Hukukçu Dr. Başar Yaltı, iktidarın suskun ve dilsiz bir Türkiye istediğini söyledi: 'Asıl hedef CHP'

~ 24.02.2025, Yeni Yaklaşımlar ~

İKLİM ÖNGEL

İktidarın son dönemde CHP’ye yüklenmesinin asıl nedeninin partinin kurumsal kimliğinden kaynaklandığını söyleyen Başar Yaltı, “Çünkü CHP, Türkiye’yi kuran partidir. Yeni Türkiye’de kendisine yer yoktur” dedi.

Hukukçu Dr. Başar Yaltı, Cumhuriyet’in sorularını yanıtladı. 

- Başkanlara yönelik soruşturma açılmasına neden olan TÜSİAD açıklamasındaki eleştiriler suç barındırıyor mu? 

Elbette barındırmıyor. Azıcık hukuk, daha doğrusu demokrasi bilgisi ve ilgisi olan bir kişi söylenenlerin eleştiri kapsamında kaldığını anlar. Ama ülkemizde gazeteci kimliği altında iktidarın güdümünde görevli bir kadro var. Her eleştirinin altında darbe arama, suyu bulandırarak ona derinlik katma amacında bunlar. TÜSİAD yetkililerinin söylediklerini de böyle yorumladılar. Oysa söylenenlerin tamamı Anayasa 25 ve 26. maddeleri kapsamında düşünceyi açıklama özgürlüğüne girer. Normal koşullarda bu sözlerden suç üretilmesinin kendisi suçtur.

- Cumhurbaşkanı Erdoğan, grup toplantısında TÜSİAD için “Yeni Türkiye’de haddinizi bileceksiniz” dedi. Hemen ardından hem yönetim kurulu başkanı Orhan Turan hem de hakkında ilk soruşturma açılan Ömer Aras, polis eşliğinde ifade vermek için adliyeye götürüldü. Bu tablo ne anlatıyor?

Askerlikte bir kavram vardır. “Durumdan vazife çıkarmak”. Şimdi yargıda da böyle bir kadro oluşmuş gözüküyor. Durumdan vazife çıkartıyorlar. Siyasi mesaja göre davranıyorlar. Belirttiğiniz tablo, topluma, “Sus/konuşma/eleştirme, sadece söylenenleri dinle ve itaat et”den başka bir şey değil. “Aksi taktirde başına gelecekleri görüyorsun” mesajıdır.

- Bir yandan Bakan Mehmet Şimşek ülke ülke gezip yabancı yatırımcı ararken bir yandan böyle bir soruşturmanın başlatılmasını nasıl yorumluyorsunuz?

Mehmet Şimşek TÜSİAD soruşturmasından en çok etkilenen kişidir diye düşünüyorum. O da bu tablodan kendisine düşen mesajı almıştır. Zaten başarılı olamamıştı. İşi bundan sonra daha da zorlaştı. Yakında istifa ederse şaşırmayalım. 

- İBB Başkanı Ekrem İmamoğlu için istenen toplam ceza 20 yılı aştı, İmamoğlu için ceza bekliyor musunuz?

Her şey mümkün. Türkiye’de maalesef bağımsız ve tarafsız bir yargı yok. Yargının da içinde bulunduğu hukuk sitemi, bir üst yapı kurumudur. Son tahlilde kurallarının ne olacağına, hukuk düzeninin nasıl işleyeceğine düzenin sahipleri karar verir. Hakimler Savcılar Kurulu (HSK) diye bir yapı var. Görevi, yargı sisteminin adaletli bir şekilde işlerliğini sağlamak. Sade yurttaşın dahi gördüğü hukuksuzluklardan, adaletsizliklerden rahatsızlık duyarak sisteme müdahale ettiklerini hiç duydunuz mu? Tam tersine tahliye kararları veren hakimleri sürgüne yolluyorlar. Bu tür kurumlar aslında sistemin kontrol mekanizmalarıdır. Ama dikkat edin, hemen siyasi iktidardan, onun tercihlerinden yana refleks veriyorlar. 

