Savaşın riskleri, yaşam önceliklerini baskılar... Sığınılacak ortam aranır!..
Batılı havuzlarda kızağa alınan “Arap baharı”, bu tür bir dengedir...
Ürünleştirilmiş hayatın arka planları; geniş kitlelerin dokunabildiği, mücadele edebildiği alanlar değildir. Küresel işleri sömürgecilik olan aktörleri, pazar kurumlarını ve siyasi araçları buradan yönetse de; geniş kitlelerce neredeyse hiç algılanmazlar. Bu görünmez şeyler, düşleri, umutları besleyici, şekillendirici yayınlar yaparlar… Hayat böylesi savaş içindedir!..
Mutlu olmayı öğrenmek zorundadır insan bu ortamda!..
Küresel işgal demokrasilerinde; işlevini ve ilişkilerini "özne" sini kaybetmesi esas tutulur insanın. Ormanı yanmış ağaç, doğası yok olmuş; canı azaltılmıştır… Sömürgeci dayatma dilin altında yaşamını düzenler sürdürür... Toplumu, doğası, işleyişi, kaderi, kültürü ve bilinci sömürücülerin elinde her saniye kurcalanmaktadır...
Bireysel hak ve özgürlükleri, örgütlenmesi baskılanmakta, basın ve haber alma hakkı dönüştürülmekte, hukukun üstünlüğü yeni küresel algılamalar dayatmalarıyla daraltılmaktadır...
Modernizmin özü; bir disiplinin kendi kendisini eleştirmesinde yatar. Eleştiri çökertmek değil yetki alanlarını sağlam şekilde yerleştirmek içindir…
"Eleştirisiz oluşturma" kültürü ise; şüphesiz etnik farklılıklarını zenginlik olarak algılayarak yaşamlarını birlikte sürdürebilen toplumlar için pozitif değerler üreticidir… Farklılıklarını verimli algılayamaz ve yönetemez duruma getirilen, etnik farklılıkları çatıştırılarak kontrol edilebilen topluluk ilişkileri arasında ise, “Eleştirisiz oluşturmak” yöntemi kamplaşmayı, çatışmayı arttırıcıdır...
Stratejik sıralamadaki önemi, egemenlik ve bağımsızlık algılarına göre halklar, sömürgeci statükonun arka bahçelerine sıralanır. Ve sıcak küresel alevlerin arasına itilebilirler…