ÖZ ELEŞTİRİM...

~ 20.12.2024, Av. İ. Güneş GÜRSELER ~

74 yaşına ulaştığım bugün geriye baktığımda; hukuk, siyaset ve çevre sorunlarında 50 yılı aşan çalışmalarımdan sonra çevre, hukuk ve siyaset ufku karşısında bana görünenin o uzun çalışmaların bir sıfırdan ibaret olduğudur.

51 yıl önce, 1973 yılında, 21 yaşında avukatlık stajımı yaparken Yeni Ortam Gazetesi’nde dizi olarak 4 gün yayımlanan “Türkiye’de Hukuk Eğitimi ve Sorunları” başlıklı ilkyazım ile ülke sorunları hakkındaki düşüncelerimi açıklamaya başladım.

18 yaşını bitirdiğim 1970 yılında Tekirdağ’da Cumhuriyet Halk Partisi’ne üye olarak, avukatlıktan önce siyasi çalışmalarıma başlamıştım.

Avukatlığım, milletvekilliğim, Sosyaldemokrat Halkçı Parti genel sekreter yardımcılığım, başbakan baş danışmalığım, Tekirdağ Barosu başkanlığım ve Türkiye Barolar Birliği genel sekreterliği görevlerimde hep inandığım doğruların takipçisi oldum.

Birçok hukuki, mesleki ve çevresel sorunu ilk kez gündeme getirip sorunları söyleyip çözümler önerdim, ancak uygulanmalarını büyük ölçüde sağlayamadım.

Yaptıklarım, yapabildiklerim ve de yapamadıklarım elbette eleştirilecektir. Ben ancak bu kadarını başarabildim ya da bu kadarına olanak buldum.

 

Üzerinde çalıştığım, gündeme getirip takipçisi olduğum konuları şöyle özetleyebilirim:

·      1988’de kamuoyunun gündemine girmesini sağladığım Ergene Nehri kirliliği giderilemedi,

·   Önergemin kabulü ile kurulan Türkiye Büyük Millet Meclisi Çevre Araştırma Komisyonu çalışmaları sonunda Çevre Bakanlığı kuruldu ancak ısrarla önerdiğim su havzaları bazında taşra örgütlenmesi gerçekleştirilmeyip her ilde bir çevre müdürlüğü kurularak örgütlenme işlevli olamadı. Hemen her yeni hükümet ile bakanlığın ismi ve faaliyet alanı değiştirildi. Yatırımların çevreye uygunluğunu değerlendirip yatırım onayı verecek işlevde olmasını hedeflediğim bakanlık, çevresel etki değerlendirmesinin dahi anlamsız kalmasını engelleyemedi.

· Çevre Bakanlığı işlevsiz ve etkisiz olunca endüstriyel yerleşimin fiziki planlaması yapılamadı, sanayi kuruluşlarının İstanbul’da ve ülkenin batısında yoğunlaşması engellenemedi, iç göç önlenemedi.

·    İstanbul ve Trakya için yeni bir yönetim modeli hazırlayıp İstanbul’un nüfusunun on milyonda tutulması çalışmam sonuçsuz kaldı.

·  İstanbul’un ve kıyılarındaki sanayi kuruluşlarının evsel ve endüstriyel atıkları ile sürekli kirlenen Marmara Denizimiz için önerilerim değerlendirilmedi.

·   Fırat ve Dicle nehirlerinin su potansiyelini değerlendirip, Irak, Suriye ve Ortadoğu’nun diğer ülkeleri ile ortak tarım, enerji, çevre politikaları geliştirilerek su temelinde işbirliği ve barışı hedefleyen “Ortadoğu Su Barışı” projem yaşama geçirilemedi.

·    Özellikle sosyal demokrat iddialı partilerde hem genel ve hem de yerel yönetimlerde gölge kabine uygulamasının temel koşul olduğunu ısrarla vurguladım. Sosyaldemokrat Halkçı Parti Genel Sekreter Yardımcılığı görevim sırasında bir ölçüde gerçekleştirebildik ancak arkası getirilemedi.

·    Kurultayların spor salonlarında değil, politikalar belirlenerek kararların rahatça alınabileceği uygun ortamlarda ve sürede yapılmasını sağlamaya çalıştım, başaramadım.

·     Demokrasimizi kurumlaştıracak seçim sisteminin iki turlu dar bölgeli sistem olduğunu hep savundum. Bir çalışma başlatıldı ancak arkası getirilemedi.

