TÜRKİYE 'DEN HABERLER 22

~ 09.07.2012, Av. Muazzez ÇÖRTELEK ~
1.    Yeni mahkemeler geliyor : ÖYM görüşmeleri: Daha ağırını başımıza getiriyorsunuz : Genel Kurul'da "3. Yargı Paketi" hakkında konuşan CHP'li Süheyl Batum, "'Özel yetkili mahkemeleri kaldırdık' diye daha ağırını başımıza getiriyorsunuz" dedi :
 
01.07.2012
CHP Eskişehir Milletvekili Süheyl Batum, verdikleri önerge üzerinde söz alarak, milletvekillerinin gece geç saatlere kadar özel yetkili mahkemelere ilişkin önergeye yönelik görüşlerini belirtmek için çalıştığını anlattı.
Önergenin bu gece gelmemesi üzerine milletvekillerinin bazı tahminler yürütmeye başladığını ifade eden Batum, şöyle devam etti:
''(Acaba Pensilvanya ile mi anlaşamadılar), (Acaba ABD'den daha metin gelmedi mi yoksa geldi de Türkçe'ye mi çevrilmedi) şeklinde tahminler yürütmeye başladı milletvekilleri. Ağızlar torba değil işte. Sonra bu önergeler şimdi elimize geldi. Bir baktık ki durum öyle değil. Meğerse Sayın Bakan utanıyormuş bunu çıkarmaya. Metin önümüzde. Siz açıklıkla bile bile gerçekleri saptırıyorsunuz. Türk halkını kandırıyorsunuz. 'Özel yetkili mahkemeleri kaldırdık' diye daha ağırını başımıza getiriyorsunuz.''
Bu arada, CHP Grup Başkanvekili Akif Hamzaçebi, her önerge ve her madde oylaması öncesinde toplantı yeter sayısı aranmasını istemeye başladı.
Bu durumun AKP milletvekilleri tarafından tepkiyle karşılanması üzerine yerinden söz alan Hamzaçebi, ''Şimdi AKP'li arkadaşlar neden bu kadar sık yoklama istediğimizi merak ediyordur. Merak eden arkadaşlarımız şu önergeleri incelesinler. Özel yetkili mahkemelerin kaldırılması konusunda bakanların kamuoyuna nasıl yalan söylediklerini görsünler'' diye konuştu.
MHP Manisa Milletvekili Erkan Akçay, verdikleri önerge üzerinde söz aldı. ''Adalet mülkün temelidir'' sözünü hatırlatan Akçay, ''Yapılan düzenlemeler maalesef adaleti de yargı düzenini de mülkü de yaralamaktadır. İktidarın en başarısız olduğu alanlar hukuk ve adalet ile terörle mücadele. 'Kanun', 'kanun' diye hukuku tepeliyorsunuz'' şeklinde konuştu.
CHP Denizli Milletvekili İlhan Cihaner, verilen önergeyle, ''8 özel yetkili mahkeme yetmez 30 tane getiriyoruz'' denildiğini ifade ederek,''Mevcut tüm hükümleri alıp, TMK içine koyuyorsunuz. Önergeye göre, tek dava kalsa bile bu mahkemeler devam edecek. Sıkıyönetim mahkemelerinden son DGM, sonra özel güvenlik mahkemeleri... M harfi sabit kalarak, tüm harf kombinasyonları kullanılmış olacak. Niyetiniz, 'hakim, savcıları yasa manyağı haline getirelim, iş yükü altına kalkamaz hale getirelim, sonunda genel af getirelim' ise bunu da açıkça söyleyin'' diye konuştu.
 
2.    Sivas Katliamı'nın 19. yıl dönümü dolayısıyla Gebze'de yürüyüş düzenleyen CHP'li bir grup ile gruptakilere tepki gösteren bazı kişiler arasında kısa süreli gerginlik yaşandı :
01.07.2012
 
CHP Gebze ilçe örgütünce Sivas olaylarının yıl dönümü dolayısıyla Atatürk Caddesi'nde düzenlenen yürüyüş sırasında grubun yanından geçen yaklaşık 10 kişilik başka bir grup, tekbir getirerek tepki gösterdi.
CHP'li grubun arasında bulunan bazı kişilerin kendilerine tepki gösteren gruptakilere yönelmesi üzerine yaşanan kısa süreli gerginlik, çevrede güvenlik önlemi alan çevik kuvvet ekiplerince biber gazı sıkılarak engellendi.
Aralarında CHP Kocaeli Milletvekili Hurşit Güneş'in de bulunduğu bazı kişiler, sıkılan biber gazından etkilenirken, yaşanan gerginliğin ardından yürüyüşüne devam eden CHP'li grup, basın açıklaması yaptıktan sonra olaysız bir şekilde dağıldı.
Olaya ilişkin basın mensuplarına açıklama yapan Gebze Emniyet Müdürü Abdülkadir Demir, yapılan müdahale için inceleme başlatacaklarını belirterek, diğer gruptakilerin tespit edilmesine yönelik de çalışma yürüttüklerini söyledi.
 
3.    Hukukta yeni canavarlar yaratmayalım!
 
02.07.2012
 
Ropörtaj : Mine Şenocaklı - ESKİ YARGITAY BAŞKANI PROF. SAMİ SELÇUK:

DGM’ler ya da ÖYM’ler, adı ne olursa olsun, bu mahkemeler hukukun öngördüklerinin üstünde yetkilere sahiptir. Bu mahkemeler kaldığı sürece Türkiye’de hiç kimse özgür değildir. En sade yurttaştan başbakana kadar! Nitekim bu durum hükümet tarafından da hissedildi, bir değişiklik yapıldı. Ama şimdi daha da kötüsünün yapılma olasılığından korkuyorum!

Çünkü ÖYM’leri daha başka şekillere büründürme ve bunda direnme izlenimi yaratılıyor. Oysa bugünkü uygulamadan ve sıkıntılardan ders almalıydılar. Kimseye olağanüstü, hukukun olması gerektiğini söylediğinin dışında yetkiler veremezsiniz. Verirseniz, bu sefer başka canavarlar yaratırsınız, hukuku ortadan kaldırırsınız... 

- Hocam, siz uzun zamandır “Özel Yetkili Mahkemeler hemen kaldırılmalı” diyorsunuz. Sonunda kaldırılıyor...

Burada konu şudur; Türkiye vaktiyle Devlet Güvenlik Mahkemeleri’ni kaldırdı ama aslında kaldırmadı. Özel Yetkili Mahkemelere dönüştürdü. DGM’ler, Türk hukukunun, Türk yargısının başına dertler açmıştır. Neden derseniz, DGM’lere verilen yetkiler, normal, olağan bir hukukun çok üstündeydi. Sorun buradaydı. Şimdi aynı sorun, ad değiştirmek suretiyle ÖYM’lerde devam ediyor. Çünkü Türkiye bu mahkemeleri kurmakla hukukun temel ilkeleriyle bağdaşmayan düzenlemelere gitti. Yani hukukun peşine düşmedi, yasanın peşine düştü.

- Biraz açabilir misiniz?

Hukuk başka şeydir, yasa çıkartmak başka şeydir. Hukuk, yasayı belirler. Yasa, hukuku belirlemez. Siz istediğiniz gibi bir yasa çıkarırsanız onun adı hukuk olmaz, yasal düzenleme olur. Bu mahkemelerin yetkileri çoktu ve bu yetkiler ‘suçsuzluk karinesi ilkesi’, ‘kuşkudan sanık yararlanır ilkesi’, ‘silahların eşitliği ilkesi’ ve ‘adil yargılanma ilkesi’ gibi hukukun temel ilkelerine tersti.

- Suçsuzluk karinesi nedir?

Suçsuzluk karinesi, ‘suçluluğu kesinleşinceye dek her insan suçsuzdur’, eski deyişle ‘beraat-i zimmet asıldır’ ilkesi. Hükümlülük kararı verilmediği sürece bir tutuklu aklanabilir, hüküm de giyebilir... Kuşkudan sanık yararlanır ilkesi ise şudur; eylemli sorunlarda yargıç kanıt konusunda kuşkulanırsa suçlanan kişiden yana davranır. Yani o olayı kanıtlanmış saymaz. Silahların eşitliği ilkesi ise, iddia ve savunma arasındaki dengeyi sağlar. Terazi işlevini görür. Adil yargılanma ilkesi de, herkesin yansız, bağımsız bir yargı organı önünde yargılanma hakkını güvence altına alır. Ama bu ilkeler uygulamada gözetilmiyor. Yakınmalar da bundan doğuyor zaten ve yargıya güven azalıyor. Özetle, adil yargılanma hakkı çiğneniyor. Bu arada en önemlisi de hukukun amacı adaleti kotarmaktır. Ama burada adalet, yasanın emrine girdi. Görünüşte bir adalet vardı. Bugün yapılan düzenlemelerde dikkat ediyorum, düşçü görüşler ortaya atılıyor.

- Ne gibi?

Düş görüyor insanlar. Hayır, hukuk düş görmez. Hukuk düş gördüğü zaman canavarlar yaratır. Türkiye bugün bunun acılarını yaşıyor. Bu bakımdan kesinlikle bu mahkemelerin kaldırılması zorunlu. Nitekim 1975 yılında Anayasa Mahkemesi bu mahkemelerle ilgili düzenlemeyi iptal etmişti. İptal edince Türkiye telaşa kapıldı. Bir grup insan koşa koşa bu mahkemeleri icat eden Fransa’ya geldi. 1975’te ben Fransa’daydım. Orada bir yüksek eğitim kurumunun yüksek lisans derslerini izliyordum. Büyükelçilik tarafından onlara eşlik ve çevirmenlik etmem istendi. Birlikte Fransız Adalet Bakanlığı’na gittik. Gelenler arasında, bir yargıtay üyesi, Adalet Bakanlığı’ndan iki genel müdür ile İstanbul ve Ankara başsavcıları vardı. Orada üç uzman, Devlet Güvenlik Mahkemesiyle ilgili uzun uzun bilgi verdi bize. En sonunda ben, “Bu mahkemeden memnun musunuz?“ diye bir soru yönelttim. “Birçok sorun var” dedi uzmanlardan biri.

- De Gaulle zamanında kurulmuştu bu mahkemeler değil mi?

Evet. Sonra Mitterrand’ın ilk işi, ölüm cezasıyla birlikte bu mahkemeyi kaldırmak oldu 1981’de. Bizse bütün dünyaya karşı hiç utanmadan ‘Adlarına Özel Yetkili Mahkeme diyelim’ dedik ve DGM’leri kaldırdığımızı ilan ettik. Kendimizi mi, dünyayı mı, yoksa hukuku mu kandırıyoruz?

- Sanki şimdi de aynı şey oluyormuş gibi... Özel Yetkili Mahkemeler kaldırılıyor ama başka bir adla bu mahkemeler görevlerine devam edecek gibi...

Türkiye, bu mahkemeleri Fransa’yı taklit ederek aldı. Oysa Fransızlar bu mahkemeden çok yakınıyordu. Ve üstelik Türkiye, Fransa’nın düzenlemesini kötü bir biçimde aldı. Bir kere bu mahkemeler olağanüstü yetkilere sahipti. Ama ‘mahkemeler’ demem yanlış. Çünkü Fransa’da tek mahkeme vardı. Bütün örgütüyle Paris’teydi bu mahkeme. Diyelim ki Cannes’da suç işlendi, bütün örgütüyle oraya gider, olaya el koyardı. Yani mobil, haraketli bir mahkemeydi. İncelemesini, yargılamasını yerinde yapar, bitirirdi. Bizse birçok yerde bu mahkemeleri kurduk.

- Bunun sakıncası nedir?

Birçok yerde mahkeme kurarsanız ve yetkiler de fazla olursa, son birkaç yıldır Türkiye’de yaşanan sıkıntıları yaşarsınız. Sonra, Özel Yetkili Mahkemeler diyorsunuz ama AB hiçbir zaman bunları onaylamadı. Bu mahkemeler yüzünden Türkiye’nin başı çok derde girdi. Çünkü ihlaller oldu. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nde Türkiye hem çok ağır bir şekilde eleştirildi hem de mahkum oldu. Bütün bunları görerek ve mahkemelerin adını değiştirerek, mesela ‘terör mahkemesi’ diyerek yeni bir mahkeme kurmak benim kanaatimce hukukta düş görmektir. Hukukta düş gördüğünüz takdirde, hukuk yaratmazsınız, canavar yaratırsınız. Bu yanlıştır. Yasalar hukukun hizmetinde olmalı. Hukuku kimse kullanmamalı. Sonuçta yasal bir düzenleme yaparsınız ama bu hukuka uygun olmaz, demin söylediğim ilkelere ters düşer. Bunun için Türkiye bu mahkemeleri derhal kaldırmalıdır!

Cumhurbaşkanı’nı ve Başbakan’ı yanıltıyorlar!

- Ve tümden?

Evet. Kimileri telaşlanıyor, adeta kabus görüyor. “Biz bu mahkemeleri kaldırırsak Ergenekon davası ne olacak?” diye. Yok öyle bir şey. Bu mahkemeleri kaldırdığınız zaman hukuk normal bir biçimde işlemeye başlayacak. Bugün yaşanan sıkıntılar, ki bu sıkıntılar iktidarı da rahatsız edici bir boyuta gelmiştir, bunlar ortadan kalkacak, herkes rahatlayacak ve yargıya güven artacak. Hiçbir suç kovuşturmasız kalmaz. Dolayısıyla, “Bu mahkemeler kalkınca ihtilale teşebbüs suçlarına hiç kimse bakmayacak” demek saçmalıktır. Suç, suçtur. Derhal savcı el koymak zorundadır. Savcının burada takdir yetkisi yoktur. Savcı görevini yapmak zorundadır. Onun için kimse telaşlanmasın, ÖYM’ler kalktığı zaman diğer mahkemeler eldeki davaları sürdüreceklerdir. 

- Peki ya hep eleştirilen davaların uzun sürmesi konusu?

