TÜRKİYE BAROLAR BİRLİĞİ "STK" DEĞİLDİR!
Eksiksiz demokrasiye ulaşamadığımız, gerçek hukuk devletini oluşturamadığımız ve yargı erkini de gerçekten bağımsız kılıp kurumlaştıramadığımız için bu kavramlar içinde savunmayı, avukatları ve onların meslek örgütünü gerçek yerine oturtamadık.
Bu nedenle de hala 70.000 avukatı ve 78 baroyu temsil eden Türkiye Barolar Birliği’nin sosyal ve siyasal yaşamdaki yeri ile işlevi farklı değerlendirilebiliyor.
Oysa, Avukatlık Kanunu “Birlik, tüzel kişiliğe sahip kamu kurumu niteliğinde bir meslek kuruluşudur.” hükmünü içeren 109 uncu maddesinin ikinci fıkrasında bütün açıklığı ile Türkiye Barolar Birliği’ni tanımlamıştır. (Aynı tanım 76 ıncı maddede barolar için de yapılmıştır.) Kamu kurumu niteliğindeki meslek kuruluşlarının tanımı da Anayasamızın 135 inci maddesinde yapılmıştır.
Yürürlükteki mevzuat açısından kamu kurumu niteliğinde meslek kuruluşu olan barolar ve Türkiye Barolar Birliği diğer kamu kurumu niteliğindeki meslek kuruluşlarından farklı ve ayrıcalıklıdır. Anayasa Mahkemesi’nin 5558 sayılı “Avukatlık Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun”un avukatlık sınavını kaldıran, 1. maddesini iptal edenEsas 2007/16, Karar 2009/147 sayılı ve 15.10.2009 tarihli kararının gerekçesinden aşağıya aldığımız bölüm bu farkı ortaya koymaktadır.
“Avukatlık mesleğinin nitelikleri ve önemi, bir kamu hizmeti olduğu, avukatın yargılama süreci içinde adaletin bulunup ortaya çıkarılmasında görev aldığı, kamu yararını koruduğu, 1136 sayılı Avukatlık Kanunu’nun genel gerekçesinde belirtilmiştir. Yasa’nın 1. ve 2. maddelerinde avukatlığın kamusal yönü ağır basan bir meslek olduğu vurgulanmıştır. Bilgi ve deneyimlerini öncelikle adalet hizmetine vererek, adalete ve hakkaniyete uygun çözümler için hukuk kurallarının tam olarak uygulanmasında yargı organlarıyla yetkili kurul ve kurumlara yardımı görev bilen avukatın, hukuk devletinin yargı düzeni içindeki yeri özellik taşımaktadır.
Anayasa’nın 135. maddesi ile birlikte Avukatlık Kanunu’nun Barolara ve Türkiye Barolar Birliği’ne yüklediği görevler, tanıdığı hak ve yetkilerle bu kuruluşların toplum ve devlet yaşamı için gözardı edilmeyecek önemleri de düşünülürse, avukatların genel niteliklerine verilen değer kendiliğinden ortaya çıkmaktadır.”
“Hukuk devletinin olmazsa olmaz koşulu olan “bağımsız yargı”, yargının
olmazsa olmaz koşulu olan “savunma” ile birlikte anlam kazanır. Savunma, “sav-savunma-karar” üçgeninden oluşan yargının vazgeçilmez öğesidir. Adaletli bir yargılamanın varlığı, ancak avukatın etkin katılımıyla sağlanabilir.”
Anayasa Mahkemesi’nin bu değerlendirmesinden sonra Türkiye Barolar Birliği ve baroların yargı erki içinde olduklarını ve diğer kamu kurumu niteliğindeki meslek kuruluşlarından farklılıklarını açıklayacak başkaca bir desteğe gerek kalmamakla birlikte, Türkiye Barolar Birliği Başkanı’nın protokoldeki yerini düzenleyen Avukatlık Kanunu’nun 111 inci maddesi ile baroların protokoldeki yerini düzenleyen 76 ncı maddelerini hatırlatabiliriz.
Savunma mesleğinin, baroların ve Türkiye Barolar Birliği’nin yargı erki içindeki yeri Türkiye Barolar Birliği’nin 2001 ve 2007 Anayasa önerilerinde en açık şekli ile vurgulanarak savunma mesleği ve baroların Anayasa’nın yargı bölümünde yer alması önerilmiştir.
