Dünyanın Ergenekonu, Wikileaks

~ 02.12.2010, Mustafa ÇEBİ ~

Kolay ve yaygın bilgiye erişim; hayatları nasıl etkilemekte…

Bilgiye ulaşmanın yarattığı değişikliğin “farkında mıyız”. Özgürleşiyor mu insanoğlu; egemenliği kanıksıyor mu.

Yeni bilgiler, gerçekten “şaşırtıcı” mı…

Fiziksel  bir büyüklük olarak bilimsel bilgi arayışının en can alıcı sorusu;  “Evrenin nasıl meydana geldiği ve milyarlarca yıl sonra kendisini sorgulayan insana nasıl ulaştığıdır“…

Karşılaştığımız günlük “bilgiler” bilimin aradığı bu temel sorunlarla ilgilenmez kuşkusuz…

Bu yazının amacı; wikileaks bilgileri içinde gerçekte neler bulabileceğimizi anlamaya çalışmaktır… Bu yeni gözlükler; dünya siyaset figürlerinin bilinen karanlık arkaplanlarını görünür kılıyor… Bu durumda da, bu yazı ile, neden bu kadar “şaşırmış” olduğumuzu anlamaya çalışırız…

Göründüğümüz gibi olmadığımızı biliyoruz…  Hiç bir şey de algılandığı gibi değil kuşkusuz… “İnsanın insana yardım etmediği bir dünyadayız”…  Şimdi bu yeni bilgiler ışığında ve ortamında, hangi doğru soruları sorabiliriz:  “İnsanın özgür düşlerine katkı verebilecek“…

Bu bilgiler; daha mı özgürleştirecek hayatlarımızı!.

Wikileaks mağdur figürleri, kurumları; özeleştiri ve savunmalarla; “potansiyel seyircili” yeni oluşum arayışlı onlarca sahnelerini tasarlamış, yeni yollar tutturmuş olmalılar… Şüphesiz bunu yapmaktadırlar…

Bu durumun ve her durumun, etkin ve baskın sahiplenenleri olarak;  iletişim yularının kasalarında olduğundan emin olmayı severler.

Seyirci, buradaki durumun nesinden, nasıl bir tat almakta…” sorusuna yanıt bulmaya çalışırken,  seyir ve gözlem sanatı üzerine bir şeyler konuşmamız gerekir…

Portmantosuna duygularımızı asarak sahnede olanları anlamaya, eğlenmeye çalışıyoruz. Arkası yarının düşlerini kuruyor, beklentilerini oluşturuyoruz. Tüm bu şeylere bulaşarak bir çeşit “tat alıyoruz!“… Burada söylediğimiz; “böylesi bir özdeşlik ile” pişen tavuğun başına geleni anlaması ve hayatı değiştirmesi “gücü ve hakkı!”; bilgi toplumları “seyir sanatı” ve davranışlarına uygun düşmemektedir. Bu durum, olguları anlama, katılma ve denetleme anlamındaki süreçleri itibari ile demokratik de değildir…

Hangi “Seyir”…

Çağımız seyir sanatına uygun bir yöntem olarak, Bertolt Brecht “epik tiyatrosunda” “anlama yöntemi”ni sorgular. Bu canalıcı bir durumdur. Anlama ve farklı düşünme ve katılma hakkı nasıl gerçekleşmektedir. Ya da “tek tip sürüler”e dönüştürebilinmektedir seyirci. Bir düğmesine basılarak güldürülen, diğerine basılınca ağlatılan bir edilgin kitle…

Özdeşleşme yoluyla; “duygu birliği” (baskısı) ile anlaşılabilen “seyri” dışlar Brecht. Buna özellikle ihtiyaç yoktur ama!..  Yani seyirci oyunun kuklası olmadan anlama ve eğlenmesini üretemez mi… Üretir elbet!.. Epik anlatım dışında başka yöntemler de kuşkusuz var. “Oyuna aktif katılan seyirci (Happening) v.s. “Yabancılaştırma tiyatrosunun” anlama yönteminin; nesnel algılama ve özgür düşünebilmede, ne kadar önemli olduğunu söylemiş olalım…

Her konumda seyirci, kendi anlama yöntemleri ile ne kadar özgür olabileceğine bakmalıdır… Kendine nasıl bir rol verildiğini görmelidir…

Seyirden alınan hazzı küçümsemiyorum. Söylediğim çağımız insanının her türlü seyirle yetinemez olduğudur.

