Siyasi iktidar geçmiş tüm sağ muktedirler gibi ‘Başkanlık’ sistemini yeniden ortaya attı. Böyle bir niyetleri olduğundan ya da ne istediklerini bilmedikleri için değil, mevcut durumda ‘tek adam’lıklarını perçinlemek için yapıyorlar. Yakında görülecektir zaten hazırladıkları taslakta on yıllık iktidarları döneminde uzlaşmaya yönelik kurallara bağlı hiçbir faaliyetleri olmadı. Zaten fiilen de kendi ölçülerine göre başkanlık uygulanıyor. ‘Başkan Başbakan’ da denebilir. Bu süre içinde yasama, yürütme, yargı, ordu, medya (ki çok önemli) tek adamın eline geçti. En son MİT Müsteşarı olayında ferman vererek kanun çıkarttı ve işi kılıfına uydurdular. Hem parlamenter rejimlerin hem de başkanlık sisteminin en önemli kurumu olan ‘denetim’i fiilen yok ettiler.
İktidarının ilk döneminde “AKP solcuları” ekibi kurdular ve hem Batı’da hem de ülkemizde ciddi bir meşruiyet kazandılar. Bu senaryodaki ‘esas oğlan’ ABD ile hiç polemiğe girmedi ve onları kızdıracak hiç eylemde bulunmadılar. Sonra ABD’ye gide gele, başkanlık sizi zenginleştirmiş diye düşünerek kendileri de istiyormuş gibi yapmaya başladılar. Başbakan’ın her konuda olduğu gibi -her şeyi bilmesine rağmen- anayasa hukuku konusunda da dünyanın en iyisini yanına aldı, milletvekili yaptı ve anayasa komisyonunun başına koydu. Şimdi yargıladıkları Kenan Evren de zamanın ‘en iyisi’ olan Orhan Aldıkaçtı’yı görevlendirmişti toplumu hizaya getirmek için. Tayyip Erdoğan’ın anayasacısı bu işle ilgili herkesin tahmin edebileceği gibi anayasa hukuku konusunda yaşayan bir efsane olan Prof. Burhan Kuzu. Türkiye’nin en eski üniversitesi olan İstanbul Üniversitesi daha önce de anayasa hukukçusu yetiştirdi ama böylesi dünyaya örnek, nitelikli anayasacı hiç görmedi. Ayrıca o okulda yetişmiş Sıddık Sami Onar, Tarık Zafer Tunaya gibi anayasa hukukçularının, Burhan Hoca’nın verdiği konferansları dinleyememiş olmaları da onlar için büyük bir şansızlık olmuştur. Aynen Fatih Sultan Mehmet’in hiç domates yiyememiş olması gibi. Çünkü Fatih’in zamanında domates daha Amerika’dan gelmemiş, Onar ve Tunaya zamanında da Burhan Kuzu daha eserlerini vermemişti.
Biz münafık solcular da uğruna ölümlere gittiğimiz sosyalizmi ülkemizde görmeden öleceğiz.. gibi görünüyor. Zaten ülkemiz o kadar gelişti ki öyle gâvur sistemlerine de gerek kalmadı. İnanmayan değerli hukuk ve siyaset adamı Bülent Arınç’ın konferanslarını dinlesin.
AKP iktidarı hep veren el olmuştur, devletin bir kurumundaki üst düzey yöneticilerinin eşlerine şoförleriyle birlikte “hanımefendi makam arabası” tahsis etmiş dediler, inanmadım ama, boşboğaz mı yok.
Başkanlık rejiminin ilk anayasasını hazırlayanlar en iyi hükümet biçiminin en az hükümet eden olduğu düşüncesinden hareket etmişlerdir. Çünkü yaşadıkları tecrübelere dayanarak, bütün kuvvetlere -yasama, yargı, yürütme- ayrı ayrı güvensizlik duyuyorlardı. ABD’deki rejim bu anlayışla ‘sert kuvvetler ayrılığına’ ve kuvvetlerin bağımsızlığına dayanmaktadır. Bu kuvvetler ayrılığı hukuki temellere dayalı bir eşitliktir. Ancak siyasi olarak sürekli olarak yürütmenin görülüyor olması, yürütmenin yasamaya üstünlüğüne yol açmaktadır. Bu görüntünün sonucunda rejimin adına ‘başkanlık’ denilmiştir. Bu organların oluşumu da birbirinden farklıdır. Yasama organı ve başkan ayrı ayrı genel oyla seçilirler. Parlamento kanun yapar, yürütmeye karışamaz çünkü yürütme yasama organından çıkmaz. Yürütme sadece kanunları uygular, yapılmasına katılamaz, yargı kanunlara uyarak, bağımsız yargılanmasını yapar. Anlayacağınız, iş bildiğiniz gibi değil, bizden söylemesi…
(Cumhuriyet)