Cumhuriyet halk rejimidir, fakat...

~ 02.11.2024, İzzettin ÖNDER ~

Cumhuriyetin 101. yıl kutlamaları tam da beklendiği gibi, iktidara karşı halk tarafından gerçekleştirildi. Bu durum, cumhuru “bir taraflar ve bitaraflar” olarak bölmüş olan AKP iktidarında çok doğaldır, fakat başka bir açıdan da üzerinde hassasiyetle durulması gereken çok önemli bir konudur.

Tarihsel süreçte cumhuriyet rejimleri konusuna baktığımızda kademeli olarak gelişme kaydedildiğini görürüz. Bilindiği gibi, cumhuriyet rejimi, krallık ya da monarşi gibi tek yöneticinin başat olduğu siyasi rejimin karşıtı olarak, halkın yönetime hakim olduğu halk yönetim biçimidir. Basitçe hatırlamak gerekirse, eski Yunan medeniyetinde görüldüğü üzere doğrudan demokrasi, günümüzün çok nüfuslu karmaşık dönemlerinde hem nüfus hem de siyaset anlayışı bağlamında artık geçerli olamazdı. Bu durumda, halkın temsilcisi olarak halk meclisleri, yani parlamentolar marifetiyle toplumun yönetim biçimi cumhuriyet rejimi olarak geliştirilmiştir.

Bu modelin ilk hali 1789 Fransız Devrimi ile politika gündemine taşınmıştır. Fransız Devrimi’yle tüm insanlar vatandaş düzeyine yükseltilmiş olarak eşit muamele görmeye başladı. Diğer bir deyişle, Fransız Devrimi sonucunda herkes eşit koşullarda seçme ve seçilme hakkına sahip kılındı. Fransız Devrimi bu haliyle ilk bakışta fevkalade ileri bir hareket olarak görüldü. Zamanın koşulları itibarıyla bu da çok doğaldı. Fakat tüm vatandaşların seçme ve seçilme hakkının olması ve parlamentonun yasama yolu ile toplumu yönetme gücünün varlığı, toplumun varsıl ve seçkinci kesimleri için çok büyük bir tehlike oluşturuyordu. Zira parlamentoda çoğunluk sağlanarak asillerin bazı hakları kısıtlanabilirdi. Bu tehlikenin önlenebilmesi için, seçkinlerin kazanılmış özgürlüklerinin bekası adına, demokrasi söylemi altında bir gerekçe ile toplumun büyük kesiminin özgürlüklerinin kısılması gerekiyordu. Burjuva demokrasilerinin çok temel özellikleri böylece şekilleniyordu. Şöyle ki, parlamento her kararı alabilirdi, fakat bazı temel haklarda değişiklik yapamazdı. Gerçek demokrasinin sağlanmasına ciddi engel oluşturan bu madde bazı ayrıcalıklı kesimleri koruyordu. Şu halde, tüm dünyaya özgürlük, eşitlik ve dayanışma ilkeleri ile asil bir başlangıç olarak yansıtılan Fransız Devrimi aslında köleleri vatandaşlık düzeyine çıkarıp, vatandaşlık hakları sahibi kıldığı halde, sahip oldukları hakları kullanma ehliyetinden yoksun bırakıyordu, çünkü asillerin hakları vatandaşların çoğunluk oylarıyla ortadan kaldırılamazdı. Bu haliyle Fransız Devrimi, tüm bireylere vatandaşlık hakkı tanımakla beraber, yüzeysel düzeyde politik demokrasiden öteye gitmiyordu. Fransız Devrimi sonucu oluşturulan politik demokratik sistemde değiştirilememek üzere anayasada korunan haklar toplumsal nitelikli olmayıp, münferit kişiler ya da kesimlere ait haklar idi.