'TEĞMENLERDE DE AYNISI OLDU'

Bu sadece yargı için geçerli değil, teğmenler olayında da gördük. Yüksek Disiplin Kurulu’nda 4/5 oyla teğmenler ihraç edildi. Sonra ne oldu? iktidarın talebine aykırı oy kullananlar başka görevlere atandı ve bir korgeneral istifa etti.

‘İMAMOĞLU KISKACA ALINIYOR’

Demokrasi henüz tam olarak rafa kaldırılmadığı, seçim, asgari demokrasi şartı olduğu, sandık demagojisi bolca yapıldığı için, iktidar şimdiden seçime hazırlık yapıyor. İyice yıprandıklarının da farkında olarak tekrar sandıktan çıkmak üzere olası güçlü rakiplerin tasfiyesine çalışılıyor. Üstelik bu hukukun düzeni meşrulaştırma özelliği kullanılarak yapılmak isteniyor. Yani şimdiden gelecek cumhurbaşkanlığı seçimine müdahale ediliyor. Bu çerçevede İmamoğlu muhalefetin en güçlü adayı olarak kıskaca alınıyor. En çok ondan çekiniyorlar. İmamoğlu için mahkemelerden ceza kararları çıkması elbette mümkündür. Bu koşullarda tersi anormal olur. 

‘ELDE VAR BİR’ DAVASI

- Kamuoyunda “ahmak davası” olarak bilinen dava halen istinafta bekliyor. Burada amaç nedir? 

Zamanlama, stratejinin en önemli kavramından biridir. İktidarın strateji üretme, oyun kurma ve uygulamada muhalefetten çok daha başarılı olduğunu düşünüyorum. Muhalefet Türkiye’nin mevcut tablosu karşısında acemiler mangası gibi davranıyor. Ahmak davası sonucunun bekletilmesi, cumhurbaşkanlığı seçim takvimine bağlı diye düşünüyorum. Çünkü iktidar için bu dava, yeni açılanlardan avantajlı. “Elde var bir” davası. Mahkumiyet kararı kesinleşince siyasal yasak gelecek, YSK, İmamoğlu’nun adaylığını kabul etmeyecek. Halkta oluşacak mağduriyet duygusunu dikkate alacaklarını da zannetmiyorum. “Atı alan Üsküdarı geçiyor” çünkü…

- “Kent uzlaşısı İmamoğlu’na uzayabilir” deniyor. Siz ne düşünüyorsunuz?

İmamoğlu’na uzamaz. Partilerin kendi aralarında işbirliği yapmaları hukuken yasak değil. Böyle bir işbirliği açık veya örtülü olabilir. Kent uzlaşısında hukuki bir sakınca bence yok. Böyle olduğu için, kent uzlaşısını şimdi terörle ilişkilendirmeye çalışıyorlar. Oysa bir yandan terör örgütü lideriyle pazarlık yürütüldüğü basına yansıyor. “Bu ne yaman çelişki” denilecek bir durum ama iktidar hem pazarlık hem terör karşıtlığını topluma aynı anda başarıyla pazarlayabiliyor.

- CHP, Akın Gürlek hakkında HSK’ya başvurdu bir şey çıkar mı?

Kesinlikle çıkmaz. HSK yargı sisteminin kara kutusudur. HSK Anayasada 159. madde ile düzenlenmiş bir kurum. Hakim ve savcıların; atama, nakletme, yükselme, mesleğe kabul, meslekten çıkarma, gibi işlerine bu kurul bakıyor. Tutuklama kararlarını veren hakimleri seçen, yerleştiren, atayan, başsavcıları aynı şekilde seçen ve atayan kurum HSK. 13 üyeden oluşuyor. Adalet Bakanı ve Yardımcısı dahil toplam 6 üye cumhurbaşkanı tarafından doğrudan seçiliyor. Kalan 7 üyeyi ise TBMM seçiyor. Sonuçta çoğunluk partisi ne derse o oluyor. Bu durumda üyelerin tamamı AKP’li Cumhurbaşkanı ve AKP meclis grubu tarafından seçilmiş oluyor. Ancak son seçimde, hatırladığım kadarıyla Meclis’te İYİ Parti ve CHP’ye birer kontenjan tanındı. Onların gösterdiği adaylar HSK’ya seçildiler. Benim bir merakım da ülkede bunca hukuksuzluk, adaletsizlik yaşanırken muhalefetin bu iki üyesi ne yapıyor. Hiç seslerini duyamıyoruz. Muhalefetin beceriksizliğinin bir kanıtı da bu. RTÜK’te de muhalefetin adayları var ama sesleri yeterince çıkmıyor. Kamuoyu oluşturamıyorlar.

