Birbirini izleyen, yargı paketlerinin dördüncüsü de TBMM Genel Kurulu’nda kabul edildi. Şimdi herkes bu paketin getireceklerini bekliyor.
“Yargı paket”leri AKP döneminin kendine özgü uygulamalarındandır.
Baskıcı, her demokratik eylemde suç arayan zihniyetin yanı sıra ceza hukuku ilkelerine aykırı olarak yalapşap hazırlanmış, suçların ve cezaların kanuniliği ilkesini, baştan savma yazılımıyla hazırladığı yasalarla ayaklar altına alan bir yasama ile demokrasiyi özümsememiş; “masumiyet karinesi”nin yerine çağdaş demokrasilerde kafaların almayacağı bir mutlak suçluluk karinesini yerleştirmiş; kişinin özgürlüğünü temel ilke kabul edecek yerde, kısıtlanmasını ana düstur gören bir yargı mekanizmasının el ele vermeleriyle ortaya çıkan “zulüm toplumu” modelinde, yakınmaların ayyuka çıkması ile birlikte, AİHM önünde, ikide bir İHS’yi ihlal eder duruma düşen iktidar, birbirini izleyen nafile yargı paketleri çıkarmaktadır.
Adalet Bakanlığı’nın neredeyse iki yıla yakın süre üzerinde çalıştığı belirtilen ve son olarak da TBMM’de kabul edilen 4. paketin de nafilelik açısından, kendinden önceki ilk üçünden daha değişik olmasını beklemek anlamsızdır.
***
Demokrasiden korkan, özgürlüklerden fena halde irkilen ve bunları engelleyici yasal düzenlemeleri birbiri ardına getiren iktidar, ülkeyi tam demokrasiye ulaştıracak yasal yapıya kavuşturmaktan kaçınmakta, temel bozukluklara dokunmadan, sorunları yargı paketleriyle hafifleteceği yanılgısına düşmektedir.
Bu durumda tabii ki, “yargı paket”lerinden beklenen yarar elde edilememektedir.
Türkiye’de şu anda, izni alınmış gösterilere katılan birçok insan terör ve terör örgütü üyeliği ile suçlanmakta ve mahkûm olmaktadır.
Unutmayınız ki, 12 Eylül 1980 dönemini izleyen yıllarda bile bu tür uygulamalara rastlanmıyordu..
Parasız eğitim istediği için mahkûm olan genç öğrencilerin durumunu düzeltecek olan, yargıyı yakından denetleyen Adalet Bakanlığı’nın hazırladığı yargı paketleri değil, doğru dürüst yazılmış, ağzını açan her gençte potansiyel suçlu aramayan çağdaş yasalar çıkarmak olmalıdır.
Ama bunun için demokrasiyi gerçekten özümsemiş, yasama işlevinin özgürlükleri korumak olduğuna inanmış bir parlamento çoğunluğunun bulunması gerekir.
***
Kulakları çınlasın, ülkemiz “hukuk!”undan ağzı yanmış bir dostum şöyle der:
- Türkiye’de yargıçtan daha çok infazcı var!
Genelleme yapmaktan özenle kaçınarak söyleyelim ki, pek de haksız sayılmaz. Türkiye’nin çokça şikâyet ettiğimiz yasalarını alıp başka gelişmiş bir ülkede uygulayınız, sonuçta çok daha demokratik ve özgürlükçü sonuç elde edersiniz
Aynı düzenlemelerle ayrı sonuçlara varılmasına neden olan fark da o iki toplumdaki yorumlayıcılarının ve uygulayıcılarının kafa yapılarıdır.
Demek ki, yargı paketlerinden önce yapılması gereken, yargının düzenlenmesidir.
Yargının düzenlemesinden kasıt, yargı ve yürütmeye karşı bağımsız olması gereken bu erke müdahale etmek değil, fakat yargıç ve savcılara yetki verirken bunların yanlış yorumlanmalarına mahal bırakmayacak açık, net biçimde özgürlüğü esas alacak, usul hükümlerinde ise kılı kırk yaran titiz düzenlemeler yapmaktır.
Siyasi iktidar ise bunu böyle yapacağı yerde, kendisinin de yakınıyor göründüğü bu iyi yetişmemiş, çağın gerisinde kalmış kadroya kimi zaman olağanüstü yetkiler vermektedir.
Kadro iyi yetişmiş olsa dahi demokrasilerde “özel yetkili mahkemeler”e yer yoktur.
Bütün bu gerçekleri görmeyip gerekeni yapmak yerine nafile yargı paketlerine sarılmak, büyük aldanma değilse eğer, büyük aldatmadır.
16 Nisan 2013 - Cumhuriyet