Bir devlet adamından çok; sorunlu “bir zeka” ortam destekçisi olduğu için bu yazıyı bay Burhan Kuzu’ya ithaf ediyorum.
Öğrencinin farkı;
evrensele dair duygu ve düşünceleri; özgür seslerini “sansür koymadan” hayata geçirmek istemesidir…
Bu onun zayıf olan ve üstün tarafıdır… Kullandığı duygusal enerji ölçünmesiz ve yaratıcıdır… Beslenmekte olduğu alanları daraltmaya hangi hak talip olabilir… Kralın çıplaklığını görendir o…
Şüphe yok ki “kapital” in cazibesi altında bir dünyadayız….
İnsan, hayvan ve doğanın küresel ölçekte metalaştığı, sömürge tipi yaşamlarımız var…
Ürkütücü bir durum bu…
Taşıdığımız tekliklerimizin farkları, duyarlıkları ve yaşama alanlarını yönetmeye çalışıyoruz… Birlikteki ortamlarımızın sınır ve destekleri içinde gelişmemizi sürdürme yolları arıyoruz…
Duygu ve deneyimlerimizdeki “çatışma ve uzlaşmalar”; özgürlüklerimizin kavramsal alanlarını genişletiyor; geliştiriyor. Kişisel gelişim sürekliliğini yakalayabilen şanslılarımız evrensele dokunabiliyorlar… Her insanın, içindeki has insanını doğurduğu değerli bir yolculuk bu…
Böylesi bir varoluş ve sosyalleşme yolculuğumuzu kuşatan alanları ve olguları; “Yumurtalı eylem” ile birlikte analım ve demokratik “oyun değerlerini” dilerseniz düşlemleme yöntemiyle gözden geçirelim…
Yumurtalı öğrenci eylem ölçütü, Hidroelektrik santraller ile karşılaştırıldığında; doğaya ve insana yapılmak istenen farklılıkları ve çatışmalarını nasıl kıyaslayabileceğimizi düşleyelim…
Genetiği değiştirilmiş, kısırlaştırılmış “Tohum egemenliği” öngörenlerin meşru kılmak istediği ortamı düşlerken banyoya yakın olun; kusabilirsiniz…
Etnisite hıçkırık ve öğürmelerinin arka planlarında; demokratik açılım kavramlı; “özgürleşmeye” dair olmayan çatışma yığıntılarını düşlerken karşınızda “genişletilmiş ortadoğu projesi eş başkanlarını bulabilirsiniz.”… “Ulusal bağımsız” projelerimizi asla değil…
Nato füze kalkanının: neredeyse bir sene öncesinden; “Dükkan sizin” kıvrak devlet adamlığı ile “sözü kesilen”; dünya kamuoyu ve halkımıza bir başlangıç gibi gösterilmesinin 2009 tarihli Wikileaks belgeleriyle yalanlanmakta olmasına neler söylenmelidir. Ve finalinin halkı aldatan sahte söylemleri; “İran’ın ismi geçmeyecek, düğmeye biz basmazsak olmaz” v.s… kandırmaca oyunları ve “gerekli olmayan” İsraile kalkan olmamızı da içeren risklerini nasıl düşleyebiliriz…
Peki, Türk silahlı kuvvetleri kurumsalında yaşatılan küresel genişlikteki zül ile ve küresel sisteme eklemlenecek bir “ulusal kurtuluş” ile mi tüm bunlar…
Gücünü parlamentodaki karşıt fikirlerden almayan; Anayasa Referandum “Gözüpek”liği; halkının bağımsızlığına dair olmayan özgüveni / agresifliği; bir küresel habis tümör ile düşleyin…
Tekel işçilerine, emekli, memur ve gençliğin hak arama örgütlenme ve ifade ortamlarına; jop, gaz, gözaltında aşağılama, baskılama burun kırma… Öğrenci ve anne adayı bir genç “can pazarda”…
Tüm bunlar yaratıcı değildir. Zekadan yoksundur.
