İki hafta üst üste yazdığım konunun arkasını bırakmak niyetinde değilim.
Karanlıktaki ülkede yapılan karanlık işlerin belki de en karanlığı olduğu için.
Arap harfleri ve Arapçayla ilkokul çağındaki çocuklarımızın dünyası karartılmak isteniyor.
İlgili kurumdan, bakanlıktan herhangi bir açıklama gelmedi.
Bekliyorum.
Yazmayı sürdüreceğim.
Bilgisayarımda konuyla ilgili okur mektupları birikiyor.
Onlardan da zaman zaman söz edeceğim.
Herkesi buradan bir kez daha uyarıyorum.
İlk ve orta dereceli okullara Arapça ders konulmasına karşı ciddi bir toplumsal muhalefet oluşturulamazsa, bunun anlamı, karanlıktaki ülkenin daha da zifir karanlıklara gömülecek olmasıdır.
Belki de oradan bir daha çıkmamak üzere.
***
Karanlıktaki ülkede 21 Aralık Çarşamba günü bir ışık parıltısı görüldü.
Bir ucundan tanık olduğum, göz kamaştırıcı bir ışıktı bu…
İstanbul’da, İzmir’de, Ankara’da, birçok başka kentimizde binlerce sağlık ve eğitim emekçisi, kol kola, omuz omuza yürüdüler…
Ertesi günün gazetelerine tek tek baktım…
Cumhuriyet, Bir Gün, Sözcü, Aydınlık gibi birkaçı dışında, hele renkli basının hemen tümünde, tam bir karartma operasyonu…
Utanç verici, öfkelendirici, onursuz bir suskunluk, örtbas etme çabası…
21 Aralık’taki kitlesel emekçi eylemini birinci sayfalarından, gereken önemi vererek duyurmamış olan bir basın, artık halkı aydınlatma işlevini değil, karartma görevini yerine getiriyor demektir…
Günümüz Türkiye’sinde yazılı ve görsel medyanın büyük çoğunluğuyla yaptığı budur.
***
En son Edirne’de yerlerde sürüklenen, parçalanırcasına dövülüp hırpalanan çocukların görüntüleri bazı ekranlarda gösterildi…
Bu gidişle bu birkaç ekranın da bütünüyle karartılacağı günler uzakta değil demektir…
Bu ülkede, 12 Eylül faşist darbesi dışında, polisin gençlere karşı bu kadar acımasızca davrandığı, bu kadar orantısız güç kullandığı görülmedi…
Yargı organları hiçbir zaman bu kadar açıkça hukuk dışılığın aleti, maşası, infaz memuru olmadı…
Ülke hiç bu kadar karanlıkta değildi…
Yapılanlar, yaklaşık iki yüzyıllık bir tarihe sahip olan aydınlanmacı harekete “Jakoben” diye saldıran karanlıkçılığın, onu bu ülkenin tarihinden ve geleceğinden silip süpürme çabasıdır…
Atatürk’ün adını taşıyan kuruma Atatürk düşmanlığı “tescilli” kimselerin atanması, bunun son göstergelerinden biridir.
Böyle bir atama, suç işleyen kişiye suçun araştırılması görevinin verilmesine benziyor…
***
Karanlıkçılık, kavramların da karartılması demektir…
Bazı Batı dillerinde ve bu arada Fransızca’da bu sözün karşılığı, Latince “karanlık” anlamına gelen “obscuro”dan türetilmiş “obscurantisme”dir…
Aydınlanmanın büyük akıllarından önde gelen bazılarının adlarıyla yücelen Fransız kültürü, şimdi bazı karanlıkçıların siyasal önderliğinde giderek cüceleşmekte…
Fransız parlamentosunun içler acısı bir azınlık ve dağınıklık sergileyen oturumunda kabul edilen yasa, Türkiye’de karanlığın daha da koyulaşmasına yol açacak…
Günümüz Batı dünyası, evrensel aydınlanma kültürünün bu coğrafyada en seçkin uygulayıcısı olmuş ve o değerleri bugünkü Batı’dan çok daha büyük bir bilinçlilik ve kararlılıkla geleceklere taşımaya yetenekli bir ulusun çocuklarını geçmişin kan lekeleri içinde kirletip lekelemeye çalışırken, onları ülke içindeki karanlıkçılığa karşı savaşımlarında yalnız bırakıyor, güçsüz düşürüyor…
Ülkemiz içerden ve dışardan karanlıklarla kuşatılıyor…
***
Karanlıklarda kalmak da ne yazık ki alışılan bir olgudur…
Tenceredeki suyun ısısı azar azar yükseltilmedeyken farkına varmaksızın haşlanan kurbağa örneğini buraya da uygulayabiliriz…
Göz azar azar arttırılan karanlığa da uyum sağlar…
Farkında olmaksızın büsbütün görmezleşinceye kadar…
Bugün yaşanmakta ve dayatılmakta olan süreç budur…
(Cumhuriyet)