Cumhurbaşkanı Erdoğan, 28 Şubat’ta, beş günlük Afrika turnesi öncesinde, Atatürk Havalimanı’nda gazetecilerin sorularını yanıtlarken; Can Dündar ve Erdem Gül’ün tahliyeleriyle ilgili Anayasa Mahkemesi kararı konusundaki görüşlerini de açıklamış. Kısaca bakalım
ne demiş:
“...Bu olayın ifade özgürlüğüyle uzaktan yakından alakası yoktur. Bu bir casusluk davasıdır. Ve Cumhurbaşkanlığı sözcümüz bununla ilgili açıklama yapmıştır. Anayasa Mahkemesi bu şekilde karar vermiş olabilir. Ben Anayasa Mahkemesi’nin verdiği karara sadece sessiz kalırım, onu kabul etmek durumunda değilim. Verdiği karara uymuyorum, saygı da duymuyorum. ... Bu bir tahliye kararıdır. Aslında onlarla ilgili kararı veren mahkeme, kararında direnebilirdi. Eğer kararında direnmiş olsaydı, AYM’nin kararı boşa çıkacak veya tahliye edilmiş kişiler AİHM’ye gideceklerdi...”
Bu son cümleye geldiği zaman sıra, bir hukukçu olan Mine Sirmen tepkisini şöyle dile getirdi:
-Çağdaş bir ülkede biri bunu telaffuz etmeye bile utanır!
***
Tayyip Bey’in yukarıdaki sözleri ekrandan yansırken, ben de Hürriyet gazetesinde yayımlanan Obama ve Yüksek Mahkeme ile ilgili habere bakıyordum.
Olay şöyle: ABD’de Anayasa mahkemesi işlevini de yüklenmiş olan Federal Mahkeme’nin dokuz üyesinden biri olan Antonin Scalia ani olarak ölünce yerine yeni bir üye seçmek gerekiyor. Federal Mahkeme’nin yargıçlarının en tutucusu olan Scalia’nın yerine kimin geçeceğine karar vermek yetkisi de Başkan Obama’ya ait. Ancak bu atama daha sonra Kongre’nin Senato kanadı tarafından onaylanmak durumunda.
Ne var ki Obama son dönemini ocakta dolduracak. Yerine de kasımda seçilecek olan yeni başkan geçecek. Kasım ile ocak arasındaki sürede de Obama hiçbir önemli konuda karar alamayacak, yalnızca günlük işlerle ilgili tasarrufta bulunacak. O süreye eski başkanın “topal ördek” dönemi deniyor. Obama’nın o dönemi henüz başlamadı. Ama Federal Mahkeme’ye atayacağı üye ile Obama, yüksek yargıdaki ilerici-tutucu dengesini değiştirecek. Ultra tutucu Scalia’nın yerine seçeceği üyenin, ABD ölçülerine göre ilerici kesimden olacağı tahmin edileceğinden, başta Donald Trump olmak üzere, tutucu Cumhuriyetçilerin Obama’nın yüksek mahkemeye yargıç atama işini gelecek başkana bırakması konusunda neden ısrarcı olduklarını anlamak pek güç olmasa gerek.
Aslında Obama, “Ben seçilmiş başkanım, anayasanın verdiği yetkiye dayanarak yeni üyeyi seçerim” diyebilir.
Ama o halde de Senato’nun bırakın seçimi onaylamayı, konuyu görüşmek üzere Yargı Komitesi’nin bile toplanmayacağı, Cumhuriyetçilerin lideri Senatör Mitch McConnel tarafından açıklanmış bulunuyor.
***
Peki bu durumda Obama ne yapacak?
Sazı eline alıp, “Ey Senato!” diye uzun bir tirada başlayacağını sanmak, ABD sistemini bilmemektir.
Tolga Tanış’ın bildirdiğine göre “Obama’nın Cumhuriyetçi liderlerle bir araya gelerek onlara bir plan sunması bekleniyor. Bu arada Obama’nın Cumhuriyetçilerin itiraz edemeyecekleri, o kanattan ılımlı bir isim önerebileceği de söyleniyor”.
İşte yüksek yargı ile ilgili somut bir olayda ABD’deki başkanlık sisteminin dengelerinin nasıl çalıştığı konusunda bir örnek.
Bir ABD Başkanı’nın yüksek yargı konusundaki yetkileri ve yaklaşımına bakın, bir de bizde başkanlık sistemi örtüsü altında kendisi için tek başına iktidar isteyen Tayyip Bey’in, kendi partisinin iktidar döneminde atanmış üyelerin çoğunlukta olduğu Anayasa Mahkemesi karşısındaki tutumuna bir bakın!
ABD’de başkanlık sisteminin denge ve kontrol mekanizmaları, Tayyip Bey’in danışmanına “Zavallı Obama!” dedirtecek şekilde işliyor.
Bizde ise her yetkiyi az bulup, tümünü kendi elinde toplamak isteyen Tayyip Bey’in istediği yetkileri aldığı takdirde kimin zavallı olacağını kestirmek zor olmasa gerek.
Ne dersiniz, Tayyip Bey istediği bütün yetkileri aldığında danışman Burhan Kuzu’nun “zavallı Türk milleti!” diyebilecek feraseti var mı?