RACON!

~ 18.03.2025, Av. Abdurrahman Bayramoğlu ~

Adamın biri kahve kapısını tekmeleyip içeri dalar ve “Heeyt ulan! Var mı bana yan bakan?” diye narayı patlatır. Kısa bir sessizlikten sonra, “Ben varım.” diye kendinden emin bir ses duyulur. Sesin kimden geldiğini görünce, kısa bir tereddütten sonra sesin sahibinin koluna girer ve “Heeyt ulan! Var mı ağamla bize yana bakan?” der pişkince.

Her dönem birileriyle kol kola girerek gücünü artıran RTE/AKP iktidarı, Bahçeli eliyle yürütmekte olduğu son operasyonla, mahallede kendisine direnen son grubu (Kürt hareketi) da yanına almak ve mutlak iktidarını ilan etmek istemektedir.

Uluslararası odakların BOP vs. küresel projeleri ve özellikle Ortadoğu kazanında kaynatılanların, son kertede nereye varacağı yaklaşık olarak bellidir. Ancak Türkiye’de iç siyasetin okları, belli ki yeni düşman olarak CHP’ye dönmüştür. CHP’nin yeni düzene muhalif olup olmadığından bağımsız olarak, RTE/AKP iktidarının yeni oyun planında ona biçilen rol budur. Racon kesilmiş, yeni düzende cumhuriyeti kuran CHP’ye yer verilmemiştir.

MHP’nin resmi X hesabından yayımlanan açıklamadaki şu sözler, bu durumun anlaşılması bakımından oldukça açıklayıcıdır. CHP’nin son günlerde Suriye’de yaşanan Alevi katliamları karşısındaki tutumunu eleştirme bağlamında; “Bu kapsamda CHP’nin BAAS zihniyetinin tetikçisi gibi hareket edip Alevi kardeşlerimiz üzerinden istismar kampanyasına tevessül etmesi, hastalıklı ve hasmane siyasetinin yeni bir türevidir. … CHP’nin BAAS artığı ve uzantısı gibi pozisyon alması çok tehlikeli bir kırılma ve kopuştur.” denen MHP açıklamasının devamında DEM Parti için söylenen şu sözler çok daha çarpıcı ve açıklayıcıdır.

“DEM Parti’nin de bu gelişmeler karşısında duruşunu ve tutumunu netleştirmesinde yarar vardır. CHP veya diğer partilerle temaslarında, 27 Şubat İmralı çağrısını mı konuşacaklar, yoksa etnik ve mezhebi hassasiyetleri tahrip edici adım ve arayış halinde olan partilerin fason ve fosilleşmiş ezberlerini dinleyip ortak mı olacaklar? PKK’nın kurucu önderi tarafından hazırlanan “Barış ve Demokratik Toplum Çağrısı”nın gereğini mi ifa edecekler ya da Suriye bahanesiyle Türkiye’nin iç kargaşa ve karışıklığa düşmesini projelendiren çürümüş siyasi zihniyetlere aracılık mı yapacaklar? DEM Parti’nin bu çerçevede kararını billurlaştırması acil ve amik bir ihtiyaçtır.”

Bu sözler yeni raconun ilanıdır bir bakıma, ya da DB/MHP bağlamında muhteşem bir kopuş…

Bir süre önce seçim meydanlarında Apo’yu asması için RTE/AKP iktidarına ip atan, sonra iktidarın uzattığı ipe sarılıp akıncı rolüne soyunan MHP, son seçimde şimdi DEM Parti’ye söylediğinin bir benzerini CHP’ye söylüyor ve CHP’yi teröristlerle demlenmekten uzak durmaya çağırıyordu.

Bu süreçte barış ve beka, kopuşun susturucu aparatı olarak sallanıp duruyor Türkiye halkının tepesinde. Öyle ya! Barışa karşı olmak, kan dökülmesini istemek olurdu. Devletin bekası her şeyin önünde gelir, karşı çıkan da ya hain olurdu, ya terörist.

