Eugene Puryear
Tüm dünyadan da yakından takip edildiği üzere ABD’nin gündemi, emperyalizmin bir sonraki yöneticisinin kim olacağına dair çekişmeli bir seçim sürecine odaklanmış durumda. Geleneksel “akıl” tersyüz olmuşhalde. Amerika’daki güncel politik durumu (ve geniş anlamda toplumsal hareketlerin bağlamını) anlamanın en kolay yolu, II. Dünya Savaşı’ndan bu yana neredeyse değişmeden kalan burjuva siyasi konsensüsünün hızlı bir çöküş yaşadığını görmekten geçiyor.
Sosyalistler açısından gelecek seçimlerdeki en önemli faktör gençler arasında şekillenmeye başlayan geniş radikalleşme olacak. Şüphe yok ki baskılar, direnişi besliyor. ABD’nin son 35 yıllık tarihine damga vuran katıksız kemer sıkma politikaları şimdilerde isyan ateşini körüklüyor. 2011’de “Occupy” ile başlayan siyasi kitle hareketi o zamandan beri gelişiyor. Mücadele, özellikle asgari ücret artırımı, polis şiddeti ve ırkçılık gündemleri etrafında örgütleniyor.
Bu tür hareketlere katılan ya da genel olarak sempatik bakan milyonlarca genç genellikle ilerici bir gündeme sahip. Anket yoklamaları gençlerin önemli kesiminin ücretsiz eğitim ve sağlık hizmeti talep ettiğini ve aşırı zenginlerden yüksek vergi alınmasını savunduğunu gösteriyor. Bunlara ek olarak, sosyalizmin popülaritesi artmış durumda. Örneğin Demokrat partinin önde olduğu ilk iki eyalette, oy verenlerin yaklaşık %40’ı kendisini “sosyalist” olarak tanımlıyor.
Sosyal demokrat Bernie Sanders’ın seçim kampanyasının temelini oluşturan da işte bu genel atmosfer. Sanders, temelde devlet kaynaklı yatırımların serbest piyasa ekonomisiyle iç içe geçtiği bir program öneriyor. Başka herhangi bir gelişmiş ülkede istisna sayılmayacak bu türden görüşler, aşırı derecede muhafazakâr olan ABD sermaye sınıfı tarafından Bolşevizmle eş görülüyor. Sanders böylece varlıklarını tümüyle tekelci kapitalizme adayan Demokrat Partili kapitalistlerin öfkesini çekmiş oldu. Obama başkan olduğundan beri stratejileri, kemer sıkma politikalarının sonuçlarını hafifletmek için küçük iyileştirmeler temelinde seçim koalisyonları yapmak olageldi. Bu strateji Başkan Obama’nın gündeme getirdiği programları genel olarak destekleyen pek çok büyük iş çevresince de benimsendi.
Öte yandan ezilenler ve işçi sınıfı temelli toplumsal hareketler giderek ücret artırımını, daha iyi işleri, doğru dürüst sağlık hizmetini ve her türden ırkçılık ve bağnazlığın son bulmasına yönelik politikaları daha fazla talep eder oldular. Bu türden talepler her ne kadar muğlak da olsa anti-kapitalist bir yöne işaret ediyor ve liberal ya da muhafazakâr, sermaye sınıfının her iki kanadı açısından da ölümcül bir tehdit anlamına geliyor.
MİLYARDERLERİN ÇATISI
Cumhuriyetçi Parti aday yarışına bakıldığında durum daha iyi anlaşılacaktır. Cumhuriyetçiler gelinen noktada bir partiden ziyade iki ayrı sağ kanat milyarder ağının aynı çatı altında buluştuğu bir platforma benziyor. Onları birleştiren tek bir şey var: Kemer sıkma politikalarında geri adım atmamak. Bir kanadın adı “düzen” çünkü Cumhuriyetçi seçilmişlerin büyük kısmı bu tarafta bulunuyor, diğeri ise ardında oligarşik Koch ailesi bulunduğundan “Koch network” diye anılıyor.
Fark ise şu: Düzen kanadı tam gaz serbest piyasa fikirlerini oldukça geniş bir cepheden öne sürmek ve işçi sınıfının çeşitli kesimleriyle ezilen etnisiteleri bünyesine katacak gerici bir konsensüs sağlamak istiyor. Ancak bunun yalnızca bir avuç kapitalistin yararına olduğu o kadar aşikâr ki çok sınırlı bir kitle tabanı yaratabiliyor. Koch network, ya da kimi zaman zikredilen adıyla “Çay Partisi” ise ekonomik ideolojisini, göçmen karşıtı, Müslüman düşmanı ve siyahi karşıtı bir bağnazlıkla harmanlamaya dünden razı görünüyor.