Ancak son dönemde barolar ve Türkiye Barolar Birliği’nin bu düzenlemelere aykırı, süreklilik kazanabilecek uygulamalar karşısındaki sessizliği dikkat çekicidir.
Bu uygulamaların en önemlileri, Sayın Cumhurbaşkanı’nın “yüksek yargı” başlığı altında yüksek mahkeme başkanları ile yargı sorunlarını görüştüğü toplantılara Türkiye Barolar Birliği’ni davet etmeyip, terör konusunda “önde gelen sivil toplum kuruluşları” ile yaptığı toplantıya Türkiye Barolar Birliği’ni davet etmesidir. (1)
Avukatlar, barolar ve Türkiye Barolar Birliği ülkemizin içinde bulunduğu terör sorununun çözümü için önerilerini yıllardır her ortamda yazılı ve sözlü olarak dile getirmişlerdir.(2) Ayrıca bu onlara Avukatlık Kanunu’nun verdiği bir görevdir. Avukatlık Kanunu 76 ncı ve 110/17 nci maddeleri ile barolar ve Türkiye Barolar Birliği’ne “Kanunların memleket ihtiyaçlarına uygun olarak gelişmesi ve yürütülmesi yolunda dileklerde, yayınlarda bulunmak, gerekirse ön tasarılar hazırlamak”, “Hukukun üstünlüğünü ve insan haklarını savunmak ve korumak, bu kavramlara işlerlik kazandırmak”görevlerini vermiştir. Bu görüşleri Türkiye Barolar Birliği’nden doğrudan dinlemek önemlidir ancak bu sunuşun “önde gelen sivil toplum kuruluşları” arasında yapılmasını istemek savunma mesleğinin ve örgütünün yasal konumlarına uygun değildir.
Türkiye Barolar Birliği ve barolar kendi görevlerini yerine getirirken
uygun gördükleri sivil toplum kuruluşları ile birlikte çalışarak sivil toplum inisiyatifi göstermektedirler.(3) Ancak bu, kendi seçtikleri alanlarda gönüllü olarak mücadele eden ülkenin tüm sivil toplum kuruluşlarının “önde gelenleri” arasında savunma örgütünün de değerlendirileceği anlamına gelemez. Yargı erkini oluşturan savunmanın temsilcisi kamu kurumu niteliğindeki meslek kuruluşunun sayıları 150 bini bulan sivil toplum kuruluşları arasında ve fakat yargı erkinin dışında kabul edilerek muhatap alınmasının tek sonucu savunmanın yargı erki içindeki yeri ve işlevinin önemsenmemesi olmaktadır.(4)
Böyle bir sonuca katkı koymaya başta barolar ve Türkiye Barolar Birliği olmak üzere kimsenin hakkı yoktur.30.6.2010
(1) Av. İ. Güneş Gürseler, SAVUNMANIN ÖRGÜTÜNÜ İÇERMEYEN “YÜKSEK YARGI” TANIMI EKSİKTİR.
Tekirdağ Barosu Bülteni, Nisan 2010 Sayı:19 Sayfa:6
Güncel Hukuk Dergisi, Nisan 2010 Sayı:4-76 Sayfa:9
http://www.yeniyaklasimlar.org/m.aspx?id=480
(2) “TÜRKİYE VE TERÖRİZM RAPORU” TBB Yayını, Haziran 2006, Ankara.
(3) Av. Haluk İnanıcı, “ÖRGÜTLENME VE ADALET BAKANLIĞI İLİŞKİLERİ”
TBB Adalet Bakanlığı Yargı Reformu Stratejisi Belgesi Gölgesinde Yargı Reformu Sempozyumu Bildiri Kitabı
TBB Yayını, Ekim 2008, Ankara, Sayfa:532-557
(4) Prof. Dr. Fuat Keyman “SİVİL TOPLUM, SİVİL TOPLUM KURULUŞLARI VE TÜRKİYE” Sivil Toplum ve Demokrasi Konferens Yazıları no 4, 2004
http://stk.bilgi.edu.tr/docs/keyman_std_4.pdf
Hits: 5743