·    Yurt dışındaki seçmenlerin konsolosluklarda oy kullanmalarını sağlayacak yasa önerim görüşülmedi, yıllar sonra farklı bir içerikte bu uygulama yasalaştı.

·    20 Ekim 1991 tarihinde yapılan milletvekili genel seçiminde uygulanan bölge ve il barajları nedeni ile Tekirdağ’da barajı aşamadık ve yeniden milletvekili seçilemedim. Milletvekilliğim ve SHP genel sekreter yardımcılığım sırasında başlattığım özellikle çevre sorunları konusundaki çalışmalarım eksik kaldı.

·  12 Eylül askeri darbesinin kapattığı siyasi partilerin açılması sürecinde, SHP ve DSP bölünmüşlüğü sürerken CHP’nin bu bölünmeyi üçe çıkaracak şekilde açılmasının yanlışlığını ısrarla söyledim, anlatamadım, haklılığım 1994 yerel seçimlerinde alınan sonuçlarla ortaya çıktı.

·  Süleyman Demirel’in cumhurbaşkanlığı adaylığının desteklenmesinin sağdaki ve soldaki yapay bölünmüşlüğü sürdüreceğini ve dinbaz siyasetin yolunu açacağını anlatamadım.

·   Tekirdağ Belediye Başkanlığına adaylığım iki kez engellendi. Hazırladığım seçim bildirgemi verdiğim belediye başkanları bazı projelerimi uyguladılar.

·   Mesleki çalışmalarım sırasında savunma mesleğinin sorunları karşısında savunduğum, baroların ve Türkiye Barolar Birliği’nin kararı ile uygulanabilecek çözüm önerilerimden; stajyer kotası, hukuk fakültelerinin Türkiye Barolar Birliği nezdinde akreditasyonu uygulaması başlatılarak kalite sıralamasında düşük puan alan hukuk fakülteleri mezunlarının avukatlık stajına kabul edilmemesi, avukatlığa gelişmiş ülkelerin ulaştığı standartların kazandırılması düşüncelerimi gerçekleştiremedim.

·    3 dönem Tekirdağ Barosu başkanlığımın ve 2005 – 2009 dönemi Türkiye Barolar Birliği genel sekreterliğimin deneyimi ile hazırladığım mesleğimizin sorunlarına çözüm önerilerimi içeren geniş bir seçim bildirgesi ile 29 Mayıs 2010 tarihli genel kurulda Türkiye Barolar Birliği Başkanlığına aday oldum, kazanamadım. 2013 yılında Metin Feyzioğlu yönetiminde tekrar genel sekreter olduğumda meslekteki niceliksel ve niteliksel bozulmanın, avukat sayısındaki kontrolsüz artışın önlenmesinde istediğim sonuçları alamadım.

 

Bütün bu başarısızlıkların ülkeye çok şey kaybettirdiğine inanıyorum.

Atatürk’ün 15 yıllık iktidarında sürdürdüğü devrim sürecinin, ölümü ile yerini karşı devrimin gelişmesi sürecine bıraktığına ve laik cumhuriyeti demokratik cumhuriyet ile tamamlama hedefinin gerçekleşemediğine hep inandım. Bugün karşı devrimin başarıya ulaşmış olmasının temel nedenin de Atatürk’ten sonraki siyaset anlayışının Atatürk Devrimleri, çağdaşlaşma ve demokrasiyi kurumlaştırma çizgisinde halka önderlik etmek, yeni hedefler göstermek yerine halkın arkasından gitme kolaycılığında olduğuna inanıyorum. Özellikle 1950 sonrası nesiller olarak sorumluluğumuzu kabul etmeliyiz, siyaset genel olarak bireysel amaçla yapılır hale geldi, siyasette başarı da milletvekili olma ve zenginleşme ile eş tutulur oldu.

Devrimci olmak, hele bizim coğrafyamızda devrimci olmak hiç kolay değil.

“Köklü otoriter geleneklere sahip bir bölgede, din ve ahlakın haklardan çok ödevlerle ilgili olduğu, meşru otoriteye itaatin siyasi bir gereklilik kadar dinsel bir yükümlülük, itaatsizliğin bir suç olduğu kadar bir günah olarak görüldüğü bir siyasi kültürde, özgür kurumları oluşturmak ve sürdürmek kolay değildir.”(*)

Evet, benden bu kadar…17.12.2024

Güneş Gürseler

 

(*)

Bernard LEWIS, Demokrasinin Türkiye Serüveni, 4. Baskı, İstanbul, Ocak 2010, sayfa:65

Av. İ. Güneş GÜRSELER | Tüm Yazıları
Hits: 995