Bu sütunda 2006 yılının 8-15-22 Nisan tarihlerinde, demek ki yaklaşık yedi yıl önce, “Türkiye Türklüğünü Parçalamak” ortak başlığı ile üç yazım yayımlandı…
İnternet dosyamı taradım… Aynı konuda “Türkiyeli Kürtlerin Çıkmazı” (08.01.05), “Türklük Konusunda” (17.07.10) başlıklı iki yazı daha yayımlamışım…
“Cumartesi Yazıları”mı yayımladığım kitaplarıma göz attım… “Kimliğim: İnsan”da ikisi de 1995 tarihli “Kürtler ve Türkler”, ”Grekler ve Kürtler” başlıklı yazılarımı, daha sonraki kitaplarımdan “Gerçeklik Duygusunun Kaybolması”nda, ikisi de 1999 tarihli “Milliyetçilik Üzerine” ve “Yine Milliyetçilik Üzerine” adlı yazılarımı gördüm…
“Yeni Ortaçağın Saldırısı” adlı kitabımın “Omurgasız” başlıklı bölümünde yer alan “Yurtseverlik Duygusu Nedir?”, “Ulusal Gurur ve Sömürge Aydını” vb. adlı yazılarım da yine aynı konuyla, yani ulus, ulusçuluk, uluslaşma, etnik aidiyet vb konularla ilişkili…
Karşımıza bugün de olanca güncelliğiyle çıkan, zaten hep karşımızda olan bu konular üzerinde demek ki epeyce kafa yormuşum, şu anda da yormakta olduğum gibi…
Bugün yeni bir yazı yazmak yerine, yukarıdaki yazılardan birini, özellikle de “Türkiye Türklüğünü Parçalamak” başlıklı üç yazıdan ilkini yayımlamayı düşünüyordum. Fakat merak eden okur nasıl olsa arayıp bulacaktır. Bunu yapmaktansa, son günlerdeki hararetli tartışmalar ortamında düşündüklerimin kısa bir özetini yapmanın daha doğru olacağına karar verdim…
***
Öncelikle, bir konu, bir söz, bir olgu bu kadar mı saptırılarak neredeyse karşıtına dönüştürülmek istenir…
Bir iki gün önce, gazetesinin de kendisinin de adını anmaya değer görmediğim bir köşe yazarı, aklınca hem nalına hem mıhına vuruyor görünerek Sayın Birgül Ayman’ı da, Türkiye’nin yerlisi olma iddiasıyla kendisi gibi olmadığını düşündüklerine “haddinizi bilin” tehdidini savuran BDP milletvekilini de aynı kefeye koyarak eleştiriyordu…
Söz konusu BDP milletvekili, sonradan özür dilemiş olsa da yaptığı şey ırkçılığın, uluslaşma olgusundan ve Türkiye gerçekliğinden habersizliğin dik âlâsıdır… Sayın Ayman’ın söylediği ise, -insan bu açıklamayı bininci kez yapıyor olmaktan neredeyse utanç duyuyor- uluslaşma öncesi bir toplumsal kimlikle, ulusun, ulusal kimliğin aynı şey olamayacağıdır…
İçlerinde arkadaşlarım da olan bazı başkalarına göre, Sayın Ayman Meclis’te böyle konuşmamalıymış. Neden? Bir ülkenin parlamentosu, farklı ve karşıt görüşlerden de olsa, belli kavrayış düzeyine sahip insanların bulunduğu yer değil midir? Fakat Başbakan düzeyinden daha aşağılara doğru görüp tanık olduklarımız, bu eleştiriyi yapanları ne yazık ki haklı çıkarıyor…
***
“Türkiye Türklüğü” konusuna dönüyorum… Etnik kimliklerin bir sentezi ve ırksal çağrışımlarının önünü kesen bir kavram olarak, bu söz bana daha birleştirici görünmeye devam ediyor… Şöyle de söyleyebilirdim: “Türk” sözünü “Türkiye Türklüğü” olarak anlamalıyız… “Türkçe” ise, zaten Türkiye Türkçesidir… Bu kavramların çevresinde birleşmek, Türkçenin kökenlerini, Türkiye Türklüğünün soydaş akrabalıklarını yadsımak değildir. Ama biz bir ulussak; bu ulusun bütün bileşenlerinin, tarihsel, kültürel, coğrafi, ekonomik vb ortaklıklarının bütünü demek olan ulusal kimlik, elbette etnik kimliklerin, soydaş vb akrabalıkların üstünde olmalıdır ve öyledir de… Türkiye Türkçesi ise, sözünü ettiğim yazılarımda ve katıldığım söyleşi ve konferanslarda yeri geldikçe dile getirdiğim gibi, ulusun ortak dili olmayı herhangi bir zorlamayla değil, yüzlerce yıllık gelişimiyle ve bugün ulaşmış olduğu evrensel düzeyle kanıtlamış, hak etmiştir…
***
Sayın Birgül Ayman Güler’in bir cümlesi, sağ-sol, Türk-Kürt ayrımı gözetmeksizin söylüyorum, bir turnusol kâğıdı gibi, parlamento içi ve parlamento dışı entelektüel düzeyimizi, aydın kalitemizi açığa çıkardı… Ne yazık ki çok iyimser değilim... Ama kötümser de değilim…
Not: Bugün saat 13.00’te Beşiktaş Meydanı’nda “Vardiya Bizde” Platformu’nda buluşuyoruz.
9 Şubat 2013 - Cumhuriyet