Hangi avukata "Cemaatçi" dediler

~ 26.12.2015, Yeni Yaklaşımlar ~

Niyet, Balyoz ve Ergenekon davalarının avukatları bir araya gelip, yaşadıklarını anlatmasıydı. Ancak Ergenekon davasında avukatlık yapan, hatta mahkeme heyetinin, “O salondan çıkmadıkça biz kürsüye çıkmayacağız” diyerek aforoz ettiği Av. Vural Ergül'ün şimdi MİT TIR'ları davasında tutuklanan Tuğgeneral Hamza Celepoğlu'nun avukatlığını yapması ve bu davayı da “kumpasın devamı” olarak niteleyip, “İnsan Zekeriya Öz'ü bile arar hale geliyor” ifadesini kullanması toplantıyı karıştırdı. Av. Ergül, Hadımköy Askeri Cezaevi'nde yeni hazırlıklar yapıldığını, 200-250 istihbarat subay-astsubayının daha tutuklanacağını, böylece TSK'nın Güneydoğu'daki bir kalkışmaya karşı etkisiz hale getirileceğini öne sürerken, hem diğer avukatlar, hem de Balyoz ve Ergenekon sanıklarının sert eleştirilerine maruz kaldı. Bazı Balyoz sanıkları Ergül'e, “Sen FETÖ'cülerin avukatı olmuşsun” diye tepki gösterirken, Ergül, bir algı operasyonu yürütüldüğünü, dedikodularla hareket edilemeyeceğini, Genelkurmay'ın tutuklanan askerlerle ilgili bir tespitinin bulunmadığını söyledi.

Ankara Barosu'nun desteğiyle, Asker Kökenli Avukatlar Platformu'nca düzenlenen ve bugün Ankara Barosu Eğitim Merkezi'nde yapılan “Kumpas ve Savunma” konulu panelin amacı kumpas davaların savunma cephesinde yaşananları konuşmaktı.

İstanbul Barosu Başkanı Doç. Dr. Ümit Kocasakal, “Kumpasta Baro”yu anlatacaktı. Ancak profesörlük tezi çalışmaları nedeniyle katılamadığı için yerine Yardımcısı Av. Mehmet Durakoğlu geldi. Panelin diğer katılımcıları Av. Vural Ergül'ün, “Kumpasta avukatlık yapmayı”, Av. Şule Nazlıoğlu Erol'un, “Kumpasta avukatlığın eylemsel yönünü”, Av. Murat Ergün'ün, “Kumpasın Hesabını Sorma” ve Av. Zeynep Küçük'ün de, “Kumpasta babamı savunmak” konularını anlatması planlandı.

BOP'UN HAZIRLIĞI YAPILDI 

Panelin yöneticisi Türkiye Barolar Birliği Başkan Yardımcısı Av. Başar Yaltı'ydı, açış konuşmasında şunları söyledi:

“Kumpas davalar ulusalcı güçleri, muhalefeti sindirme davalarıdır. Bunun için hukuk araçsallaştırıldı. Orta Doğu'da oynanan oyunun ön hazırlıkları yapıldı. Şu anda olan biten her şey İskenderun Körfezi ile Basra Körfezini kontrol altına almak içindir. Güneyimizde ve Güneydoğu'muzda yaşananlar bu davalarla yakından ilgilidir. Bu davaların en önemli özelliği siyasi davalar olmasıdır. 12 Eylül 1980 ile 12 Eylül 2010; İkisi de darbedir. Biri askeri, diğeri anayasal darbedir. Bunlar birbirini tamamlayan darbelerdir. Bu süreçte avukatlar kadar, barolar da etkin oldu. Teslim olmamış tek kurum barolardır.”

GAZETECİ KILIKLI ADAMLAR DİYOR Kİ...

Panelde ilk sözü alan İstanbul Barosu Başkan Yardımcısı Mehmet Durakoğlu, kumpas denilen ve feci şekilde yürütülen mücadelenin doğru tanımlanması gerektiğine işaret ederek, “Siyasiler bunu, askeri vesayetin kaldırılması olarak tanımladılar. Bugün bile gazeteci kılıklı adamlar 'askeri vesayet kırıldı' diyor. Velev ki, öyle, Türkiye'de vesayet kırıldıysa bile bu gayrı hukuki, gayrı ahlaki ve gayri insani mücadeleyle kırılmıştır. Bunu ifade etmek gerekir, bu övünülecek bir şey değildir. Askeri vesayetin kırılması deyip geçilemez, böyle bir uygulamayı yargı eliyle meşrulaştırmaya çalıştılar” dedi.