Eğer terör suçlarında hızlandırma isteniyorsa, ceza yargılamasındaki bazı maddelere buna ilişkin düzenlemeler getirilebilir, ekler yapılabilir. Ama yeni, başka bir mahkeme kurmak yanlıştır. Bir de sık sık şu söyleniyor; “Efendim bunlar uzmanlık mahkemeleri!” Bu çok saçma bir şey. Suçun uzmanlığı olmaz. Suç, suçtur. Her suçta aranan olmazsa olmaz ögeleri her yargıç bilmek zorundadır. Suç eylemine el koyduğunuz zaman yargılama her zaman aynı biçimde yapılır. Bunlar kamuoyunu aldatıcı bilgilerdir. Eğer bunlar doğru bilgiler diye bazı makamlara iletiliyorsa, ki bence Cumhurbaşkanı ve Başbakan hukukçular tarafından yanıltılmaktadır, bu durum tam bir boşboğazlıktan ibarettir. Aile Mahkemesi ya da Çocuk Mahkemesi ayrı bir konudur. Ama bu öyle değil, suç. Bitti!

- Peki Fransa’da da bizdeki gibi bir örnek yaşandı mı? MİT Müsteşarı Hakan Fidan’ın ifade vermeye çağrılması gibi...

Ben somut örneklere girmek istemiyorum. Genel bir değerlendirme yapıyorum ve şunu söylüyorum; hukuk düş görmez. Hukuk, düş görmeden düzenlenmek zorundadır. Hukuk, düş görmeye başlarsa akıl bir tarafa bırakılmış olur. Aklın yerine duygular geçer ve yeni canavarlar yaratılır. Korkarak, ürkerek, duygusallığa kapılarak hukuk oluşturamazsınız. Yasa çıkarırsınız ama artık o hukuk değildir. Hukuk düş görürse canavarlar yaratır.

- O zaman, eğer söylendiği gibi, ÖYM’ler yerine, terör ve darbe suçlarına bakmakla görevli bölgesel mahkemeler kurulursa yeni canavarlar yaratılabilir?

Evet. Dediğim gibi, böyle bir düzenlemeye gerek yok. Mevcut mahkemeler bunları çözer. Türkiye’de savcının takdir yetkisi yoktur. Herhangi bir suçu hangi yolla olursa olsun, gazetede okur, yanından geçerken kulağıyla birinin konuşmasını duyar, bu durumda derhal eyleme el koymak zorundadır. Biz buna hukukta ‘zorunluluk ilkesi’ diyoruz. Onun için hiç kimse kendisini aldatmasın, yeni canavarlar yaratmaya da yeltenmesin. Bunlar yanlış, Türkiye’yi güç durumda bırakıyor. AB’ye aday bir Türkiye’nin böyle şeylere kalkışması son derece yakışıksız ve tedirgin edici.

- Prof. Ergun Özbudun, “Üzerinde elma çakısı bile olmayan bir kulüp başkanı şiddet örgütünün başı olmaktan 10.5 aydır hapiste. Hangi silah, hangi örgüt? Bu hiç inandırıcı değil!” demişti. Siz ne diyorsunuz? 

Sayın Özbudun doğru söylüyor. Demin anlatmak istediğim bu zaten. Ben somut örnek vermek istemiyorum. Ama yetkiler fazla olduğu için maddelerin yorumları da bu doğrultuda yapılıyor. Bakıyorsunuz, şapkadan tavşan çıkıyor! Bu durum zoraki yorumlara, gereksiz tutuklamalara yol açıyor. Bunların hepsi yanlış. Ve tümü bu mahkemelerden ve verilen yetkilerden kaynaklanıyor. Elbette bu yetkileri kullanan insanlar ellerinde büyük yetkiler olunca şu soruyu kendilerine soruyor; “Bu yetkiler bana neden verildi? O zaman benim bu yetkileri kullanmam daha doğru olur!” Yani zaman sürekli olarak suçsuzluk karinesinin, silahların eşitliği ilkesinin aleyhine işliyor. Adil yargılanma ilkesi yerden yere vuruluyor. Daha ne diyeyim! Onun için bence yönetenler gerçek hukuku dile getiren bilim adamlarına kulak versinler.

Bugünkü sıkıntılardan ders almalıydılar

- Özel Yetkili Mahkemeler kaldırıldığında pek çok tutuklunun serbest bırakılacağı söyleniyor...

Hayır, böyle bir şey yok. Yeni mahkeme bakar, ister tutukluluğu kaldırır, ister kaldırmaz. Şimdiden kestiremezsiniz. Bakın, düş görerek düzenleme yapıyorlar dedim. Düş görerek düzenleme yapılmaz. Yok efendim, bu mahkemeler kalkacakmış, Ergenekoncular da kurtulacakmış! Bunlar saçma sapan laflar. Eğer ortada bir suç varsa, hiçbir savcı ve yargıç bu sonucu görmezlikten gelme yetkisine sahip değildir. Gördüğü takdirde suç işlemiş olur. Hukuk yaratılmaz. Ceza usulü, ceza yargılaması, ceza yasası değişmiyor ki! Eylem suçsa o yasalara göre gereği yapılacaktır.

- Silivri’deki mahkeme kalkar mı?

Dediğim gibi, somut üzerinden konuşmak istemiyorum. Normal, bilinen mahkemeler bunları yargılamaya devam edecekler. Kararlar ne olur, bunları şimdiden söyleyemeyiz. Özel Yetkili Mahkemeler kalktı diye ille de beraat kararı çıkacak diye bir şey yok ki, suç varsa gereği yapılacaktır.

- Siz İlker Başbuğ’un hep Yüce Divan’da yargılanması gerektiğini söylüyorsunuz. Onun durumunda bir değişiklik beklenebilir mi?

Bunları şimdiden bilemem. Dosyadaki verilere, kanıtlara bağlı bu. Ama Yüce Divan’da yargılanması zorunlu. Çünkü başsavcı görev ve yetki kavramını birbirine karıştırmıştır. Orada görevi kötüye kullanma diye bir suç yok. Yetkiyi kötüye kullanmadır o. Bir genelkurmay başkanı, görev yaparken kendisine verilen yetkileri aşmışsa, bu yetkiyi kötüye kullanma suçu olur ve görevi nedeniyle sadece Yüce Divan’da yargılanır. İlker Başbuğ, Genelkurmay Başkanı sıfatıyla kendisine verilen bu yetkiyi genişleterek kullanmıştır deniliyor. İddia budur. Onun için bu dava kesinkes Yüce Divan’ın işidir. Bu konudaki görüşümde hiçbir değişiklik yok.

- Peki Özel Yetkili Mahkemelerin hukuk sistemimize en olumsuz etkisi ne oldu sizce?

Özel Yetkili Mahkemeler, adalet sistemini, yargı sistemini çok bunalttı. Bunaltmanın da ötesinde yargıya olan güveni çok sarstı. Ben açıkça bir şey söylemek istiyorum; DGM’ler ya da ÖYM’ler, adı ne olursa olsun, bu mahkemeler hukukun öngördüklerinin, olması gerekenlerin üstünde yetkilere sahiptir. Bu mahkemeler kaldığı sürece Türkiye’de hiç kimse özgür değildir. Bu en sade yurttaştan başbakana, cumhurbaşkanına kadar böyle. Nitekim bu olay hükümet tarafından da hissedildi, bir değişiklik yapıldı biliyorsunuz. Şimdi de daha kötüsünün yapılma olasılığından korkuyorum. Çünkü daha başka şekillere büründürme ve bunda direnme izlenimi yaratılıyor. Oysa bugünkü uygulamadan ve sıkıntılardan ders almalıydılar.

- Yani kötüyü düzeltmeye çalışırken daha kötü bir düzenleme mi yaratılıyor?

Düzeltmek için hukukun dediği bellidir; kimseye olağanüstü, hukukun olması gerektiğini söylediğinin dışında yetkiler veremezsiniz. Verirseniz, bu sefer başka canavarlar yaratırsınız, hukuku ortadan kaldırırsınız. Çıplak bir düzenleme olur o. Hukukla ilgisi olmaz, görünüşte hukuktur o.
 
 
4.    Son zamanlarda gündeme oturan ‘kürtaj’ konusu tartışılırken arşivlerden çıkan belgeler şaşırttı :
 
02.07.2012
BAŞBAKAN Erdoğan’ın açıklamalarıyla gündeme oturan ‘kürtaj’ konusu tartışılırken arşivlerden çıkan belgeler şaşırttı. Dağılma sürecinde art arda kaybettiği savaşlar nedeniyle nüfusunun azalması karşısında zor günler geçiren Osmanlı’nın, ‘Iskat-ı Cenin’ yani ‘çocuk düşürme’ konusunda sert tedbirler uyguladığı ortaya çıktı. Başbakanlık Osmanlı Arşivi’nden çıkan belgeler, kürtaj yapan doktorların ya sınır dışı edildiğini ya da doktorluk belgelerinin ellerinden alındığını ortaya koydu. Kürtaj yaptıranlara da, yapanlarla birlikte 6 aydan 2 yıla kadar hapis cezası veriliyordu.

1902’de Beyoğlu’nda, Rus kökenli Alman vatandaşı Zibold kadınlara gizli kürtaj yaptırdığı gerekçesiyle hakkında soruşturma açıldı. Zibold, Sadrazam Küçük Mehmet Sait Paşa’nın 2. Abdulhamid’e gönderdiği bir dilekçe üzerine sınırdışı edildi. Kürtajla ilgili 1916 yılında yaşanan bir başka olay ise bir çok kişinin canını yaktı. Olayı açığa çıkaransa babasından habersiz evlenen ve çocuğun düşürülmesine ses çıkarmayan kız öğretmen okulu öğrencisi Şaziye’nin verdiği ifade oldu. Darülmuallimat-ı aliye ana sınıfında talebe olan Şaziye Hanım, gizlice evlendiği tüccar Cemil Bey’den hamile kalınca Doktor Atıf Bey tarafından çocuğu düşürüldü. Olay ortaya çıkınca Şaziye Hanım kız öğretmen okulundan atılırken, Atıf Bey’in doktorluk yapması yasaklandı. Şakir Bey ve Halide Hanım’da gerekli cezaları aldı.
 
 
5.    Bir yeryüzü cenneti daha tehlike altında : Bilecik'in Yenipazar İlçesi'ndeki doğa harikası 'Yenipazar Karahasanlar Kanyonu' yakınındaki mermer fabrikaları nedeniyle tehlike altında :
 
02.07.2012
 
Bilecik 'in Yenipazar İlçesi'ndeki doğa harikası 'Yenipazar Karahasanlar Kanyonu' dağcıların ve doğaseverlerin ilgi odağı oluyor. Ancak ilçe sakinleri, yakındaki mermer ocağında dinamit patlatılmasının kanyon için tehlike yarattığını söyleyip bölgenin korunmasını istedi. İstanbul 'dan bölgeye gelip kanyonu gezen AKUT Başkanı Nasuh Mahriki de "Bu güzellikleri herkes görmeli" dedi. 

Yenipazar Karahasanlar Kanyonu 2 bin 896 metre uzunluğunda, 800 metre yüksekliğinde ve girişinden 250 metre sonra 25 metrelik bir şelale ve ayrıca 3 büyük mağaraya sahip. Kanyon, son günlerde AKUT ekibinin de gündeminde. AKUTekibi Yenipazar ile İnhisar arasındaki Harman Köyü'ne kamp kurdu. Nasuh Mahruki başkanlığındaki 30 kişilik AKUT ekibi, Yenipazar kanyonunda keşif gerçekleştirdi. 

MAHRUKİ: BURASI TÜRKİYE İÇİN BİR CENNET 
AKUT Başkanı Nasuh Mahriki, Yenipazar Karahasanlar Kanyonu'na daha öncede geldiklerini söyledi. Mahruki şöyle konuştu: 

"Daha önce geldiğimizde ekipmanlarımız eksikti bu yüzden geri dönmek zorunda kaldık. Bu sefer daha da kalabalık ve hazırlıklı geldik. İstanbul 'dan AKUT Yönetim Kurulu'ndan 4 kişi geldik, Bozüyük'ten, Eskişehir'den, Bursa ekibimizden arkadaşlarımızda katıldılar. Ayrıca İl Jandarma Komutanımız, İl Emniyet Müdürümüz de burada. 30 kişilik bir ekip olarak kanyon geçişi yaptık. Burası Türkiye için bir hazine, bir cennet. Turizm potansiyeline sahip olan, doğa sporları potansiyeline sahip olan sadece kanyon geçişi için değil kaya tırmanışı ve mağaracılık için çok zengin bir bölge. İnşallah bu tür aktivitelerle daha çok insan haberdar olup, buraya gelerek ziyaret eder. Hem buradaki güzellik insanlar tarafından bilinir, paylaşılır, hem de bu bölgeye bir katma değeri olur, hem de burası sürdürülebilir bir turizm politikasıyla koruyarak, temizleyerek, bakımı yapılarak en güzel şekilde Türkiye için,Türkiye 'deki bu tür konulara meraklı insanların kullanımına açılır diye düşünüyoruz. Biz de elimizden geldiği kadar bu güzellikleri herkes görsün istiyoruz." 

YAKININDA MERMER OCAKLARI VAR 
Doğa harikası olan kanyonun yakınında bulunan mermer ocaklarının ise kanyon için tehlike yarattığı öne sürülüyor. Ocaklardan dinamit patlatıldığı ve taş parçalarının kanyona kadar geldiği belirtiliyor. Bu durum Yenipazarlı vatandaşların yanı sıra doğaseverlerin de tepkisine neden oluyor. 

Bölgeyi doğa turizmine açmak ve tüm dünyaya Yenipazar Karahasanlar Kanyonunu tanıtmak adına çalışmaların yapıldığını söyleyen 
Bilecik İl Genel Meclis üyesi Osman Varol bölgenin SİT alanı olarak ilan edilmesine rağmen mermer ocaklarının faaliyetini sürdürdüğünü kaydetti.(dha) 
 
 
 
6.    Madımak kurbanları unutulmadı :
 
02.07.2012
Türkiye ’nin çeşitli illeri ve yurt dışından gelenlerin oluşturduğu yaklaşık 15 bin kişi saat 11.00’de Seyrantepe Mahallesi üzerinde toplandıktan sonra yürüyüşe geçti. Yürüyüş çerçevesinde grubun en ön sırasında olayda yaşamını yitirenlerin aileleri yer aldı. Ethembey parkı güzergahını kullanan grup daha sonra sloganlar, döviz ve pankartlar eşliğinde Mevlana Caddesi üzerinden kent meydanı ve eski Madımak Oteli binası önüne doğru yürüyüşe geçti. 

