'Dibe vurmuşluğu' desteklememiz karşılığı, hayatın içine girer roller alırız.
Sürekli akan ‘Yabancı hikayelerde’ yaşarız.
Olağanmış gibi davrandığımız bu sosyalliklerden; yeni karşılıklar, fırsatlar ve işleyişler ararız. 'Doğaya, insana ve kendimize 'karşı değerler' ediniriz!
Yaşayış ortaklığı mekanizmalarının üzerimizde yürüttüğü; Köle/efendi ilişkiler, doğa katliamları ve savaşlar; korku ile de olsa bizlerin ‘inanç ve güvenine’; desteğine dayanır.
‘Evrensel olandan kopuş’ hikayemiz üzerinde; ‘İnsan hakları ve özgürlükleri’ temelli nasıl akıl yürütebiliriz.
Donanımlarımızı kaybettik
Aklın işleyişi, düşlerimiz, bilimsel yöntemler ve kuşkularımız yetersiz. Uzmanlaşmış, parçalanmış ve yabancılaşmış konforla sınırlı; hayatı sorgulamayan, "düşünce kalıpları" ve algılar altında yönetiliriz.
Merkezde hakim bir kültür; kendi sömürücü talebine göre, ‘Çatışmaların verimli gelişme’ düzenini bozar, yönetir.
Kapitalist yaşam işleyişi "güçsüz ve yenik düşeni" dışlar. Vitrindeki gerçek ise Holywood estetiklidir. Kurucu egemenler "Güçsüzün ve yenilenin yanında ve onları koruyan yardımseverlerdir"... Mecralarından bilinç altlarımıza yerleştirdikleri bilgi budur!
"Kimsenin kimseye yardım etmediği"; yenmenin ve dışlamanın tadının çıkarıldığı tek tip küresel ve acımasız bir kültürdür gerçek olan!. Geniş kitlelere olan şeyler, kendi "Talihsizlikleri ve Kaderleridir" yazık!
Yenik olmak ve dışlanmak meşrudur; bir haktır yani!
Boktan 'hayatlar' kötü kaderlerin oyunu işte!.
Sömürgeci çeteler iyidir! Bütün iyi siyasetçi, iş adamları ve yasalar; bizlerin hayatını iyileştirmek içindir; kentlerimiz dönüştürülür, toplumsal örgütlenme düzenlenir, ücretler iyileştirilir v.s... Hayatın bu ironik dengesiz baskısına karşı direnilse, tepki verilse de hayatın bu "olağan akışındaki" çaresizlik ve korkuya sonsuza kadar direnilmez; inanır, güvenir ve onu savunursunuz.
Savunduğumuz dünya ortadadır!
Neresi olağan ki "Yaşam"ın!
Ortamdaki farklılıkları koruyan, destekleyen enerji önemlidir. Canlılığın zenginliklerini üretmesi ve sürdürmesinden; "Hayatı işleten bizler" sorumluyuz.
Dayatılmış, çaresiz ve tıkanmış yaşamlar hayatın dışında değildirler. "Korkularımızı" yönetim değeri olarak bizi baskılamak için kullananlara istedikleri bu "güven ve cesareti" vermemeliyiz. Bunun için ne yapılması gerekirse o yapılmalı... Örgütlü yaşamı öğrenmek zorundayız!
Savaş ve Barış
"Bölgesel savaş” dünya savaşlarını aratmayan şiddetle coğrafyamızda. "Halklar için olduğu söylenen" projeler şekillenirken; "halkları karşı karşıya getiren, çatıştıran algılar" ile yönetiliyor; katliamlar düzenleniyor!
Türkiye üzerinde iki program uzlaşıyor.
Erdoğan’ın taşeronu olduğu “bölgesel emperyalist” program ile, Öcalan’ın “bölgesel devrim” programı.
Doğayı ticarileştiren HES'lerle dere yataklarına bıraktıkları “can suları” gibi hayatı koruyorlar edası ile; "Savaşsever halklara” Egemen bakış, “barışseverliğini” Akil İnsanlarıyla servis ediyor. Sinemayı aratmayacak "seyirlik" bir yapım hikayesiyle!
Barış değerli bir süreç!.. Vitrinlenmek istendiği gibi “romantik bir ödül” filan değil! “Sömürgeci barış çabalarına” yüce değerler ve beklentiler yüklenmesi anlamsız.
Barış mutlak bir kavram değil. Halklar tarafından her defasında kurulmak ve yeniden oluşturulmak zorundadır.