Fransız Anayasa Konseyi’nin “1915 Ermeni soykırımını inkârı suç sayan yasa tasarısı”nı iptal etmesi üzerine dün önemli gazetelerimizden birinde şu başlık atılmıştı:
- Gördün mü Mösyö.
Manşet tümcesinin sonunda ünlem veya soru işaretinin yerinde, Sarkozy’nin somurtan bir fotoğrafı vardı.
Doğrusu Türk kamuoyunun ve siyaset tayfasının bir bölümünde olay, bizim açımızdan bir zafermiş gibi algılandı.
Kuşkusuz Anayasa Konseyi’nin kararı, zaten pek rayında gitmeyen Türk - Fransız ilişkilerinin daha da gerilip çıkmaza sürüklenmesinin önüne geçmiş olması bakımından hem önemlidir, hem de olumlu.
Ama bunun dışında, ortada bir zafer olup olmadığı konusu çok tartışmalıdır; bir zafer varsa bile eğer, bu da Türkiye’nin değildir.
Evvela bir noktayı iyi bilmek zorundayız: Bu karar Sarkozy açısından bir bozgundur, zaten azalan seçim şansını daha azaltacak sonuçlar verecek, Ermenilerin duygularını oya tahvil etmek isteyen oportinist siyasetçinin oyunu ters tepmiş olacaktır.
Ama unutmayalım ki Sarkozy’nin en büyük rakibi ve gelecek seçimlerin olası galibi Hollande da Türkiye’nin Ermeni soykırımı yaptığı kanısındadır ve bu konuda aktif bir politikanın savunucusudur.
***
Anayasa Konseyi’nin tasarıyı iptal gerekçesinin başında ise anayasanın 4. maddesinde tanınan araştırma ve faaliyet özgürlüğünün ihlali gerekçesi gelmektedir.
Başka bir deyişle, tasarının iptal nedeni bu konuda fikir özgürlüğünü kısıtlamasıdır. Yoksa soykırım suçu işlememiş Türkiye’nin haksız yere karalanıp suçlanmış olduğu gibi bir gerekçesi bulunmuyor kararın.
Şunu iyice anlamamız gerekiyor ki, Fransız siyaset sahnesinin ve kamuoyunun önemli bir bölümü, Osmanlı İmparatorluğu’nun veya İttihat Terakki yönetiminin (ne yazık ki bu konuda da iltibasa mahal verecek yuvarlak ifadeler kullanılmaktadır) 1915 yılında soykırım suçunu işlediğine inanmaktadır.
Türkiye ancak bu kanıyı ortadan kaldırabildiği takdirde zafer kazanmış olur.
Olay, belki bir ölçüde Fransa’nın bir zaferi olarak algılanabilir çünkü:
- Anayasal organların, yasamanın tasarrufları üzerindeki denetim mekanizması, hem siyasal kadroların hem kamuoyunun içine sinmiştir.
- Hiç kimse çıkıp da “Siz atanmışlar, hangi hakla milli iradenin temsilcisi parlamentonun kabul ettiği yasaları iptal ediyorsunuz?” dememiş, diyememiştir.
- Fransa’da kararda da belirtildiği gibi, kuvvetler ayrılığı yürürlüktedir, çiğnenmesi karşısındaki denetim mekanizmaları işlemektedir.
- Anayasa Konseyi rejimin güçlü kişisinin hayati bulduğu kararlara karşı çıkabilmektedir.
- Ve nihayet Fransa’da hiç kimse bunu demokrasinin zaferi falan diye kutlama yolunu tutmamış, normal karşılamıştır.
***
Şimdi Fransız Anayasa Konseyi kararına alkışlayan siyasilere dönüp sormak gerek:
- Türkiye’de bugünkü haliyle Anayasa Mahkemesi rejimin güçlü kişisi için hayati sayılan bir kararı bir yasa tasarısını Fransa’da Konsey’in yaptığı gibi rahatlıkla iptal edebilir mi?
- Türkiye’de, çoğunluk partisi AKP içinden tek bir Allah’ın kulu, Tayyip Bey’in önayak olduğu bir yasanın anayasaya, ifade özgürlüğüne aykırı olduğu gerekçesiyle iptali için başvuruda bulunabilir mi?
- Nihayet bugün, Fransız Anayasa Konseyi’nin kararını alkışlayanlar, kendi yasalarından birinin iptali konusunda, milli iradenin hiçe sayıldığı mugalatasına başvururlar mı, başvurmazlar mıydı?
Ne dersiniz?
Demek ki, ortada bir zafer yok, olay Fransa’da demokrasinin olağan işleyişinden kaynaklanıyor.
Buna da herkesten çok Türkiye bayram ediyor.
Türkler ne zaman başkalarının değil, kendi demokrasilerinin normal işleyişine sevinebilecekler?
(Cumhuriyet)