Bu parantezi kapatmadan, bu bağlamda Türkiye’de son dönemlerde büyük gürültü koparan tartışmalara bakarak, Anayasa’nın değiştirilemeyecek hükümlerini Fransız Devrimi çerçevesinde ele alırsak, arada çok derin farklılıkların olduğunu görürüz. Şöyle ki, Fransız Devrimi sonrasında kabul edilmiş olan değiştirilemez nitelikli hükümler tüm topluma şamil genel nitelikli hükümler olmayıp, imtiyazlı bazı kişi ya da sınıfların çıkarlarının korunmasına yönelik azınlık hükümleri idi. Buna karşın, Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nda belirlenmiş laiklik ya da sosyal demokrasi gibi değiştirilemez hükümler ise bir kişiye ya da zümreye mahsus olmayıp, tüm topluma şamil hükümlerdir.  Üstelik Anayasa’mızdaki değiştirilemez nitelikli hükümler, salt bazı kişisel hakları koruyarak toplumu bölücü nitelikli Fransız Devrimi sonrası hükümlerin aksine, bireyleri özgürleştirici ve toplumun çimentosunu oluşturucu nitelikteki hükümlerdir. O nedenledir ki, Anayasa’mızdaki değiştirilemez hükümlere dokunmak, toplumun temel kolonlarındaki birleştirici özellikleri tahrip etmek mesabesindedir. Böylesi toplumu tahrip edici görüşleri toplumun bilincine aşılayan, bir zamanlar Osmanlıların Reşit Efendi olarak tanıdıkları, fakat asıl adı Arminius Vamberi olan bir İngiliz ajanı benzeri bir görevli olamaz mı, acaba? Cemal Kutay’ın bu konudaki kitabı bugünümüze de ışık tutarak, uyarıcı niteliktedir.

Konumuzu salt cumhuriyet, yani halk yönetimi olarak tartıştığımızda, karşımıza sağlanması gereken halkın bütünlüğüne karşın, tam tersi olarak, ekonomik sistem sonucu olarak parçalanmışlık çelişkisinin ortaya çıkma tehlikesi belirebiliyor. Bu çelişkiyi Fransız Devrimi sonrasında oluşturulmuş sosyal ve siyasal cumhuriyet yapılanmasında korunmuş asil sınıf oluştururken, günümüz koşullarında da üretim ilişkileri, mülkiyet biçimi ve sistemin yol açtığı gelir dağılımı sorunu oluşturmaktadır. Nitekim tam da bu sorun, 1789 Fransız Devrimi’nden yaklaşık bir asır sonra, 1840’larda İngiltere’de oluşan sanayi devrimi ile siyaset bilimcilerin kafasını meşgul etmeye başlamıştır; siyasal demokrasi anlayışı karşısında ekonomik demokrasi olgusu ve anlayışının geliştirilmesi!

Meseleye günümüz Türkiye’si açısından yaklaşım yaparsak, siyasete başat kesimlerin kimler ya da hangi çevreler olduğu, siyasi kararların alınış ve uygulanış şekli gibi sorunların cumhuriyet kavramıyla yeterli biçimde açıklanamadığı anlaşılmaktadır. O nedenle, bir yönetim tarzının tanımı olarak cumhuriyet sözcüğü, günümüzün üretim ilişkileri ve ekonomik güç dağılımı bağlamında fazla bir anlam ifade etmemektedir. Cumhuriyet sözcüğünü demokrasi sözcüğü ile birlikte kullanmanın daha anlamlı olacağı açık olduğu halde, neden “demokratik cumhuriyet” sözcüğüne genel kullanımda yer verilmediği düşündürücüdür. Açıktır ki, demokratik cumhuriyet ifadesi üretim süreci aşamasında adaleti öngörmektedir. Bu durum ise, kapitalist olmayan üretim ilişkisini gündeme getirir ya da çağrıştırır. O nedenle demokratik cumhuriyet ifadesi genellikle sosyal demokrasi ifadesi ile ikame edilir. Demokratik cumhuriyetten farklı olarak sosyal demokrasi uygulamasında, üretim aşamasında gelir dağılımına karar verilmeyip, üretim sonrası dağıtım aşamasında vergi ve harcama mekanizmaları ile ikincil dağılımın sağlanmasına çalışılır. Devlet ve sosyal demokrasi teorilerinin daha detaylı ele alınmasını gerektiren bu konuları gelecek yazılara bırakarak, cumhuriyetimizin 101. yılını kutlayıp, gelecek dönemlerin, acı ve ıstırapların geride bırakıldığı daha mutlu ve saadet içinde geçmesini temenni ederim. 


https://www.evrensel.net/yazi/95824/cumhuriyet-halk-rejimidir-fakat

 
İzzettin ÖNDER | Tüm Yazıları
Hits: 54854