Bu ikincisinin beyaz “orta sınıflar”dan oluşan önemli bir kitle tabanı var. II Dünya Savaşı’ndan bu yana ABD’de bir tür sınıf aristokrasisi oluşturan bu kesimler, bir yandan yaşam standartlarında düşüş ve güvencesizleşmeye maruz kalırken, diğer yandan etnik ve dini azınlıklar ile farklı cinsel yönelimlere sahip insanların (ekonomik olarak gelişmeseler dahi) giderek daha fazla toplumsal kabul gördüğüne tanık oldular. “Çay Partisi” bu süreci, ikincisi ilkinin nedeniymiş gibi sunarak nefreti körüklüyor ve bu kesimleri serbest piyasa radikalizmine bağlıyor. Alın size sağlam bir seçim cephesi!
Trump, Çay Partisi çizgisinin biraz dışında duruyor zira muhafazakâr ortodoksiye tam olarak bağlı sayılmaz. Ancak onun başarısını anlamanın en iyi yolu, Cumhuriyetçi oyların çoğunluğunu oluşturan beyaz orta sınıfların korkularını etkin biçimde seçime taşıma becerisinde.
Neticede hakim sınıf iktidarını korumakla birlikte siyaseten giderek yalnızlaşıyor. ABD seçimlerinde katılım oranı %60’ı nadiren geçer ve çoğu zaman %50’nin altında kalır. Ancak iki büyük parti de tabanlarının çeşitli kesimlerinde biriken isyankâr duygulara uyum sağlamaktan acizler.
KAYGAN ZEMİN
Şu halde, sınıf mücadelesinin gerçekleştiği zeminin son derece kaygan olduğunu söyleyebiliriz. Çoğu gençlerden oluşan kalabalıkların enerjisi “merkez solda” birikiyor ancak bu durum aynı zamanda büyük çelişkiler de barındırıyor. Sosyalizmin popülaritesi artmakla birlikte, aşırı anti-komünizmiyle ünlü Amerika’da çoğu insan onun ne anlama geldiğini pek bilmiyor. Emek hareketinin liderliği tamamen sınıf uzlaşmacısı durumunda ve etnik azınlıkların yükselen hareketi de ya düzen içi demokratlar ya da çekimser siyasetçiler tarafından yönetiliyor.
Bu tabloda biz, Sosyalizm ve Kurtuluş Partisi (PSL) olarak, duruma açıklık getirmeyi amaçlayan bir seçim programı ortaya koyduk. Şüphesiz seçim sonuçları mütevazi seviyelerde olacak ama yine de sıkletimizi aşan bir etkiye ulaşabiliriz. Parti üyelerimiz, geniş kitle tabanlı toplumsal hareketlerin içinde yer alıyor ya da bunlara önderlik ediyor, dolayısıyla siyasi duruşumuz bu hareketler bünyesindeki geniş kesimlere ulaşıyor.
Kurmaya çalıştığımız mücadelenin tek temel ilkesi var: Kemer sıkma politikalarına ya da ırkçı baskılara karşı mücadele, kapitalist güç ilişkileri bağlamı dışında yürütülemez. Bu “kötülükler” uzaydan gelmiyor, belirli bir sınıfa mensup insanlar ve onların kurumları tarafından teşvik ediliyor ve yürütülüyor.
Bu sınıf iktidarının kökünü kazıyacak ve yerine yenisini koyacak bir kavga vermeden, her türden mücadelemiz yenilgiyle sonuçlanacaktır. Bu nedenle sosyalizmin, ezilenlerin ve işçi sınıfının, yani “öteki” sınıfın iktidarı olduğunu anlatmaya çalışıyoruz. Ayrıca, kapitalizm karşıtı mücadeleyi yükseltmek ve sosyalist bir dünya kurmak için gerekli düşünsel netliği sağlamada bu fikirlerin uzun erimli olduğunu düşünüyoruz.
http://haber.sol.org.tr/dunya/baskanlik-secimlerinde-pslnin-baskan-yardimcisi-adayi-eugene-puryear-sol-icin-yazdi-148379