Durakoğlu, bu davalarla ilgili ikinci gerçekliği de şöyle anlattı:

“Kemalist, ulusalcı kesimler kendilerini bu sistem içinde kendini savunmak durumunda kaldı. Ki, Kemalist, ulusalcılığı da suç göstermeye çalıştılar. Kongrede Ümit Hoca'yı ulusalcı diye suçladılar... Güneydoğu, Orta Doğu süreci tarihsel haklılığımızı kanıtlamıştır. Bugün Kemalistlerin göğsünü gere gere haklılığını söyleyeceği bir dönemdir. Yüreği yetenle bunu tartışabiliriz.”

Dünyanın hiçbir yerinde bir Genelkurmay Başkanına “terörist” denemeyeceğini, bunun tepki göreceğini, ancak Türkiye'de tekpi çekmediğini, bunun da adalet talebi olmamasından kaynaklandığını vurgulayan Durakoğlu, konuşmasını şöyle tamamladı:

“O dönem bu adamlar her şeydi. Biz aslında bir şey yapmadık Baro olarak yürekten inandığımız, adımız darbeci baroya çıkarılsa da bir mücadele içinde olduk. Meslektaşlarımızın müdafii olarak oradaydık. Avukatların bile savunulması gereken bir dönemdi. Gerçek anlamda kahraman onlardır. Avukatlık tanımının dışına çıkan, yürekli bir mücadele verdiler.”

CUMHURİYETİN ÇOCUKLARINI YOK ETMEK İÇİN ANT İÇMİŞLERDİ

Balyoz sanıklarından Cem Aziz Çakmak'ın Silivri'de kanser olması, Murat Özenalp'in Mamak Cezaevi'nde beyin kanaması geçirip, vefat etmesinin ardından Anayasa Mahkemesi önünde “adalet nöbeti”ni başlatan Av. Şule Nazlıoğlu Erol da sık sık gözlerinin dolduğu konuşmasında Cem Aziz Çakmak'la ilgili anılarını ve adalet nöbetini başlatma kararını nasıl aldıklarını anlattı. 

Asıl meselenin, 2002'de üst üste yapılan üç ankette de en güvenilen kurumun TSK çıkması olduğunu belirten Erol, “Bu halkı nasıl idare edersiniz? En güvendiği dalı kesersiniz, elindeki silahı alır ve istediği gibi yönetirsiniz. Olan budur, halkın en güvendiği dalı kestiler. Sonuçta biz kendimizi Silivri salonlarında bulduk” yorumunu yaptı. 

O süreçte Türkiye Barolar Birliği'ni kendilerini yalnız bıraktığı için eleştiren Erol, “En mutlu anımız ise İstanbul Barosu Başkan ve Yönetim Kurulu üyelerinin gelmesiydi. Öyle şoklar, öyle duygu dalgalanmaları yaşadık ki... Doktora bazında avukatlık yaptık, kendimizi aştık. Bu davalarda bu adamlar, Cumhuriyetin çocuklarını yok etmek için an içmişti adeta” dedi.

VURAL ERGÜL: HEDEFTE HKK VE JANDARMA KOMUTANI VAR

Av. Vural Ergül Ergenekon davasının hedefteki avukatıydı. Panelde o süreçte başından geçenleri örnekleriyle aktardıktan sonra, şu tespiti yaptı: 

“Hükümet-Cemaat barışırsa, kendimizi yine o mahkemelerde buluruz.”

Konuşmasının devamında o süreçte kimsenin direnmediğini, tepki göstermediğini hatırlatan Ergül, konuyu MİT TIR'ları davasına getirdi, benzer tepkisizliğin bugün de yaşandığını kaydedip, şunları söyledi:

“Şimdi de askerler başka yaftalarla yalnız bırakılıyor. Dün Hadımköy'e uğradım, kullanılmayan koğuş yenilenip, temizlenmeye başlamış. Gizli tanık ifadesi üzerinden 200-250 istihbarat subay astsubayının hedef alındığı, bunların da tutuklanacağı söyleniyor. İnsan Zekeiya Öz'ü bile arar hale geliyor. O 2 bin 500 sayfa iddianame yazdığında kıyameti koparmıştık, şimdi 10 bin 500 sayfa yazılıyor. Kumpaslar, BOP'un bir parçasıdır ve Güneydoğu'daki kalkışmaya TSK'nın müdahalesi engellemek isteniyor. Hava Kuvvetleri Komutanı ve Jandarma komutanları hedef alınıyor. Yeni bir kumpas bizi bekliyor. Tecrübelerimizi bu kumpasların avukatlarıyla paylaşmaya hazırız.”

