Suç Kimde?

~ 27.11.2012, Ali SİRMEN ~

Dünkü Cumhuriyetin manşeti çok ilginçti.

Tayyip Bey, Muhteşem Yüzyıldizisine kızmış; Başbakan, Sultan Süleymanın ömrünün büyük kısmının dizide gösterildiği gibi değil, at sırtında geçtiğini söylemiş.

Bununla yetinmiş olsaydı sorun yoktu; bu da onun algısıder geçerdik.

Gel gelelim onunla yetinmemiş, Kanuninin kendi görüşüne uygun yansıtılmamasını kınadığını bu konu hakkında yetkilileri uyardığını söylemiş ve eklemiş:

- Yargının gerekli kararı vermesini bekliyorum.

Cumhuriyetin Muhteşem emirmanşeti dehşet verici bir gerçeği yansıtıyor.

Bu ülkede bir dizi Tayyip Beyin hoşuna gitmiyor, yorumuna uymuyorsa, hemen yetkililer uyarılır ve mahkemeden bir karar beklenir.

Şimdi siz savcıların, yargıçların ne yapmasını bekliyor; diziyi yayınlayan kanalın nasıl davranacağını umuyorsunuz?

Bu dizi furyası 19. yüzyılın ikinci yarısında Fransada görsel olarak değil de gazetelerde tefrika şeklinde çok yaygındı. Çağdaş dizi yazarlarının ağababasıolarak nitelenebilecek olan Alexander Dumas da tarihi konuları işlerdi ve kendisini tarihi çarptırmakla suçlayanlara şu yanıtı verirdi:

- Tarih kitabı yazmıyorum, bu kurmaca bir romandır, ama tarihi sevdirmeye de yarar.

Tabii ne Fransızlar tarihlerini dizilerden öğreniyorlardı, ne de yöneticileri öyle sanıyorlardı.

***

Tayyip Beyin davranışı tam bir totaliter diktatör tavrı.

Ne garip, haberin yayımlanmasından bir gün önce tabip yazar Selçuk Erez, Pazarın Penceresindendeki Suç iktatörde miyazısında, diktatörün, ceberutluğunun suçunun sadece kendisinde olmadığını belirtip yalakalara da dikkati çektikten sonra;

- Bu bozulmadan sadece yalakalar mı sorumludur, diye soruyor ve yanıtlıyordu:

- Asla!

Sonra da teker teker diktanın egemen olmasını sağlayan öbür öğeleri sıralıyordu.

Selçuk Erezi okurken, birden yıllar öncesine gidiverdim.

Ankarada bir panele davetliydim. Uçuşta fazla rötar olduğundan ancak toplantının ortasında yetişebildim.

Çoğu sonradan yetmez ama evetçiler güruhunun saflarını dolduracak olan konuşmacıların hemen hepsi işkenceden, baskıdan, derin devletten, özgürlüklerin olmamasından, demokrasi eksikliğinden yakınıyorlardı.

Sıra bana geldiğinde özetle şunları söylediğimi anımsıyorum.

Uçak rötarından dolayı geç kaldığım için özür dilerim. Konuşmaların dinleyebildiğim bölümünde arkadaşların hemen, hepsi baskıcı, zalim, işkenceci, sansürcü yönetimden söz ettiler.

Haklılar.

Ama onları dinlerken, gerçeğin yalnız bir yüzünü gördüğümüzü düşündüm.

Acaba bu zalim, baskıcı, demokrat olmayan yönetimlerin karşısında, özgürlüklerin âşığı, demokrasiye meftun, hoşgörüye tutkuyla bağlı bir toplum mu var?

Eğer öyle olsaydı durum ne kadar kolay olurdu. Ama ne yazık ki, öyle değil.

***

Gerçekten de suç acaba yönetenlerde mi yoksa onları seçen yönetilenlerde mi?

Kimi ülkelerin demokrasiyle yönetilmesine karşın, kimilerinin totaliter diktalar altında inlemeleri, bu sonuncuların çok hünerli diktatörler yetiştirmesinden mi?

Diktatörler, toplumsal yaşamın yapısının nedenleri mi, yoksa sonuçları mıdırlar?

Hitlerin diktasını irdelerken, Adolfun yapısındaki çarpıklıkları, geçmiş deneylerini, aile yaşamını irdelemek mümkündür.

Ama Hitleri o dönemdeki Alman toplumunun nasıl bağrına bastığını fark etmezseniz olayı ıskalar, doğru tanıyı koyamazsınız.

Sanırım totalitarizmin tek nedeni diktatörün şahsı değil.

Dikta konusunda suç kimde diye düşünürken, aklıma hep Nâzımın, emekçinin büyük bir edilgenlik ve bilinçsizlikle ezilmeye boyun eğmesini eleştiren Dünyanın En Tuhaf Mahlukuşiiri gelir. O şiir şöyle biter:

....Ve hâlâ şarabımızı vermek için üzüm gibi eziliyorsak.

Kabahat senin,

- demeye dilim varmıyor ama-

Kabahatin çoğu senin canım kardeşim.

(Cumhuriyet)

Ali SİRMEN | Tüm Yazıları
Hits: 1956