“İnsan haklarına dayanan demokratik ve laik Cumhuriyet” için

 

“Erkler ayrılığının sağlanmadığı, hakların güvence altına alınmadığı toplumlar, asla Anayasaya sahip değildirler” (1789 İnsan ve Yurttaş Hakları Bildirgesi, md.16).

İnsan (toplum) ve iktidar (devlet)  arasında kurulan bu ilişki, Anayasa tanımıdır aynı zamanda: iktidarı sınırlayarak özgürlükleri güvenceleyen temel norm.

Anayasa bilimi de, iktidar ve özgürlük ikilemi üzerinde inşa edildi. Devletin varlık nedeni insan ve hakları olsa da en kapsamlı hukuk örgütlenmesi olarak hak ve özgürlükleri tehdit eden en güçlü iktidardır. Erkler ayrılığı da bu bağlamda anlam kazanır: kural koyma, uygulama ve yargılama işlevlerinin birbirinden ayrılması.

“İnsan haklarına dayanan devlet”, bütün bu söylenenleri en özlü biçimde yansıtan tanım (1961). Buna karşılık, “insan haklarına saygılı devlet” tanımı (1982), öncekine tepki ve iktidar-özgürlük ikileminde bir kırılma oldu. Öyle ki, bu kırılma, özgürlükleri düzenleyen  (Kısım II: md.12-74) ve iktidarı düzenleyen (Kısım III: md.75-160) madde içeriklerine açıkça yansıdı.

İktidarı yücelten ve özgürlükleri korkulan değer olarak yansıtan bu dengesizlik, değişiklikler yoluyla büyük ölçüde giderildi. “İnsan haklarına dayanan demokratik ve laik Cumhuriyet” tanımı (md.14), onarımın iskeletini oluşturdu. Bunu, Avrupa Devletleri anayasalarında bile bulunmayan güvence ölçütleri demeti somutlaştırdı: demokratik toplum ve laik Cumhuriyet, ölçülülük ve hakkın özü, Anayasa’nın sözüne ve özüne saygı, yasallık ve anayasal nedensellik ilkesi (md.13).

Yirmi yıl boyunca yapılan eleştiriler, 2001’de Anayasa normuna doğrudan ve dolaylı olarak yansımış oluyordu; haliyle insan hakları, artık devlet iktidarının varlık nedeni oluyordu. Böylece, Anayasa hükümlerini okuma ve anlama tarzı bakımından yeni bir dönem açılmış oluyordu. İnsan hakları uluslararası hukukuna açılım (2004) da bu yeni dönemi pekiştiriyordu.

Araya girmiş olan farklı bellek kayıtları (2007-2017),  birikim bellek kaydını silebilir mi? Ya da daha doğru bir deyişle, iktidar ve özgürlük ikilemi, tıpkı madde 2’de tanımlandığı üzere “insan haklarına saygılı devlet” olarak okunmaya mı devam edecek; yoksa değiştirilmesi teklif edilemeyen madde 2’de yer aldığı için asla, “insan haklarına dayanan devlet” tanımı ışığında okunamayacak, yorumlanamayacak ve anlaşılamayacak?

Üç anayasal dönemi hatırlayalım: İlk metin (1982-87), onarım dönemi (1987-2004), ve yıkım dönemi  (2007-2017).

İlk dönemde düşülen “İnsan haklarına saygılı Devlet” kaydı, ikinci dönemin ürünü olan “İnsan haklarına dayanan Devlet” kaydı ışığında “Okunamaz, yorumlanamaz ve anlaşılamaz” diyenler şu sorulara dürüstçe yanıt vermeli:

1982 Anayasası’nın ilk biçimini savunmuş olmuyor musunuz?

1987-2004 iktidarı sınırlayan ve özgürlükleri pekiştiren düzenlemelere karşı mısınız?

Değişmez maddelerin içeriğini boşaltan iktidar fetişizmi ile sonuçlanan(2007-17) Parti Başkanlığı Yoluyla Devlet Başkanlığı ve Yürütme (PBDBY)’nın kalıcı hale gelmesine mi katkı sunmak istiyorsunuz?

Bu sorular karşısında ikircikli, kaçamak ve konjonktürel tavır takınabilirsiniz; ama anayasal belleği asla silemezsiniz.

Cumhuriyet’in 101. yılında, “İnsan haklarına dayanan demokratik ve laik Cumhuriyet” okumasından rahatsız olanlar, aslında ulus egemenliğinden korkmakta: “Egemenlik, kayıtsız şartsız Milletindir. (…). Hiç kimse veya organ kaynağını Anayasadan almayan bir Devlet yetkisi kullanamaz.”(md.6).

Bu nedenle sözde Cumhuriyetçilere tavsiyem;  demos-kratos’tan değil mono-kratos’tan korkun; üstelik bu iktidar, YA HEP YA HİÇ! anlayışı ile kamuya ve özele ait bütün iktidarları -parti aracılığıyla- uhdesinde birleştiren ve siyasal sorumluluktan arındırılmış bir kişi iktidarı şeklinde uygulama konmuş ise.

“İnsan haklarına dayanan laik ve demokratik Cumhuriyet” savunucularına çağrım ise 2017 yıkımının ürünü olan PBDBY’yi kabullenme, kanıksama ve meşrulaştırma tuzağına, sözde Anayasacılar gibi sözde Cumhuriyetçilerin tuzağına düşmemek.


https://www.birgun.net

Prof. Dr. İbrahim Ö. KABOĞLU | Tüm Yazıları
Hits: 50201