“Hayatta en yanıltıcı yol gösterici, korkudur.”
Erdal İnönü
Demokrasisinin eksiklerini gideremeyen ülkemizde, sorunlarını çözmüş, güçlü ve özgür savunmayı da içeren, “erk” olabilmiş bir yargı kurumunu beklemek gerçekçi değildir. Bağımsız savunma bağımsız yargıda, bağımsız yargı gerçek hukuk devletinde, gerçek hukuk devleti de eksiksiz demokraside olur. Bu nedenle mesleğimizin sorunlarının çözülebilmesi de bir demokrasi sorunudur. Eksiksiz demokrasiye ulaşabilmenin öncelikli koşulu nasıl vatandaşların onu gerçekten istemeleri ise mesleğimizin sorunlarının çözümünü de meslektaşlarımız gerçekten istemelidir.
Bugün yaklaşık yetmişbin avukat sorunlarla yaşıyor ancak çözümleri talep etmiyoruz. Avukat sayısının hızla artmasını eleştiriyor fakat sınava karşı çıkıyoruz. Bir yanda “Cumuk avukatlığı ceza avukatlığını öldürdü.” diyoruz öte yanda müdafi/vekil olarak atanmayı bekliyoruz. Bankalar ve diğerlerinin sömürüsünden şikayet ediyor fakat vekaletlerini alabilmek için çabalıyoruz. Ücret sözleşmesinin barodan geçirilmesine karşı çıkıyoruz. Avrupa Birliği üyesi olmaya çalışırken Avrupalı avukatlarla yarışabilecek donanımı kazandıracak gayreti göstermiyor, sorunlardan örülü kozamızın içinde düzenimiz bozulmasın istiyoruz.
Sorunlara uyum sağlayarak yaşama alışkanlığımız yürürlükteki yasamızın uygulamalarla geliştirilmesini engellemekle kalmadı, meslek örgütlerimizi de sorunları giderme arayış ve çabası yerine fiziki ortamı rahatlatma gayretlerine yöneltti. Oysa çözüm isteklerimizi dile getirip takipçisi olsaydık, yürürlükteki mevzuatın sağladığı olanaklar zorlanarak çözümler sağlanabilirdi.
Yasa arayışlarının ucundan kenarından yeniden gündeme gelmesi ile tartışmalar “sorunlara uyum sağlama anlayışı” gölgesinde hemen başladı. Aslında tartışılanlar da tartışanlar da eski. Yıllardır çözümler üzerinde çalışılıyor, taslaklar hazırlanıyor ancak kurumsal devamlılık anlayışımız pek gelişmediği için her seçim sonrası tekrar başa dönülüyor. Tartışmaları izlediğinizde; bir tarafta siyasi iktidarın ne yapacağından endişeli oldukları için bu aşamada gündeme alınmasına karşı çıkanları, diğer tarafta da kendi konumuna zarar vereceğini düşündüğü değişikliklere karşı çıkanları görüyoruz.
Siyasi iktidar ve parlamento endişesi ile karşı çıkanlar pek de haksız sayılmaz çünkü ilk kez uygulanacak avukatlık sınavını bir ay kala avukat milletvekilinin yasa değişikliği önerisi ile iptal eden bir parlamento deneyimini yaşadık. Bu endişeyi giderebilmek için meslektaşlarımızın üzerinde anlaşıp arkasında durdukları bir metnin parlamentoya sunulması sağlanmalıdır.
Bireysel korkuların aşılabilmesi ise mesleğin nicel ve nitel sorunlarının çözümünün hepimizin yararına olduğunu anlamamıza bağlıdır. Mesleğe girişteki kontrolsüzlüğü sürdürüp “cumuk avukatı” olarak ya da adli yardım avukatı olarak atanma sıramızın gelmesini, bankaların bize de icra takip dosyası vermesini bekleyemeyiz. Sömürü üzerine kurulu “ücretli/işçi avukat” garabetine karşı çıkarken temeldeki sorunun mesleğe girişteki başıbozukluk olduğunu inkardan gelemeyiz. Avrupa Birliği üyeliğine hazırlanır ve yurt dışındaki Türk avukatlarla öğünür, fakültelerimiz yurt dışında avukatlık olanağı sağladıklarını duyurarak öğrenci çekmeğe çalışırken “yabancı hukuk büroları” sorununu sadece milliyetçilik ya da anti liberallik üzerinden tartışarak sonuç alamayız.
Kişisel kaygı ve korkularımızı aşıp mesleğimizi içine düştüğü saygınlık kaybından çıkaracak anlayış birliğini oluşturmalı, böyle bir zeminde mesleğimizin geleceğini tartışıp düzenleyebilmeliyiz.8.12.2011
(GÜNCEL HUKUK DERGİSİ’nin Ocak 2012sayısında yayınlanmıştır.)