Hayat akıyor. ..
“Sonuç baskılı süreçlerin tadını nasıl çıkarmalı.”
Nasreddin Hoca, testi kırılmadan önce “kırılmış gibi” cezasını keser. Yaşamın ve kültürün bir yöntem olarak yönetme kültürünün iyi bir örneğidir bu… Süreçlerden başka yaşama alanlarımız yok.
Ölüm karşısında yaşamı değerli kılan koruyucu cezalar; ölümle yüzleşmeli sahicilik algılarımızda çatışık, yoğun karşılık bulurlar.
Karşıtlarının stresi altındadır kavramlar ve yaratıcılar… Tasarladığı dünyanın “karşıtlar” ile ölçülebildiğinin farkına varan insan, onları anlamanın ve yeniden icat etmenin de peşine düşmüştür… Cern’deki, “karşıt olan” anti madde deneyleri, çatışmaların yaşamdaki “bu bilimsel önemi” vurgular.
İnsan kavramsal alanlar yaratarak, içinde kendini üretir… Kendi yarattığı bir kültürün ürünüdür. Risk ve olasılık süreçleri içindeki sistemler; büyülü ve yaratıcı ortamlarda ihtiyaçlarını sosyalleştirir…
Geçmişe kurulu sahnelerden, çevremizde kurulmakta olacak geleceğin sahnelerini algılamaya, katılmaya çalışmaktayız…
Küresel roller kapışılıyor. Bu roller, “Egemen ve bağımsız” ulus değer önceliklerini umursamıyor, değerler üretmiyor; Ekonomiler, kültürler, siyaset çürüğe ayrılıyor, çöpe atılıyor; ya da küresel vasi istiyor. Siyaset kurumları kendi halkları ve parlamentolarındaki “karşıt” fikirleri küçümsüyor, aşağılıyor; şiddet ile karşılık veriyor… Ulus kurum değerlerinin içinin boşaltılması yasal güvenceye alınıyor. Etnik farklılıklar öne çıkarılıyor, önemseniyor. “Ulus” kavramı ve iradesi öteleniyor,
Mutlak küresel egemen “karşıt” istemiyor…
Zamanımızdaki değişim ve arayış dengesinin sorusu trajikomik bir soru… Devletler mi halklardan öğrenecekler, halklar mı devletlerden.
Küresel kapital ağ çökmekte. Halkların karşısındaki sömürgeci ittifak arayışlarındaki belirsizlik; geleneklere göz kırparken, wikileaks belgeli yeni yüzü ile, halkları kontrol edebilmedeki sınırsız olanaklarını tasarlıyor; tadını çıkarıyor.
Sonuçlar ya da başlangıçlar
Perdeler kapanır, oyun biter. Yola koyulursunuz. Yol bittiğinde koltuğunuza uzanırsınız. Gece bittiğinde kahvaltı…. Enerjiniz yol arar kendine. Tokluğun sonu, açlığın başlangıcıdır.
Evrendeki devinim insan odaklı değildir. Varlık akmaktadır… Devindiği, evrildiğini; değişimini oluşturur. Nitelikler, nicel denemelerde olgunlaşır ve sıçrar… Bedenlerimiz ve sosyal süreçler de böyle çalışırlar… İnsanın egoları, vicdanı, sosyal nesnesindeki enerji kendine yol arar…
Sürecin tasarımı ya da Şiddet ve denge
Toplumsal hak arayışları şekillenirken; gelecek de oluşur… Yumurtalı eylemler, tekel işçileri, yolsuzluk, adalet duyguları, hukukun üstünlüğü, bağımsız yargı, referandum…
Yaşanmakta olan seçim sürecindeki sağduyu ve irade yanında küresel dayatma da,siyasete ve geleceğimize şekil vermektedir kuşkusuz…
Ulusal politika üretecek siyaset kurumlarına; “Egemenlik ve bağımsızlık” yükümlülükleri içinde “sosyal devlet” çözümleri üretmelerini dayatmak zorundadır tüm yurttaşlar… Küresel sermaye ile çatışan “ulusal haklar” yurttaşlık bilincini önemseyen uygun politik programlar üretmeli; ifade edilmelidir…
Tüm demokratik süreçler ve kurumsal mekanizmalar kuşkusuz çalışmalıdır. (Temsil, katılım ve denetim, seçim barajları, hukukun üstünlüğü, adalet duygusu) Etnik farklar tüm yurttaşların bilinci üzerinde evrensele dönük ve işlevsel tutulmalı; siyaset üzerinden ya da AB şablonları üzerlerinden ötekileştirmemeli…
Siyaset değerleri üzerinde baskı ve farkındalık yaratmayı sağlamak; yüklediği değerleri korumak, siyasete daha fazla katılmak, müdahale etmek zorundadır yurttaşlar. Merkezdeki rolünü üstlenmelidir.
Görmek istediklerimiz neden böyledir
Her “ben” bir çağ, bir toplum, bir sınıf ve çevrenin ürünüdür… Ticari değildir çocuksu başlangıçlar…
Paylaşabilme becerisi edinene kadar çevre alışverişleri ve ürettikleriyle olgunlaşır insan. Bir oyun havuzudur çevre önce. Ve onca deneyim; hatalar ve yanlışlardan özgün, evrensele dair olanı tasarlama hakkını kullanmaya çalışır insan ve kullandığı budur.
Gerçeklik duygusu algılamalarımızın değişimi ve marka psikolojisi üzerinden talep edilmesinin dayatıldığı küresel değerler arasına sıkışmış bir durumdadır insan. Her şeyin “meta”laşması, tek tipleştirme dayatısının; insana ilgisi; hırsı, sevgisi nasıl anlaşılmalıdır…
İçleri kısırlaşan “bir insan ürün”; istenmektedir.. Bu kafatası avcıları; insan ve bedenini varlığına karşı dönüştürmekte ve kullanmaktadır. Kullanılan, tüketilen doğal çevre, ürün ve hizmet değerler konforunun talebi üzerinden “modern insan” dönüştürülebilmektedir.
Hayal edemediğimiz yanılsamalar ve yeni psikolojik taleplerimiz ve büyüler içinde baskılanıyor, biçimleniyor dünya. Sömürü dengesi, sürgit yeni bir denge bulsun istiyor tüm dünya insanları.
Bir savaş ortamını tasarlayınız. Bir kaos, belirsiz… Yaşamı tehdit eden algısı… Kaç dakika içinde olabilmeyi hayal edebilirsiniz.
Mutlu ve özgür insan. İşi gücü ve sorunları olan. Onlar içinde ölmesini bilen. . Tükettiğiyle kendini tarif eden. Bugünün rolü hepimizin.
“Akıl, duygu” ezberlerimizi giyerek kısa yolculuklar yapmaktayız evrende…Yeni sosyal prangalar; bedeller ile; bireysel özgürlüklerimizi tasarlarken köleliklerimizi peşimizden sürüklüyoruz…
İnsan, yabancı bedeni ve duygularını sosyal filtrelerde tanır… Bedeninin üzerindeki toplumsal farkındalığın; baskın, çelikten ağları ve pamuktan düşleri içinde…
Tüm çatışmalar içinden evrensel insana uzanırken;
sonuç baskılı sürecin mutlaka da tadını çıkarmalı…
04 ocak.2011