19 Mayıs bizim için rastgele bir tarih değil, Anadolu’da Kurtuluş Savaşı’nın örgütlenmesine atılmış ilk adımdır.
Fakat daha ilk cümledeki “bizim” sözünü açıklamak gerekiyor.
Çok değil birkaç on yıl önce böyle bir gereksinim en azından bugün olduğu ölçüde gerekli değildi.
Ulusu birleştiren tarihlerden biri olarak 19 Mayıslar da resmi bayramlarımızdan birinin adıydı.
Bugün ne yazık ki böyle değil.
Çeşitli bahanelerle ulusal bayramlarımız birbiri arkasına gözden ve değerden düşürülmeye çalışılıyor.
Çünkü Türkiye artık bizden ve bizden olmayanlar olarak birden çok parçaya ayrılmıştır.
Kimilerimiz için Mustafa Kemal’in Samsun’a çıkmasının kutsal tarihi olan 19 Mayıs, Cumhuriyetin ilanından sonra Atatürk’ün isteğiyle (ve çok uygun bir seçimle) Gençlik ve Spor Bayramı olarak kutlanmaktayken, bazı başkaları için genç kızların baldır bacaklarının açıldığı bir çeşit “çıplaklık gösterisi”dir...
Kuşkusuz daha öncelerde de böyle düşünenler vardı.
Fakat sayıları bu kadar çok olamazdı ve düşündüklerini de bugünkü açıklığıyla dile getiremezlerdi.
Bugün ise bu düşüncenin önde gelenleri ülkenin siyasal iktidarındadır...
***
Çıplaklık konusuna pazar yazılarımdan birinde değinmiştim.
Bu bir bakış sorunudur.
Nasıl bakarsanız öyle görürsünüz.
Kadın sizin için sadece ve özellikle baldır ve bacak demekse, 19 Mayıs bayramlarındaki şortlu kızlarımızı o gözle görmeniz doğaldır.
Liseli yıllarımızın 19 Mayıs bayramlarını anımsıyorum.
Şortlu kız arkadaşlarımız biz erkek öğrenciler için törenlere birlikte katıldığımız arkadaşlarımızdan başka bir şey değildiler.
O günlerden bu günlere toplumsal ahlakın çok değiştiğini, bazı bakımlardan bozulduğunu kabul ediyorum.
Fakat buna karşı çıkmanın yolu herhalde gençlik ve spor bayramlarının ışığını karartmak değil, öncelikle kendi kafalarımızın içindeki karanlıktan kurtulmaktır.
Gerçi çıplaklık konusunun da bahane olduğunu biliyoruz.
Amaç, Atatürk’e, Kurtuluş Savaşı’na, laik ve çağdaş Cumhuriyete ilişkin bütün değerleri ve simgeleri yıpratmak, gözden düşürmek, son bir vuruşla da ortadan kaldırmakltır.
19 Mayıs tarihinin ulusal bayram olmaktan çıkarılması yönünde başlatılan ve bu yıl uygulamaya konulan girişimler, dinci bir gençlik ve (adı belki Türkiye bile olamayacak) dinci bir ülke hedefine ulaşmada, gericiliğin çok önemli bir kazanımı olmaya adaydır..
***
Gericilik, aynı zamanda ve doğal olarak faşisttir.
Bugün bu ülkede siyasal iktidarı elde etmiş olanlar gibi düşünmeyen hiç kimsenin can ve mal güvenliği yoktur.
Başınıza her an her şey gelebilir.
Silivri’nin, Hasdal’ın ve benzerlerinin bugün birer esir kampı olduğundan en ufak bir kuşku duyulamaz.
Ergenekon, Balyoz vb. adını taşıyan davaların bir benzerlerini faşist sistemlerde bile görmek olası değildir.
Hitler Almanya’sındaki Reichstag yangını davasını düşünelim...
Psikolojik sorunları olan bir alkoliğin kullanılmasıyla başlatılan (Ergenekon davasıyla benzerliğe dikkat!) bu provokatif davada bile, faşist yönetim amacına istediğince ulaşamamış, Almanya’da göçmen işçi olarak yaşayan ve davanın başlıca kurbanlarından biri yapılmaya çalışılan büyük Bulgar komünist önder Georgi Dmitrov mahkemede yaptığı savunmayla dünya kamuoyunu etkilemeyi başararak bu sahte davayı çökertmişti...
Silivri’deki, Hasdal’daki esirler bu şansa bile sahip değil...
Dahası, Hitler’in bile aklına gelemeyecek rezil bir düzenbazlığı birkaç gün önce gazetelerde okuduğumda ürperdim...
Güya bir anket yapılmış ve halkımızın yüzde altmış beşinin tutuklu milletvekillerinin cezaevinde kalmasını istediği sonucu çıkmış...
Ben böyle korkunç bir oylamayı ne ülkemizin ne insanlık tarihinin hiçbir dönemine ilişkin olarak duyup işitmedim...
En faşist yönetimlerde bile işlenen ve işlenecek suçlar konusunda halkın kanaati sorulmamıştır...
Halkı kendi suçuna ortak etmek...
Bir çeşit linç ahlakı...
Bu, güya demokrasi görüntüsü ardında işlenebilecek suçların en korkuncudur...
***
19 Mayıs 2012’ye dinci, faşist, bölünmüş bir Türkiye görüntüsüyle giriyoruz...
Buna neden olanlar kadar; korkaklıkları, alıklıkları ya da alçaklıklarıyla çanak tutmuş olanlar da aynı ölçüde sorumludur...
(Cumhuriyet)