‘CHP’Yİ GÖZÜNE KESTİRDİ’

- Özgür Özel’in genel başkan seçildiği kurultay ilgili şaibe iddiaları nedeniyle “CHP’ye kayyum” tartışılıyor. Böyle bir ihtimal görüyor musunuz?

Bu olasılığı normal koşullarda çok zayıf görüyorum. Ama şunu da göz ardı etmemek gerekiyor: Kamuoyunda ve basında sanki asıl hedef İmamoğlu gibi bir izlenim yaratılmış durumda. Bu yanlış. Bence iktidarın asıl hedefi CHP’nin kurumsal kimliğidir. Çünkü CHP, “Eski Türkiye”’yi kuran partidir. “Yeni Türkiye”de kendisine yer yoktur. İktidar CHP’nin yeni yönetiminin; normalleşme, yumuşama gibi hatalı ve acemice davranışlarını gördükten sonra CHP’yi iyice gözüne kestirmiş gözüküyor. Öte yandan Kılıçdaroğlu’nun pusuda bekleyen fırsatçı bir görüntüsü vermesi de iktidarın ekmeğine yağ sürüyor. Bu bakımdan bu iktidarın yapabileceklerine çok da şaşırmamak gerekiyor. 

- İmamoğlu’nun basın toplantısında söz ettiği bilirkişinin ses kaydı Halk TV’de yayınlanmış, bunun üzerine soruşturma başlatılmıştı. İddianamede gazetecilerin işlediği iddia edilen suç ile istenen cezalara yorumunuz nedir?

Bir eylemin suç olabilmesi için yasada tanımlanan bütün unsurlarının gerçekleşmesi gerekmektedir. Bazen, kanunda suç olarak tanımlanmış bir eylem yapmış olabilirsiniz. Ama eğer o eylem, hukuka uygun bir eylem ise o eylemi suç olarak nitelendiremezsiniz. Halk TV  olayında, gazeteciler, kamu yararı bulunan güncel bir konuda, halkın haber alma hakkı için ilgili kişiyle temas kurarak görüşünü sormuş ve yayınlanmışlar. Görüşü sorulan kişi röportaj yapılmasına izin vermiş, yayınlanmasın dememiş. Dolayısıyla eylem bir hakkın kullanılması, yani basın özgürlüğü kapsamında bir eylem olduğundan artık suç olarak nitelendirilemez. Ama Suat Toktaş tutuklu. Üstelik kendisi için daha az ceza istendiği halde tutuklu. Bu durum yasanın yanlış yorumudur. Eninde sonunda düzelir ama tutuklama ülkemizde cezanın önceden çektirilmesi, topluma gözdağı verme amacıyla özetle mesaj olarak kullanıldığından birileri hepimiz adına bedel ödüyor.

‘MESAJLAŞMA YARGI ÜZERİNDEN’

- Zafer Partisi Genel Başkanı Ümit Özdağ ile ilgili eski HDP Milletvekili Ali Kenanoğlu hakkında söyledikleri için “kamu görevlisine hakaretten” tutukluluğu sürerken bir iddianame daha hazırlandı. AKP ve MHP içinden de HDP ve HDP’lilere yönelik birçok ağır ifadeler varken, böyle bir gerekçeyle Özdağ ile ilgili iddianame hazırlanmasının anlamı nedir?