Grubun yürüyüşü sırasında çevik kuvvet polis ekipleri Valiliğin talimatı doğrultusunda caddenin çıkışını kapattı. Grubun yürüyüşüne ve otel binası önüne kadar gitmesine izin verilmeyeceği belirtildi. İçişleri Bakanlığı’nın talimatı doğrultusunda alınan kararla ilgili olarak polis ekipleri ile tertip komitesi üyeleri arasında tartışma yaşandı. Yürüyüşe izin verilmemeşi üzerine etkinliğe katılanlar bir süre oturma eylemi yaparak, ıslık ve alkışlar ile kararı protesto etti. 

BİNAYA KİMSE ALINMADI 
Kent meydanını takip eden grup, 
Atatürk Caddesi üzerinden Eski Madımak Oteli’nin bulunduğu Eski Belediye Sokak önüne kadar geldi. Burada sokak girişine barikat kuran polis ekipleri, binanın önüne sadece bazı milletvekilleri ile olayda yaşamını yitirenlerin yakınlarının geçmesine izin verdi. Ancak bina içerisine girmek isteyenlere ise izin verilmedi. Ölenlerin yakınları uzun süre anma programı bitene kader otel binası önünde oturarak bekledi. 

MÜZE TALEBİ YİNELENDİ 
Eski Madımak Oteli’nin bulunduğu sokağın girişine çekilen CHP’ye ait seçim otobüsü üzerinden anma etkinliği ile ilgili konuşmalar yapıldı. 2 Temmuz Sivas Tertip Komitesi adına konuşan BTS Şube Başkanı Ali Şimşek, 19 yıl önce yaşanan bir insanlık ayıbını lanetlemek ve kınamak üzere bir arada olduklarını belirterek, "19 yıl geçti aradan Ne adalet yerini buldu ne de acılar dindi. Ama bizler binlerce yürekle onların huzurundayız. Sizleri bizlerden koparmaya çalışan zihniyet devam etmektedir" dedi. 

Pir Sultan Abdal Kültür Derneği Genel Başkanı Kemal Bülbül ise bu katliamın insanlığa karşı işlenmiş bir suç olduğunu belirterek, "Madımak utanç müzesi olsun diyen tüm canlar buradalar. Bize şekil vermeye kalkan AK Parti iktidarına Madımak’ta katledilen 33 canımız adımız adına TürkiyeDevrimci hareketine sahip çıkıyoruz. Burada Denizleri, İbrahimleri, Mahirleri de anıyoruz. Alevi toplumu sahipsiz değil" dedi. Olayların sanıkları ile ilgili zamanaşımı kararına başbakanın ’Hayırlı olsun’ değerlendirme yaptığını hatırlatan Bülbül, "Madımak utanç müzesi olacak. Hiç kimse şunu unutmasın bu dava mahşere kalmayacak. Bu davanın hakimi de savcısı da sizsiniz. 19 yıl önce yaşanan madımak konusunda zaman aşımı kararını verenleri kınıyoruz" diye konuştu. 

Sanatçılar adına ise Pınar Sağ kısa bir konuşma yaptı. Konuşmaların tamamlanmasının ardından tertip komitesinin uyarısı ile grup geldiği güzergahı kullanarak alanı boşalttı. Etkinlik sırasında gerginlik yaşanmadı. (DHA)
 
 
 
7.    '3. Yargı Paketi' kanunlaştı : TBMM Genel Kurulu'nda Yargı Hizmetlerinin Etkinleştirilmesi Amacıyla Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Tasarı kabul edilerek kanunlaştı. Kanun ile Özel Yetkili Mahkemeler de kaldırılmış oldu :
02.07.2012
Toplam 110 madde 4 bölümden oluşan kanun ile beraber Özel Yetkili Mahkemelerin görevi de son verilmiş oldu. Kanun görüşülürken, AKP Grup Başkanvekillerinin imzasını taşıyan bir önerge ile ÖYM'leri düzenleyen Ceza Muhakemesi Kanunu'nun 250, 251 ve 252. maddelerini de yürürlükten kaldırılması oylandı ve kabul edildi. Kavgaların da çıktığı TBMM Genel Kurulu'nda kabul edilen önerge ile kanunun yayınlanarak yürürlüğe girdiği günden itibaren ÖYM'lerin görev alanına giren suçlara ilişkin soruşturma ve yargılamalara Ağır Ceza Mahkemeleri'nde bakılacak.
 
3. pakette neler var? 

TBMM Genel Kurulu'nun yaklaşık 24 saatlik mesaisi sonrasında kanunlaşan düzenlemeye göre, terör soruşturmasında görev alan kamu görevlilerinin soruşturma veya çağrı kağıtları, yakınlarının zarar görmemesi amacıyla ev adresi yerine iş adresine tebliğ edilecek. Avukatın dosya içeriğini incelemesi veya belgelerden örnek alması, soruşturmanın amacını tehlikeye düşürecek ise bu yetki kısıtlanabilecek. Ancak, şüphelinin ifadesini içeren tutanak ile bilirkişi raporları için en çok 3 Ay süreyle kısıtlama kararı verilebilecek.
Basılmış eserler yoluyla işlenen veya bu yasada öngörülen diğer suçlarla ilgili ceza davalarının, bir muhakeme şartı olarak günlük süreli yayınlar yönünden 4 ay, diğer basılmış eserler yönünden 6 ay içinde açılması zorunlu oldu. Toplama ve yasaklama kararı verilen yayınlar ve kitaplar hakkındaki yasaklama kararının kaldırılmasına ilişkin kapsam süresi genişletildi. Buna göre, 31 Aralık 2011 tarihine kadar mahkemelerce basılı yayınlarla ilgili olarak verilen toplatma, yasaklama, dağıtım ve satışın engellenmesi kararları, kanunun yayımı tarihinden itibaren 6 ay içinde, mahkemeden bu yasaklılığın devamı niteliğinde bir karar alınmamışsa kendiliğinden hükümsüz hale gelecek. Bu tür kararlarla ilgili bilgi ve deliller, 2 ay içinde başsavcılığa iletilecek.
 
Haberleşme gizliliği 

Kanunla, haberleşmenin gizliliğini ihlal edenlere verilen hapis cezaları, caydırıcılığı sağlamak amacıyla artırıldı. Kişiler arasında haberleşmenin gizliliğini ihlal eden kişiye uygulanacak hapis cezasının alt sınırı 6 aydan bir yıla, üst sınırı da 2 yıldan 3 yıla çıkarıldı. Bu gizlilik ihlali, haberleşme içeriklerinin kaydı suretiyle gerçekleşirse verilecek ceza, 1-3 yıl yerine, bir kat artırılarak uygulanacak.
Haberleşme içeriklerini hukuka aykırı olarak ifşa eden kimseye, 1-3 yerine 2-5 yıl hapis cezası verilecek. Kendisiyle yapılan haberleşmelerin içeriğini diğer tarafın rızası olmaksızın alenen ifşa eden kişi ise 6 ay-2 yıl hapis cezası yerine 1-3 yıl hapis cezasına çarptırılacak.
Kişiler arasındaki aleni olmayan konuşmaları, taraflardan herhangi birinin rızası olmaksızın bir aletle dinleyen veya bunları bir ses alma cihazı ile kaydeden kişiye 2 ay-6 ay yerine 2-5 yıl hapis cezası verilecek. Katıldığı aleni olmayan bir söyleşiyi, diğer konuşanların rızası olmadan ses alma cihazı ile kayda alan kişi ise 6 aydan 2 yıla kadar hapis cezasına mahkum edilecek. Kaydederek elde ettiği konuşmaları hukuka aykırı olarak ifşa eden kişi, 2-5 yıl hapis cezasına çarptırılacak.
Kişilerin özel hayatının gizliliğini ihlal eden kişilere uygulanan hapis cezaları da artırıldı. Buna göre, bu kişilere 1-3 yıl ceza verilecek. Gizliliğin, görüntü veya seslerin kayda alınması suretiyle ihlal edilmesi halinde verilecek ceza bir kat artırılacak. Kişilerin özel hayatına ilişkin görüntü veya sesleri ifşa eden kimse, 2 yıldan 5 yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılacak. İfşa edilen bu verilerin basın yayın yoluyla yayınlanması halinde de aynı cezaya hükmolunacak.
Elektrik enerjisinin, Suyun veya doğalgazın; sahibinin rızası olmaksızın, tüketim miktarının belirlenmesini engelleyecek şekilde tüketilmesi halinde kişi 2-5 yıl yerine 1-3 yıl hapis cezasına çarptırılacak. Karşılıksız yararlanma suçunda fail, azmettiren veya yardım edenin pişmanlık göstererek mağdurun uğradığı zararı soruşturma tamamlanmadan önce tazmin etmesi halinde kamu davası açılmayacak. zararın hüküm verilinceye kadar tamamen tazmin edilmesi halinde ise verilecek ceza 3'te 1'ine kadar indirilecek.
Kanunla, örgüte üye olmamakla birlikte örgüt adına suç işleyen kişiye ayrıca örgüte üye olmak suçundan verilecek cezada maktu indirim yapılması yerine, hakime indirim yapıp yapmama, yapacaksa bu indirimin oranı hakkında takdir yetkisi tanındı. Örgüt içindeki hiyerarşik yapıya dahil olmamakla birlikte, örgüte bilerek ve isteyerek yardım eden kişi örgüt üyesi olarak cezalandırılacak, ancak örgüt üyeliğinden dolayı verilecek ceza 3'te 1'ine kadar indirilebilecek.
Kamu görevlisi üzerinde nüfuz sahibi olan kişinin, haksız bir işin yaptırılması amacıyla girişimde bulunması için, kendisine veya yönlendireceği kişiye menfaat temin etmesi halinde hakkında 2 yıldan 5 yıla kadar hapis cezası verilecek. Kişinin kamu görevlisi olması halinde verilecek ceza yarı oranında artırılacak. İşinin gördürülmesi karşılığında veya gördürme beklentisiyle menfaat sağlayan kişi ise 1 yıldan 3 yıla kadar hapis cezasına mahkum edilecek.
 
Rüşvet cezası 

Kamu görevlisinin rüşvet talebinde bulunması ancak bunun kişi tarafından kabul edilmemesi halinde, kamu görevlisi hakkında teşebbüs hükümlerine göre cezaya hükmolunacak ve verilecek ceza 2 yıldan az olamayacak. Rüşvet teklif veya talebinin karşı tarafa iletilmesi, rüşvet anlaşmasının sağlanması, rüşvetin temini hususlarında aracılık eden kişi de müşterek fail olarak cezalandırılacak. Rüşvet alan veya bu konuda anlaşmaya varan kişinin, yargı görevi yapan, hakem, bilirkişi, noter veya yeminli mali müşavir olması halinde ise verilecek ceza 3'te 1'den yarısına kadar artırılabilecek.
Rüşvet suçu; kamu kurumu niteliğindeki meslek kuruluşları ile bunların kurduğu şirketler ve vakıflar, dernekler, kooperatiflerce işlenmesi halinde de uygulanacak. Yabancı kamu görevlisinin yanısıra, uluslararası mahkemelerde görev yapan hakimler, uluslararası parlamento üyeleri, tahkim için görevlendirilen hakemler de rüşvet almaları halinde rüşvet suçundan yargılanacak.
Yabancı kamu görevlilerine rüşvet verilmesi dolayısıyla, suçun Türkiye'de, yurtdışında vatandaş tarafından ve yabancı tarafından işlenmesi halinde Türkiye'de soruşturma yapılabilecek. Görülmekte olan bir davada veya devam eden soruşturmada, hukuka aykırı karar vermesi veya gerçeğe aykırı beyanda bulunması için yargı görevi yapanı, bilirkişiyi veya tanığı etkilemeye teşebbüs eden kişi, 2 yıldan 4 yıla kadar hapis cezasına çarptırılacak.
Soruşturmanın gizliliğini ihlal eden kişi de 1 yıldan 3 yıla kadar hapis cezasına mahkum edilecek. Kapalı yapılmasına karar verilen duruşmadaki açıklama ve görüntülerin gizliliğini ihlal eden kişi ise aynı cezaya çarptırılacak. İşlenmekte olan bir suçu yetkili makamlara bildirmeyen bir yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılacak.
 
