Utanç, Acı ve Öfke
Toplumca bir duygu karmaşası içindeyiz.
Bazen birinin, bazen ötekinin öne çıktığı.
Gazetemizin şehit haberlerini veren perşembe tarihli sayısında “isyan” duygusunun da altı çizilmişti.
Doğrudur...
Fakat ne yapacağını, ne yapılacağını, neyin nasıl yapılması gerektiğini bilmeyenlerin çıkışsız isyan duygusu bu...
Öyle olduğu için de sonuçta bir çaresizliğe, giderek umutsuzluğa, umarsızlığa dönüşüyor.
Ve bu da toplumca bir kişiliksizleşme, kendine ve her şeye saygıyı, güveni, bağlılığı, insan olma erdemini yitirme anlamına geliyor...
***
Utançtan başlayalım...
Utanmak gitgide daha az rastlanan bir insanlık erdemidir...
Büyük ölçüde insana özgüdür ya da özgüydü...
Çünkü insanlar artık kolay kolay utanmıyor.
Utanılacak bir şey yaptıklarında da utanmak ve gerektiğinde özür dilemek yerine, kendilerini haklı çıkaracak bir şey bulma çabasına giriyorlar.
Fakat kendimizden ne kadar gizlesek, ne kadar dile getirmesek de son şehitler faciasıyla zirveye çıkan acılar zinciri, bizi toplumca utandırıyor.
Utandırmalı da...
Büyük, güçlü bir devlet, kimilerinin “terörist” kimilerinin “gerilla” diye adlandırdığı saldırgan bir silahlı örgütle nasıl oluyor da başa çıkamıyor?
Herkesin kendince bir yanıtı olsa da, sonuçta utanç verici bir durumdur bu.
Utanmalıyız.
Ve dile getirmiyor olsak da utanıyoruz...
***
Acı, daha kolay duyumsanan ve dile getirilen bir duygudur.
Toplumca acı içindeyiz.
Çocuklarımız birbiri ardına katlediliyor.
Daha dün silah altına alınmış, birkaç aylık sıradan bir askerlik eğitiminden sonra Güneydoğu’ya gönderilmiş, çoğu yirmili, kimileri daha da genç yaşlarda halk çocukları, orada yıllardır silahlı eğitim almakta olan profesyonel bir saldırgan, örgütlü, vurkaççı topluluğun önüne sürülüyor.
Sonucun böyle olacağı en başta bellidir.
Bu bir savaş değil, eşit olmayan güçler arasında, taraflardan birine karşı el birliğiyle işlenmekte olan bir cinayetler zinciri gibidir.
Karşı taraf ne kadar suçluysa, bu ülkenin sivil ve askeri yönetimi de onlarınkinden daha az olmayan bir siyasi, ahlaki, yönetimsel sorumluluk altındadır...
Bunun böyle olduğunu bilmek, ölümlerden duyulan acıyı çoğaltıyor...
Onu gitgide daha çok bilenen bir öfkeye, isyana dönüştürüyor...
***
Ülkenin Cumhurbaşkanı “intikam”dan söz etti...
Bir başka üst yönetici, suçluları, “Allah’ın helak etmesi”ni diledi...
Her iki sözün de devlet yönetiminde, siyaset söyleminde yeri yoktur...
Bunlar ilkel laflardır.
Belki kabile yöneticilerine yakışabilir.
Çağdaş devlet intikam almaz, gereken önlemleri alır, gerekeni yapar.
Sorunların çözümünü Tanrı’ya havale etmez, o çözümleri kendi bulur.
Ülkemizin başında yönetici olarak bu gibi kişilerin bulunması ne yazık!
Ve Başbakan...
İşlenen cinayetten on iki saat sonra topluluk önüne çıkan, bilmem ne ülkesine yapacağı ziyareti iptal ettiğini sanki büyük bir özveriymiş gibi telaffuz eden bu Başbakan’ın ağzından, yaşanmakta olan büyük acıya ilişkin derde deva bir söz çıkacağını hâlâ bekleyenler varsa, akıllarına şaşarım.
Ama ben toplumun artık böyle bir beklenti içinde olmadığını çok iyi biliyorum.
Şakşakçı, yağcı, ahlaksız bir medya ne kadar pohpohlasa, gerçekleri ne kadar bu siyasal iktidar ve yöneticileri lehine bozup değiştirmeye çalışsa da; TBMM içinde ve dışında bu siyasal iktidarın yönetici ve yandaşları ne kadar tersini söyleyip göstermeye çaba gösterseler de sağduyusunu büsbütün yitirmemiş ve hiçbir zaman yitirmeyecek olan halk gerçekleri giderek daha çok duyumsamaya ve daha yüksek sesle dile getirmeye başladı...
Utanç, acı ve öfke duyguları, Türkiye’yi ona yakışmayan bu siyasal iktidardan kurtarmaya yönelik, bilinçli, örgütlü, birleşik bir halk tepkisine dönüştüğünde, bütün sorunların çözümü daha kolay olacak...
Sevgili Behruz Çinici Ağabey’in dünyamızı böyle apansızın bırakıp gittiğine inanmak çok güç. Eşi Altuğ Hanım’ın, kızı Ayşegül Yazıcı Çinici’nin, tüm dostlarının büyük üzüntüsünü paylaşıyorum.
(Cumhuriyet)
Hits: 2471