Fransız Beşinci Cumhuriyeti’nin kurucusu General De Gaulle,“Umut Anıları”nda, Cumhurbaşkanı olarak Elysee Sarayı’na gittiği sırada savaşın fedakârlıkla yoğrulmuş topluluklarının ve büyük devlet adamlarının, artık geride kaldığını söyler.
Her şey daha normale dönmüştür ve General bu normallikten adeta yakınmaktadır.
Aradan 54 yıl geçtikten sonra, 6 Haziran seçimlerini kazanarak Cumhurbaşkanı olan sosyalist François Hollande ise “Monsieur Normal” olarak anılıyor.
Normal sıradan bir vatandaş, öyle fazla bir karizması yok, deneyimli değil, ama seçimi kazanarak Elysee’ye kuruluyor. Çok daha demokratik bir olgu tabii ki.
Yendiği rakibi ise Beşinci Cumhuriyet’in, belki de bütün cumhuriyetlerin en sevilmeyen adamı, Nicolas Sarkozy.
Bu yüzdendir ki, pazar gecesi Bastille Meydanı’nda toplanan kalabalığın, aslında Hollande’in gelişine mi, yoksa ondan daha çok Sarkozy’nin gidişine mi sevindikleri sorusu zihinleri işgal etti.
***
Sarkozy, saldırgan tavrı, şatafat düşkünlüğü, özel yaşamın gizliliği konusunda çok hassas olan Fransa’da, kendi özel yaşamını herkesin gözüne sokan davranışıyla çoğunluğun antipatisini çekmişti.
Ayrıca ırkçı aşırı sağa mesafeli duran Fransız merkezinin cumhuriyetçi geleneğini de oportünist bir tavırla ayaklar altına almış olan Sarkozy’nin aldığı yüzde 48.3 oyun, bu koşullar altında hiç de az olmadığını, Hollande’ın silik bir zafer kazandığını söyleyebiliriz.
Üstelik, bu seçimi kazanmış olması da Hollande’a yetmeyebilir. Haziran ayı içinde yapılacak yasama seçimlerini de sosyalistler ile onlara destek olacak sol partilerin kazanamamaları halinde, Meclis çoğunluğunun ve hükümetin sağda, Cumhurbaşkanı’nın ise solda yer almasıyla 1958 Beşinci Cumhuriyet Anayasası’nın kurduğu sistemin işleyişini güçleştirecek bir durum doğacak.
“Cohabitation” olarak adlandırılan bu durum Beşinci Cumhuriyet’te üç defa yaşandı: 1986-88 (sosyalist Mitterrand Cumhurbaşkanı, De Gaulle’cü Chirac Başbakan), 1993-95 (sosyalist Mitterrand Cumhurbaşkanı, De Gaulle’cü Balladur Başbakan) ve nihayet 1997-2002 (sağcı Jacques Chirac Cumhurbaşkanı, sosyalist Lionel Jospin Başbakan).
Bakalım hazirandaki yasama seçimleri bir kez daha cohabitation durumu yaşanmasına neden olacak mı ve böyle bir durum olursa Hollande durgunluk ve işsizlik karşısında kemer sıkma yerine Keynesçi politikalarını nasıl uygulayabilecek?
***
Ama pazar akşamı Paris’te insanlar onları düşünmüyor, Sarkozy’nin gitmesini ve Hollande’ın Elysee Sarayı’na girmesini çılgınca kutluyorlardı.
Ekranlarda bu gösterileri izlerken, 31 yıl önce bu zamanlarda Paris’te tanık olduğum büyük coşkuyu anımsadım.
François Mitterrand, Valery Giscard d’Estaing’i yenerek Beşinci Cumhuriyet tarihinde ilk kez bir sosyalist olarak Cumhurbaşkanlığı koltuğuna oturuyor, hemen ardından parlamentoda, sol çoğunluğu kazanıyordu.
Neredeyse kırk gün kırk gece sürdü denecek şenliklerle kutlandı, sosyalistlerin iktidara tırmanmaları, o sırada her şeyin bir anda gerçekleşeceği sanıldı.
Solun yıllar süren iktidar hasreti sona ermişti. Ve sosyalistler o günlerde de ekonomik krizi frene değil, gaza basarak aşacaklardı.
O günlerin politikasından günümüze, idam cezasının kaldırılmasının dışında şimdi ne kaldı, tam olarak çıkaramıyorum.
Ama büyük beklentiler gerçekleşmedi. 1981 seçimlerinin ardından Başbakanlığa getirilen, Hollande’a kıyasla karizması çok daha yüksek görünen partinin güçlü figürlerinden Pierre Mauroy, üç yıl sonra, enflasyon ve işsizliği (işsiz sayısı 1.5 milyona çıkmıştı) yenmekteki umarsızlığıyla yerini Laurent Fabius’a bıraktı.
Bunları anımsayanların, Hollande’ın yeni politikalarının şansı konusunda kuşkucu davranmaları da normal kabul edilmeli.
(Cumhuriyet)