Bu anlayış; toplumsal yaratıcılığa ve özgüvene burun kıvıran; ve varlığını küresel egemliğe boyun eğerek tarif edebilen; dar bir grup zekanın çıkarlarını önceleemekte… Ulusal ve uluslararası ortama bıraktıkları ile de uzun yıllar enerjimizi sömürecektir… Deneyim de kazanmaktadır tüm olanlardan şüphesiz toplumlar…
Öğrenci olmanın farkı nedir; bu dinazor gözüyle de nasıl görülmektedir, bunu anlamaya çalışalım…
Öğrencinin farkı duygu ve düşüncelerini maskelemeye ihtiyaç duymamasıdır… Bu onun zayıf ve üstün tarafıdır… Kullandıkları duygusal enerjidir görülür… Kralın çıplaklığını görendir… Kendileriyle maskeli körebe oynamak isteyenler ile “duygu, düşünce, heyecan ve tepkisel benzerlikleri yoktur… Benzemezleri çoktur diyelim ve böyle olması sağlıklıdır. Sağlıksız olan erişkin dünyadır ki yukarıda yarattığı “akıllı” alanları bol bol düşleyebilirsiniz bunu görmek için yeniden… Öğrenci gençliğin, kişisel gelişimi gelecek düşlere odaklıdır; onlarla akmak ister; akar… Her bi şeyi bilenler, günün b.kları içindeki hayatlarını gençliğin üzerine sürmek ister… Tüm dünyada da böyledir.
Sisteme tutsak olmuşlar yanında öğrenci, özgürlükleri üretendir… Toplumlarını kaybettikleri ile yüzleştirirler … Geleceği pisleyenler öğrencileri yargılarlar. Özgür duruşlardan rahatsız olurlar. İçlerine dolan korkuyla saldırganlaşırlar. İtaat edilmesini isterler… Neye dayanarak… “İtaat altında” iletişim nasıl olabilir!.. Hangi diyet altında… Neden…
“Özgürlük alanlarını” daraltarak yönetme “faşist” fikirdir. Katılıma hak tanımayan siyaset ve öğretim kurum ve retorikleri, korumaları, polisleri; “Kırarım ağzını, Ergenekon’a gönderirim, dinlerim, ekonomik varlığını söndürürüm!” tüm bunlar; yumurta ile kıyaslandığında daha mı az şiddet içeriyor…
Yumurta fikri, “oyun” niteliği olandır… Duymayan kulaklara kendini duyurmuştur… Gündemde yer almış; ortamı katılıma açık hale dönüştürmüş, sorgulamıştır… Bedel ödemiştir. Sistemi inşa etmeye soyunmuşlar, icraatlarının yıkıcı eleştirisine, yerleşik kuralların sorgulanmasına izin vermez, demokrat zeka taşımazlar… Ya da sınırlıdırlar diyelim… Hayal ediniz lütfen; test edin. Hangi eylemler; yaşama saygısızca ve kast etmekte; şiddet içermektedirler…
Demokratik ortamdaki sigortalar disiplinsiz reaksiyonlar; tepkilerdir.
Karşı sesler reaksiyonlarından sıyrılır ve kurgulanır… Karşı durum kurgusu, yerleşik yandaş basın eleman ve mecralar üzerinden sürekli toplumun bilinçaltlarına akıtılır; “geri zekalarımızı eğitirler!”.. “Mağdur demokrat siyasetçiler” toplumun bilinçaltlarındaki gerçek dışı yerlere yerleşirler… Bay Kuzu’nun iletişimlerinde göstergelediği yüzünü anarak, hatırlayarak biraz daha açmaya çalışalım bu bölümü. Sayın Kuzu’nun anlaşılmasını beklediği, salgıladığı enerji; “zorluklar içinde acı çeken” yüzünde postaladığı işaretler, repliklerin deşifresi: Bay Kuzu’ yu dillendirerek söylersem şöyle: “Offf be çok sıkılıyorum ama! Burada haksızlığa uğrayan ben olmaktayım ama canım… Bu kadar hiç olmaz… Ne bu gerizekalı anlamazlar arasında kaldım ben ama yahu. Bu şartlar altında nasıl devlet adamlığı yapılır ki… Bu ne talihsizlik bendeki de Tanrım… Bir beni dinleseniz; bununla yetinmesini bilseniz… Ben ne diyorum hemşerim… Bak bak bir bana bak… Sus dinle… İyi ama sen geri zekalı olmalısın… Kaç paralık akıl taşıyorsun sen… Aşağılık herif!…” v.s.
Çağımızın öncelikli sorumluluğu; “insan, hayvan ve doğayı” merkeze almaktır kuşkusuz. “Her şeyin mal olduğu”, “insanın insana yardımcı olmadığı dünyayı değiştirmektir” insanlığın umudu…
Dünya gençliği bu yolda yürümektedir…
Eşgüdümlü süreçlerde; emeğin, sosyal sınıflar ve kültürel kimliklerin; farklılık ve çeşitliklerini örgütlemeleri; toplumsal değerlerden hak ve paylarını almaları çok önemli. Bu seviyede örgütlenmiş çoksesli toplumun bir aradalığı; “kapital örgütlü” kurumlarla çatışır doğal olarak…
Bu çatışmanın içerik, üslup ve yönteminden; “ortam düzenleyici” olarak seçimle gelen hükümetler sorumludur.
