İflah olmaz ideolojik hastalıklarımız var

~ 29.11.2024, Mehmet Ocaktan ~

Hiçbir sorunumuzu, gelişmiş dünyadaki insanların yaptığı gibi makuliyet çerçevesi içinde tartışıp çözüm üretemiyoruz. Çünkü siyasetçilerimizden medya yapıcılarına, yarı resmi sivil toplum kuruluşlarımızdan kendi duvarları içine hapsolmuş mahallerimize kadar bütün kesimlerin iflah olmaz ideolojik hastalıkları var.

Bu yüzden iktidar da muhalefet de memleketin sorunlarına, kendi ideolojik zihin dünyalarının dışına çıkarak bakmayı beceremiyorlar, dahası yaşadıkları ülkeye ve insanlara hakkaniyetle bakmayı bilmiyorlar. Ayrıca küçük ideolojik dünyalarının dışına çıkmayı da istemiyorlar.

Çünkü bizim ülkemizde iktidar hedefi güden bütün siyasi partilerin ve onların etrafında konuşlanan ideolojik mahallelerin bir tek hedefi vardır, devleti ele geçirmek…

Hemen bütün siyasi partiler ve farklı kimliklere sahip olan toplum kesimleri, genel olarak hak-hukuk, adalet ve temel özgürlükler konusunda özellikle kendilerini ilgilendiriyorsa, son derece hassastırlar. Ama iktidar olduklarında, daha doğrusu devleti ele geçirdiklerinde işler değişir.

Artık devlet fethedilmiştir, bütün kurumları kendi ideolojik paydaşlarıyla bölüşmüşlerdir. Kime ne kadar özgürlük verileceğine, kimin devlet imkanlarıyla zengin edileceğine, kimin makbul vatandaş olduğuna, kimin ‘hain’ ya da ‘vatansever’ olduğuna onlar karar verecektir.

Eğer iktidar safındaysanız sizin için her şey mubahtır, muhalif cephedeki ‘düşmanlar’ kazanacaksa gerektiğinde yalan bile söyleyebilirsiniz, çete ve mafyavari kusurlarınız olsa da zamanla hoşgörüye mazhar olabilirsiniz… Ama iktidara yan bakanlar safında kalmışsanız, sizi zor günler bekliyor demektir. İktidar tarafından gerektiğinde bütün muhalefet partileri ‘terör destekçisi’ olarak ilan edilebilir ama ‘terör başı’ olarak tanımlanan Öcalan’ı Meclis’te konuşma yapmaya davet etmişseniz, ülkenin ali menfaatleri için elini taşın altına koyan bir vatansever olarak omuzlarda taşınabilirsiniz...

Kısacası, devleti ele geçiren tayfa her canı sıkıldığında sizi pataklayabilir, eleştirilerinizle devletin ‘bekası’nı tehlikeye attığınız için rahatlıkla tutuklanıp hapse atılabilirsiniz.

Maalesef Türkiye, neredeyse Cumhuriyet’in kuruluşundan bu yana her meseleye ‘ideolojik pencere’den bakma hastalığından bir türlü kurtulamadı.

Mesela AK Parti iktidarı… İktidarının ilk on yılında ‘hukukun üstünlüğü’ ve özgürlükler konusunda pozitif adımlar atan ve bu konuda da önemli bir mesafe kaydeden AK Parti iktidarı, geçmişin bütün hukuksuzluklarını adeta katlayarak uygulayan bir konuma gelmiş bulunuyor.

Biliyoruz ki Tek Parti döneminde din ve vicdan hürriyetine, fikir ve ifade özgürlüğüne ağır baskılar yapıldı ve bu yüzden toplum ağır travmalar yaşadı. İşte AK Parti iktidarı şimdi o günlerdeki baskıları misliyle tekrar ediyor. Dün 28 Şubat’ın mağduriyetlerini haklı olarak eleştiren AK Parti’nin iktidarında, bugün itiraz eden, zaman zaman yüksek perdeden eleştirilerde bulunan herkes ya gözaltına alınıyor ya da tutuklanıyor.

Bütün bunları gücü ele geçiren iktidarı denetleyecek, sınırlayacak hukuki mekanizmanın işlemediğine bağlayabiliriz elbette. Çünkü Türkiye’nin hiçbir şekilde hak etmediği mevcut ‘alaturka rejim’, ülkeyi ‘kuvvetler birliği’ne mahkum etmiş bulunuyor.

Ekonomide, hukukta, eğitimde dini ve kültürel alanda bir tek başarı hikayesine bile hasret kaldığımız son yıllarda, sanki memlekette her şey güllük-gülistanlıkmış gibi ülkeyi yönetme makamında olan bazı bakanların ‘adalet nutukları’ atmaları, bazı bakanların da başarısızlıklarını ideolojik perdelerle kapatmak için “camileri ahır yaptılar” demagojisine sığınmaları, ne yazık ki çaresizliğin son perdesidir…

‘Ahır’ edebiyatından başarı hikayesi çıkarmaya çalışan Milli Eğitim Bakanımız, eğitimdeki içler acısı durumdan da haberdar mıdır acaba?

Mesela, OECD tarafından yayımlanan rapor, eğitim alanında Türkiye’nin yatırım ve araştırma konularında sınıfta kaldığını ortaya koydu. Rapora göre, 38 OECD üyesi ülke arasında 35. Sıradayız. Aynı şekilde Eurostat’ın, Avrupa Birliği üyesi ve de aday ülkelerde 25-74 yaş arası yetişkinliklerin eğitim seviyelerini ortaya koyan raporunda İskandinav ve Baltık ülkelerinde yükseköğretim mezunlarının oranı AB ortalamasından yüksekken, Türkiye, düşük eğitimli nüfusun açık ara en yüksek paya (yüzde 61,8) sahip olduğu ülke oldu.

Eğitim kalitesinde dünyanın geri sıralarında yer alan, okullarında temizlik probleminin bile çözülemediği bir ülkenin eğitim bakanı, bu problemleri çözmek yerine hala “camiler ahır yapıldı” demagojisinden medet umar haldeyse, doğrusu sözün de umudun da bittiği yerdeyiz demektir.

https://www.karar.com

Mehmet Ocaktan | Tüm Yazıları
Hits: 60704