Adliye sarayında polisler, polisler, polisler...

~ 25.03.2025, Av. Fikret İLKİZ ~

İstanbul Adalet Sarayı; koca bir saray! Küçük mahkeme salonunda 21 polis var… Dışarı çıkmak mı istiyorsun, mahkeme kapısı kilitli; içeri girmek mi istiyorsun, kapıyı polis açıyor. Saraylar kiminse kimindir… Adliye avukatlarındır, savunmanındır, halkındır.

Adliyeyi sanki polisler bastı…

Adliye sanki abluka altındaydı…

Görkemli, heybetli saraylar, saraylar, saraylar, saraylar…

 

Adliyeyi “saray” saydılar, adliyeye “saray” dediler… Saraya giriş yasak, çıkış yasak…

Saraylar, heybetli binalar, görkemli yapılar…  

Görkemli saraylar faşizme yaklaşan zamanlarda inşa edilir.

Zamanı yerinden çıkaranlar saraylar yaparlar…  

Boşuna değildir yaptıkları saraylar…Görünüş görkemlidir, heybetlidir.

Korkaklık ama saldırganlık, görkemli görünüş ama zavallılık, girişler yasaklanmış, fakir politikalarının dehşeti azametli görünüşlere, heybete ve korku salan büyüklüklere kurban edilmiştir…

Tiberius’un dehşetiyle inşa ettirdiği Jüpiter Villası, haşmetli, kudretli bir saraydır…

İtalyan faşistlerinin, kara gömleklilerin en çok kullandıkları ve çok sevdikleri saraylardandı! 

“Capri Adası'nın Napoli Körfezine bakan tepesinde, Roma İmparatoru Tiberius’un yazlık villasının harabeleri yer alır. Zirveye dek kıvrılarak uzanan dar yolu iki saat tırmandıktan sonra nihayet oraya vardığınızda manzara büyüleyicidir. Ne var ki, paramparça haliyle bile devasa bir saray olan villanın kendisi ondan daha etkileyici; haşmeti, kudreti ve dehşetiyle sizi müthiş etkiler. 

Kemerli patikalar sizi labirent gibi dönemeçli odalardan geçirerek eskiden herhalde sarayın ana odalarının açıldığı, gölgeli, revaklı bir taraçaya götürür-boyu tam 1,5 km uzunluğunda olan bu taraça Körfez’in rüzgarlarını toplayarak baca gibi çeker. İmparator burada ailesi ve maiyetindekilerle birlikte serin serin dinlenirdi.

Daha yukarılarda, doruk noktasında, Tiberius’un saltanat temsilcilerini kabul ettiği kocaman yuvarlak bir platform bulunur. Arka tarafında, bütün Napoli Körfezi’nin ve Napoli sahillerinin alabildiğine uzandığı, oraya inşa edilmiş bir Hristiyan kilisesi sayesinde sapasağlam ayakta kalan platformda durduğunuzda, kendinizi dünyanın – daha doğrusu Olympos Dağı’nın tepesinde hissedersiniz.

Buraya Luppiter (Jüpiter) Villası adı verilmesi tesadüf değil; hayallere dalmış imparatorun huzuruna titreyerek getirilen devlet görevliler ile elçilerkendilerini Tanrılar Kralı’nın önüne çıkmış gibi hissederlerdi herhalde. Zaten böyle bir etki hesap edilmişti. Üstelik Tiberius, Tanrının gazabını saçmaya muktedirdi.

Söylendiğine göre biri canını sıktığında (ki bunun için çok şey yapması gerekmezdi), oracıkta hemen aşağıya atılıp kayalara vuran dalgalara gömülmesini buyururdu[i]

Saraylar, her zaman, her devirde hesap edilmiş etkileriyle haşmetli, kudretli ve dehşetli halleriyle vardır. Sarayları, görkemi, haşmeti seven çoktur…

Bu mekânlarda kurulan düzenin adı tiranlıktır. 

Bu mekanlar güçlerin çoğaltıldığı, boyun eğenlerin el pençe divan durdukları saraylardır….

Devlet bu görkemli saraylarda gerekirse ve istenirse yeniden yapılandırılır. Düzen ona göre değiştirilir. Böylece muhalifleri ve karşı çıkanları bastıran, muhaliflerin siyasi yaşamlarını bitirmek için kullanılan mekanlara dönüştürülür.

Muhalifleri yüksek kulelerden dalgaların çarptığı kayalara atıverirler, net çözüm!

Demokrasi ve hukukun üstünlüğü, yasa, adalet  yoktur veya hiçe sayılır…

Hukuk yoksa, hiç yoktur.

Geçmiş Dünya savaşları dönemlerinde SS’ler kanundan üstündü. Kanundu, gücün uygulayıcılarıydı. İnsanlık tarihinin acılarını planladıkları mekanlardı.

Şiddet sisteme dönüştü. SS’ler ve SA’lar sarayları çok severlerdi.  Hitler küçücük boyuyla Romalı komutanlardan daha caniydi! Mussoli’ye uygun inşa edilmiş saraylar İtalya’da hala duruyor!  

Faşizmin yeniden gelmesi artık mümkün değildi… Ama zamanımıza geri döndü…

İstanbul Adalet Sarayı; koca bir saray! 19 katlı, 18 blok, kapalı alan toplamı 343.000 m2.

2025 yılının 22 Mart Cumartesi ve 23 Mart Pazar günü aklınıza gelen sayı neyse o kadar çok polis, çevik kuvvet mensubu,  kolluk gücü tarafından doldurulmuştu, taşıyordu bile!