Adli kontrol 

Tutuklamaya ilişkin kararlarda kuvvetli suç şüphesi ve tutuklama nedenlerinin varlığıyla tutuklama tedbirinin ölçülü olduğunun somut olgularla gerekçelendirilerek açıkça yazılması gerekecek. Hakim veya mahkeme; tutuklamaya, tutuklamanın devamına ve tahliye isteminin reddine ilişkin karar verirken, kuvvetli suç şüphesinin varlığını, tutuklama nedenlerinin varlığını ve somut olayda tutuklama tedbirinin ölçülü olduğunu somut olgularla gerekçelendirecek.
Kanunla, CMK'de yer alan, hakimlerin tutuklama yerine adli kontrol uygulayabileceğine yönelik düzenlemedeki süre sınırı kaldırıyor. Yürütülen soruşturmada, CMK'nin 100. Maddesinde belirtilen tutuklama sebeplerinin varlığı halinde, şüphelinin tutuklanması yerine adli kontrol altına alınmasına karar verilebilecek.
"Konutunu ve belirli bir yerleşim bölgesini terk etmemek ile belirlenen yer veya bölgelere gitmemek" şartları da şüphelinin tabi tutulacağı yükümlülükler arasında yer alacak. Devlete ait yargılama giderlerinin ilgili kanunda terkin edilmesi gereken tutarlardan az olması halinde bu gider Hazinece karşılanacak. Askeri Ceza Kanunu kapsamındaki suçlarla ilgili olarak da hükmün açıklanmasının geriye bırakılmasına karar verilebilecek.
Basın suçlarına erteleme 

Basın yayın yoluyla işlenen suçlara ilişkin dava ve cezaların infazının ertelenmesinin toplumsal barışın sağlanması ve sürdürülmesi bakımından büyük önem taşıdığı ifade edilen yasada yer alan geçici düzenlemeye göre, 31 Aralık 2011 tarihine kadar basın yayın yoluyla ya da düşünce açıklama yöntemleriyle işlenen, adli para cezası ya da üst sınırı 5 yıldan fazla olmayan hapis cezasını gerektiren bir suçtan dolayı kamu davası açılması ile kovuşturmanın veya kesinleşmiş olan mahkumiyet hükümlerinin infazı ertelenecek.
Kesinleşmiş olan hapis ve adli para cezalarının hükümlerinin infazı da ertelenecek.
Kamu davasının açılmasının veya kovuşturmanın ertelenmesi kararı verilen kişinin erteleme kararının verildiği tarihten itibaren 3 yıl içinde yeni bir suç işlememesi halinde, kovuşturmaya yer olmadığı veya düşme kararı verilecek. Cezasının infazı ertelenen kişi, 3 yıl içinde yeni bir suç işlemezse mahkumiyet bütün sonuçlarıyla ortadan kalkacak.
Dosyaların gereksiz şekilde dolaşarak zaman kaybının önlenmesi amacıyla; tasarının yasalaşıp yürürlüğe girdiği tarih itibariyle, Elektrik, Su ve doğalgaz hırsızlığı nedeniyle Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı'nda bulunan dosyalar başsavcılıkça, ilgili dairelerde bulunan dosyalar ise dairelerce kararı veren mahkemeye gönderilecek.
 
 
 
 
 
 
8.    Fenerbahçe Kulübü Başkanı Aziz Yıldırım'ın, cezalarını Yargıtay'ın onaması durumunda spor kulüplerinde yöneticilik yapması ve spor müsabakalarını statta seyretmesi yasaklandı :
 
02.07.2012
 
Yıldırım'ın 6259 sayılı Kanun ile eklenen 6222 sayılı Kanun'un 11/11. maddesi gereğince ayrıca spor kulüplerinin, federasyonların, bünyesinde sportif faaliyet icra eden tüzel kişilerin yönetim ve denetim organlarında görev yapmaktan yasaklanmasına da karar verildi. Yıldırım, 6222 sayılı Kanun'un 18. maddesi uyarınca güvenlik tedbiri olarak spor müsabakalarını seyirden de yasaklandı. Ancak mahkeme seyir yasağının, mahkeme kararının kesinleşmesi (Yargıtay'ın onaylaması) ile birlikte uygulanmasına hükmetti.
Yani bu yasağın geçerli olabilmesi için Yargıtay'ın cezaları onaması gerekiyor. Yargıtay cezaları onadığı takdirde Aziz Yıldırım'ın başkanlığı düşecek. Yıldırım, Yargıtay 'ın cezaları onadıktan sonra 3 yıl 2 ay daha cezaevinde yatacak.
 
9.    Genelkurmay açıklamasının anlattığı :
 
05.07.2012 / Murat Yetkin
 
Genelkurmay açıklamasının bize anlattığı önemli birkaç nokta var. Şöyle sıralanabilir:
 
Günlerdir kamuoyunun ihtiyacı olan ayrıntılı açıklamanın bir kısmı 4 Temmuz’da iki pilotun şehit düştüğünün resmen ilanıyla gelmişti. Daha ayrıntılı 5 Temmuz açıklaması için pilotların cansız bedenlerinin sudan çıkarılmasının beklendiği anlaşılıyor. Aslında, 6 Temmuz’da Malatya’da cenaze töreni düzenleneceğinin duyulmasıyla, pilotlarımızın bedenlerin sudan çıkarılmış olduğu varsayılmaya başlamıştı.

Pilotların cansız bedenlerinin tam yerinin ancak Nautilus araştırma gemisinin kiralanıp 3 Temmuz’da bölgeye gönderilmesi ardından mümkün olduğu Genelkurmayaçıklamasından anlaşılıyor. Dolayısıyla Deniz Kuvvetleri envanterinde Türkiye için stratejik öneme sahip Doğu Akdeniz’in nispeten kıyıya yakın sayılabilecek (enkazın kıyıdan 8,6 mil, yaklaşık 15 km mesafede bulunduğu duyuruldu) bir bölgesinde yeterli arama-kurtarma araç ve gereci bulunmadığı da anlaşılıyor.

GERİYE KALAN İKİ SENARYO
Enkazın bulunduğu nokta, haritalarla da desteklendiği şekliyle, Türk hükümetinin ilk. Suriye tarafından uçağın kıyıya çok daha yakın bir noktada (uçaksavar silahı menzilinin 2,5 km olduğu söylenmişti) vurulduğu iddiasına bir de bu açıklama ışığında bakılmalı. RF-4 uçağıyla telsiz irtibatı kesilmesi ve radar irtibatı kesilmesi arasında 90 saniye bulunduğu Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç tarafından açıklanmıştı. Kıyıda uçaksavarla vurulan jetin 90 saniye içinde ne kadar gidebileceğini herhalde alınan yara da belirler. Bu durumda geriye, Beşar Esad tarafından reddedilen Suriye füzesi senaryosu ile açıkta bir gemiden açılmış uçaksavar ateşi senaryosu kalıyor. Suriye dışı bir kaynaktan saldırının yapıldığı senaryosunuysa şu ana dek destekleyebilecek bigi mevcut değil.

Arama kurtarma operasyonu Suriye hava sahası ve karasuları içinde yapılmıştır. Bu süreçte Türkiye ile Suriye arasında diplomatik temas olup olmadığı konusunda bir açıklama yoktur. Ancak operasyonun en azından ABDRusya ve İngiltere’nin ve muhtemelen İsrail’in bölgedeki elektronik istihbarat imkan ve kabiliyetleri vasıtasıyla yakından izlendiği varsayılabilir.

Bu acı hadisenin gösterdiği iki olgu var: Birincisi, Suriye’nin hava savunma sisteminin uluslararası hukuku çiğneme pahasına çalışmakta olduğudur. İkincisi de, Türkiye’nin düşen uçaktaki pilotlarının cenazeleri ve uçak kalıntılarını geri almada gösterdiği kararlılık, bu hadisenin peşini bırakmama konusunda Ankara’dan gelen açıklamaların ciddiyeti konusunda da fikir vermektedir. Bu süreçte NATO’dan gelen destek mesajlarının tonunun giderek yükselmesi de aynı çerçevede değerlendirilebilir.
 
 
 
 
 
10. Çevre Bakanı: Yitirdiğimiz 11 canın da sorumluluğu bizimdir : Sel felaketinin yaşandığı Samsun'da gazetecilerin karşısına çıkan bakanlar TOKİ'yi savundu.
Orman Bakanı Veysel Eroğlu bir soruyu yanıtlarken, Çevre ve Şehircilik Bakanı Erdoğan Bayraktar, Eroğlu'nu "Hadi gidelim yağmur yağıyor" diyerek uyardı :
 
05.07.2012
 
Çevre ve Şehircilik bakanı Erdoğan Bayraktar, sel felaketinin yaşandığı ve 10 kişinin öldüğü Samsun'da incelemelerde bulundu. Bakan Bayraktar, "Samsun'da yitirdiğimiz 11 canında sorumluluğu bizimdir, hükümetimizindir, devletimizindir. Hiçbir sorumluluktan kaçmıyoruz. Bir suçlu varsa, başta ben olmak üzere, bir hatalı olan varsa herkes cezasını çekmelidir" dedi. 10 vatandaşın hayatını kaybettiği ve 1 vatandaşında kayıp olduğunu belirten Bakan Bayraktar, "Biz bu konuda üzgünüz. Üzüntümüz sonsuzdur ve bu hususta ne gerekiyorsa yapacağız. 5 insanımızıTOKİ Konutları'nda kaybettik. Bu bakımdan da son derece üzgünüz. Ama Samsun'da yitirdiğimiz 11 canın da sorumluluğu bizimdir, hükümetimizindir, devletimizindir. Hiçbir sorumluluktan kaçmıyoruz. Bir suçlu varsa başta ben olmak üzere bir hatalı olan varsa herkes cezasını çekmelidir. O ayrı bir konu. Özelliklede suçlu aramakta yanlıştır. Suçlu varsa zaten bun u ortaya çıkaracağız. 2500 konut bu alanda planlandı. 1970 yılında beri, benim elimde imar planları var, burası konut alanı. Bu arada önceki binalar derenin kenarındaydı, yatağındaydı. Biz onları kaldırdık ve dereden çekme mesafesi olan 12 metre, dereden 40 metre bunları yaptık. Çevresel Etki Değerleri (ÇET) Raporu'da burada. Zemin imar raporu, ÇET raporu hepsi alınmıştır. Yukarıya doğru yılanlı dere vadisinde şu anda gecekondular var. Onları da değiştireceğiz. Burada gecekondulaşma, çarpık yapılaşma ortadan kaldırılmalıdır" diye konuştu.
 
 
 
 
 
 
 
11. Diyanet'ten üniversite fetvası: Camisiz üniversite kalmasın :
 
06.07.2012

Niğde Üniversitesi (NÜ) Camisi’nin açılışını yapmak için Niğde’ye gelen Görmez, Vali Alim Barut ve Belediye Başkanı Faruk Akdoğan’ı ziyaret etti.

Daha sonra, NÜ yerleşkesinde hayırseverler tarafından yaptırılan caminin açılışına katılan Görmez, burada yaptığı konuşmada, 16 bin öğrencinin eğitim gördüğü bir üniversitede bir mabedin olmayışının büyük bir eksiklik olduğunu ifade etti.

Diyanet İşleri Başkanlığı, Niğde Üniversitesi Rektörlüğü, Niğde Valiliği ve hayırsever yurttaşların el ele vermesiyle üniversitedeki eksikliğin giderildiğini anlatan Görmez, ”Diyanet İşleri Başkanlığı olarak bütün illerimizde üniversitelerin artmasından büyük bir mutluluk duyuyoruz. Ama üniversitelerimizin kampüsünde, mutlaka mabet olmalı. Hiçbir üniversite asla mabetsiz olmamalı. Öğrencilerimizin böyle zemin katlarda, izbe mekanlarda ibadet etmeye mahkum olmaları, bu milletin kültürüne, tarihine, medeniyetine asla yakışmaz” diye konuştu.

Harward, Oxford, Cambridge gibi dünyanın büyük üniversitelerinin, bütün bölümlerinin kapılarının bir mabede açıldığına değinen Prof. Dr. Görmez, Türkiye’de de üniversite kampüslerinde ibadethanelerin inşa edilmeye başlandığını söyledi.

Diyanet İşleri Başkanlığı olarak 38 üniversite kampüsünde cami inşaatı başlatıldığını, bu çalışmaları üniversite yönetimi ve yurttaşlarla birlikte yürüttüklerini ifade eden Görmez, Niğde’nin üniversite kampüsünde cami açtıkları 4. il olduğunu vurguladı.

Prof. Dr. Görmez, sözlerini şöyle sürdürdü: "İnşallah yakın zamanda diğer üniversitelerimizin kampüsünde inşa edilen bu mabetlerimizin de açılışını gerçekleştiririz. Bunu çok önemsiyoruz. Yaratıcımız bizi yeryüzüne gönderdi ki, biz yeryüzünü imar edelim. Yeryüzünü inşa etmek, yeryüzünde binalar dikmek ayrı bir şeydir. Ama gönül dünyamızı imar etmeden de biz yeryüzünü imar edemeyiz. Üniversite öğrencilerimiz, günde beş defa burada okunan ezana icabet edip, en azından cuma günü hep birlikte yüreklerini Allah’ın huzurunda birleştirmek üzere bir araya geldiklerinde işte o zaman camiyi biz imar etmiş oluruz."

"Cami tartışmalarından çok mutlu oluyorum"

Türkiye’de son günlerde cami mimarisiyle ilgili tartışmalar yaşandığını da belirten Görmez, bu tartışmaların sevindirici olduğunu söyledi.

Türkiye’nin münevverlerinin, yazarlarının, düşünürlerinin cami mimarisi üzerine tefekkür etmeye ve düşünmeye başlamasının, eleştiriler yöneltmeye başlamasının Diyanet İşleri Başkanı olarak kendisini çok mutlu ettiğini dile getiren Görmez, şöyle konuştu: "Üzülerek belirteyim, biz Cumhuriyet döneminde mimarlık fakültelerimizde cami konusunu ele almaktan bile çekinmişiz. Onun için bunu sadece hayırsever vatandaşlarımızın gecekondu inşa edilen yerlerde ’cami kondu’ inşa etmelerine vesile olmuşuz. Şimdi onun için ekim ayının ilk haftasında, camiler haftasında Mimar Sinan Üniversitesi ile birlikte bütün mimarlık fakültelerimizle organize olarak ’Cami Mimarisi Sempozyumu’ düzenleyeceğiz. Mimarlık fakültelerinde, cami mimarisi üzerine yarışmalar başlatacağız."
Konuşmanın ardından hayırseverler tarafından yaptırılan 2 bin kişilik Niğde Üniversitesi Camisi’nin açılışı yapıldı.
Açılışa Diyanet İşleri Başkanı Prof. Dr. Mehmet Görmez’in yanı sıra Vali Alim Barut, Belediye Başkanı Faruk Akdoğan, AKP Niğde Milletvekili Ömer Selvi, CHP Niğde Milletvekili Doğan Şafak, İl Müftüsü Hasan Çınar ve İl Emniyet Müdürü Ali Doğan Uludağ katıldı. Açılış sonrasında Cuma namazını Prof. Dr. Görmez kıldırdı. Görmez, hutbede camilerin önemine değindi.
 