Ümit Özdağ, bu sistemin “at sineği” idi. Biliyorsunuz, Sokrates kendisine “at sineği” diyordu. İnsanları rahatsız edecek kadar sürekli sorular sorarak insanları düşünmeye zorlayan, yaşadıkları sorunları incelemeye özendiren birisiydi. Özdağ da Türkiye’ye kabul edilen sığınmacılara sürekli dikkat çekerek önemli bir muhalif odak haline gelmişti. Bu durum hem iktidar ortağı MHP’yi hem Suriye konusuna bir başka boyuttan bakan Büyük Ortadoğu Projesi eş başkanı AKP’yi rahatsız ediyordu. Suriye operasyonu ve Kürt açılımı görüşmeleri sırasında Ümit Özdağ’ın ortada gözükmesi politik olarak uygun görülmediği için hukuken çok da sağlam olmayan gerekçelerle, usul kuralları da çiğnenerek tutuklandı. Türkiye’nin iktidarına sahip olan güç sahiplerinin birbiriyle mesajlaşması artık bu şekilde yargı üzerinden, davalar üzerinden oluyor. Dava üzerine davalar bu nedenle açılıyor. Ümit Özdağ da Ekrem İmamoğlu da iktidarın gözüne batan özellikleriyle kurban seçilmiş kişiler. Bir Japon atasözü vardır: göze batan çivi çekici yer. 

Otoriter sistemlerde eleştirinin de bir sınırı vardır. Ya itaat eder rahat edersiniz ya da çekici yersiniz. Ümit Özdağ’ın içinde olduğu hukuki tablo budur.

‘AKP ALTINDAKİ ZEMİN KAYDIĞI İÇİN HIRÇINLAŞIYOR’

- Menajerler, gazeteciler, sendikacılar, parti genel başkanları tutuklanıyor, iş insanlarına soruşturmalar açılıyor. Tüm bunları dikkate aldığınızda iktidar ne yapmak istiyor?

Ünlü roman Don Kişot da bir söz geçer, “Bir yay sürekli olarak gergin duramaz” diye. İktidar bugüne kadar gerilim politikaları izleyerek seçmenini konsolide etti. Şimdi ekonomik krizin derinleştiği, gelir dağılımı bozukluğunun had safhaya vardığı, toplumsal anomi içinde, yoksulluk, yolsuzluk batağında bir Türkiye’nin enflasyonla iyice bozulan dengeleri halkın tepkisine yol açıyor. Gerginlik politikaları, seçmeni iktidarın arkasında birleştirmeye yetmiyor. Bu koşularda, ülkenin bekası gibi kavramlar karın doyurmuyor, şoven milliyetçilik ve dinin siyaseten kullanılması da yeterli gelmiyor. İktidarın gündeme getirdiği başarılar, çok kısa sürede elinde patlıyor. Örneğin Suriye zaferi... Türkiye’yi masaya bile çağırmadılar. Dağıtmaya çalıştığımız terör örgütü Suriye ordusu haline geliyor. İsrail, Suriye’yi tamamen kontrol altına almış durumda. Suriye’nin askeri alt yapısını tümüyle yok etti. Bize ne kaldı... 

Türkiye hem içeride hem dışarıda büyük bir erozyon yaşıyor. Siyasal iktidar, artık vatandaşa somut bir şey vaat edemediğinden içeriği belirsiz “Yeni Türkiye” kavramına sarılıyor. 

‘CEHALETE ÖVGÜYLE OLMAZ’

AKP kendi yarattığı muhafazakâr sermayeye dayalı bir tarikatlar koalisyonudur. Böyle bir koalisyon anlayışı bilişim devriminin yaşandığı bir çağda, cehalete övgü dizerek Türkiye’yi bir yere taşıyamaz. Bu nedenle altındaki zeminin kaydığını görerek hırçınlaşıyor. Yargı eliyle suskun, dilsiz bir Türkiye istiyor. Atatürk sanki bu günleri görür gibi şöyle demiş: “Köhne zihniyetlerle, mazi perestlikle muhafaz-i mevcudiyet mümkün değildir.”

BAŞAR YALTI KİMDİR?

1954’te Erzurum’da doğdu. 1974’te Kara Harp Okulu’nu bitirdi ve Jandarma Subayı olarak Türk Silahlı Kuvvetleri’ne katıldı. Subay olarak görev yaparken okuduğu İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi’nden mezun oldu. 1986’da kıdemli yüzbaşı rütbesindeyken istifa ederek avukatlığa başladı. 2013-2017 arasında Türkiye Barolar Birliği Yönetim Kurulu Üyeliği ve Başkan Yardımcılığı görevinde bulundu. 2018’de kamu hukuku dalında doktor unvanı aldı. Yaltı, Cumhuriyet Vakfı yönetim kurulu üyesidir.

https://www.cumhuriyet.com.tr

Hits: 1956