Şehitlerin bayrağa sarılı tabutlarına yaslanıp, din iman ve vatan millet nutukları atanların, şehit cenazesine katılan muhalefet liderini, şehide sıkılan kurşundan sorumlu tutarak linç etmeye kalkışanların, barışa umut hakkı tanımalarında elbette bir yanlışlık yok. Ne diyelim? Allah tamamına erdirsin!

Ancak filmi geriye doğru sarıp, RTE/AKP iktidarının geçmişine baktığımızda, gösterilmeye çalışılandan oldukça farklı bir resimle karşılaşıyoruz.

Demokrasi trenine binip liberallerle yol arkadaşlığı ve Hoca Efendiyle paralel yılların sonunda olanları anımsayalım.

Liberaller, jakobenler, ulusalcılar, askerler, polisler, yargı mensupları ve Hoca Efendinin yeni düzene sığışamayan cemaati, “cemaatin eblehleri” yerle yeksan oldu.

Aslında 21. Yüzyılın Türkiye tarihi, bir bakıma bu alt üst oluşun tarihidir. Kim kime boğduruldu, kim kimin postuna kuruldu belli değil. At izi it izine karıştı. Bu kaostan geriye, bir oligarşinin iktidar sembolü Türk tipi Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi (CHS) kaldı, bir de 15 Temmuz sonrasının operasyon timi DB/MHP…

Şiddetli rüzgarlarda, ancak yeterince esneyebilen bitkiler ayakta kalır. Görünen o ki iktidar, Ortadoğu’dan esmekte olan fırtınaya dayanabilmenin yolunu, bir kez daha Kürt sorununda esnemekte görüyor.

Yani durum, “Heeyt ulan! Var mı Önder Apoyla bize yan bakan?” durumu…

Ancak RTE/AKP iktidarının yukarıda özetlediğimiz siyasi tarihine bakarak, bu operasyonun sonucuna ilişkin bir simülasyon yaptığımızda, faturanın DB/MHP timine ödetilmesi yüksek olasılıktır. Yanı sıra Kürt hareketinin de en çok bir Pirus Zaferi kazanabileceğini düşünüyorum.

Bu yolun sonunda RTE/AKP iktidarı için hedeflenen; demokrasinin sistemsel ayak bağlarından kurtulmuş mutlak bir egemenlik, tam bir dikensiz gül bahçesidir.

Her ne kadar son yıllarda yeni sistemle uyumlaşmış olsa da, senaryoda 1. Cumhuriyetin sembol partisi olan CHP’nin, 2. Cumhuriyetin siyasi fotoğrafından silinmesi, kindar neslin 100 yıllık yemin kefareti niyetine, cenaze töreninin olmazsa olmazıdır. O nedenle bu süreçte, iç siyaseti kurgulayanların asıl hedefi, her ne kadar RTE/AKP iktidarının mutlak hakimiyetini tesis etmek olsa da, görkemli bir törenle 6 oklu CHP bayrağını tutuşturmanın şölene ayrı bir hava katacağı muhakkaktır. Kurucu partinin yerinde yeller esiyor olsa da, kindar nesil için 1. Cumhuriyetin kapama parantezi olarak kullanılabilecek bundan daha iyi bir sembol olmasa gerek. 

Bu bağlamda iktidarın atacağı hiçbir siyasi, ekonomik, yargısal ve fiili adım şaşırtıcı olmayacak, olmamalıdır. Yeni normal budur.

Kimine göre bu durum, yeni düzenin hukukunun ta kendisidir. Ancak hukukun kendine özgü evrensel kuralları ve tanımı olduğuna dair inancını hala yitirmemiş bir hukukçu olarak, ben buna hukuk yerine ‘racon’ demeyi daha doğru buluyorum.

Oligarşi nihai hedefine ulaşabilir mi bilmiyorum.

Ama meri racon bu… (*)

 

 

(*) Yazıyı yayımlamak üzereyken İmamoğlu’nun diploma haberi geldi. Anlaşılan hukuk diplomalarımız da hükümsüzmüş! 

Av. Abdurrahman Bayramoğlu | Tüm Yazıları
Hits: 281