Başbakan’ın, pazartesi günü açıkladığı “Demokrasi Paketi”nin demokrasi ve özgürlüklerle uzaktan yakından ilgisi olmadığını görmek için allame olmak gereksiz.
Başka türlüsü de beklenemezdi. Başbakan’ın Türkiye’ye demokrasiyi getirmek gibi bir amacı falan olmadığını bilmemek için saftan da öte olmak gerekirdi.
Türkiye’de temel sorunun demokrasi ve üretimde odaklandığı, talan, yağma ekonomik tabanlı totaliter sistemi düzeltmeden hiçbir sorunun çözülemeyeceği görüşünde olanların, “paket”in Kürt sorununa bir çözüm getirmesini beklemeleri de abestir.
Nitekim, Tayyip Bey’in de böyle bir amacı yok.
Kürt tarafında ise talepler en üst düzeyde dile getirilmekte, bunların altında kalan öneriler yaygın deyişle, kendilerini kesmemektedir.
Nitekim açıklamalar öyle olmuş, çoğunluk memnuniyetsizliğini ifade etmiştir.
Bu arada, sorunun dilde odaklandığını söyleyen, ama ılımlı çizgiyi de kaybetmemeye özen gösteren Muhsin Kızılkaya gibi Kürt düşünürlerin, özel okullarda Türkçeden başka lehçeler ve dillerde eğitim verilmesi yolundaki öneriyi önemli bulduklarını söylemeleri, maksimalistlerin “Yetmez!” haykırışları arasında kaynayıp gitti.
Ama bütün bu açıklamalar, paketin başarısız olduğu anlamına gelmiyor.
Bir girişimin başarılı olup olmadığına karar verebilmek için, onun aslında neyi amaçladığını, baştan doğru saptamak gerekir.
Tayyip Bey bu paket ile neyi amaçlıyordu?
Kürt sorununun çözümünde açık ve net bir yol haritası çizmeyi mi?
Türkiye’de herkesin ihtiyaç duyduğu demokrasi ve özgürlük ortamını egemen kılacak düzenlemeleri yapmayı mı?
Tabii ki hayır!
Onun isteği, birbirini izleyecek önümüzdeki seçimlere daha önce de denediği yöntemlerle, bir çatışmasızlık ortamında girmek, oraya doğru giderken saflarını sıklaştırmak ve bir kez daha sandıkta arzuladığı sonucu almaktır.
Bunun için, çatışmasızlık sürecinin sürmesi gerekiyor.
O da sürecek.
Kimse, çatışmaya yeniden dönülmesini beklemiyor.
Zaten, paket konusunda dile getirilen hoşnutsuzluk ifadelerine fazla kulak asmayın!
Bölgede fiili iktidar değişikliği, devletin görmezden gelmesiyle zaten gerçekleşmektedir.
Bu durumda, çatışma ortamına neden dönülsün ki?
Bir yandan demokratik gelişmenin önünü açacak bir şey yapmazken öte yandan, laik ulus devleti kemirerek, ulus ve laik devlet karşıtlarından oluşan destekçilerinin saflarını sıklaştırma amacını güden bu paket ile Başbakan seçimlere, kendisi için en elverişli koşullarda ulaşabilmeyi amaçlıyor.
Demokrasi talep eden kitlelere verecek bir şeyi olmayan Tayyip Bey, Hacı Bektaş Veli Üniversitesi sadakası gibi, rencide edici sözde açılımlarıyla, aslında oyununu yutmayan Alevilerden çok, kendisinde demokrat arayan “turfa müneccim”lere, “demokratikleşme hamleleri sürüyor yetmez ama evet” korosunu harekete geçirtme çağrısı yapıyor.
Onların mesajı aldıkları ve kolları sıvadıkları ise paketin açıklanmasını izleyen ortamda iyice belirginleşmiş bulunuyor.
Bir yandan, paketi yenilerinin izleyeceğini söyleyip, özel okullarda anadilinde eğitim gibi önemli bir adımla Kürt kesiminin umutlarını uyanık tutmaya yönelen, bölgede fiili iktidar değişikliğine göz yumarken anayasal veya yasal değişim alanında taviz vermiyor görüntüsüyle üniter devleti korumak isteyen kesimi uyutmaya yönelen Başbakan’ın amaçladığı, çatışmasızlık ortamını yaratarak seçime giden demokrat ve üniter devletçi Erdoğan imajını bu paket ile pekiştirmeye çalışması pek de akıldışı değil.
Hani, iki bavul kaçak saati gümrükten kuş yemi diye geçirmeye çalışan uyanık, “Bu ne biçim kuş yemi oğlum?” diyen gümrükçüye ne diyordu:
- Vallahi ben önlerine koyuyorum abi, yerlerse!..