1. Metanetliler: Dava kaybetmeyi gayet doğal karşılarlar. Bu işin doğasında kazanmak kadar kaybetmenin de olduğunu bilirler. Başlarda dava kaybedince dünyaları yıkılır belki ama zamanla duyarsızlaşırlar. Dava kaybedilmişse kaybedilmiştir; yapacak bir şey yoktur.
2. “Önümüzdeki maçlara bakacağız”cılar: Dava kaybedilmiş olabilir ama daha son söz söylenmemiştir. Onlar bitti demeden de bitmez! Yargı denilen süreç, uzun bir maratondur ve aslında daha hiçbir şey kaybedilmiş değildir. Bu işin temyizi vardır, karar düzeltmesi vardır, sonra efendime söyleyeyim Anayasa Mahkemesi, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi, Uluslararası Ceza Mahkemesi, FIFA Kıtalararası Dünya Kulüpler Kupası falan. Genelde müvekkillerinin ömürleri o en son kararı görmeye pek yetmez.
3. “Bu adam ne demiş şimdi ya”cılar: Genç meslektaşlardır. Hâkimin verdiği uzun kararın lehe mi, yoksa aleyhe mi olduğunu anlayamazlar. Hâkim bir şeye karar vermiştir, o bellidir; fakat neye karar vermiştir? Mesela “kısmen kabul” denilen şey, ne kadarlık bir kısım içindir? Kararı tekrar tekrar okurlar, altını çizerler, önceki dilekçelere bakarlar, son olarak da telefon haklarını kullanırlar: “Alo Ahmet Abi? Abi dinle, sana bir karar okuyacağım şimdi…”
4. Velveleciler: Çoğunlukla üstattır. Karar çıkar çıkmaz duruşma salonunu birbirine katarlar. Bağırış, çağırış duruşma salonunun dışında da devam eder. Nerde bu devlet? Nerde kaldı adalet? Tıpkı kızgın yağa dökülen suyun harlaması gibi, sakinleştirmeye çalıştıkça daha çok gaza gelirler, ele avuca sığmazlar. Yarım saate kalmadan verilen kararı bütün internet sitelerinde teşhir ederler.
5. Kalimerolar: Davada yüzde bir milyon haklıdırlar. Hatta on yüz milyon baloncuk. Akıl almaz bir şekilde davayı kaybedilmiştir. Duygusal ve narin olduklarından adliyeyi ateşe vermezler; fakat o sözü de söylemeden edemezler: “Ama bu haksızlıııık…” Gözyaşları sel olabilir.
6. “Hâkimi satın almışlar”cılar: Çok haklıdırlar, en haklıdırlar. Davanın kaybedilmesi imkân dâhilinde değildir. Bütün o muhteşem dilekçelere, duruşma şovlarına, hâkim görüşmelerine rağmen dava kaybedilmişse vardır bir bit yeniği. Evet, evet, karşı taraf mutlaka hâkimi satın almış olmalıdır. Nasıl diye sormayın işte; yarısı peşin, kalanı beş taksitle efendim.
7. Dr. Kimble’lar: Kaçaktırlar. “Ben bu işi kesin hallederim, uzmanıyım, hayatımı bu davalara adadım, şöyle iyiyim, böyle iyiyim” şeklinde palavralar sıkarak sağlam para kaldırdıktan sonra davayı kaybederler. Bundan sonra en iyi yol, bir süre ortalarda görünmemektir. Aradığınızda ya telefonu ortağı, stajyeri, sekreteri açar ya da “Aradığınız kişiye şu anda ulaşılamıyor. Lütfen daha sonra tek…”
8. “Zamanlama manidar”cılar: Karar tam da yeni yıl arifesinde, hâkimin tayini öncesinde, zamanaşımı süresi dolarken, mecliste yeni kanun görüşülürken, adliye taşınırken, seçimler yaklaşırken, mübaşir okeye dönerken, Arap kızı camdan bakarken falan verilmiştir. Bunca şey tesadüf olabilir mi hiç? Zamanlama gerçekten manidardır. Hep Amerika’nın ve İsrail’in oyunlarıdır bunlar!