“Evrensel ortak duygular” yaşıyormuşuz iddialı anlatım ve anlama yöntemleri kocaman yalanlardır…  Dünyayı talan eden ile, talan edilenin ortak duyguları olmaz. Benim söylediğim sadece bu!

Wikileaks figürleri anlamak istemediğim; anlayamayacağım bir dünyanın figürleridir. Ve ben onları ancak bu şekliyle anlayabilirim…  Tüm anlaşılmazlıkları ve rezillikleri ile…

Şimdi çocuksu tutkulu; “dramatik inanç” ve hayal ihtiyaçlarımızı, (çocukluğu azımsadığım için söylemiyorum) misketlerle birlikte kenara bırakmalı değil miyiz ama!…

Yeni ve özgür bir dünya kurmak için “çocuksu yöntemlerden” daha fazla şeyler katmak zorundadır dünyaya, özgür olmak isteyen!…

Soru şu: Çağımız seyircisinin artık böylesi bir “tutsak seyir tadı” çıkarmaya,  yaşadığı bu kanlı günlerin yeniden ve yeniden kurulmasını talep etmeye; bunun hayal düzeni ve duygusunu üretmeye hakkı olabilir mi!…

Olimpiyatlar, karnavallar esprisinde sergilenen, sahnelenen ve devamlı itaat isteyen tüm şeyler.  Uzun seyir merakımız için sürekli üreten tv ler karşısında şekil değiştiren, boşalan ruhlarımız… Kan gölüne dönen bir dünyadayız!.. Edilgin bilinçaltlarına hayaller yükleyen “Arenalardayız”. Bu konuda ve her konuda örgütlü ve hazırlıklı olmak esas olan hiç şüphesiz…

Ortamdaki sürpriz durumlarda iddia sahibi olmak; kurucu ve sunucu olmak ve bu durumun mantık zincirinde yer tutmak öyle kolay ve bedavaya da olmuyor hiç şüphesiz…

Alın işte size bilmem ne kadar bin saatlik ve gerçekten ama haklı bir merak ve reytingi yüksek beklentili, arkası yarın haberli, üstelik paraları Hollywood dizileriyle peşinen ödenmiş; 5 kuruş maliyeti yok kimseye…

Dünya seyir koltuklarında yeniden işte…

Üstelik egemen ölçümlü, yeniden ve yeniden şekillenen arayışlar; eleştirel ve yeni kavram icatlı acımasızlıklar; demokrasi ve insan hakları ambalajlarıyla…

Jeopolitik, jeostratejik devlet seviyeli dünya gerçeğinin, arkaplan düzenleri böyle çalışıyor işte… Figürler aynılaşmış heveslerle karışarak, değişerek; söz konusu, “okyanuslar içinde” yeni halkla ilişkiler, sivil toplumlar, yardımlar ve savaşlarla ve yeniden…

Küresel tezgah böyle çalışıyor…

Şaşılacak şey değil tabii…

Alışılacak bir şey de değil…

“Demokrasi ve insan özgürlüğü” gürültüleri altında, dünyanın yeniden ve özgürce üretilebileceği söylemli onca kurumlarla; kirleterek, korku salarak ve öldürerek; tüm ortamlardaki hayaller ve hayatlar kontrol edilebiliyor… “Şaşırtıcı olan bilgi bu!”…

Gücü elinde; gerçeği isteğince üreten ve şekillendirebilen, sürükleyebilen, kendini yenileyebilen topyekün bir kültür bu ortadaki; kurtulmalı olduğumuz…

Mustafa ÇEBİ | Tüm Yazıları
Hits: 2571