Bilmeyenlere söyleyeyim. Medüz, “deniz anasının” bilimsel adıdır. Elsiz, ayaksız, yüzgeçsiz, gözsüz, midesiz, omurgasız, pelte gibi bir yaratıktır, denizde yaşar, rüyadaymış gibi yavaş hareket eder. Deniz Feneri Dosyası, medüz hızına çakıldı.
Gelme hızı medüz!
Tercümesi medüz!
Soruşturması medüz!
İddianamesi medüz.
Okur bana soruyu yollamış, “sor” diyor: “Halkın gücü, Aytaç Durak’ı hızla hesap vermeye zorladı” diye yazmışsın; tamam da bu “halkın gücü Deniz Feneri Dosyası’nın medüz hızından kurtulmasına” niçin söz geçiremiyor? Deniz Feneri dosyasını 3 savcı birden yürütüyor ve bugünü de sayarsak Almanya’dan dosya Ankara’ya geleli tam 1 yıl 21 gün (386 gün) oldu. Erzurum-Erzincan iddianamesini 3 günde yazabilecek kadar hızlı savcılar yetiştiren Türkiye adaleti, dosya Almanya’dan geleli 386 gün geçmesine rağmen niçin hâlâ “dava açılmasının” yolunu aralayamadı?
Hızı düşüren nedir?
İktidarın gücü mü?
Savcılar, bu davanın açılmasının iktidara zarar verebileceği duygusuna kapıldıkları için mi işi yavaştan almaktalar? Böyle bir “iğneleyici şüpheye kapılmak” bile inanın beni üzüyor fakat okurlardan da her gün bu yönde çok sayıda sıkıştırma mektubu almaktayım. Soruşturma gizlidir ve üzerinde yazı yazılamaz; biliyorum ancak Ankara’da Deniz Feneri dosyasını yürütmekte olan savcılarımız, davayı “soruşturmanın gizliliği ile halkın bilgilendirilmesi arasında sıkışıp kalmaktan kurtaracak” bir formül bulamazlar mı?
Savcı açıklasa!
Medüz olduk!
Gerekçemiz şudur!
Deseler, anlayacağız.
Sadece biz değil Almanya adaletinin savcıları ile hakimleri de “Fener dosyasının medüz hızına çakılıp kalmasını” anlayamıyor. Alman savcılar “Deniz Feneri dosyasının Türkiye ayağındakilerini de yargılayacak ikinci davayı açabilmeleri” için Ağustos 2009’da Türkiye’deki 4 sanığa (Zekeriya Karaman, Zahid Akman, İsmail Karahan, Harun Kapuyoldaş) ulaştırılsın diye gönderilen mahkeme ilanı 7 ay geçmiş olmasına rağmen sadece 1 sanığa ulaşabildi.
Alman’ın aklı almıyor!
7 ay, 210 gün eder.
210 günde belge gidemiyor.
Sadece “mahkeme ilanı” değil MASAK’ın (Mali Suçları Araştırma Kurulu) hazırlaması gereken “Deniz Feneri’ne bağlı olarak yapılan kara para hareketi” ile ilgili raporun da bitip bitmediği, bitmediyse niçin bitmediği bilinmiyor. Ayrıca İçişleri Bakanlığı Dernekler Dairesi Başkanlığı’nın Türkiye’deki Deniz Feneri Yardımlaşma Derneği’nin 2007-2009 yıllları arasında 20 aylık bir dönemini inceledikten sonra; 58 trilyon YTL’lik bir bağışın toplandığı ve bunun 17-18 trilyon YTL’sinin yurtdışına gönderildiği ve “Derneğin mal alımlarında şeffaflık ilkesinin ihlal edildiği” rapor edilmesine rağmen “Deniz Feneri Derneği kamu yararı statüsünde” hâlâ nasıl durabiliyor?
Dernek iktidarın gözbebeği.
Başbakan’ın has derneği.
Meclis, iktidarın isteği ve desteğiyle bu derneğe “üstün hizmet ödülü” verdi, Bakanlar Kurulu kararı ile “kamu yararı statüsüne” alındı.
Sayın savcılar!
Hız niçin medüz!
Yok mu halka bir açıklama!
*****
CHP, ‘Sedefçi’yi niçin koruyor?
MHP, tüzüğünün gereğine göre davrandı. Adana Belediye Başkanı Aytaç Durak’tan “aklanıp temizleninceye” kadar istifasını istedi. CHP ise “ihale yolsuzluğu” iddiasıyla açılan iki mahkeme dosyasından mahkumiyet kararı alan Edirne Belediye Başkanı Hamdi Sedefçi’nin partiyle ilişkisini kesmedi. Bahçeli’nin Adana’da yaptığı hamleyi Baykal Edirne’de göstermedi. Bir sivil toplum kuruluşu olan Sosyal Demokrat Siyaset Edirne Platformu, “CHP Genel Başkanı’ndan Sedefçi hamlesi beklediklerini” bana yazayım diye bildirdi. İşte yazıyorum: CHP, niçin “Sedefçi kollayıcısı” oluyor?
(Vatan 18.03.2010)