DEVLETİN SAVCISINA YARDIMCI OLALIM !

~ 11.02.2013, Av. Abdurrahman BAYRAMOĞLU ~
Şaka gibi mi desem, Alman papazın hikayesi gibi mi bilemedim.
Önce KCK’nın “hukuk yapılanması” içinde oldukları iddiasıyla, birçok avukat tutuklandı.
Sonra, THKP-C’nin “avukat yapılanması” içinde oldukları savıyla, ÇHD’li avukatlar tutuklandı.
Son olarak, “Yargı görevi yapanı etkilemeye teşebbüs…” suçlamasıyla, İstanbul Barosu Başkanı ve 9 Yönetim Kurulu Üyesi avukat hakkında dava açıldı.
Tümünün ortak yanı, şüpheli ve sanıkların avukat olması… Ancak, ilk ikisiyle, son dava arasında öyle bir fark var ki, 150 yıla yaklaşan İstanbul Barosu tarihine yapılmış açık bir hakaret olan bu durum, 40.000 İstanbul Barosu mensubu avukatı da büyük bir hayal kırıklığına uğratmış bulunuyor.
Sıkı durun.
Koskoca devletin savcısı, İstanbul Barosunu “örgüt” yerine koymamış..!
Yazık…
Kavili de “örgüt mensubuyum” diye ortalıkta boşuna geziniyormuş meğer..!
***
Avukatlık Yasası’nın 2. Maddesi, avukatlığın amacının, “…hukuk kurallarının tam olarak uygulanmasını her derecede yargı organları, hakemler, resmi ve özel kişi, kurul ve kurumlar nezdinde sağlamak…” olduğunu söylüyor.
Yasanın 76. Maddesi ile Barolara, “…hukukun üstünlüğünü, insan haklarını savunmak ve korumak, avukatların ortak ihtiyaçlarını karşılamak…” görevini,
95. maddesiyle de Yönetim Kurulu’na, “…mesleğe ve meslek mensuplarına yönelik hak ihlâllerine karşı avukatlık mesleğini ve meslektaşlarını savunmak, bu konularda her türlü yasal ve idarî girişimde bulunmak…” ödevini yüklüyor.
Nihayet, 97. Madde ile de Baro Başkanı, “…Meslek onuru ve bağımsızlığı ile ilgili işlerde kanunlar ve meslek kurallarının gereğini her türlü organlara karşı savunmak…” la görevlendiriliyor.
Bu açık yasal durum karşısında, devletin savcısının iddianamesinde belirtilen ve yasada sayılan yukarıdaki görevleri yapmak, “yargı görevini yapmayı etkilemeye teşebbüs” suçunu oluşturduğuna göre, İstanbul Barosu ve barolar TCK.220 gereğince “Suç İşlemek Amacıyla Kurulmuş Örgüt”  olarak nitelendirilmeyi neden hak etmemiş olsunlar.
TCK. 220. Maddesinin, Kanunun suç saydığı fiilleri işlemek amacıyla örgüt kuranlar veya yönetenler, örgütün yapısı, sahip bulunduğu üye sayısı ile araç ve gereç bakımından amaç suçları işlemeye elverişli olması halinde…” hükmü karşısında, İstanbul Barosu yöneticilerinin, örgütlü olarak suç işlediklerini görmemek için, ya Balyozcu ya da Darbeci olmak gerek..!
***
Başta İstanbul Barosu üyeleri olmak üzere tüm avukatlar bakımından da TCK. 220 gereğince soruşturma başlatılarak dava açılması ve ayrıca tekerrür hükümlerinin uygulanması gerektiği kanısındayım..!
Çünkü yasanın, “…örgütün varlığı için üye sayısının en az üç kişi olması…” gerektiğine dair koşul, bütün barolar için yerine gelmiştir.
Bütün avukatların, “Suç işlemek amacıyla kurulmuş olan örgüte üye olan…” kişiler olarak,
Baro yöneticilerinin ilaveten, “örgütün faaliyeti çerçevesinde işlenen bütün suçlardan dolayı ayrıca fail olarak…”
Stajyerlerin ise, “Örgüte üye olmamakla birlikte örgüt adına suç işleyen kişi…” sıfatıyla cezalandırılmaları gerekmektedir..!
***
Yasalar karşısında herkes eşit olduğuna göre, avukatlara ayrıcalıklı davranılması kabul edilemez..!
Ancak, “Örgütün silahlı olması…” halinin gerçekleşip gerçekleşmediği konusunda tereddütlerim olduğunu itiraf etmeliyim. Zira, kendini bilmez bir kısım atalarımızın uydurduğu, “Kalem kılıçtan keskindir.” Sözü karşısında, okur yazar takımı olarak, avukatların pek ala silah kullandıkları düşünülebilir..!
Ama benden bu kadar…
Gerisini de Akape’nin müdahil avukatları düşünsün..!
Av. Abdurrahman BAYRAMOĞLU | Tüm Yazıları
Hits: 2338