Bugünkü 30 Ağustos töreninde, tebrikleri Cumhurbaşkanı Çankaya’da kabul edecekti. Ama törenler Sayın Gül’ün hastalığı nedeniyle iptal edildi.
Bu uygulama, geçmişteki uygulamalar örnek gösterilerek, eleştirildi; ayrıntılara girmeden, müdavimi olduğum, çok değerli bir yazarımızın, Ege Cansen’in dünkü yazısına, konumuza ışık tutacak olması açısından bir göz atalım.
Ege Cansen “Yazık oldu canım Cumhuriyet’e” yazısında söyleyeceğini baştan demiş.
“Yeni bir şey söyleyecek değilim. Hepimizin bildiği bir gerçeği tekrarlayacağım. Maalesef (bazılarımız için maalmemnuniye) 1920’lerde temelleri atılan ‘Cumhuriyet’ sona ermiştir” derken, Sayın Cansen, Cumhuriyet’in yıkılmış olmasını, onun üzerine bina edildiği üç sütunun laiklik, milli birlik ve tam bağımsızlık ilkelerinin tarihe karışmış olmasına dayandırıyor.
Tarihte ne olmuşsa, başka türlü olamadığı için öyle olmuştur ilkesi gereği 1923’te kurulan cumhuriyetin de ilelebet payidar kalmasını imkânsız kıldığını söylerken, bu ilkenin geçerliliğinin tarihte ne olmuşsa iyi olmuştur anlamına gelmeyeceğini, olanın kaçınılmazlığını kabullenmek ile onaylamanın aynı anlama gelmeyeceğini belirtmeyi de unutmuyor Ege Cansen.
***
Ayrıntıya girmeden, Ege Cansen’in görüşlerine katıldığımı belirtmek isterim.
Mustafa Kemal Atatürk’ün, “Benim naçiz vücudum bir gün elbet toprak olacaktır, ama Türkiye Cumhuriyeti ilelebet payidar kalacaktır” sözlerinden yola çıkarak, o yapının hiçbir karşı tepkiye maruz kalmadan ilelebet olduğu gibi süreceği sonucuna ulaşırsanız, insanlığın tarihini okuyup anlamanız imkânsızlaşır.
Hiçbir şey ilelebet payidar değildir.
Türkiye Cumhuriyeti de artık 1920’lerde kurulduğu şekliyle tarihe karışmış, bu işin şakşakçılarının deyimiyle artık İkinci Cumhuriyet dönemi başlamıştır.
Birinci Cumhuriyet’te ilke laiklikti, bu ilkenin temel dayanağı, besleyicisi 3 Mart 1924 Tevhidi Tedrisat Yasası ile getirilmiş olan, laik eğitimdi.
İkinci Cumhuriyet ise anti-laiktir ve dayanağı AKP’nin Muğla Milletvekili Ali Boğa’nın da deyimiyle, tüm okullara İmam Hatip şansını veren 4+4+4 düzenlemesidir.
Birinci Cumhuriyet’te irtica Cumhuriyet ve laiklik için tehdittir.
İkinci Cumhuriyet’te, irtica ile mücadele tasarıları ve mücadeleleri rejim için tehdittir.
Birinci Cumhuriyet’te milli birlik vazgeçilmez esastır.
İkinci Cumhuriyet sözde değilse bile özde bunu tartışmaya hazırdır.
Kısacası İkinci Cumhuriyet bağımsız, laik ve üniter bir birim değildir.
***
Birinci Cumhuriyet neden İkinci Cumhuriyet’e dönüştü, konusu üzerinde uzun uzun durulabilir. Ege Cansen, dış borca batarak iktisaden büyük devletlere bağlı olmanın getirdiklerinin de gözden uzak tutulmaması gerektiğini vurguluyor.
Burada ayrıntılara saplanmadan iki noktaya değinmekte yarar var:
Birincisi, “30 Ağustos”un, tam bağımsız, laik ve üniter Birinci Cumhuriyet’in bir kurumu olduğudur.
İkinci Cumhuriyet’in “30 Ağustos”u yoktur.
Varsa bile özde değil, sözde vardır, sözde 30 Ağustos da ancak bu kadar olur.
Hem de Genelkurmay Başkanı’nın yanına sırayla or, kor, tüm, tuğ generalleri ve subayları alarak bayram tebriklerini kabul etmesi şeklinde tören isteyenler var ise, bu iş pekâlâ Hasdal’da yapılabilir.
Burada üzerinde durulması gereken ikinci nokta da şudur:
Birinci Cumhuriyet’in hiçbir değişime uğramadan ilelebet payidar olacağını sanmak yanlıştı. Diyalektiğin kaçınılmaz kuralı, aynı şeyi İkinci Cumhuriyet için de geçerli kılıyor. O da, onun arkasındaki güç de ilelebet payidar kalmayacak. O da değişecek.
Fransa’da da Birinci Cumhuriyet tarihe gömüldü, ardından cumhuriyet karşıtları da.
Son söz: İlelebet payidar olan numaralar değil, cumhuriyetlerdir.
(Cumhuriyet)