Sorduğunuzda “görev” yaptıklarını söylüyorlardı…Görev neydi acaba?

Bariyerler, bariyerler, bariyerler, bariyerler… Aralarından tek kişilik geçişler!

Yanar döner ışıklar, ışıklar, ışıklar, arabanın içine bakanlar, dışına bakanlar, kimlik soranlar, kimlikleri kontrol edenler, kontroller, kontroller…

Tatil günüydü! Ama zaten adliyeye (pardon Adliye Sarayına) ulaşmak mümkün değildi.

Bütün yollar kapatılmış, sokaklar bariyerlerle doldurulmuş, geçişler yasaklanmış, yürümek bile imkansızlaştırılmış, yasaklanmıştı. Kolluk güçleri görev başındaydı…

Çevik kuvvet mi çevik kuvvet… Polis mi polis…Gerekli yerlerde, asker mi asker!

Adliye sarayına kilometreler ötesinde kurulan barikatlardan dolayı geçit yok, geçiş yasak.

Yargıya ulaşmak yasak, yargı yasak, adliye kapalı (pardon adliye sarayı) sanki abluka altında! 

Ulaştınız diyelim… Kimsin, necisin, neden geldin, ne istiyorsun, kimlik, bu kimlik olmaz başka kimlik, giremezsin, geçemezsin, geçsen bile geçemezsin, hele avukatsan hiç giremezsin. Avukatlara yasak, 7 kata mı? Hiç çıkamazsın, savcıyla mı? Hiç görüşemezsin…

Liste var kardeşim, ister avukat ol ister başkası…Listede adın var mı? Adını söyle, kimliğini göster, avukatlık kimliği olacak, onu göster…Tamam geç… Adın yok giremezsin…Bana ne kim olursan ol…Sadece listede bulunanları alıyoruz, başkalarına yasak…

Bugün savcı yok kardeşim, mahkeme zaten yok, yargıç yok… Görevli savcılar var, ifade alacaklar, ifade verecekler için geldiler… İfade verecekleri polis getirdi, onlar eksi 7 inci katta nezarethanedeler… Savcı çağırınca biz sizi çağırırız! Şimdi giremezsiniz, bekleyin, çağıracağız…

Adliye Sarayı yedinci kat…Kat kat korumalar, kat kat kilitler, otomatik sinyallerle açılan kapılar, kilitler, kapılar önünde polisler, kapılar arkasında polisler, koridorlardaki polislerden, savcı çağırsa bile geçilemiyor, kat kat polisler, kat kat kilitler, kat kat dijital kapı kilitleri…

Katlara çıkışı kapatılmış asansörler, iptal edilen asansörler…

Geçeceğim dediğinde bile polislerin yol vermesi gerekiyor… Koridorlar, polisler, polisler, koridorlar, polisler, polisler...Bağırınca, ne bağırıyorsun diyen polisler? Geçecektim, Savcı çağırdı!.. Ha o zaman başka geç tabi! Avukatsınız değil mi, evet, öyleyim…Ne tuhaf bu aşamada kimlik sormuyorlar… Ama ne tuhaf elin kimliğine gidiyor…

Ne sistemdir ki; avukatlık kimliği bu kadar çok gösterilmemiştir!

Savcılar, savcılar, savcılar, savcılar, savcılar…Koridorda polisler, polisler, polisler…

Adliyenin (Pardon Adliye Sarayının) içi de  sanki abluka altında…

Geçmek mi istiyorsun… Adın mı söylendi…Polislerin oluşturduğu koridor içinden yürümelisin… Çağıran polisi kaybedersen yandın…Kaybolursun! Koridorlarda değil, polislerin içinde kaybolursun…

Savcı odasında ifade… Polis yok!...

Mahkeme salonu… İki kapısı var. İkisi de kilitli…Bekle, çağıracaklar!

Kilitli mahkeme kapıları, kilidi polisler açarsa açar! Açmazsa kapalı…

Herkes mahkeme salonunda, pardon herkes değil, polisler adliye salonunda… Bellerinde silahları, başlarında Amerikanvari şapkaları…Dinleyici bölümünde polisler, komiserler… Amirden geçilmiyor, polisten geçilmiyor… Mahkeme salonları şimdiye kadar bu kadar çok polis görmedi…Adliye Sarayının içi dışı emniyet altında, güvende!   

Mahkeme salonunda avukatlar yerlerinde bekliyorlar… Şüpheli ayakta… Bekleniyor…

Yargıç gelecek, sorgu başlayacak…

Bir ara saydım! Küçük mahkeme salonunda 21 polis vardı…Sonra ifade verilmeye, sorguya başlandı, salonda on polis kaldı… Dışarı çıkmak mı istiyorsun, mahkeme kapısı kilitli, çıkamazsın. İçeri girmek mi istiyorsun, kapıyı polis açıyor… Önlem üstüne önlem, tedbir üstüne tedbir, kilit üstüne kilit…

Adliye (pardon Adliye Sarayı) hiç bu kadar polisle dolup taşmadı, içi dışı polis…

İki avuç dolusu avukat… Savcılık ifadesi ve mahkeme sorgusu için bekliyorlar…

Bir dirhem adalet, bir dirhem hukuk için bekleyen avukatlar, avukatlar, avukatlar!

Bu kadar baskı, bu kadar adaletsizlik…

Saraylar kiminse kimindir… Kiminse kimin, saraylar onların olsun!

Adliye avukatlarındır, savunmanındır, halkındır.

Avukatların ayakları göl, başları ırmak olsun!


https://t24.com.tr

Av. Fikret İLKİZ | Tüm Yazıları
Hits: 1245