Tayyip Erdoğan’ın başı, BDP’lilerin dokunulmazlıklarının kaldırılması konusunda çok ağrıyacağa benziyor. Nitekim AKP içinde dokunulmazlıkların kaldırılmasına, kendilerine göre doğuracağı olumsuz sonuçlar yüzünden homurdanmalar artmakta.
AKP’nin kurucularından Dengir Mir Mehmet Fırat da bunlardan biri. Böyle bir davranışın, Kürt seçmenler arasında AKP’nin oylarını düşüreceği ve PKK’yi güçlendireceğini söyleyerek, dokunulmazlıkların kaldırılmasına karşı çıkıyor.
Dengir Mir Mehmet Fırat, kendisiyle söyleşi yapan Aslı Aydıntaşbaş’ın bunca eleştiri ve karşı çıkışa rağmen sonunda BDP’lilerin dokunulmazlıklarının kalkıp kalkmayacağı yolundaki sorusuna şu ilginç yanıtı veriyor:
- Tanıdığım Sayın Başbakan kolay kolay kararından dönmez, devam edecektir. Ama inşallah olmaz diyelim. Temennim olmaması yönünde.
Aydıntaşbaş söyleşi sırasında ilginç bir noktaya değinerek şu soruyu soruyor:
- Kenarda köşede bu hamleden rahatsız olduğunu söyleyen bazı siyasilerin Başbakan’ın huzuruna gelince ağızlarını açmadığını duyuyorum. Neden?
Meslektaşımızın sorduğu bu soru, siyaset hayatımızın önemli gerçeklerinden birini yansıtmaktadır. Bizde egemen davranış biçimi, lider karşısında önüne ilikleyip “isabet buyurdunuz efendim” demektir.
***
Dengir Mir Mehmet Fırat, Türkiye siyasal yaşamının en önemli konularından biriyle ilgili dehşet bir itiraf niteliğinde olan yanıtında bakın ne diyor:
- Sistem meselesi... Siyasi Partiler Yasası o kadar antidemokratik ki gelen vekiller pozisyonlarını halka değil partiye borçlu.
Mehmet Fırat parti derken neyi kast ettiğini açıklığa kavuşturarak şunları söylüyor:
“Buna ben de dahilim. Halk tarafından seçilen vekiller değiliz biz. Genel başkanın ya da parti genel merkezinin iki dudağı arasında seçilen insanlarız. Sizi halk seçmediğine göre halkın taleplerini iletme durumunda değilsiniz diyorum buna ben de dahildim. Türkiye’nin demokratikleşmesi tabii ki yeni anayasadan geçer ama yeni anayasadan çok daha önce daha demokratik bir Siyasi Partiler Yasası lazım.”
Bu lafları söyleyen AKP’nin kurucu üyelerinden bir zamanlar parti içindeki konumu önde olan ve daha sonra Tayyip Bey’in Kürt politikasındaki rotası değişince, önce parti hiyerarşisindeki yerini Abdülkadir Aksu’ya bırakıp sonra da seçimlerde aday gösterilmeyen, tecrübeli bir siyasetçi. Demek, bu deneyimli siyasetçinin böylesine bir itirafta bulunabilmesi için, bizzat lider tarafından saf dışı bırakılması gerekiyormuş.
***
Dengir Mir Mehmet Fırat’ın bu acı itirafında dile getirdiklerini biz söylemiş olsaydık iğrenç bir iftira olurdu. Oysa söylenenler temel bir gerçeği yansıtıyor ve bir zamanlar ikinci cumhuriyetçi apoletiyle gezip sonra da göğüslerine “yetmez ama evet” kokartı takanların da pek dahiyane bir buluş olarak ileri sürdükleri “atanmışlar, seçilmişler” ayırımının ne kadar geçersiz olduğunu da gösteriyor.
Biz yıllarca söyledik. Şimdi Mehmet Fırat da ilan ediyor; kendilerine seçilmiş sıfatı yakıştırılanlar da aslında liderin atanmışlarından başka hiçbir şey değillerdir.
Hatta diyebiliriz ki AKP, iktidarı ele geçirip her türlü demokratik denetim mekanizmalarını saf dışı bırakana kadar “atanmışların” atanma kriterleri, “seçilmiş” denenlerin atanma ölçütlerinden çok daha nesneldi.
Durum böyle olunca, milletvekillerinin sıfatları da gerçeği yansıtmıyor, o sıfatın gerçeği yansıttığı varsayılan yeminleri de bir anlam ifade etmiyor.
Türkiye demokrasisi halkın temsiline falan dayanmayan, aslında filan beyin atanmışlarıyla, fişmekan beyin atanmışları arasındaki çekişmeyle yürütülen bir rant paylaşım oyunundan başka bir şey değildir.
Türkiye’deki “demokratik!” sistem Orhan Gencebay’ın şarkısı gibi feryat ediyor:
- Tanrım Beni Baştan Yarat!
4 Aralık 2012 - Cumhuriyet