Kanlı savaşları ve müdahaleleri meşrulaştırmaya hizmet eden güçlü bir retorik var ve bu bu insan hakları, demokrasi ve özgürlük gibi gözde kavramlarla inşa ediliyor. Evet, işin en ironik tarafı bu...
"bitmedi daha sürüyor o kavga
ve sürecek
yeryüzü aşkın yüzü oluncaya dek!”
Adnan Yücel
İnsanlar, olmayan şeyleri varmış gibi gösterir ve isim koyarlar. Örneğin çok yalan söyleyen bir insan, en çok dürüstlükten bahseder. Yani insanlar, aslında kendinde olmayan şeylere övgüler düzerek, yoksunluklarını kapatmaya çalışırlar. İktidarlar da, insanlar gibi yapar. En çok da, özgürlükçü ve demokratik olduklarını söyleyerek bunu yaparlar. Aslında iktidarların söylediği her şey, karşıtının gerçek olduğunu gösterir. Bu konuda en vurucu örnek, hayata dönüş operasyonudur. Pek çok insanın hayatını kaybettiği, yüzlerce kişinin yaralanıp, sakat kaldığı bir operasyon, alay eder gibi hayata dönüş operasyonuyla tanımlanır.
Gelelim emperyalistlerin cephesine..Onlar da “medeniyet, insan hakları, demokrasi, özgürlük” derler sürekli.. Siz bunu ezilenler cephesinden karşıtlarıyla okuyun: Yıkım, sömürü, yoksulluk, esaret, kan ve gözyaşı…
Onların hikayesini daha iyi anlamak için biraz uzaklara gitmek gerekiyor. En kolayından toyluk zamanlarına yani; Latin Amerika’nın sömürgeleştirilmesine… Latin Amerika’yı sömürgeleştirenler, yerlilerin “insan” olup olmadığını sorgulayacak kadar tepeden bakıyorlardı başka halklara. Beyaz adam zengin olma hırsıyla “medeni”, yerli halk da komün gelenekleriyle “ilkel ve vahşiydi”. Bu nedenle de, Batının medeniyetiyle tanışması ve insanlaşması gerekiyordu. Beyaz adamın zengin olma tutkusu, koca bir kıtayı kana buladı. Tabii, beyaz adam yerli işbirlikçilerini bulmakta zorlanmadı. Kıtaya din adamlarıyla gelen beyaz adam, halkın din ile yola gelmesini bekliyordu. Ama gelen din adamları içinde beyaz adamın vahşiliğe isyan edip, yerli halkın kurtuluş mücadelesine katılanlar oldu. Ama beyaz adamın kıtayı kanlı “medenileştirme” serüveni, koca bir halkın katledilmesini sonuçladı
Emperyalizm, toyluk zamanlarında aslında kendinde olmayan bir şeyi yerli halklara götürmüştü: “Medeniyet”. Bu iksirli “medeniyet”, koca bir kıtayı yağmalamanın, yerli halkı köleleştirmenin ve katliamların üstünü örtmüştü. Ve yerli halk ölerek, katledilerek, sömürgeleştirilerek “medenileşti”.
Bugün de muktedirlerin cephesinde değişen bir şey yok. İlla “özgürleştirecekler”, illa “demokrasi” götürecekler.. Yani doğru ifadeyle, illa sömürgeleştirecekler.. Emperyalizm, kendi selameti için Vietnam’dan, Ortadoğu’ya Ortadoğu’dan Latin Amerika’ya kadar dünyanın her köşesinde durumdan vazifeler çıkarttı, çıkarıyor. Yani bir gün, size de demokrasi gelebilir.
Alman yazar Erich Maria Remarque’nin çok bilinen romanı “Batı Cephesinde Değişen Bir Şey Yok”da, milliyetçi kışkırtmalarla cepheye gönderilen ama neden savaştığını dahi bilmeyen halk çocuklarının trajedisi anlatılır. Romanda, egemenlerin para hırsı ve iktidarı için savaşa giden genç insanların hayatlarının nasıl karartıldığını görürüz. Bugün de emperyalizmin çıkarları için gençler cepheye sürülüyor. Yani, emperyalizmin cephesinde değişen bir şey yok, o her daim yağmalıyor, sömürgeleştiriyor ve ellerini hep kanla yıkıyor. Onların her gün biraz daha harabeye çevirdiği bu dünyada, halklara kan ve gözyaşı düşüyor.
Ama emperyalizm ustalık zamanında başka kelimeleri tedavüle sokarak, saldırganlığını meşrulaştırmaya çalışıyor. Medeniyet götürmenin yerini alan kavramlar, günümüzün en popüler kavramları: İnsan hakları, demokrasi, özgürlükler… Rusya’da gerçekleştirilen G 20 toplantıları sonrasında ABD lideri yaptığı basın açıklamasında, ülke haklarının, “bir insan hakkı ihlali olduğunda müdahale etmesi için hep ABD’ye baktığını” söyledi. Aman diyelim, halklar yanlışlıkla bile olsa emperyalistlerin gözüne bakmasın. Belli ki halkları yanlış anlıyorlar, o bakışları yanlış okuyorlar.
Yani bugün artık, kanlı savaşları ve müdahaleleri meşrulaştırmaya hizmet eden güçlü bir retorik var. Bu retorik, insan hakları, demokrasi ve özgürlük gibi gözde kavramlarla inşa ediliyor. Evet, işin en ironik tarafı, insan hakları sicili kara muktedirlerin hep insan haklarından söz ediyor olması. Ezilen sınıfların, cinslerin, katmanların ve grupların kazanımlarıyla ortaya çıkan bu evrensel değerler, bugün emperyalist saldırganlığın gerekçesi yapılıyor. Ama gerçek olan şu ki, dillerine sürekli doladıkları, özgürlük, insan halkları ve demokrasi lafları, yapılan müdahalelerin ekonomik ve siyasi amaçlarını gizlemeye hizmet ediyor. Yapılacak tek şey, bu kavramları onlardan kurtarmak, onları emperyalizmden özgürleştirmek.
Bir başka deyişle, ezilen halkların mücadelesiyle kazanılan bu evrensel değerleri, emperyalistlerin kanlı ellerinden alıp, gerçek anlamına kavuşturmak. Bunun için de, halklara düşen en önemli görev, emperyalist cephenin savaş ve kan ezberlerini, halkların kardeşliği ve gerçek bir özgürlük mücadelesiyle bozmak. O zaman ezilenlerin cephesinde her şey çok farklı olacak. “Yeryüzü aşkın yüzü oluncaya dek” mücadeleye devam… (EB/HK)
* Kocaeli Üniversitesi Araştırma Görevlisi
bianet.org