Ve tüm haksız uygulamaların hesabını sormalıdır yurttaşlar…
Devleti “ayrımcı, saldırgan” tutumlarını dayatarak yönetenlere karşı; hukuksal, eylemsel mücadele ile; toplumsal dayanışma, kardeşlik ile; yaratıcı yeni uyumlar icat etmek, toplumsal değer ve dengeler açısından çok önemlidir… Toplumun tüm kesimleri;
“Öğrenci yumurtaları” etkisi benzeri yaratıcı katkıyı düşünmeli; hayata geçirmelidir…
Parlamentodaki karşıt fikirler; toplumsal temsil ve katılım ötelenerek, manuplatif kavramlarla halkımızın mutluluk ve refahı düşünülmesi inandırıcı olmaz ve gerçekçi de değildir… Ortamda görünen; “iyi politikacı, kötü politikacı”lar bu zemin ve formlarda taraftar toparlayarak; bir çatışma dayatmaktadırlar yurttaşlara… Bu “yandaş insanlık” söylemleri; kişisel ve grup çıkarlarını kadrolaştırıp çatıştırmaktadırlar… “İş bitirici” likle ortamı ve insanı sosyal çaresizlik içinde “şeyleştiren” kuşatan ve yönetmek isteyen güçler için “ideal” bir durumdur bu…
“Yaşamak, özgür ve mutlu olma haklarımız”; evrensel vazgeçilmezlerimiz…
Rasyonel düşünce yetmezliğinden; parçacık fiziği arayışlarında meraklı düşler kurmak, yol almak ta bir insanlık hakkıdır…
Kuşkusuz her yaşam, kendi mucizesi içinden, yeni mucizeler bekler…
Yaşadığımız güne çakılsak da; insan, geleceğe pozitif enerjisi ile bakmaktan vazgeçemez… Yaşamak bu heyecana koşulludur…
Bireysel duyarlık ve duygu dengelerimiz; bilgi ve düş serüven ve deneyimlerimize dayalı bakış açılarımızla birbirimizi etkilememiz dışında bir hayat yoktur ve olmaz…
Halkından kopuk, “Büyük düşünen (!)” siyaset fitilli demokrasilerin yaşadığı reel gerçek; küresel dayatma esaslıdır… Bu durumdan hükümetler sorumlu olsa da; hesabını soracak kültür ve kurumlarımız henüz ortada yoktur. Böyle bir medeniyet kurulmamıştır.
Gine de; kendini akılla tanımlayan, yönetim stresi taşıyan bu “zavallı, kahraman” lara “arkaik figürlere” karşı; gençlik sürekli yenilenen adımlar atacaktır ve genç olmaları ile buna mecburdurlar da…
Siyaseti yönetenler “Bağımsız” strateji üretecek politik güçlerini halktan almıyorlar. Küresel yöneticilerle “iş bitiriyor”; onlara ilgilerini yüksek tutuyorlar. Halklarının tepkilerinden çekinmiyor ve onlara bu anlamlı sorumluluk ve ilgi duymuyorlar… Küresel otokontrollü özgüvenindeki bu “küçük kahraman” formatlarıyla halklarına afra tafra çekiyorlar…
Küresel oyun kurucuları; dünyadaki boşlukları, ihtiyaçları öngörebiliyor. Çok olasılıklı senaryoları ve yeniledikleri roller ve kadroları ve turneleriyle oluşturdukları, finanse ettikleri dünya sahnesi için; seyircilere bilet kesiyor ve çıkarlarını yönetebiliyorlar. Sosyal sorumluluk içerikli, ve yaygın STK lar zemininde yürütülen yüz yıllık projeler, ekonomik, kültürel ve silahlı işbirlikleri; Nato, AB, IMF ve siyaset…
Uluslararası ortamlarda vazgeçilmez ölçü “ulusal bağımsızlıktır”.. Askeri, ekonomik ve enerji alanlarındaki tüm anlaşmalar gerçekdışı haberlerle halkın ilgisi dışına itiliyor. Anayasa oylanması ile, katılımcılığın ve demokrasinin b.ku çıkarılırken; temel bir mesele olan “Bağımsızlık”; halkın iradesi ve katılımı dışına itiliyor…
Bu durum tüm ulusal kimlik ve özgürlüklere karşı küresel savaşın bir parçasıdır… Yurttaşların sadece oy verme ile sakınabileceği bir durum değildir…
Bu küresel “işgal demokrasi” dayatmasına karşı dünya muhalefeti “Öğrenci yumurtası” etkili yaratıcı katkılara destekler sağlayacak ve yenilerini üretecektir…