 
12. Pilotlarımızı uğurluyoruz : Şehit pilotlarımızdan Gökhan Ertan için Malatya'da düzenlenen cenaze töreninin ardından şehit teğmenimiz Hasan Hüseyin Aksoy da son yolculuğuna İstanbul'dan uğurlanıyor : 
 
06.07.2012
Doğu Akdeniz’de uluslararası hava sahasında, Suriye tarafından düşürülen Türk askeri uçağının şehit olan pilotları Hava Pilot Yüzbaşı Gökhan Ertan ve Hava Pilot Teğmen Hasan Hüseyin Aksoy için, Malatya 7. Ana Jet Üs Komutanlığı’nda askeri tören düzenlendi. Şehit Ertan'ın hamile eşi tören sırasında ayakta durmakta zorlandı. 



Törene, şehit pilotlar Ertan ve Aksoy’un ailelerinin yanı sıra, TBMM Başkanı Cemil Çiçek, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, Genelkurmay Başkanı Orgeneral 
Necdet Özel, CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, Başbakan Yardımcısı Bekir Bozdağ, İçişleri Bakanı İdris Naim Şahin, Milli Savunma Bakanı İsmet Yılmaz, kuvvet komutanları ve şehitlerin mesai arkadaşları katıldı. Çiçek, Erdoğan, Özel, 
Kılıçdaroğlu, Bozdağ, Şahin ve Yılmaz, şehitlerin ailelerine baş sağlığı diledi.
AVCI: ONLAR BİZİM KAHRAMANLARIMIZ

Şehitlerin cenazeleri katafalka konulduktan sonra, saygı duruşunda bulunuldu. Daha sonra şehit pilotların öz geçmişleri okundu.

7. Ana Jet Üs Komutanı Hava Pilot Tuğgeneral Mustafa Avcı, törende yaptığı konuşmada, ”Bugün burada, 22 Haziran 2012 tarihinde Doğu Akdeniz’in uluslararası sularında, silahsız olarak icra ettikleri görev uçuşu esnasında menfur bir saldırı neticesinde şahadet mertebesine ulaşan çok değerli 2 kahraman pilot arkadaşımızı ebediyete uğurlamak üzere bir araya gelmiş bulunuyoruz” dedi.



Avcı, şöyle konuştu:

”Aziz şehitlerimizin anneleri, babaları, eşleri, kardeşleri ve yakınları, bu kutsal ocağa yıllar önce teslim ettiğiniz evlatlarınız, Hava Kuvvetleri saflarına katıldıkları ilk günden itibaren bizlerin hem kanat ve silah arkadaşı, hem de kardeşlerimiz olmuşlardır. Bugüne kadar verdikleri hizmetler ve icra ettikleri görevlerle göğsümüzü kabartan, gurur vesilemiz olan evlatlarınız, 
giydikleri üniformanın ve üzerlerinde taşıdıkları ay yıldızlı bayrağın hakkını son nefeslerine kadar vermişlerdir. Böylesine yiğit subaylar yetiştirdiniz ki, Türk Silahlı Kuvvetleri ve milletimiz adına sizlere şükranlarımı sunuyor, evlatlarınızın şahadeti nedeniyle döktüğünüz gözyaşı ve acılarınızı yürekten paylaştığımı ifade etmek istiyorum. Sizlere ve şehitlerimizin silah arkadaşlarına sabır ve metanet diliyorum.”

”Aziz şehitlerimiz; sizler bu şerefli mesleğe adım atarken içtiğiniz anda sadık kalarak, vatan, Cumhuriyet ve vazife uğruna hayatlarınızı kahramanca feda ettiniz” diyen Avcı, şöyle devam etti:

”Görev uçusuyken, son kez havalandığınız göklerden milletimizin gönlündeki en müstesna mevkiye uzandınız. Bugün aziz milletimizle birlikte sizleri tek yürek olarak, en derin saygıyla selamlıyorum. Çünkü hepimiz çok iyi 
biliyoruz ki, bugün bu semalar altında, şanlı bayrağımızın gölgesinde bağımsız olarak yaşayabilmemizin en büyük teminatı sizlersiniz. Bugün sizlerin huzurunda, devrettiğiniz bayrağı şerefle daha da yükseklere taşımaya devam edeceğimize, sizlerin izinden giderek, gerekirse hayatımızı seve seve feda edeceğimize, bir kere daha and içiyoruz. Onur ve şeref dolu bir hayatın sonunda, uğruna kanlarını döktüğünüz şanlı bayrağımızın gölgesinde bulunduğunuz şu anda, sizleri 'ruhlarınız şad olsun’ duygularıyla ebediyete uğurluyoruz.”

Tuğgeneral Avcı, ”Türk Silahlı Kuvvetleri olarak, bizler bugüne kadar olduğu gibi, bundan sonra da ülkemizin hak ve menfaatleriyle, bölgemizin barış, huzur ve esenliği için her türlü görevi, en zor şartlar altında dahi icra etmeye kararlıyız. Bu kutsal amaç uğruna hayatlarını feda eden kahraman şehitlerimizi ebediyete sonsuz saygılarımızla uğurlarken, tüm şehitlerimizi minnetle, şükranla 
anıyor, kederli aile fertlerine, silah arkadaşları olarak tüm milletimize baş sağlığı diliyoruz” diye konuştu.

Diyanet İşleri Başkan Yardımcısı Hasan Kamil Yılmaz da, son yolculuğuna uğurlanan aziz şehitlerin, üniformalarını giydikleri andan itibaren kendilerini 
bu vatana, bu millete, bu toprağa adayan insanlar olduğuna vurgu yaparak, ”Bu kutsal görevi ifa ederken, şahadet şerbetini içmek nasip olmuş. Milletimizin gönlündeki güzel yerlerini almak üzere, hem gönlümüze, hem de Rabbimizin 
katındaki yüce makama uğurlamak üzere buradayız. Şehitlik bir serdengeçtiliktir. Yardan, anadan, sevgiliden geçip, vatan, millet ve bayrak için kanını, canını seve seve verebilmektir. Aziz şehitlerimiz bunu gerçekleştiren kahramanlardır” dedi.

Daha sonra şehitler için dua eden Yılmaz, ailelerine sabır diledi.
Şehit Pilot Ertan’ın cenazesi Malatya Merkez Kabristan Camisi’nde cuma namazına, Şehit Aksoy’un cenazesi ise İstanbul Ataköy Camisi’nde ikindi namazına müteakip kılınacak cenaze namazları sonrası toprağa verilecek.
 
 
13. Samsun'da ölü sayısı 11'e yükseldi : Samsun'da dere yatağındaki TOKİ konutlarını vuran selde kaybolan 47 yaşındaki Mustafa Gazel'in cesedi bulundu, hayatını kaybedenlerin sayısı 11'e yükseldi :
 
06.07.2012
 
Yapılan incelemeler  sonrası cesedin, kayıp olduğu bildirilen Mustafa Gazel'e ait olduğu tespit edildi. Kıyıdan çalışmaları izleyen Gazel'in yakınları göz yaşı döktü. Bandırma Plajı'na getirilen Gazel'in cesedi buradan Samsun Eğitim ve Araştırma Hastanesi morguna kaldırıldı.
Gazel'in 4 gün önce Kuzey Yıldızı TOKİ konutlarının 300 metre aşağısında Mert Irmağı kenarında otomobiliyle evine gittiği ve bu sırada sele kapıldığı bildirildi. Gazel'in otomobili dün arama kurtarma ekipleri tarafından bulunmuştu. Gazel'in selin meydana geldiği eski Sanayi Sitesi'nde kaportacılık yaptığı öğrenildi.
Sel sonrası yapılan arama-kurtarma çalışmalarında Kenan Yazıcı, Mücahit Yazıcı, Bedirhan Yazıcı, Hüseyin Yılmaz, Aziz Yılmaz, Emine Bütüner, Mihra Bütüner, Berkay Bütüner, Seher Özkan ve Mehmet Yaylacıoğlu'nun cesetleri bulunmuştu.
 
 
 
14. Kılıçdaroğlu'ndan bakana 'istifa' çağrısı : CHP lideri Kılıçdaroğlu, Samsun'daki TOKİ faciası nedeniyle Çevre ve Şehircilik Bakanı Bayraktarı sert bir dille eleştirdi: “Adam ol o koltuktan ayrıl” :

07.07.2012
NİĞDE’nin Ulukışla İlçesi’nde öğrenci yurdunun açılışına katılan CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, Samsun’da yaşanan sel felaketinin sorumlusu olarak gösterdiği Çevre ve Şehircilik Bakanı Erdoğan Bayraktar’ın istifa etmesini istedi. Kılıçdaroğlu, "TOKİ, dere yatağına konut yapacağına, üniversite kampuslerine yurt yapsın" çağrısında bulundu. 

Ulukışla’da davul zurnalarla ve yoğun ilgiyle karşılaşan CHP Lideri Kılıçdaroğlu, işadamı Ali Demir tarafından anne ve babası için yaptırılan Fadik Demir Kız Öğrenci Yurdu ve H. Ali Demir Kütüphanesi’nin açılışını yaptı. Kadınların eğitiminin önemini anlatan Kılıçdaroğlu, Samsun’daki sel felaketiyle ilgili de açıklamalar yaptı. "Bizim ortak paydamız, geleceğe güvenle bakmamızın mihenk taşı, Mustafa Kemal Atatürk’tür" diyen Kılıçdaroğlu, şöyle devam etti: "Bunu herkesin böyle bilmesi gerek. Aydınların bir sorumluluğu vardır ve daha farklıdır. Çünkü aydın eğitilmiş, konuyu bilen, geleceği gören yürekli bir insan olmak zorundadır. Aydın toplumun önderi olmak zorundadır. Aydın, elinde bir meşale toplumu çağdaş uygarlığa taşıyan kişidir. Aydının bir özelliği daha vardır; Aydın korkak değildir. Korkaktan aydın olmaz. Eğer aydın olunsaydı Türkiye Cumhuriyeti ulusal kurtuluş savaşı veremezdi. Halide Edip Adıvar’ı biliyoruz. Sultanahmet Meydanı’nda işgalin en yoğun olduğu dönemlerde bir aydın bilinci içerisinde çıkmış kürsüye, kadınları örgütlemiştir. Bugün kendisine aydın diyen pek çok kişinin, pek çok yazarın gıkı ve sesi çıkmıyor. Baskından korkuyor, ‘Beni hapse atarlar’ diyor. Hapse girmekten korkmayacak aydın. Bedel ödemekten korkmayacak. Sadece Türkiye’de değil, dünyanın neresinde bir aydınlanma hareketi olursa, her zaman destek olacağız. Eğer Mustafa Kemal ve arkadaşlarının verdikleri Ulusal Kurtuluş Savaşı tüm mazlum ülkelere örnek olmuşsa, nedeni budur. Aydın sorumluluğudur, aydın yürekliliğidir. Onun için yola çıkıp, onun için mücadele ettiler. O da biliyordu bir imparatorluktan devraldığı Türkiye Cumhuriyeti’ni, o da biliyordu kulun ne olduğunu, bireyin ne olduğunu. Adım adım kararlılıkla yüreklilikle yoluna devam etti, ödün vermedi ilkelerinden." 

EĞİTİMİ ANLATTI

Eğitimin önemini anlatan ve kız çocuklarının mutlaka okutulmasını öneren CHP Lideri Kılıçdaroğlu, şöyle konuştu:"Eğitim, özgürce soru sorma, hayatı ve dünyayı sorgulama hakkını kazandırmak demektir. Eğitim köle düzenini yaratmak için verilmez, eğitim dünyayı sorgulamak için verilir. İnsanın yaratılışında zaten vardır. Anneler babalar bilir, çocuk dillendiğinde en çok soru sorar, çevresini tanımak ister, insanları tanımak ister. Allah vergisidir bu. Madem ki bu yetisi var, çocuğun eğitimiyle bu pekiştirilir. Eğitimle daha güzel bir noktaya getirilir. Eğitimle geleceği görürken çevresini görür, dünyayı sorgular, insan haklarını, insanı siyasette temel merkez yapar. Eğitim bunu verir insana. Eğer siz eğitimle çocuğun dünyayı sorgulamasını elinden alırsanız, ‘sen konuşma ben konuşacağım, sen düşünme ben düşüneceğim’ derseniz o eğitim eğitim değildir. Bunun için öğretmenlere her zaman her yerde saygı duyacağız. Çocuklarımızı okutacağız." 

ADAM OL, KOLTUKTAN AYRIL 

Samsun’da yaşananları eleştirirken, Türkiye Cumhuriyeti’nin çok basit bir sorununun 80 küsür yılda çözülemediğini bildiren Kılıçdaroğlu, şunları söyledi: "Çocuğumuz üniversiteyi kazanıyor. Bir süre sonra anne babası ,‘Çocuk Ankara’ya, İstanbul’a, Diyarbakır’a, Mersin’e gidecek, nerde kalacak benim çocuğum?’ diye düşünüyor. Niçin öğrenci yurdu sorunu çözülmez? Düşünün bir felaket yaşadık. Samsun’da dere yatağı giden yere TOKİ konut yapar, insanlar ölür. ‘Vatandaş sorumluluk bende’ der, ama koltuğuna yapışmış oradan kalkmaz. Bu kadar yüzsüzlük olur mu arkadaşlar, sorumluluk sendeyse adam ol, o koltuktan ayrıl. TOKİ dere yatağına konut yapacağına üniversite kampüslerine yurt yapsın. Elini tutan mı var? ’TOKİ’nin böyle bir görevi var’ diyorlar. Görevi varsa neden görevini yerine getirmiyor? Neden çağdaş yurtlar yapmıyor? İçinde soğuk suyu, sıcak suyu olan 1-2 kişilik odalar yapmak çok mu zor? Son derece kolay. Eğer 6 ay içerisinde hükümet söz versin, bu ülkede yurt sorunu çözülür. Çözmüyorlar, kim çözmeye kalkıyor? Bu ülkenin namuslu insanları. Onlardan birisi de burada. Kendisini yürekten kutluyorum." 

