Bu haftaki yazım 1. Atina Uluslararası Şiir Festivali’nin konuğu olarak geldiğim Atina’dan olacak...
İzninizle biraz bu şölenden, biraz şiirden, biraz kendimden ve bu şehre ilişkin anılarımdan söz edeceğim...
Yunanistan’dan ve 22 ülkeden toplam altmış dokuz konuğun ağırlandığı bu buluşmanın Atina’daki ilk uluslararası festival olduğunu sanmam.
Fakat eşgüdüm komitesinde benim de yer aldığım Dünya Şiir Hareketi’yle (WPM) bağlantılı olarak yine aynı komitenin üyesi şair Dino Siotis’in öncülüğünde geçen yıl kurulan “Şairler Grubu”nun ilk uluslararası etkinliği olduğu için böyle adlandırılıyor olmalı.
Etkinliğin bence (başka konuk şairlerle de ortak görüşte olduğumuz) en önemli yanı, her gün siyasal gösterilerin yaşandığı Atina’da, ülkedeki ekonomik sıkıntılara karşın, bu ölçekte bir kültür etkinliğinin gerçekleştiriliyor olması.
23 Eylül’de Atina Konser Salonu bahçesindeki açılışla başlayan şiir şöleni, çeşitli mekânlarda sürüyor. Bu satırları yazmakta olduğum 26 Eylül gecesi ben Atina Kültür Merkezi’ndeki programda şiirlerimi okuyacağım. Festival 29 Eylül’de sona eriyor.
Bütün uluslararası şiir buluşmalarında olduğu gibi burada da, şairler şiirlerini kendi dillerinde okurlarken, İngilizce ve o ülkenin dilinde çeviriler sahne gerisindeki ekranda izleniyor.
Bu anlamda şanslı olduğumu söyleyebilirim. Çünkü Yunanca, kendi dilimiz dışında şiirlerimin kitap olarak yayımlandığı (ve birkaç basım yaptığı) ilk dildir. Böylece zaten önceden yapılmış çok sayıda çeviriye sahibim...
Yunanistan’la (Atina’yla, Selanik’le) ilgili, 1970’lerden bugüne sayısız anılarımın hangisinden söz etmeli...
Aklıma öncelikle gelen, 70’li yıllarda bir barış topluluğu olarak geldiğimiz Atina’da, çok büyük bir kapalı spor salonunda gerçekleşen toplantıda büyük şair Yannis Ritsos’la birlikte şiir okumamızdır.
Ritsos’un, sonraki yıllarda dilimize Fransızcadan çevireceğim eşsiz güzellikteki “Barış”ını okuduğu toplantıda ben de (bu gece de o anımdan söz ederek okuyacağım) “Ne Anlatır Yunan Şarkıları” adlı şiirimi okumuştum...
1984’te ülkeden zorunlu ayrılışımda da ilk durağım olan Atina’da, büyük şairin o sırada yaşadığı adadan, oğlunu uğurlamaya gelir gibi beni uğurlamak için bu kente gelişini ve konuştuklarımızı unutamam... (Bunları bir başka yazımda dile getirmiştim.)
Yıllar önceye ilişkin bu anılar, şimdi hüznün daha ağır bastığı özlem duyguları uyandırıyor...
Sonraki yıllarda da Atina’ya, Selanik’e, başkaca yörelerine çok kez geldiğim bu ülkenin, yaşamımda ve şiirlerimde derin izleri vardır...
Bu sabah, kaldığımız otelin bir salonunda, katılımcı şairler arasındaki “Sınırsız Şiir” başlıklı söyleşiye katıldım...
Şiir ve sınır arasında nasıl bir ilişki olabilir?..
Şairler (ve şiir ürünleri) arasında da ülkeler arasında olduğu gibi aşılmaz sınırlar var mıdır?
Ben asıl sınırın diller arasında olduğunu (ve çeviri sorununda odaklandığını) söyleyen katılımcılar arasında yer aldım...
Biraz da şakayla karışık, bu sınırı aşılmaz kılan başlıca etkenin yeteneksiz şiir çevirmenlerinin ürünü kötü çeviriler olduğunu söyledim...
Buna, orada söylememiş olsam da sadece edebiyatı değil var oluşumuzun bütününü kapsayan şu düşüncemi de eklemek isterim.
Sadece şairler ve şiirler arasında, sadece ülkeler arasında değil, tek tek bütün insanlar arasındaki sınırlar yapay ve eninde sonunda geçicidir...
Çünkü insan olarak (ve bu gezegendeki canlı cansız her şey gibi) yazgımız ortaktır...
Zaten insana en çok yaraşır amaç, bütün sınırların yok edilmesi için savaşım değil mi?..
İnternette, Twitter’de gördüğüm, ülkemize, bulunduğumuz coğrafyaya ve ne yazık ki gezegenimizin bütününe ilişkin sayısız kötü haberlerin hiçbirinden ise bu yazıda söz etmek istemiyorum...
28 Eylül 2013 - Cumhuriyet