Hadi bakalım
Küresel para düzeni karşısındaki alternatif barış oluşumları gelişiyor…
Sermaye amirliği altındaki meta hayatlara; tüketebildiğimiz mal ölçüsünde duygu üretebildiğimiz yaşamlara sığmaz olduk.
Marka psikolojili kimliklerimiz dar geliyor... Tek tip endüstriyel yaşam ve eleştirel gerçekliğin; Film, tv, reklamlardan içlerimize yerleşerek hayallerimizi ilişkilerimizi ve bizleri doğrulaması; algılarımızı yönetmesine tepkiliyiz… Merkezde neden insan yok; neden kalbimiz yok cevabını meydanlarda arıyoruz; ölümden korkmuyoruz…
Değiştirilmesi gereken; konforun bilinç altlarımızı ele geçirmişliği ve yanılsamalar zincirli “ben”lerimizden “biz”e çıkmak… Tüm farklılık zenginliğimiz ve nezaketimizle bunu yaşayabiliyoruz; devlete karşın!
Gönüllü ortaklık seslerimiz…
Dünyayı değiştirmeli ve yeniden değiştirmeliyiz… bunu hep yapmalıyız…
Aralıksız kuşatıcı, koşullayıcı; sömürücü çirkinliği bireysel hayatlarımızı “aile, okul, iş yerlerinde” ambalajlanarak işgal etmiş projelerin; yıkıcı, yanıltıcı; meşru baskısına karşı yeni özgürlük esprileriyle hayatı değiştirmeliyiz…
Yeni ilişkilerimize; verili ortamın ulaşamayacağı barış projeleri, eylemlerinin güveni ve gücü gerek...
Böylesi vahşi sömürü ortamındaki insanlık, ancak; insan kalbinden destek bulabilir; korunabilir…
Aslolan sürekli dayanışma, paylaşma ve yardımlaşmanın gönüllü örgütlenebilirliği gücünde; sürekli değiştirebileceğimiz katılımlı barışçı dünya düzenleridir...
Tarihsel süreklikteki bu akıllı sömürünün düzen kuşatmasını; evrensel kültür yönelimi; kalplerin gerçek işbirliği kaldırabilir…
Gönüllü biz…
Güçlü olduğunu bilir insan… Kalbindeki sesin karşılığının olmadığı ortam ve ilişkilerde kilitlidir. Yasal yetki donanımlı kültür yönetimi; bir avuç küresel sermaye erbabı elindedir.
Küresel kâr aklına uygun kitlesel hayatlar sürmemiz algı gereği yapılıyor ve bizden bu talep ediliyor; bekleniyor. Üzerimizdeki bu yaşam kurgusu uyumu; devlet, siyaset, hukuk ve kültürel düzen kutsanıyor; insan dışlanıyor.
Ulusal, uluslararası politikalarla süreğen; asker ve polisin yaktığı, yıktığı ve dağıttığı kentler, meydanlar, uluslar, hayatlar; acı çeken ve öldürülenler…
Tekniğin konfor dayatısı altında, hormonlaştığımız, tıkıştırıldığımız esir kamplarındaki hayatlarımıza acıyarak,” bu eksenli” şans ve umut arayışı ile yaşamak; hayatlarımızı tüketmek zorunda değiliz…
Özgürlüğün; bürokrasiye, hiyerarşiye; periyodik düzenlere, kuruculara ihtiyacı yoktur... Varoluş duygularımız hepimize yeterli...
Kanlı kültürleri alt edecek “Gezi Parkı” duygularımızdır…
Tribünden meydanlara taşıp gelen sloganla bitirelim ; sık bakalım/ sık bakalım/ biber gazı sık bakalım/ kaskını çıkar, jopunu bırak/ delikanlı kim bakalım…
Hits: 1983