Barolarımızın 2010-2012 dönemi tamamlanmak üzere, Ekim ayında genel kurullar toplanacak, çoktandır seçim sath-ı mailine de girildi. İlan edilen ikinci günde toplanılabilen seçime odaklı genel kurullarda bu yıl da çalışma raporları okunacak, ibralar alınacak, mesleğin sorunlarına yönelik bağlayıcı, yönlendirici kararlar alınmadan seçimlere geçilecek. Şimdiye kadar hep böyle olduğu için bu kadar ön yargılıyım. Umarım meslektaşlarım bu kez beni yanıltır.
Geçen dönem için bir genelleme yaparsam ön yargımın nedenlerini daha iyi anlatabilirim.
Barolarımız bu iki yılda;
- Avukat sayısındaki kontrolsüz artışın yaşanılan soruların asıl nedeni olduğunu görmezden gelme ve de sorunlarımıza çözümü başkalarından bekleme anlayışını sürdürdüler.
- Öğretim kadrosu olmayan hukuk fakülteleri açılmasına seyirci kaldılar.
- Akreditasyon uygulamasını başlatarak müfredat programlarına müdahale etmeyi, öğretim üyelerinin nicelik ve niteliğini değerlendirerek eğitim kalitesini yetersiz gördükleri hukuk fakültelerinin mezunlarını stajyer listesine kabul etmemeyi düşünmediler.
- Her baro için uygun stajyer ve avukat sayısını saptayarak bunun üstündeki başvuruları kabul etmemek gibi cesur bir uygulamayı başlatmayı göze alamadılar.
- “Staj başarı değerlendirme yöntemi” olarak avukatlık stajına girişte, stajın devamında ve sona ermesinde “başarı yoklamaları” yapmak için ortak bir iradeyi geliştirmediler.
- Avukatlık ücret sözleşmesinin baro onayından geçirilmesini zorunlu kılacak düzenlemenin ilk aşaması olarak 6 eylül 2008 tarihli Resmi Gazete’de yayınlanarak yürürlüğe giren Avukatlık Kanunu Yönetmeliği değişikliği hükümlerinin uygulanmasının takipçisi olmadılar ve sürekli avukatlık hizmeti içeren sözleşmeleri denetlemediler, bu alandaki tatsız rekabete ve sömürüye seyirci kaldılar.
- “Müdafi tayini” sorunlarını sadece görevlendirilen avukatların parasal sorunu olarak görmeyi sürdürdüler ve yanlış uygulamanın asıl zararı “ceza avukatlığı”na verdiğini görüp düzeltilmesi için gayret göstermediler.
- Doğrudan emek sömürüsü olan „Ücretli/işçi/bağlı çalışan avukat” uygulamasının sürmesinde sakıca görmediler, bu şekilde çalışan avukatların sayısını belirleyerek en azından sorunun ulaştığı boyutları ortaya koyma arayışında dahi olmadılar.
Barolarımız geçen dönem elbette önemli işler de yaptılar;
- Türkiye Barolar Birliği ile meslek içi eğitim çalışmalarını geliştirerek sürdürdüler ve özellikle yeni yasalara yönelik eğitim programları uyguladılar.
- Mesleki sorumluluk sigortasının yaygınlaşması konusunda yönlendirici oldular.
- Türkiye Barolar Birliği’nin sağladığı maddi destekle nakil aracı, hizmet ve sosyal tesis binaları gibi olanaklara kavuştular, maddi sorunlarını büyük ölçüde çözdüler.
- Vekalet pulu uygulamasından elde edilen gelir ile meslektaşlarımızın sağlık sorunlarının takipçisi oldular.
- Meslektaşlar arasında dayanışmayı geliştirecek sosyal etkinlikler düzenlediler.
- Bölgesel baro başkanları toplantıları düzenlediler.
- Ülke ve yargı sorunları karşısında tam bir görüş birliği içinde olmasalar da görüşlerini açıkladılar eylemler yaptılar.
Çizdiğim bu tablo neden ön yargılı olduğumu açıklamada yeterlidir sanırım.
İki yıllık bir dönem daha mesleğimizin temel sorunlarının çözümünde değerlendirilemeden geçirilmiştir. Mesleğinin sorunlarını ve çözümlerini bildiği halde kendi örgütlü gücünü bir araya getirerek bu çözümleri gerçekleştiremeyen bir meslek örgütü ve üyeleri nasıl etkin olabilir.
Oysa, toplumumuzdaki kutuplaşma girdabına kapılarak birbirinden uzaklaşan barolarımız mesleki sorunlar zemininde biraraya gelip ortak çözümler üretip uygulayabilseler, yargı erki içindeki konumu gittikçe gözardı edilen savunmayı gerçek işlev ve etkinliğine kavuşturarak sadece bir sivil toplum örgütü olarak algılanmalarının önüne geçerler. Bu ise tüm alanlarda daha güçlü ve etkin olmaları demektir.
Önümüzdeki genel kurullarımızda bütün bu sorunlar karşısında geçmiştekilerden farklı davranılarak etkin ve yönlendirici kararlar alınmasını bekliyoruz.
Av. İ. Güneş Gürseler
(GÜNCEL HUKUK DERGİSİ’nin 2012 Temmuz sayısında yayınlanmıştır.)