Bugün değilse ne zaman?

~ 16.12.2024, Av. Selin Nakıpoğlu ~

Emperyalizmin parçaladığı ülkelerde kaos, tedirginlik, belirsizlik hüküm sürüyor. Afganistan, Libya ve Irak’ta yaşananların bir benzeri günümüzde Suriye’de yaşanıyor. Suriye’de Heyet Tahrir el Şam bünyesindeki cihatçı grupların, Suriye Ordusu’na karşı 27 Kasım'da başlattıkları saldırılar sonucunda Suriye yönetimi düştü. Dillere pelesenk olmuş o sözü yazmanın tam yeri: Ortadoğu’da kartlar yeniden dağıtılıyor!

Sadece bu kadar da değil, radikal İslamcıların Türkiye sınırına yaklaştıkları bir süreçteyiz. Emperyalizmin “böl ve yönet” şiarıyla yürüttüğü Büyük Ortadoğu Projesi büyük bir adım daha attı. Giderek genişleyen savaşın ardındaki temel unsur ise malûm, emperyalist saldırganlık. Peki, 2011’den beri devam eden Suriye savaşını Suriye’nin iç sorunu olarak görmek mümkün mü? Mümkün olmadığını tereddüt etmeden anlamamız gereken günlerden geçiyoruz. 10 yılı aşkın süredir süren savaşta planın emperyalist ülkelerin eseri olduğu da herkesin malûmu. Siyasal İslamcıların iplerinin doğrudan her zaman olduğu gibi emperyalizmin elinde olduğu ise Suriye’nin başına gelenlerden sonra apaçık ortada.

PEKİ YA TÜRKİYE?

Suriye’de ortaya çıkan bu tablo sonucunda ülkemizdeki anti-emperyalizm ve laiklik mücadelesi çok daha önemli hale gelmiştir.  Suriye’de yönetimin düşmesi ülkemizin karşı karşıya kalacağı sorunları derinleştirdi. Zira bu sürecin ortaklarından birisi olarak AKP’nin üstlendiği rol Türkiye açısından bir kazanım değildir. Bakmayın cihatçı güzellemeleri yapan dörde bölünmüş ekran meraklılarına; Suriye’de yaşanan gelişmeler ülkemizin karşı karşıya kalacağı tehlikelerin bir örneği. Türkiye’nin güneyinde cihatçı, şeriatçı ve etnikçi oluşumlarla komşuyuz. Daha ötesi var mı? Suriye’nin yeni Adalet Bakanı olan Şadi el Veysi ise şeriat hükümlerini uygulayacaklarını açıkladı. Şaşırdık mı? Hayır. Onlardan beklenen de bu zaten. Taliban, Afganistan’da 15 Ağustos 2021’de iktidarı eline geçirdiğinde “şeriat kuralları temelindeki kadın haklarına saygılı ve bağlıyız diye açıklama yapmıştı. Geçen zamanda Afgan kadınlar çalışma, eğitim hakkı bir yana, sokağa bile çıkamıyorlar. Saygıdan anladıkları bu işte!

27 Kasım’da Suriye’de olanlardan sonra, Türkiye’de siyasal İslamcıların sosyal medyada sergilediği cüret dikkatimi çekti. Süreç nasıl ilerlerse ilerlesin, cihatçı tehdidin bir sorun olarak karşımızda olduğu ortada. Cihatçı çetelerin Suriye’de olduğu gibi Türkiye içinde de kanlı eylemler gerçekleştiği; Suruç, 10 Ekim Ankara Katliamı da yüreğimizde, hafızamızda. Farkındayız değil mi? Bu bir bilgisayar oyunu değil. Ülkemiz, geleceğimiz söz konusu. Bu tehlikeden kurtulmanın yollarını birlikte konuşmamız gerekiyor. Dev bir sınavla karşı karşıyayız. Büyük politik sözlere hacet yok. Net olan şu ki, yurdumuzun laiklik ve sosyalizm mücadelesi artık daha fazla önem kazandı. Türkiye’de laiklik ve hukuk devleti için verilen savaşımın saflarını sıklaştırmak zorundayız. Ayrışmaları bir tarafa bırakarak sol, sosyalist güçler ortak mücadelede birleşmeli ve mücadeleyi yükseltmelidir. Bir arada bir duvar oluşturma bugün her zamankinden çok daha yakıcı bir önem taşımaktadır. Bir araya gelmek için daha neyi bekliyoruz? Risklere karşı gerekli tedbir ve araçları geliştirmek devrimci mücadelenin dinamiklerinden değil midir? Bugün değilse, ne zaman? Yaklaşan tehlikeyi gören ülkenin ilerici birikimi, bu tehdit karşısında yurttaşları örgütsüz ve savunmasız bırakmayacağını ilan etmelidir.

Yazımı Suriyeli aktris Iliana Saad’ ın sözleri ile bitireyim:

“Bir grup kadın Şam'da bir arabada giderken, militanlar onları durdurup 'Çok özgürsünüz. Burası artık bir İslam devleti. Kadınlar, bir mahrem (aileden bir erkek koruyucu) olmadan tek başlarına dışarıda olamazlar” dediler.


https://www.birgun.net

Av. Selin Nakıpoğlu | Tüm Yazıları
Hits: 12121