Toplum ve bilgi düzeniyle biçimleniriz. Rasyonel bilginin içsel birliğe sahip ortak söylemi; bilginin iç tutarlığı, ilkesel olarak sınırsız bir cemaat üretir…
Birey, kendi rasyonel düşünme işleyişinin; tüm düşünce sisteminin bir temsilcisi olduğunu keşfettikçe, diğer insanlarda sadece kendi doğası ve yansımasını görür. Kendi kavrayışının ötesinde bir şey göremez. Ve ölçüp anlamlandırdığı değerler çevresi kendisinin yargıcı olur.
“Nedenler sunarak” kendini inşa ve ifade edebilen rasyonel bilgi ve düşünce; kendini üreten nedenleri açıklayabildiği ölçüde anlaşılırdır.
Bilimsel bilgi, nedenleri formüle ederek sistem ve araçlar geliştirir.
Bilgi üretimi, dağılım ve işleyişi ile düzenlediğimiz özel yaşamlarımızın rasyonel yapısı; sosyal küresel düzenden bağımsız değildir, ayrı çalışmaz.
İnsanın yaşama sunduğu ve savunmakta zorlandığı “eşitlik, kardeşlik, özgürlük” kavram ve arayışları da aynı ilişkilerden beslenir ya da askıya alınır…
Rasyonel düşünce ve bilgi insanı ele geçirmiştir!..
Oysa dışarıdan rasyonalize edilemeyen önceki dönemler de vardır! En derinlerde; çocukluğun kendiliğindenlikli ritüelini dışa vurduğu/sunduğu dönem... Ve küresel rasyonel toplumun, bilgi ve bilinç beşiğinde sallanarak; kendi gelişme süreci dışardan dönüştürülür; darp edilir, masumiyeti ihlal edici (sevici, korkutucu) eğitimin düzenli basıncı artarak sürer. Kurucu yaratıcı oyun ve oyuncunun; yaşama dair çelişki ve heyecanlarının doruklarındaki düzensiz ve sonsuz bütünlüğe akan büyüsel ırmak kurutulur.…
Bir kaosta düzen arayan/kuran ve yıkan varoluşun, toplumsal yaşam öyküsü ve ölümünün duygularını taşır insan… Topraktan, kandan, gölgeden, havadan ve ışıktan parçalanarak gelen ve yeniden evrendeki toz bütününe karışacak olan, karbon bileşenli bedenlerimizde üretilen enerjide, nasıl algılayabilir ve özgürleştirebiliriz; sonsuza akan varoluşumuzu…
Bilgi ve bilincimizi ele geçiren toplumsal kodlar; duyularımız ve duygularımız; istemlerimizi, önceliklerimizi, algı yönetimimiz, inancımız ve kararlarımızı şekillendirmiş; ele geçirmiştir. Gelenekselin ve değişimin üzerimizdeki yargıları, sonuç, süreç ve şimdiki zamana odaklı hız yönetimi ve heyecanı içinde; göz kırpma süre ve otomatiğinde; olup bitmektedir ama her şey!
Var olmanın dorukları çocuklukta yaşanandır. Erken çocukluk ve öncesi evresi duygularıyla buluşmanın saf ve derinliği hali; erişkinlikte hissettirdikleri baş döndürür… Toplumsal gerçeği ve gereği ile; “çocuk hakları” soykırım görmüş erişkinlerin cinnetleri; çocukluk düşleri elinden alınarak, karşı koyma seçeneksizliğiyle esrikleştirilerek kitleselleştirilir!…
Görece gerçeklerimizin çatışmalarıyla şekillenen yaşamların bedenlerimize dayattığı, bilinçlere aktardığı farklı ihtiyaç kalıpları çatışmalarını bir olasılık oyunu olarak görmek ne kadar olası ise; düşlerimiz de o kadar sahici ve bize ait kalabilir...
Çatışma taleplerine verimli ortamlar ve eşler bulamadan, kitlesel şiddet ve baskı sarmalına sürüklenen birey; kendisinden üretilmek istenenden rasyonalize ettiği ‘nefs’ ve endişeleri ile o artık savaşçıdır!... Rasyonel düşüncenin, bilgimizin, zamanın ve sosyalliğin getirdiği yer ayaklarımız altındadır!.. Yeni göçler için atılan işaret fişeklerini bavullarımız hazır bekler!..
Sömürge tipi yaşam kültürüyle yabancılaşmış iradeler; denetim, katılım ve değiştirilmeye izin verir; eğilir, bükülür olmaya makul görünür ve görürler. Yürütülen tüm kampanyalar ve illüzyonlar; hep insanlık için; ve ‘insancıl’dır! Böyle kavramsallaşmış toplumsal yanılsama ve aldatmacalar dünyası pozitif stresli çekicilikte görünür. Başarı, şans, umut, keşfedilecek yeni tüketim duyguları; mutluluk... Kapı sonuna kadar açıktır. Ödülü almak için sahneye çıkmanız yeter! Ve yeni ödülünüzün peşinde koşarken bulursunuz kendinizi. İşte hayat bu!..
Varoluşumuzun “kurucu” kaynaklarıyla veda ederiz.
Yeni liberal küresel efendiler ve işbirlikçileri; ortamları sağar, dönüştürürken ‘maliyet’ ilgileri içinde, on binlerce, milyonca insanı göz kırpmadan katleder! Bu eğlencenin de bir bedeli olmalı değil mi ama!
Bugünlerde yoğunlukla; bireysel hak, özgürlük ve örgütlenmeler tırpanlanıyor. Parlamentolar halklarına karşı fazla mesaiyle çalışıyorlar. Kısırlaştırılan canlılık, doğal yaşam ve insana karşı yürütülen; hukuki, meşru tüm iletişim alanları terörize ediliyor, baskılanıyor.
Uludere katliamında 35 genç insan. Işıklar içinde yatın!..