’KADINLAR OKURSA TOPLUM EĞİTİLİR’

Kadınların eğitimine değinen Kılıçdaroğlu, sözlerini şöyle tamamladı: "Hayatta ilk dersi annelerimizden alırız. Konuşmayı da annelerimizden öğreniriz. O nedenle ana dili deriz. Anadan öğrendiğimiz dildir bu. Eğer bir toplumun kadınları okur ise, kadınları kültür sahibi olursa, yüksek düzeyde kültüre sahip olursa, siz o toplumu eğitmiş olursunuz. O nedenle kadının okuması çok önemlidir. Kadınları okumayan bir toplum gelişemez, yüksek kültür düzeyini yakalayamaz. O nedenle kız öğrenci yurdu çok çok önemli, tekrar sizi kutluyorum. Eğitim yaşam boyu sürer. ‘İlköğretimi, liseyi, üniversiteyi bitirdim’ yok. Hayatın her alanında eğitim var. Doğup ölünceye kadar her insan eğitimden payını nasibini alır. Eğitim bu kadar önemlidir." 

Konuşmasının ardından katılımcılarla birlikte yurdun açılış kurdelesini kesen Kılıçdaroğlu, bir süre yurdu gezdikten sonra karayoluyla Aksaray’a hareket etti.
 
 
 
15. 'Bir türlü örgüt olamadık! CHP İzmir Milletvekili tutuklu Mustafa Balbay duygularını böyle dile getirdi :
 
 
07.07.2012
 
Silivri'de 3.5 yıldır tutuklu bulunan CHP Milletvekili Mustafa Balbay duygularını Radikal Gazetesi'den Ömer Şahin'e anlattı. Balbay, 'Hâlâ burada örgüt olamadık' diyor. İntikam, rövanş duygusu yok. Sloganı: 'Meclis'te barış, siyasette barış.'

CHP İzmir Milletvekili Mustafa Balbay, siyasette kalıcı olduğu mesajını veriyor. Her an Meclis te kürsüye çıkacakmış gibi kendisini hazır tutuyor. Meclis teki numarasını ezbere biliyor. Rozeti ve kartviziti hazır. Cezaevinde İngilizceyi ilerletmiş. Her gün İngilizce kitap okuyor.

Mustafa Balbay ’ı çok iyi gördüm. Eski halinden eser yok; daha fit ve zinde. Epey kilo vermiş. Silivri ’ye girerken 105 kilo imiş, şimdi 85’e inmiş. Çıkışta maraton koşmayı kafaya koyacak kadar kendini iyi hissediyor. “Burada 10 yıl ömrüm uzadı” diyor. Kravatlı, takım elbiseli, düzgün taranmış saçlarıyla Meclis kürsüsüne çıkacak gibi. Morali de yerindeydi. Yargı paketinin çıkması yüzleri güldürmüş. Tahliye umudu hiç olmadığı kadar artmış. 3.5 yıldır tutuklu olan Balbay, “Tam 4 kez ‘Bu sefer çıkıyoruz’ havası oluştu. Ama en güçlüsü bu. Özgürlüğe de, tutukluluğun uzamasına da hazırım” mesajı veriyor. 

Espri yeteneğinden bir şey kaybetmemiş. Yine kelimeleri dans ettirmeyi seviyor. Cezaevi personeliyle çok iyi ilişkileri var. Kimseden şikâyetçi değil. Bir görevliyi, “Her şeye nail, işte Mikail” diye tanıtıyor. Her ortama uygun esprisi hazır. Yemekte nohut olunca, “Vatan yahut nohut” diyor. Haftada dört gün çıkan bulgur pilavına, “Langur, lungur. Yine kırmızı bulgur” adını takmış. Ressam mahkûm olunca duvarlar resimlerle dolmuş. Doktor içeri girince de “Şimdi 24 saat sağlık hizmeti alacağız” diye gülmüşler. 

İŞTE BALBAY'IN 24 SAATİ

Balbay’ın 24 saati nasıl geçiyor? Günde 6 saat uyuyor. Sabah 08.00’de sayım olduğu için 07.30 gibi kalkıyor. Spor yaparak güne başlıyor. Haftanın altı günü iki saat spor yapıyor. Günde bir saat koştuğunu söylediğinde şaşırdım. “Koşu bandında mı?” diye sorunca kahkahayı bastı. “Beş adım eni, 14 adım boyu olan koğuşta koşmayı öğrendim. Dolapbeygiri gibi dönüyorum.” Koşarken ODTÜ Ormanı ve Eymir Gölü’nü düşünüyormuş. 

10.30’da kahvaltı yapıyor. “11.00 olunca Ayşenur Arslan saatiydi” diyor gülerek. Sonra gazete saati. 19 gazeteyi satır satır okuyor. Öğleyin de koğuş arkadaşı Barış Pehlivan’la manşet, gündem değerlendirmesi yapıyor. Bol bol kitap okuyor. Günde ortalama 100 sayfa okuyor. En büyük mutluluğu Mesnevi, Şahname ve Varidat’ı burada bitirmiş olmak. TV ’de 25 kanal var. Haftada en az iki film izliyor. Cezaevi ruhuna uygun ‘Monte Kristo Kontu’nu 5-6 kez izlemiş. Bazı tartışma programlarına da bakıyor. İzlediği tek dizi iseBehzat Ç . Ankara özlemini bir nebze öyle dindiriyor. Bu arada, priz ücretlerinin paralı olduğunu öğreniyoruz. Balbay’a en son 41 TL’lik elektrik faturası gelmiş. 

Koğuşta görev paylaşımı var. Yemeklerden Balbay, bulaşıklardan Barış sorumlu. Cuma günleri kantinden alışveriş yapılıyor. Sağlıklı beslenme için bol bol sebze yiyorlar. Marul, maydanoz, dereotu mönünün vazgeçilmezleri. Balbay, o yüzden “Ot gibi yaşıyoruz” diye gülüyor. 

İĞDE KOKUSU, RAKI VE BEHZAT Ç.

Balbay’ın 28 kitabı var. Bunun beşini Silivri ’de yazdı. Yeni bir kitaba daha başlamış. Bu sefer cezaevinin dışındaki insanlara ayna tutacağını söylüyor. Tahliye olmazsa ağustos ayını kitap yazımına ayıracak. 

Cezaevinde nelerin özlemini çekiyor? İlk sırada kuşkusuz ailesi var. Eşi, çocukları. 5 yaşındaki oğlu babasının Silivri ’de ‘çalışıp para kazandığına’ inandırılmış. Balbay, ilginç bir şey anlatıyor. “Burada rüyalar bile farklı oluyor. Rüyamda eşimle görüşürken de tutuklu olduğumu görüyorum.” 

Gazeteciliği, arkadaşlarını da özlemle anıyor. Balbay, Ankara’daki evinin önündeki iğde ağacının nasıl ‘mis’ gibi koktuğunu anlatıyor. “Bir de su katılınca beyaz oluyor ya” diyerek muzip bir şekilde rakıya gönderme yapıyor. Balbay, ağaca hasret ama toprak özlemini nasıl giderdiğini burularak anlatıyor: “Burada 1 gram toprak yok. Semizotu kökü topraklı oluyor. Onu saklıyorum.” Burası cezaevi, Balbay’ın deyimiyle “2B’yi, yani beden ve beyin sağlığını korumak gerekiyor.” Sıradışı davranışlar olağan olabiliyor. Balbay, sadece bir örnek veriyor: “Bir arkadaş telefonla görüşmeye giderken parfüm sıkıyor. Kendini böyle daha iyi hissettiğini söylüyor.” 

Balbay tahliye olursa ne yapacak? Kendisine göre öncelik sıralaması yapmış. “Çıkınca önce aileme, sonra CHP ’ye, sonra da topluma teslim olacağım.” Cumhuriyet gazetesinde yazmaya devam edecek. Kalemi elinden bırakmadan siyaset yapacağını söyleyen Balbay, siyasette kalıcı olacağının altını çiziyor. Balbay’ın, yaşadıklarından dolayı ‘agresif’ bir milletvekili olacağını düşünenler yanılıyor. Bütün siyasi partilerle iyi ilişkiler hedefleyen Balbay, iç barışa katkı sunmak istiyor. Nasıl bir milletvekili olacağını, ‘Meclis’te barış, siyasette barış’ sloganıyla özetliyor. 

"RÖVANŞ İSTEMİYORUM"

Balbay, başına gelenlerden kimleri sorumlu tutuyor? Fatura kestiği bir isim, kesim var mı? Rövanş, intikam duygusu içinde mi? Çok açık ve net. Hiçbir isim ve adres vermiyor. Kimsenin hakkında tek bir kötü söz kullanmıyor. Toplumsal barışı önemsiyor, rövanşizme öfke duyuyor: “Özgürlüğün bedelini ödedim. Rövanş istemiyorum Ömer. Kimsenin de bu duyguya kapılmasını istemem. Öç, intikam almak istediğim tek şey var ise bu rövanş duygusudur. Toplum kutuplaştı. Ben uzlaşmaya katkı sağlamak, bunun için çaba göstermek istiyorum.” 

'GENÇ SUBAYLAR RAHATSIZ' MANŞETİ

‘Genç subaylar rahatsız’ manşeti Ergenekon sürecinin sembol haberlerinden. Balbay’a bu manşeti dahil bir ‘özeleştiri’ yapıp yapmadığını, ‘pişmanlığı’ olup olmadığını da sordum. “Robot değiliz, etten kemikten insanız” diyen Balbay, gazetecilik dışında bir amacı olmadığını vurguluyor. Bu haberlerin başka gazetelere de gittiğini, sadece kendisinin yazabildiğini belirtiyor. “Aradan geçen zaman beni haklı çıkardı” iddiasında olan Balbay, “Ben Uğur Mumcu ’nun yerinde yazıyorum. Ahmet Taner Kışlalı ile beraber çalıştım. Terör tehdidi aklımdaydı ama terörist olarak suçlanmak çok ağırıma gitti” diye ekliyor. Mustafa Balbay , kendisini eleştirenlere söz veriyor: “Çıkışta meslektaşlarıma hesap vermeye hazırım. Haberlerim, notlarım her türlü soruya cevap vereceğim.” Balbay su sorunundan yakınıyor. Beş bölüm halinde günde 9 saat su veriliyormuş. Sıcak su haftada 6 saat. 

ERGENEKON ŞÖHRETLER KARMASI

Yargı paketinin geçmesi Silivri ’de yüzleri güldürmüş. Duruşma öncesi üç metrelik mesafeden karşılıklı konuşulabiliyor. Salon şöhretler karması gibi. Doğu Perinçek her zamanki gibi en önde, sürekli bir şeyler anlatıyor. Oğlu Mehmet, Aydınlık muhabirine, “GS transfer yaptı mı?” diye soruyor. Veli Küçük, İbrahim Şahin, Hıfzı Çubuklu yerinden kalkmıyor. Sürekli gazete okuyor. Muzaffer Tekin yakasında mendili, yüzünde gülümseme, “Cezaların en kötüsü ev hapsi. Başında hanım dikili olacak” esprisiyle kahkaha attırıyor. Fatih Hilmioğlu’nun sağlık sorunu çok net gözleniyor. Fikri Karadağ ‘intikamcı’ mesajlar veriyor. Ziyaretçisi olan emekli askere, “ Aziz Yıldırım ’a selam söyle. Apoletlilerin yapamadığını o yapacak” diyor. Orada bulunan başka birisi, “GS’liydim, ben de FB’li oldum” diye destek atıyor. Dursun Çiçek, İran ’dan geldiğini söyleyen birisine siyasi mesaj veriyor: “ İran ’a biz mi model oluyoruz, onlar mı bize.” Tuncay Özkan en hareketlileri. Sürekli konuşuyor, gülüyor. Kemal Kerinçsiz ise sessiz.

Yargı paketine dayanarak tahliye talep eden sanıklar için karar haftaya verilecek. 

'5 MİLYON EK KLASÖRDEN ADALET ÇIKMAZ'

Silivri ’de geçmişi çok farklı isimler Ergenekon davasında yargılanıyor. İlişkileri nasıl? Kaynaşmışlar mı? Balbay, “Hâlâ örgüt olamadık. Burada bir konuda anlaşabilen dört kişi bile yok” diye gülüyor. Ergenekon davasına tepkisini ise şu sözlerle ortaya koyuyor: “Bu davalar dava değil. 19 iddianame, 5 milyon ek delil klasöründen adalet çıkmaz. Burada suçlu bile kaybolur. 50 yıla eşdeğer duruşma oldu. Hâlâ örgüt bulunamadı. Örgütü bilen de çıkmadı.” 

MODELİ MANDELA

Balbay, 27 yıl hapis yatan Nelson Mandela’nın hayatından çarpıcı bir anekdot anlatıyor. Mandela, kendisini hapse attıran başbakanın eşinin cenazesine katılmıştı. Bu katılıma taraftarları büyük tepki göstermiş, Mandela ise ‘iç barış’ için bunun gerekli olduğunu söylemişti.

ÇIKINCA 21 KM KOŞACAĞIM

Balbay tahliye olursa bir ‘ahdi’ni yerine getirecek. Çok kişi bilmez ama Balbay, eskiden maraton koşmuş bir atlet. Daha önce altı kez koştuğu Samsun Maratonu’nu yeniden koşmak istiyor: “Kendimi formda ve iyi hissediyorum. 1990’larda koşamamıştım. Ahdim var, o 21 km’yi koşacağım.” 
 
 
16. 'Bakanlıkla birbirimizden bıktık'Ünlü tarihçi Prof. Dr. İlber Ortaylı, 7 yıl sürdürdüğü Topkapı Sarayı Müze Başkanlığı görevinden ayrıldı :
 
08.07.2012

Kimseye kırgın olmadığını belirten Ortaylı, "Ben artık bıktım, anlaşılan bakanlık da bıktı benden" dedi.

Prof. Dr. Ortaylı, Radikal gazetesine değerlendirmelerde bulundu.

Tahtın saraydan kendisinin haberi olmadan taşındığını belirten Ortaylı, “İki başlı yönetimi affedemiyorum. Burada bana sormadan işler yapıldı. Bana sormadan mesela sergi hazırlanıyor. Bir tezhip sergisi çıktı, üç gün kaldı ve satışlıydı. Burada satışlı sergi olmaz. Lojmana tahtı götürmenin amacı beni hiç ilgilendirmez. Demirbaşa kayıtlı eserler lojmana gitmez, lojman lojmandır” dedi.

