“Sivil anayasa”dan “yerli ve milli anayasa”ya geçiş, on yıllık evrime mi işaret eder? Gerçi bunlar anayasa hukukuna özgü deyimler değil; ama daha önemlisi, anayasa amacı ile “yerli ve milli” arasındaki çelişkidir.
Anayasa uzlaşma komisyonu (AUK): kullanım tarzı
AK Parti, 2007’de saydam olmayan “sivil anayasa” ! girişim ve sonlandırma tarzına göre, 2011’de usul olarak eşitlikçi yola rıza gösterdi. Fakat, içerikle ilgili müdahale ile süreci tıkayan ve AUK’yı 2 yıl sonra lağveden de aynı parti.
Şimdi aynı tarz ve “kalınan yerden devam” ne anlama gelir?
Beş yıl önce, AKP tabanda daha güçlü idi; çünkü, “2010 Anayasa oylaması”, kaldıraç işlevini sürdürmekte idi. “% 58 Evet”in üç önemli nedeni vardı:
- “12 Eylül ile hesaplaşma” sloganı,
- “Yetmez, ama evet!” kampanyası,
- Devlet olanaklarının “evet” için seferber edilmiş olması.
Ya şimdi? iki eksi, bir artı
-“12 Eylül hesaplaşması” balonu söndü.
-“Yetmez, ama evet” desteği yok artık.
-Devlet olanakları, “saray” yoluyla tahkim edildi; öncesi, esnası ve sonrası, “hukuksuz mekan ve zaman” özdeşliği ile.
Hal böyle olunca, “anayasa beklentisi” de tamamen başka hedeflerin aracına indirgenmiş oldu: biricik hedef başkanlık; anayasa bu yolda ancak araç işlevi görebilir. Bunun için her yol gibi her türlü bilgi kirliliği de mubah.
Bu süreçte üç önemli zaaf var: Hukukun dışlanması -demokrasiden söz etmeye bile gerek yok-; uzmanlığın itibarsızlaştırılması; dürüstlüğün ise “sıfır”lanması.
Karşı mücadele yol ve yöntemlerini geliştirmek için bu üç zaaf çok iyi bellenmeli...
Sivil: “Anayasa” yerine “Darbe”
Anayasa, doğası gereği sivil ve dünyevi bir metin. Bu nedenle, ne biri ne de diğeri kullanılır. Ne var ki, “sivil” eğer “askeri” olmayan anlamında kullanılmış ise, 10 yıl sonra, içerik olarak “askeri olan”ın gerisinin hedeflendiği açık, açık olmasına da, “sivil” sıfatı, artık anayasızlaştırma bağlamına kaymış oldu: “sivil darbe”.
Hatta, “dünyevi” özelliği de sorgulanır oldu; sadece “dini siyasete alet etme yasağı”nın (Any., md.24/son) ve Diyanet İşleri Başkanlığı’nın md. 136’yı sürekli ihlalinden değil, “İslami anayasa” şehvetinin de depreşmesinden. Müslüman-Arap toplumlar, dünyevi anayasa için mücadele ederken, bizde, prof. unvanlı zevat, ruhanilik yoluna işaret edebiliyor.
Ya yerli ve milli?
Hak ve özgürlükler düzleminde “yerli ve milli” özellik ikincil. Örneğin, Magna Carta Libertatum (MCL) veya İnsan ve Yurttaş Hakları Bildirgesi (İYHB), milli olduğu kadar evrenseldir. Buna karşılık, parlamenter (Birleşik Krallık) veya başkanlık rejimi (ABD) için, “yerli ve milli” kavramları göreceli olarak kullanılsa da, evrensel denemez. Önemli olan ortak paydaların genişletilmesi: yargı bağımsızlığının sağlandığı demokratik hukuk devletinde özgürlük güvenceleri.
Bizde; eğer yürürlükte tutulsaydı MCL ve İYHB gibi, Tanzimat Fermanı’nın yerli ve milli özelliğinden söz edilebilirdi. Buna karşılık, Tanzimat döneminden başlayarak, 1. ve 2. Meşrutiyet kazanımları, 1920 Meclisi ve anayasal dönemlerin ortak paydaları, “milli ve yerli” özellikler olarak görülebilir: Devlet iktidarını sınırlamak için farklı organlara dağıtmak ve insan hakları güvencelerini somutlaştırmak.
İlki, yüzyıllık zaman diliminde (1870-1970), parlamento eksen alınarak gerçekleştirilmeye çalışıldı. Bu çerçevede, üç özgün döneme işaret edilebilir: 1920 Meclisi, çok partili siyasal yaşama geçiş (1945-46) ve “siyasal münavebenin gerçekleşmesi” (14 Mayıs 1950).
İktidarların dengelenmesi ve özgürlüklerin pekiştirilmesi ikileminde asıl bozulma, 1980’lerde başladı. Türkiye’nin jeopolitik konumu, özgürlükleri kısıtlama nedeni olarak gösterildi. Şimdilerde aynı neden, tek kişi iktidarını meşrulaştırıcı bir etken olarak öne sürülüyor.
Taklit değil, esinlenme
Hak ve özgürlükler için “milli veya yerli” nitelemesi yapılamayacağına göre, iktidarı yapılandırmada, bu kavramları kullanım bağlamına en elverişli üçlü bakış açısı, “tarihsel miras”, “anayasa ereği” ve “Türkiye mekanı” ile anlamlı kılınabilir:
- Tarihsel miras, meclis/meclis hükümeti ve parlamenter rejimde somutlaşıyor.
- Anayasa ereği, ülkeyi/ülkesel hakları ve ülkede yaşayan insan hak ve özgürlüklerini korumak.
- Mekan ise, Türkiye ve bölgesi olduğuna göre, asıl olan ülke ve bölge barışına katkı sağlayacak bir “anayasa mimarisi”nin tasarlanması.
“Halkın özgeçmişi” olarak anayasa için esinlenme, sorunları giderici ve ulusal mirası pekiştirici bir işlev görür; taklit ise, “milli ve yerli” nitelemesine yabancı olduğu gibi, mevcut sorunları derinleştirme riskini beraberinde getirir.
Birgün