Düşünmenin ‘köleleştirici’ yanından söz edilmez!..
İnsanın us ve bilincini, “el ve araç” ortaklığının özgürlüğe kavuşturduğu söylenir.
Bununla yetinilir.
Rasyonel düşünce, izlenebilir şeyler söyler.
Akla ve mantığa uygun, nedenleri açıklanabilir ve anlaşılabilir olduğu varsayılır.
Rasyonel düşünce kendini inşa eder ve sergilerken; diğer düşünceler tarafından farklı algılanmayı öngörmesi ve bu durumda oluşacak sorumlulukları taşıması istenir. Düşüncenin, yükümlü olduğu düşüncelere hesap verebilir olması onun sınırlarını da çizer!
Oluşma ve biçimlenmesi nedenlerindeki gerekçeleri ve gerçekleri sorgulanabilirdir. Rasyonel düşünceler, diğer farklı düşünce kodlarına bağlı varlık ve ilişkilerini sürdürürlerken; karşılıklı yükümlülük taşır; birbirlerini denetlerler. Bilimsel bilgi gibi düşünce de ‘sebep/sonuç’ ilişkili çözümlenebilir yapısıyla toplumsal ortamlarda hareket ederken, kontrol edilebilir, denetlenebilir durumdadır...
‘Küçük egemen gruplar’; yüzyıllardır her tür kültür ortamlarında ‘düşünce ve bilginin’ bu yapısal mekanizmalarını yönetirler. Böylesi illüzyon ortamlarda gönüllü içselleşen (din, gelenek, cemaat, ulus, hukuk, sosyal sorumluluk v.s.) ile ‘küçük insanlar’ kendiliğinden dönüşür, dönüştürülürken; sömürü de sürer…
İnsanlık tarihi, bu kültür ve araç kurumsallaşmasını dönüştürerek, elinde tutan, hakim sınıflar tarihidir. Sömürüye karşı başarı kazanma; gelişme ve özgürleşme gibi gösterilir. Bunun bilinç zorunludur! Ortamın özgürleşmeye elverişli olduğuna inanılması gerekir. Gerçek olmasa da gerçek bu olur.
Tarih; oluşturulan ve dönüştürülen toplumsal yaşamın örülmesi ve örgütlenebilmesidir. Bir ‘Egemen sınıf’ klasiğidir. Ortamı ve çevreyi yeni haline dönüştürmeyi öngörür ve sömürü pozisyonu sürekliğini korurken; bunun ‘halkın özgürlüğü ve menfaatini’ temsil ettiğine inanılması sağlanır.
Halkları düşmanlarından, korumak ve onlara bir düzen sunmak gereklidir! Egemenler bunu yapar. Tarih manifestolarıdır. Yol haritaları ‘özgürlük’ içermez… İnsan ‘özgürleşmenin’ öznesi değil, egemenliğin bir nesnesidir. Önceki versiyonları aşağılayarak ve aşağılatarak yeni sembollerin içine yerleşir egemenler ve dokunulmazlıklarına kavuşurlar.
‘Halkın iktidarı’ safsatası güncellenir; kutsanır! Demokrasi ve özgürlük kandırmacaları eline verilmiştir!.. Gerçekse, içlerimize monte edildiğimiz; ‘rasyonel araçlarla’ süren bir pozitif gönüllülük halüsyonudur!.. Hukukun üstünlüğü, İnsan hakları, Basın özgürlüğü, Yurttaş hak ve fırsatta eşitlikler; egemenlikleri paylaştırmaz; sürdürülür kılar.
Yönetimler ‘algıları’ ezer. Sıradan hayatı küçümser. Aşağıladıklarını makyajlarla yüceltir. Oynanan oyun, ‘sıradan insan’ hayatına feda edilmek üzere üretilmemiştir! Sıradan insanlar; bu üretilen hayatın kutsal sunaklarına adanırlar!
İlkel kültürlerin liderlerine duydukları bağlılık, pozitif inanç ve algılardan günümüz ‘liderleri’ hiç nasiplerini almaz!.. Buna gerek de yoktur.