hukuk devleti yerine baskı rejimi kuran iktidara karşı başkaldırma hakkını” kullandı.

Günlerce tüm ülkede AKP eliyle sınırsız bir hukuksuzluk hayat buldu. Yargı süreci tamamen AKP ve polisin denetiminde işledi. Gezi direnişinde hayatını kaybedenlerin katilleri, pala ve döner bıçağıyla halka saldıranlar “meşru müdafaa” iddiasıyla serbest bırakılırken, direnişçiler muazzam bir hukuki saldırganlığa maruz bırakıldılar. Eylemlerde gözaltına alınan direnişçiler saatlerce gözaltı işlemi yapılmaksızın ve herhangi bir kayıt açılmaksızın hukuka aykırı olarak otobüslerde, karakollarda tutuldu. Adliyelerde ve karakollarda avukatlar polislerin saldırısına maruz kaldı, gözaltına alınanlarla görüşmek isteyen avukatlar karakola sokulmadı. Gözaltına alınan kadın direnişçiler hukuka aykırı olarak çıplak üst aramasına ve cinsel tacize maruz bırakıldı.

Türkiye’nin ayakta olduğu günlerde medyanın AKP ve polis yanlısı tutumu nedeniyle, halk gerçek ve sıcak haberleri twitter, facebook gibi sosyal medyadan alırken, onlarca kullanıcı tweet attıkları gerekçesiyle gözaltına alındı.

Gezi direnişine destek vermek için tencere tava çaldığı ve gürültü yaptıkları gerekçesiyle vatandaşlara para cezaları kesildi. Sağlık Bakanlığı Gezi Direnişi boyunca gönüllü ilkyardım ve sağlık hizmeti veren hekimler hakkında soruşturma başlattı. Çağlayan Adliyesinde Gezi Parkı saldırısını protesto eden avukatlar yaka paça gözaltına alındı.

Eylemlerde gözaltına alınan yüzlerce kişiye polis sorgularında, dayanakları TCK 312’deki müebbet hapisle müeyyidelendirilen “Hükümeti yıkmak amacıyla yapılan eylemlere neden katıldınız? Kimden talimat aldınız?” gibi sorular soruldu. Fezlekelerde eylemlere katılan herkes suçlu ilan edilerek, siyasi partiler, milletvekilleri, barolar, dernekler, sendikalar, taraftar grupları, kitle ve meslek örgütleri “anayasal düzeni değiştirmek amacıyla halk ayaklanması başlatmaya çalışmakla” suçlandı. Taksim Dayanışması suç örgütü ilan edildi.

İmamın ordusunun sokaktaki tüm saldırgan tutumuna, gözaltı ve tutuklamalara  rağmen, genciyle yaşlısıyla, mavi yakalısıyla beyaz yakalısıyla, orta sınıfıyla, işsiziyle bu halk, yılmadan AKP’ye karşı direnişe devam etti. Dayanışmanın, beraber yol almanın, birbirine güvenmenin tadını bir kere alan bu halk bu direnişin de arkasında elbet duracaktır. Zaman dar, mücadele sancılı, direniş zaruri, iktidar olasıdır.

Hits: 1237