2576 sayılı Bölge İdare Mahkemeleri, İdare Mahkemeleri ve Vergi Mahkemelerinin Kuruluş ve Görevleri Hakkında Kanun”un, “Vergi Mahkemelerinin Görevleri” başlıklı 6. maddesi ile vergi mahkemelerinin görev alanı, “Genel bütçeye, il özel idareleri, belediye ve köylere ait, vergi, resim ve harçlar ile benzeri mali yükümler ve bunların zam ve cezaları ile tarifelere ilişkin davalarla, bu konularda 6183 sayılı Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanun'un uygulanmasına ilişkin davalar” şeklinde belirlenmiştir.
Ancak bu hükme bakarak, vergi konularının sadece vergi yargısının alanında olduğu ve sadece vergi mahkemelerinde tartışıldığını düşünmek yanıltıcı olacaktır. Zira kişiler arasında çıkan pek çok uyuşmazlıkta, vergi düzenlemeleri veya idarenin vergi hukukuna ilişkin idari nitelikteki işlemleri tartışma konusu olabilmekte, bazen de adli yargının kararı, söz konusu düzenleme ve işlemlerin yorumuna göre oluşmaktadır. Hatta bazı uyuşmazlıklarda adli yargı, idarenin işleminin hukuka uygunluk denetimini dahi yapmak zorunda kalabilmektedir. Böyle bir durumda ise bazen hazinenin alacağı zarara uğrayabilmekte, bazen de vergi hukuku adli yargının ihtisas alanı dışında kaldığından vergi hukuku ile bağdaşmayan yorum ve sonuçlar oluşabilmektedir.
Oysa ülkemiz gibi, “idari rejim”i benimsemiş ülkelerde, idareyi ve idari faaliyetleri başlı başına düzenleyen ve özel hukuktan ayrı ve bağımsız bir “idare hukuku” mevcuttur(1). Bu ülkelerde, idari uyuşmazlıkların idari yargı mercileri tarafından çözümlenmesi prensibi dolayısıyla, adli mahkemelerin idari işlemler hakkında bir karar vermeye ve bu mahkemelerin görevli oldukları bir uyuşmazlığın çözülmesi ile ilgili olsa bile, idari işlem ve kararları yorumlamaya yetkileri yoktur(2).
Geçmişte Türk hukukunda da, idari–adli yargı düzenlerinin ayrılığının gereği olarak, adli yargının önüne gelen uyuşmazlıkların idari unsurlar içermesi halinde sorunun idari yargıya aktarılarak, idari yargı merciinin yorum ve nitelendirilmesinin alınmasını sağlayacak “yorum davası”na yönelik düzenlemeler vardı. Ancak daha sonra bu düzenlemeler, bu yola fazla başvurulmadığı ve adli yargının işini uzattığı gibi bilimsel olmayan gerekçelerle kaldırılmıştır.
Mevzuatımızdaki idari dava türleri arasından “yorum davasının” çıkartılmasından dolayı doğan sıkıntıları ve sakıncaları gidermek amacıyla Adalet Bakanlığı'nca geçmişte hazırlanan bir tasarıda yorum davasının yeniden ihdas olunması öngörülmüşse de maalesef yasalaşamamıştır.
521 sayılı ve önceki Danıştay Kanunu'nda yer alan düzenlemeden hareketle yorum davaları, “Adliye mahkemelerinde bakılmakta olan bir davada bu dava ile ilgili idari bir işlemin anlam, kapsam ve geçerliliğinin belirlenmesi hususunda çıkacak uyuşmazlıkların çözümlenmesi için mahkeme kararı üzerine açılacak davalar” şeklinde izah edilebilir.
Yorum davası uygulamasında, adli yargı mercileri önündeki davanın çözümünün ilgili idari işlemin anlam veya kapsamının belirlenmesine bağlı olduğu kanaatine varması ve bu hususu davanın çözümü için bir ön mesele (bekletici sorun) olarak kabul etmesi halinde, verecekleri bir ara kararı ile davanın davacısından veya davalısından, ilgili idari yargı merciine (idare veya vergi mahkemesine) müracaatla oradan yorum kararı almalarını istemekte ve ihtilafı ilgili idari yargı merciinin idari işlemle ilgili kararına göre çözümlemektedirler.
Yorum davalarının diğer davalardan ayrılan bir özelliği de idare veya vergi mahkemelerinin verebilecekleri kararların taleple sınırlı olmalarıdır. Bu nedenle bir idari işlemi anlamı, kapsamı veya geçerliliği noktasında ve yorum davası yoluyla incelemek mevkiinde olan idare veya vergi mahkemesi, idari işlemi hukuka aykırı görse bile iptaline veya tam yargı davasındaki gibi idareye tazmin borcu yüklenmesine karar veremez. Ayrıca bu davada idari işlemin incelenmesi, adli yargı merciine verilmiş ara kararı çerçevesinde yapılacağından, idari işlemi tümüne değil, sadece ara kararının konusu olan kısmı üzerinden yapılabilir. Yorum davasında idari veya vergi yargı mercilerince verilecek hüküm, adli yargı mercileri için bağlayıcı nitelik taşıyacak ve adliye mahkemesi veya hakimi davayı artık bu yorum kararına göre neticelendirmek zorunda olacaktır.
Yorum davasının kabul edilmesiyle adli yargı, önüne gelen idari işlemleri bilirkişilere yorumlatıp veya davaya etkisini inceletip karar vermekten kurtulacaklardır. Özellikle konusu vergi hukukunu ilgilendiren pek çok ticari ihtilaf bu yolla daha adil çözüme ulaşacaktır.
Adalet Bakanlığı hazır idari yargıyı hızlandırmak amaçlı da olsa, idari yargıda önemli değişiklikler öngören bir tasarı üzerinde çalışırken, ben de bu konuyu tekrar hatırlatmak istedim.
(1). Lütfi DURAN, İdare Hukuku Ders Notları, İstanbul 1982, sh:16
(2). Ali Sıtkı GÖKALP, Yorum (Tefsir) Davaları,(in) Yüzyıl Boyunca Danıştay, Ankara 1968, sh:596
Not: Bu yazımız Vergi Dünyası Dergisi'nin 279. sayısında (Kasım 2004) yayımlanan yazımızın bir özetidir. Geniş bilgi edinmek isteyenler, anılan yazımızdan yararlanabilirler.
http://www.dunya.com/vergi-yargisinda-eksiklik-yorum-davasi-162272yy.htm