Ortaylı, şunları söyledi:

“Mesele taht değil, mesele bir müzenin idaresi, devlet ayağıyla ve umumi memurlukla ilgili kurallardır. Çok açık bunu ben gördüm, buradaki kurallar ihlal ediliyor. Herkes bazı işleri yavaş yapıyorsa tembelliğinden savsaklığından değil, burası bakkal dükkânı değil. Buradaki objeler mobilya mağazasının objeleri de değil. Burası müzede değil aslında, burası doğrudan doğruya Osmanlı sarayının kendisidir.”

Topkapı Sarayı’na gerçekleştirilen saldırı sırasında müzede bulunduğunu ifade eden Ortaylı, “Orta kapıda dışarıyı seyrediyorduk. Ve aniden 1. Avlu boşaltıldı. O adam 2. Avlu’ya girseydi en az 5-10 kişiyi öbür tarafa yollayabilirdi. Ve burası biterdi” dedi.

Görevden ayrılış nedeniyle ilgili bir soru üzerine Ortaylı, “65 yaş sınırı benim için kriter değil. Ben üniversiteden kadroluyum. Burada üniversiteden kadrolu başka arkadaşlar da var. Biz 67’ye kadar memuruz. Kontrat her sene uzatılıyor. Ben artık bıktım, anlaşılan bakanlık da bıktı benden. Onun için ben gidiyorum” dedi.

Kimseye kırgın olmadığını belirten Ortaylı, “İstenmemişim, bu kadar basit. Bunun açıklamasını size söylemek zorunda değilim. Önemli olan kibarca ayrılmamız. Eksik olmasınlar çok kibar bir şekilde çalıştık. Kibar bir şekilde ayrılıyoruz. Kimse kimseyi de kırmadı” diye konuştu.

Eski bakan Atilla Koç ve şimdiki bakan Ertuğrul Günay’ı da tanıdığını vurgulayan Ortaylı, “Ama Atilla daha yakın arkadaşımdı. Atilla ile ben okul arkadaşıyım. Mülkiye’de sabah akşam beraberdik. O fevkalade esprili bir çocuktur. Bak çocuktur diyorum” dedi.

Bir soru üzerine, bakanlarla büyük gerilim yaşamadığını söyleyen Ortaylı, “Atilla ile çatışma içindeyiz. Zaten doğru dürüst konuşulmaz, hep itiş kakış içindeyiz ama o bizim tarzımızdır. Büyük gerilimlere düştüğümüzü zannetmiyorum” dedi.
 
 
17. İşte sel felaketinin sorumlusu : Samsun TOKİ evlerinde yağmur sonrası yaşanan sel felaketi sonrası ön rapor açıklandı :

08.07.2012
TMMOB Şehir Plancıları Odası, Samsun’da dün ölü sayısı 12’ye çıkan son sel felaketiyle ilgili ön raporunda, tüyler ürperten tespitlere yer verdi: Yatağı değiştirilen derenin zorlama yeni güzergâhı felaket getirdi! Suçlu ve sorumlu doğa değil, DSİ, SASKİ, TOKİ, Samsun Büyükşehir ve Canik Belediyesi.

SAMSUN’da 12 kişinin öldüğü sel felaketinin nedenleri araştırılırken, uzmanlardan “Felakete dere yatağının değiştirilmesi neden oldu” tespiti geldi. TMMOB Şehir Plancıları Odası selle ilgili ön raporunu yayınladı. Raporda, “Derenin zorlama yeni güzergahı felaket getirdi” denilerek, özetle şu tespitlere yer verildi:

Yapılaşma dışı olmalıydı

“Selin yaşandığı alan, tümüyle dere dolgusu bir zemin. Aslen yapılaşma dışı tutulması gereken, dere yatağının değiştirilmesi sonucu oluşturulmuş bir yer. Dere yatağının değiştirilmesi ve sonrasında eski yatağın yapılaşmaya açılması temel hata olarak öne çıkmakta. Zorlama yeni güzergâh ve Mert Irmağı üzerinde yapılan köprü, bölgede taşkının başlıca unsurları. Taşkın önlemeye yönelik tesisler yeterli değil. Eski dere yatağı ve çevresinin, kent içi açık ve yeşil alan yapılmak yerine yapılaşmaya açılması önemli bir planlama hatası.”


Selde bir acı haber daha

SAMSUN’da 3 Temmuz’da yaşanan sel sonrası, Yılanlı-dere’de 40 yaşlarında bir kadının cesedi bulundu. Böylece selde hayatını kaybedenlerin sayısı 12’ye yükseldi. Orman Bölge Müdürlüğü ekiplerinin dere kenarına yıkılan ağaçları toplarken bulduğu cesedin ölüm nedeni, otopsiyle anlaşılacak. Ölen 11 kişiden başka herhangi bir kayıp başvurusu olmadığı söylendi. Sel, Doğu Karadeniz’de 83 yılda 635 can aldı. 

Bayraktar’a çağrı: Adam ol o koltuktan ayrıl

CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, Samsun’da yaşanan sel felaketinin sorumlusu olarak gösterdiği Çevre ve Şehircilik Bakanı Erdoğan Bayraktar’a istifa çağrısı yaptı. Niğde’de yurt açılışına katılan Kılıçdaroğlu, “Samsun’da dere yatağı giden yere TOKİ konut yapar, insanlar ölür. ‘Vatandaş sorumluluk bende’ der, ama koltuğuna yapışmış oradan kalkmaz. Bu kadar yüzsüzlük olur mu arkadaşlar, sorumluluk sendeyse adam ol, o koltuktan ayrıl” dedi. Uğur MART / DHA

Eroğlu: Dereyle alakası yok

ORMAN ve Su İşleri Bakanı Veysel Eroğlu, Samsun’da meydana gelen sel felaketi ile ilgili, “TOKİ’nin konutları dere yatağında değil, imarlı saha. Dereyle alakası yok, bunu özellikle vurgulamak istiyorum. Kuvvetli yağış sebep olmuştur” dedi. Karaman’a gelen Eroğlu, o gün yağışın çok kuvvetli olduğunu anlattı. Alınacak tedbirler üzerinde durulduğunu belirten Eroğlu, “Kusur varsa, araştırıyoruz. Afet sonrası orada yapılacak kentsel dönüşüm, dere yatağının ıslahı, vahşi çöp atık deposunun daha büyük bir tehlikeye yol açmaması için oranın tahkimatı, yeni sel kapanlarının yapılması için birtakım kararlar aldık” diye konuştu. 

TOKİ Başkanı: Kapıcı daireleri iptal edilecek

SAMSUN’da sel bölgesinde incelemelerde bulanan Başbakanlık Toplu Konut İdaresi (TOKİ) Başkanı Ahmet Karabel, “Kuzey Yıldızı TOKİ konutlarındaki bodrum katlardaki kapıcı dairelerini iptal edeceğiz” dedi. Karabel, şunları ekledi: “Büyük bir afet olmuştur. Burada konutlarımız tamamen sağlamdır, sıkıntı yoktur. Mevcut imar planına göre yapılmıştır. Bazı vatandaşlarımızın korkuları var tabii ki haklı olarak; her bloğumuzun altında 13-14 metre derinliğinde temelin altında 80 santim çapında demirli kazıklarımız mevcuttur. Burada bir milim bile oynama olmaz.
 
 
 
18. MÜ Sanat Tarihi Bölüm Başkanı Prof. Selçuk Mülayim, Çamlıca'ya cami projesini değerlendirdi :
 
08.07.2012 / EZGİ BAŞARAN
Çamlıca’ya cami yapılması fikri size nasıl geliyor?
Öncelikle Çamlıca Tepesi herhangi bir yer değildir. Antikçağdan beri bu şehirdeki en büyük yükseltidir. Bizans’tan Osmanlı’ya kadar içilebilir tatlı su kaynakları olan, yeşil alanı bol bir mesiredir. Karşı yakada Çamlıca’nın bir benzeri yoktur. Çok önemli ve tarihi bir doğa parçası. 

Tarihi doğa parçasına cami yapılamaz mı? 
Teknik olarak her yere her şey yapılır yapılmasına. Ama bu doğru mudur? Çamlıca bir ‘her yer’ olmadığı gibi, İstanbul da herhangi bir şehir değildir. Bugün Çamlıca’ya cami tartışmaları yapılıyor ama geçen 20-30 yıl içerisinde köprü tartışmaları yapılmıştı.  Ben Boğaziçi ve Fatih Sultan Mehmet köprülerine de karşıyım. Ulaşım için yeraltından köprüler yapılabilirdi çünkü orası Boğaziçi. Demir direk dikemezsiniz, kafes koyamazsınız. Burası bir San Francisco, bir New York, bir Kobe değil. Burası İstanbul. Tarihin oluşturduğu şehir. 

Hiç mi bir şey yapmayacağız, 100 yıl sonra insanlar şehre bakıp yaşadığımız döneme ait hiç mi mimari yapı bulmasın? 
Bulacak da bulması da şart değil. Hiçbir şey yapmadınız diye ayıplanmazsınız. Aksine şehri olması gereken haliyle korumayı başarırsanız takdir edilirsiniz sonraki nesiller tarafından. Sırf yapmış olmak için mevcut yapıyı büyük ölçeklerde değiştirmek yanlıştır. Eğer şehre gerçekten yararlı bir ekleme yapıyorsanız, eserdir. Her yeni şey de eser değildir. 

İstanbul’daki en büyük camiyi yapmak yeni bir şey olmaz mı? 
En büyük olması onun çevreye yenilik katacağı anlamına gelmez ki. Hele de konuşlandığı çevreden bir şeyler alıp götürüyorsa yeni olmak bir yana, geridir. 

Güçlü bir liderin İstanbul’a imza atmak istemesi normal değil mi? 
İstemesi normal, her patron imza atmak ister. Eski imzalara bakalım isterseniz. Mesela Suriçi’ne. Bizans’tan Osmanlı’ya o yapıların nasıl doğru biçimde sıralandığını, bir zahmet, inceleyelim. Birbirini kesmeyen müthiş güzel yükseltilerdir. Onlar da Jüstinyen’in, Kanuni’nin, III. Osman’ın imzalarıdır. Şimdi Başbakan da gücünü böyle sonsuz kılmak istiyor, anlıyorum. Yalnız Osmanlı’da, hatta ortaçağda, bir yapı yapılacağı zaman esaslı bir arazi incelemesi yapılırdı. Ne nereye konur, neyin yanında iyi durur, görsel mesafe nedir, ana yollara uzaklık ne kadardır, yapılacak külliyenin yaratacağı nüfus yoğunluğu nedir?.. Yani sultan bu tür hesaplamalarla uyuşmayan biçimde ‘Şuraya şöyle bir bina kondurun’ deme lüksüne sahip değildi. Yoksa herkesin gönlünden geçer. Ki İstanbul bu manada neler gördü. 

Neler gördü? 
1920’lerin sonlarında çıkan belli dergilerde şöyle bir tartışmaya rastlarsınız: Bir grup aklıevvel Kız Kulesi’ni yıkalım, yerine Atatürk heykeli yapalım şeklinde bir fikir ortaya atıyor. New York’taki Özgürlük Heykeli’nin bir benzerini yaratmak hesabındalar. Ve Kız Kulesi’ni yıkmayı ciddi ciddi tartışıyorlar. Bir şekilde yapılması engelleniyor. 
Sonra İbrahim Çallı’nın bir önerisinden bahsetmek isterim: Sultanahmet’in bir kubbesini açalım, oraya resim galerisi yapalım diyor. Sonraki yıllarda ortaya atılan başka bir parlak fikrin sahibi de Süreyya İlmen. Kendisi aydın bir kişiydi ama şöyle demişti: Nasıl olsa savunma açısından bir manası kalmadı; Surları, Sarayburnu’ndan Yedikule’ye kadar yıkalım, Topkapı’ya kadar yeşil alan olsun! O yüzden ben Çamlıca tartışmasına hiç şaşırmam. İstanbul bunları gördü. Tabii o devirlerde bu tartışmaların tartışma olarak kalmasını sağlayan bir sağduyu direnci vardı. 

Devasa bir yapı dikilmeden önce halkın fikrini almak diye bir şey var mı? 
Bu konuda referandumu akla yakın bulmuyorum. Ama şehir plancıları, mimarlar, sanat tarihçileri ve tarihçilerden oluşan kapsamlı bir heyetin görüşleri dikkate alınmalı. Daha da önemlisi bir yarışma açılmalı. Bu tür bir yarışma açılması ve sonuçlanması en az 1-2 yıl sürer. Böyle şeyler hemen oldubitti şeklinde yapılamaz. Örneğin Mimar Sinan, Süleymaniye Camii’ni yapmadan önce yapının Haliç ve Galata’dan nasıl, Marmara’dan nasıl görüneceğine kadar hesaplayıp proje çizdi. 

Cumhuriyet dönemini yansıtacak bir cami yapılmadı deniyor, öyle mi? 
Cumhuriyet dönemini yansıtmak üzere değil ama bu dönemde yapılmış birçok cami var. Zaten dönemi yansıtsın diye bina dikmezsiniz. İhtiyaç vardır, yaparsınız ve o döneme ait olur. Çamlıca’nın böyle bir camiye ihtiyacı var mı, bilemiyorum. Eğer yöneticiler bu noktada ihtiyacı önemli bir kriter saymayıp yine de yapacağız derse, sonuç ne çıkar onu da kestiremiyorum. Çünkü bugüne kadar hiç böyle bir konuma cami yapılmadı. Suriçi’ndeki yapılar bu kadar yüksekten başlamıyor ve genellikle kent dokusu içerisinden çıkıyor. Çamlıca’da devasa bir yapı, Taj Mahal gibi tepenin zirvesinden şehre hâkim olur. Bırakın devasa bir yapıyı, Çamlıca Tepesi’ne kimi koysanız her yerden görülür. Öyle bir seçkin tepe. 