TAPU KADASTRO'DA YAPAMAYACAKLARINI TSK'DA YAPTILAR

Ergül'den sonra konuşan Av. Murat Ergün sözlerine kumpas şehitlerini anarak ve sanıklara kendilerine verdikleri destek için teşekkür ederek başladı. Ergün şunları anlattı:

“Umarım bu millet bir daha öyle günleri yaşamaz. Ama bir daha böyle bir süreç yaşanırsa, aynı mücadeleyi sonuna kadar götürmeye iman etmiş insanlarız. İki sebepten dolayı bu mücadeleyi verdik. Birincisi hukukun iğfal edildiğini görüyorduk. İkincisi vatan içindi. Salonda Ahmet, Mehmet, Ali oldukları için değil, yarıda kalan Sevr'in yürütülmesi için vatana karşı bir hamle olduğunu düşünüyorduk. Oradan canlı çıkmanın yolu yaptığımız işin bilincinde olmaktı. Kumpasın ne olduğunu netleştirirsek, neyin hesabını soracağımızı da daha net görürüz. Kumpas, T.C.'yi dönüştürmek için işbirlikçi bir çetenin hamlesiydi. Evet mağdur olan kişilerdi, ama hedef onlar değil, T.C.'nin nitelikleriydi. Bakıyoruz bu salonda bunları dinleyecek asker, bürokrat yok. Dolayısıya kumpas devam ediyor ve vardiya hala bizde. Kumpasın bittiğini nereden anlayacağız; Buralarda bizim gibi hukukçular ve sizlerin kapalı toplantı yapması değil, askerlerin bürokratların gelip, dinlemesiyle. Tapu Kadastro'da yapamayacaklarını TSK'da yaptılar. TSK'dan birilerinin burada olması gerekirdi. Nerdeler bilmem, ama kumpasla mücaele niyetlerinin olmadığı görülüyor. Cumhuriyetin ilan edildiği gün başlayan kumpas, Cumhuriyet yıkılmadan bitmez. O yüzden biz Elmadağ'a çıkmaya hazırız. Mesele bizim çıkmamız değil, Elmadığ'ı savunması gerekenlerin uyuyor numarası yapmasıdır. Şer cephesi iki yerde yanlış yaptı. Davayı dağ başına götürdü, ama İstanbul'da kaldı. İstanbul Barosu'nun neler yapabileceğini hesaplayamadılar. İkincisi; Hakim, savcı, polis medyayla bu işi bitiririz dediler. Cumhuriyetin namuslu onurlu avukatlarını unuttular. Silivri'de okkalı bir tokat yediler. Biz daha hesap sormaya başlamadık.”

Son konuşmacı Ergenekon sanığı Veli Küçük'ün kızı ve Avukatı Zeynep Küçük de babayı savunmanın zorluk ve kolaylıklarını şöyle açıkladı:

“En zorlandığım şuydu, meslektaşlarım tarafından ciddiye alınmama sorunu yaşadım. Ben babamla beraber ceza hukukçusu oldum. Babamı savunmanın en kolay tarafı babamı tanımamdı. Üçüncü bir kişi değildi. Her ilişkisini biliyorsun. En zor tarafı ise yine babamı savunmaktı. Babamı savunmak demek bir mesainin olmaması demekti. Bir evlat olarak en büyük sınavdı, en büyük kazanımımdı. Babama karşı borcumu bir miktar ödemiş oldum. Biz babamızı, müvekillerimizi, birbirimizi ve vatanımızı savunuruz. Bunların hepsi bir bütün ve biz buyuz.”

DÜN ERGENEKONCU, BUGÜN FETÖ'CÜ TARTIŞMASI

Panelin ikinci bölümü izleyicilerin sorularına ayrılmıştı.

Sorulara geçmeden önce söz alan ve derneğin amacı hakkında bilgi veren KUMPASDER Başkanı Zeki Üçok, “Bu dönemde bizi komşularımız, devre arkadaşlarımız, silah arkadaşlarımız, komutanlarımız terk etti. Sadece avukatlarımız terk etmedi” dedi.

Panelistlere ilk soruyu emekli Tümgeneral Naci Beştepe yöneltti. Tartışmaların fitilini ateşleyen de Beştepe'nin, “Kumpas davalar sürecinde TSK'nın kurumsal açıdan nasıl bir sınav verdiği” şeklindeki sorusu oldu.