9. Hızlı ve öfkeliler: Hırslı, aceleci ve kızgındırlar. Duruşma salonundan çıkınca nefes almadan baro odasına koşarlar. Boş bir bilgisayar yakalayıp, bir hışımla başlarlar yazmaya: “Yargıtay İlgili Ceza Dairesi’ne Sunulmak Üzere.” On dakikaya dilekçe hazırdır. İtiraz ya da temyiz için gerekçeli kararı bile beklemezler. Zaten böyle saçma bir karar vermenin nasıl bir gerekçesi olabilir ki!
10. Yetki belgeliler: Arkadaşlarının ricasını kıramayıp duruşmaya girmişlerdir. Dava ne davası, niye açılmış, neden şimdi karar verilmiş pek umurlarında olmaz. Bunları asıl avukat düşünsün canım! Whatsapp’tan kararı gönderip, üstüne de arkadaşın hesabına kantinde iki kaşarlı tost çaktılar mı değmeyin keyiflerine...
11. Düştüğü yerden bir avuç toprakla kalkanlar: Açıkgözdürler. Zeytinyağı gibi üste çıkmasını bilirler. Siz daha hesap soramadan sizi borçlu çıkarırlar. Aldıkları yüklü ücret, kaybedilen davayla bir cilayı hak eder. “İyi günler Ahmet Bey. Davayı kaybettik ne yazık ki. Bize bir yirmi bin lira daha lazım olacak şimdi. Evet, mecbur Yargıtay’daki tanıdığı sokacağız devreye, onun için.”
12. “Ben biliyordum”cular: Davayı kazandıkları zaman sadece kendi başarılarıdır ama kaybedince “müvekkil zaten baştan haksız”dır. Ne hikmetse her şeyi önceden bilir ama uygulamazlar. O tanığın dinletilirse yanlış şeyler söyleyeceğini, o tanıdık araya sokulursa işlerin bozulacağını, dosya o bilirkişiye gönderilirse hazırlanacak raporla her şeyin terse döneceğini hep önceden sezerler. Medyumluk kanlarında vardır, kahve falına bayılırlar. “Be adam, madem biliyordun, niye bir şey söyleseydin!” diye çemkiren müvekkil olursa da cevap dünden hazırdır: “Bekleyip ne olacağını görmek lazımdı.”
13. “Dünya üstüme üstüme geliyor”cular: Çok kötü bir gün geçiriyordur. Her şey üst üste gelmiştir. Yanından geçen araba elbisesini çamur yapmıştır, cüzdanını çıkarırken tırnağı kırılmıştır, Berkecan hala dördüncü çıkma aydönümlerini kutlamamıştır ve işte şimdi de bu dava şeysi olmuştur. Hemen Nazlı’yı arayıp olanları anlatmak lazımdır.
14. “Bu meslek bitmiş”çiler: Bunca delile ve beyana rağmen aleyhe karar veriliyorsa, demek ki avukatın yaptığı hiçbir şey dikkate alınmıyordur. Hâkim zaten dosyayı doğru dürüst okumadan, son savunmayı bile dinlemeden karar vermiştir. Avukatı prosedür yerine gelsin diye duruşmalara alıyorlardır. Bu meslek bitmiştir. Avukatlığı bırakıp bir kafe mi açılsındır?
15. Sosyal medyacılar: Davanın kaybedildiğinden haberleri olmaz; çünkü davanın o gün olduğunu bile bilmiyorlardır. Dava görülürken, onlar yediklerinin, içtiklerinin fotoğraflarını Instagram’a ya da Facebook’a yüklemekle meşguldürler. #hungry #delicious #amazing #lunch #yummy #bokye
Av. Ozan Gülhan
Hukukta Sol Tavır Derneği YK Üyesi
Kaynak: http://haber.sol.org.tr/blog/diren-terazi/av-ozan-gulhan-hukukta-sol-tavir-dernegi-yk-uyesi/dava-kaybeden-15-avukat-turu