Sultan yok ki! 
O seçkin tepeye dünyanın en yüksek minareli, en geniş kubbeli, selatin tarzı cami yapılmak isteniyor… 

Ha bir de selatin tarzı. Selatin, yani sultanların camisi. Sultan yok ki ortada, niye selatin camii yapıyorsunuz? Bakın o yüzden bu tür yapıları kimin nasıl yapacağı müsabakayla belirlenir. Bir müsabaka için de en az iki kişi gereklidir, biliyorsunuz. Burada sanıyorum kendiyle yarışan bir şehir plancısının yapıtını izliyor olacağız. Dünya kamuya açık, gösteri amaçlı yapıların yarışmasız inşasına başlanmasına hoş bakmıyor uzun süredir, onu söyleyeyim.
 
 
19. 'Tahliye olamazlar' : Eski Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı Sabih Kanadoğlu ile CHP'li vekil Cihaner, tutulu vekillerin tahliye olamayacağını söyledi :

08.07.2012
Üçüncü yargı paketi nin yürürlüğe girmesinin ardından sürmekte olan Ergenekon, Balyoz ve KCK davalarından tutuklu milletvekilleri tahliye talebinde bulundular. Hukukçular ise terör ve çete davaları kapsamında tutuklu bulunan milletvekillerinin tahliyelerinin gerçekleşmesi için anayasanın 83. maddesinin değiştirilmesi gerektiğini vurguladılar.

KANADOĞLU: “ANAYASANIN 83. MADDESİNDE BİR DEĞİŞİKLİK YAPILMALIDIR”


Tutuklu milletvekillerin adaylık süreci sırasında yaptığı açıklamada, “Anayasanın 14 ve 83'üncü maddeleri, Ergenekon gibi bir davadan herhangi bir şekilde yargılananların milletvekili seçilse dahi dokunulmazlık kazanamayacağını açıkça ortaya koyuyor. Aday olmalarında bir engel yok ama dokunulmazlık kazanamazlar. Tutuklu olanlar ‘Dokunulmazlık kazandı' gerekçesiyle tahliye de edilemez, milletvekili olduğu için tahliyesi söz konusu olamaz; böyle bir gerekçe kullanılamaz. Ancak ‘Tutuklu olma nedenleri ortadan kalktı, deliller toplandı, kaçma şüphesi yok' ya da ‘Delilleri karartamaz' gerekçeleriyle tahliye edilebilirler, o ayrı bir şey” diyen Yargıtay Onursal Başsavcısı Sabih Kanadoğlu , üçüncü yargı paketi ile yapılan değişikler ardından tahliye talebinde bulunan milletvekillerinin durumu konusunda konuştu.

Kanadoğlu, “Milletvekillerin belirli bir şekilde salıverilmeleri talep ediliyor ise o zaman anayasanın 83. maddesinde bir değişiklik yapılması gerekiyor. Bu değişiklikle, 14. maddeyle bağlantı ortadan kaldırılsa idi zaten hiçbir şeye gerek kalmazdı” dedi.

“TAKDİR HAKİMİN ELİNDE”

Kanadoğlu, kimi mahkemeni tutuku sanıkları tutuksuz yargılayacağı, kiminin de tutuklu yargılayacağı yönündeki eleştirilerine ise “Bu değişiklikle beraber ‘tutuklu sanıklar kesin tahliye edilir' ya da ‘tutuklulukları devam' eder diye kesin bir hüküm olamaz. Daha önceki mevzuatta da takdir hakime bırakılmıştı, şimdi yine aynı şekilde takdir bir iki eklemeyle beraber hakimin elinde. Ayrıca başka hükümlerin de uygulanması mümkün ama takdire bağlı neticede” şeklinde konuştu.

KAYASU: DAVALARIN SEYRİ AÇISINDAN UYGUN DEĞİL

Eski Adana Cumhuriyet Savcısı Sacit Kayasu, üçüncü yargı paketi ile terör örgütlerine üye olmak suçlarından tutuklu bulunan kimselerin de tahliye talebinde bulunmasına, “Davaların seyri açısından çok doğru değil ama kanun çıktı bir kere ve çok da yapılacak bir şey yok. Kanuna uymak lazım. Tutukluların tahliyesi her an söz konusu olabilir” diye konuştu.
Kayasu, yalnız terör örgütüne üye olmaktan tutuklu bulunan milletvekillerinin değil, bu tür davalarda tutuklu olan kim varsa onların da tahliyesinin söz konusu olduğunu belirterek, “Dolayısıyla suçlu olduğundan şüphelenen bir insanın dışarıda durması bence pek de mantıklı değil. Madem ki tutuklanmasına karar verdin, ortada gerekli, ciddi bir durum var. Mahkeme ciddi anlamda tutuksuz yargılanmasını tercih ediyor. Bu tercihi ortadan kaldırmak, mahkemenin takdirini ortadan kaldırmak söz konusu. O zaman da yargının bağımsızlığını ortadan kaldırıyor” dedi.

“BUNA ‘KISMİ AF' DİYEBİLİRİZ”

Mahkemelerin kararlarında farklılıklar olacağını ifade eden Kayasu, “Bir mahkeme tutuksuz yargılayacak, bir mahkeme tutuklu yargılayacak ve dolayısıyla ‘yok siyasi idi' gibi tartışmalar yaşanacak. Bunlara gerek yok yani. Önümüzdeki günlerde bir sürü tartışmanın yaşanacağı gerçek. Mahkeme serbest bıraksa bir türlü, bırakmasa bir türlü. Kamuoyu yok yere alakasız konularla meşgul olacak. Komşularla ilişkilerimiz var, ülkenin kalkınması gibi konular var yani incir çekirdeğini doldurmayacak konularla meşgul olmak hiç doğru bir şey değil” şeklinde konuştu.

Kayasu, bu durumun kısmi bir af gibi işleyeceğini söyleyerek, “Diyelim ki adamın cezasının infazının bitmesine bir sene kalmış, bu kimselerin hepsi tahliye oluyor. Bir kere buna ‘kısmi af' diyebiliriz. Şu anda kanunlara uymaktan başka yapacak bir şeyimiz yok” dedi.

“TAHLİYE TALEPLERİNİN ÇOĞU REDDEDİLİR”

Denetimli serbestlik ile tutuksuz yargılama ve tahliye tamamen hakimlerin takdirine geçtiğini belirten Hukukçular Birliği Vakfı Başkanı Sinan Kılıçkaya, “Tutukluluk genel itibarı ile bir tedbirdir. Bu durum tutukluluğu gerektirecek nedenleri ortadan kaldıracaksa asıl olan zaten tutuksuz yargılanmaktır. Dolayısıyla mahkemelerin takdiri ve kanaati çerçevesinde bir sonuç çıkacağını umuyorum. Mahkemeler şu ana kadar tutukluluk ısrarlarının da gerekliliğine inanıyorlar. Tahliye talebinde bulunan bir çok sanığın talebinin reddedileceğine inanıyorum. Tutukluluk demek delilleri karartma ihtimaline binaen alınmış bir karardır. Eğer tutuklulukta bu sebepler ortadan kalkmışsa ve böyle bir endişe taşınmıyor ise, denetimli serbestlik bunun yerine geçecekse tahliye edilir” şeklinde konuştu.

Ergenekon veya Balyoz, hangi dava ve ne kadar önemli olursa olsun hakimin, masumiyet karinesi gereği herkesin masum olduğuna inanarak serbest bırakabileceğine dikkat çeken Kılıçkaya, “Balyoz ve Ergenekon'da bir kısım sanıkların tahliye edilebileceğini düşünüyorum. Bu anlamda tutuklu vekiller le ilgili olarak da tahliye çıkma ihtimali yüksektir. Çünkü onların kaçma veya delilleri karartma gibi olguları daha zayıftır. Öyle olunca da tahliye edilmeleri çok da sürpriz olmaz. Tutuklu vekillerin serbest kalmasının davaya hiçbir etkisi olmaz. Çünkü neticede karar tutukluyken farklı, tutuksuzken farklı ise zaten orada adalet sisteminde arıza var demektir. Kişi nasıl olursa olsun her iki durumda da aynı sonucun çıkması gerekir. Balyoz ve Ergenekon davalarında da aynı şekilde olacağını düşünüyorum” açıklamasında bulundu.

“OTOMATİK TAHLİYE YOK, HER ŞEY MAHKEMELERİN ELİNDE”

Yargıtay Eski Savcısı Ahmet Gündel, “Parlamento bir kanun yaptı. Ceza usul yasasının tutukluluk bilgilerinin çoğu maddesini değiştirdi. Burada tutuklamaya somut gerekçelerin yazılması adli kontroldeki seçenekleri biraz daha genişletti. Tutuklu olanların ev hapsine alınması gibi bazı seçenek tedbirler getirildi. Bu konuda hakimlerin eli biraz daha rahatlatıldı. Parlamento yasayı çıkardı ama görevi bu noktada sona erdi. Bundan sonra ki iş yargının işidir. Sırf bu yasa çıktı diye herhangi bir tahliye kararı verilmesi söz konusu değildir. Balyoz ve Ergenekon açısından baktığımızda bu yasa otomatik bir tahliye sağlamıyor. Yani yasa çıktı diye hakimler bir tahliye kararı vermek durumuyla karşı karşıya değil. Yeni yasal düzenlemeleri de göz önünde bulundurarak dosyayı tekrar inceleyecekler. Şu ana kadar tahliye kararlarını reddeden ve bunun gerekçelerini gösteren hakimler büyük ihtimalle yine eski kararlarını vermeye devam edeceklerdir. Zaten bu adli kontrolde hakimlerin, özellikle darbeye kalkışma davalarından tutuklu olanları yurtdışında yapılan kefaretle salma gibi önlemlerle serbest bırakma imkanları vardı. Yasal düzenlemede de bununla ilgili o zaman da maddeler vardı ama hakimler bunu tercih etmedi. Bu nedenle ben yeni kanundan sonra Ergenekon ve Balyoz sanıklarından birilerinin bırakılacağını sanmıyorum” dedi.(Akit)

CİHANER DE 'TAHLİYE OLMAZ' DEDİ

CHP Denizli Milletvekili İlhan Cihaner, "3. Yargı Paketi"ndeki düzenlemelerle tutuklu milletvekillerinin tahliye olamayacağını söyledi. 
Cihaner, park açılışı için geldiği Pazarcık ilçesinde, AA muhabirinin "3. Yargı Paketi"ne ilişkin sorusu üzerine, CHP'nin özel yetkili mahkemelerin kaldırılmasına destek verdiğini anımsattı. 
Ancak özel yetkili mahkemelerin ellerindeki davalar bitinceye kadar devam etmesinin, bu sürecin en az 20 yıl sürmesi anlamına geldiğini belirten Cihaner, şöyle konuştu: 
"Bu yasayla tutuklu milletvekilleri tahliye olamayacaklar. 3. Yargı Paketi'nde tutukluluk rejimine ilişkin kayda değer bir değişiklik yok. Tek kayda değer değişiklik ise adli kontrol tedbirindeki 3 yıllık süre sınırı nın kaldırılması. Oysa devam eden ve kamuoyunda rahatsızlık oluşturan, 'haksız tutuklamalar' olarak nitelendirilen tutuklamalarla ilgili olarak gerekçelere baktığımız zaman bunlar, 'kaçma ve delilleri karartma' şüphesiyle, gerekçesiyle verilmiş tutukluluklar. 
Zaten kaçma ve delilleri karartma gerekçesiyle verilmiş tutuklama kararlarında adli kontrole hükmedilemez. 'Tutuklama nedenlerinin yeniden formüle edilmesi' gibi kamuoyuna sunulan bir düzenleme daha var. O da mevcut yasada var olan kriterlerin tek maddede toplanmasından ibaret." 
Cihaner, yasa değişikliğinden dolayı tutuklu milletvekillerinin tahliyesini beklemenin çok gerçekçi olmayacağını ifade ederek, "Bunlar zaten hukuken tutuklu olan kişiler değil. Zaten bu kişiler kanun ihlal edilerek tutuklandılar. Eğer bir tahliye söz konusu olacaksa bu ancak mevcut statünün sürdürülememesi gerekçesiyle olabilir" diye konuştu. 

Cihaner: Yasa gidecek Anayasa Mahkemesi'ne

Özel yetkili mahkemelerin ellerindeki davalar bitinceye kadar görevlerine devam edeceğini bildiren Cihaner, şöyle devam etti: 
"Bu en azından en iyi ihtimalle bir 20 yılık süre demektir ve onlarla aynı şekilde kurulmuş aynı suçlara bakan hatta daha anti demokratik hükümleri uygulayacak sayıları daha fazla özel yetkili mahkemelerin kurulması... Özel yetkili mahkemeler kaldırılmış değil. Dolayısıyla Cumhuriyet halk Partisi'nin Anayasa Mahkemesi'ne götüreceği yasa, özel yetkili mahkemeleri kaldıran yasa değil. Özel yetkili mahkemelerin sayısını arttıran daha anti demokratikleştiren, hukuk devletinde olmaması gereken şekilde yeniden dizayn eden bir yasa gidecek Anayasa Mahkemesi'ne." 
 
 
20. Eski Galata Köprüsü trafiğe açıldı : Eski Galata Köprüsü, Fatih Sultan Mehmet (FSM) ve Haliç köprülerinde yürütülen bakım çalışması nedeniyle yoğunlaşan trafiğin rahatlatılması amacıyla trafiğe açıldı :

08.07.2012
Feshane-Sütlüce arasından bakımı tamamlandıktan sonra römorkörlerle Balat-Hasköy arasına taşınan Eski Galata Köprüsü yaya ve sürücüler tarafından kullanılmaya başlandı.
Eklem ve bağlantı noktaları, elektrik tesisatı, asfalt bakımı, giriş çıkış rampaları değiştirilen ve her iki yöndeki giriş ve çıkışlarına trafik yön levhaları yerleştirilen köprüye, araçlar kadar yayaların da ilgi gösterdiği gözlendi.
Trafiğin rahatlatılması amacıyla açılan köprüden geçişte hız limiti 40 kilometre olarak belirlenirken, köprünün altından da 8 metre eninde, 4.5 metre yüksekliğindeki deniz taşıtlarından daha büyüklerinin geçişi mümkün olmayacak.
Av. Muazzez ÇÖRTELEK | Tüm Yazıları
Hits: 29660