Soruyu cevaplamak istediğini belirten ve konuyu MİT TIR'ları davasına getiren Av. Vural Ergül, Genelkurmay'ın bu konuda Adli Müşavirlik'ten görüş sorduğunu, orasının da, “Yargıya intikal etti, bekleyelim” dediği şeklinde bir bilgi aldıklarını belirtip, şu anda yandaş medya eliyle, “Genelkurmay temizlik yapamıyor, benim hakim savcı ve polisim yapıyor” algısı yaratılmak istendiğini öne sürdü.

Verilen arada bazı izleyicilerin kendisine, “Sen FETÖ'cülerin avukatı olmuşsun” diye tepki gösterdiğini de açıklayan Ergül, Danıştay cinayetiyle en çok kendisinin uğraştığını, bu yüzden Ali Fuat Yılmazer ve Yurt Atayün'le davalı olduğunu, ancak bugün onların adının da yer aldığı MİT TIR'ları davasında avukatlık yaptığını anlattı. Ergül'ün, “Diyelim ki, 3'ü FETÖ'cü. 30 asker daha var. Tek dayanak gizli tanık beyanı. Genelkurmay bunlar hakkında araştırma yapmış, herhangi bir karar tesis edememiş. Dedikodularla meseleye bakmamalıyız, Genelkurmay'a bakmalıyız” demesi, salonda tepkiye yol açtı. Tepkiler üzerine Ergül, bu algıya kapılanlara da “Kripto FETÖ'cü” denebileceğini dikkat çekti.

Tartışmalar üzerine diğer panelist Av. Mehmet Durakoğlu, “Nerede duracağımız konusunda kritik bir noktadayız. Bunların yatacak yeri yok, bunlar mutlaka ortaya çıkarılmalıdır Ne iktidar, ne Cemaat. Beraber götürdüler, beraber yaptılar. Adil yargılamayla hesabını verecekler” diye konuştu.

Av. Murat Ergün, “TSK kurumsal olarak davaların içindeydi. Balyoz'da binbaşıya o raporu kim yazdırdı? İzmir casusluk davasında o raporları kim gönderdi, var olmayan evrak için kim 'gizli' dedi” yorumunu yaptı.

Adalet şehidi Ali Tatar'ın ağabeyi Ahmet Tatar, Vural Ergül'ün “Birileri de size kripto FETÖ'cü der” ifadesine tepki gösterip, “Genelkurmay'ın neler yaptığını ve neleri yapmadığını gayet iyi biliyoruz” dedi.

Panelin izleyicileri arasında MİT TIR'ları davasında tutuklanan savcıların Avukatı Alpdeğer Tanrıverdi de vardı. Tanrıverdi, geçmişte kendisine Ergenekoncu, bugün ise FETÖ'cü dendiğini, kimliğini gizlemek için rakı içtiğinin söylendiğini anlatı.

KİM KAHRAMAN; BAŞBUĞ MU, SALDIRAY BERK Mİ

Panelde, “Kozmik odaya girilmesine izin verilmesine” ilişkin bir soru da tartışmalara yol açtı.

Av. Murat Ergün tepkisini, “Çete hukuk tanımıyor. Siz, 'yargıya saygılıyız, güveniyoruz, izliyoruz' mu diyeceksiniz. Kurgu film mi izliyorsunuz? Geldiler, bastılar. Sarı öküz bitti, kravat vermeye başladılar” sözleriyle dile getirdi.

Saldıray Berk'in duruşunun kahramanca olduğunu ifade eden Av. Mehmet Durakoğlu, “Genelkurmay Başkanı ifadeye gitmemeliydi, alamazlardı. Başbuğ kozmik oda izni için, 'girmeseler faili meçhulleri üzerimize yıkacaklardı' diyor. Bir nebze anlaşılabilir. Ama kritik noktalarda güçlüyseniz. Tarihe not düşmek istiyorsanız bazı şeyleri yapabilirsiniz” görüşünü savundu. 

Paneli yöneten Av. Başar Yaltı, “Gitmek, ifade vermek bu hukuksuzlukları meşrulaştırmak anlamına geliyordu. Genelkurmay Başkanı olmuş birinin büyük resmi görmesi gerekir. Görmüyorsa... neyse...” dedi.

İzleyicilerden Balyoz sanığı Can Erenoğlu ise bu tartışmalara şu sözlerle nokta koydu:

“Bize tek kelime söylenecekti, 'gitmeyin'. Biz 'gitmiyoruz' desek, bizi almaya kim gelecekti? Mehmetçik. Onu mu vuracaktım? Saldıray Berk'e 'gitmeyin', bize ise 'git' dendi.”

Müyesser Yıldız

Odatv.com

 

Hits: 1505