Mayısın ikinci haftasına yargı kararları, kadına şiddet, başkanlık sistemi tartışmaları, siyasette kullanılan haşin dil, işçi ölümleri ve şampiyonluk maçı ile maçın yankıları damgasını vurdu.
Haftaya ilişkin haberlerden yaptığımız alıntıları, linkleri ile birlikte veriyoruz.
Esenlik dolu yeni bir hafta dileği ile;
1. Şiddetli hâkime HSYK’dan son darbe : Kadına karşı şiddete geçit vermeyen Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu (HSYK) meslektaşları hâkimi de affetmedi. Kurul, ismi saklı tutulan bir hâkime, eski eşini dövdüğü gerekçesiyle soruşturma izni verdi:
07.05.2012
Bir kadın, hâkim eşinin kendisine kıskançlık nedeniyle şiddet uyguladığı gerekçesiyle savcılığa şikayette bulundu. Kadın, boşandıktan sonra da eski eşinin görevli olduğu mahkemeden karar çıkarttığını ve telefonlarının geçmişe dönük kayıtlarını incelediğini iddia etti. Savcılık, Ailenin Korunması ve Kadına Karşı Şiddetin Önlenmesine Dair Kanun kapsamında şikayeti işleme koydu, HSYK’dan soruşturma izni istedi.
İzin çıktı : HSYK 2. Dairesi, soruşturma izni talepli bu dosyayı geçen hafta görüştü ve halen görevde olan hâkim hakkında soruşturma iznini verdi. Bu izinle, bir hâkime, eşini dövdüğü ve telefon trafiğini incelediği gerekçesiyle soruşturma yapılıp dava açılabilecek. HSYK, hâkime “Hâkimlik ve savcılık mesleğine yakışmayacak tutum ve davranışlarda bulunduğu” gerekçesiyle uyarıdan, meslekten ihraca kadar kusurun ağırlığına göre disiplin cezası da verebilecek.
Adalete öfke kontrolü eğitimi : HSYK, Türkiye Adalet Akademisi ile birlikte hâkim ve savcılara dönük kişisel gelişim ve öfke kontrolü eğitimlerine de başladı. Hâkimler bu eğitimlerinde karşılarındaki kişinin öfkesini nasıl kontrol edeceklerini de öğreniyorlar. HSYK kaynakları Hürriyet’e bu eğitimin ilk etapta, başsavcı ve mahkeme başkanlarına verdiklerini ve eğitimlerin başta aile hâkimleri olmak üzere tüm hâkim ve savcılara verileceğini açıkladılar.
http://www.hurriyet.com.tr/gundem/20498817.asp
2. Fitne ve fesatlarla devletlerimizi yıktık : TBMM Başkanı Cemil Çiçek, birlik ve beraberlik çağrısında bulunarak, “Bu coğrafya sevinçlerin ve acıların coğrafyasıdır. Ne zaman ki, aramıza fitne fesat girdi, ne zaman ki sen-ben kavgasına, mevki kavgasına düştük, devletlerimizi yıktık, tarihin en acı zulümlerine maruz kaldık” dedi:
07.05.2012
Mustafalar Köyü Sarıçam Piknik Alanı’nda Akdeniz Yörük Türkmen Dernekleri Federasyonu’nca bu yıl 10’uncusu düzenlenen “Çukurova Yörük Türkmen ve Hıdrellez Şöleni”ne katılan Çiçek şunları söyledi: “Bir toplumun geleneği yoksa, sözü yoksa, sazı yoksa, ona millet denmez. Çok şükür biz büyük bir milletiz. Biz anavatana, ata yurttan geldik. Bu coğrafyada zaman oldu ikbali gördük, sevinçlerimiz oldu. Zaman oldu, sıkıntıyla düştük. Dolayısıyla bu coğrafya sevinçlerin ve acıların coğrafyasıdır. Ne zaman ki, aramıza fitne fesat girdi, ne zaman ki sen-ben kavgasına, mevki kavgasına düştük, devletlerimizi yıktık, tarihin en acı zulümlerine maruz kaldık. Geçmişte gençlerimizin eline silah tutuşturanlar kimlerse, güçsüz düştüğümüzde ‘ayrı bir devlet kuracaksınız’ diye kışkırtanlar kimlerse; bugün terörün arkasındakiler de onlardır. Ebediyete kadar bu coğrafyada yaşamanın şartı bir olmaktır, iri olmaktır, diri olmaktır. Allah birliğimizi bozmasın.”
Türkiye Türkmen Beyi : Adana’da 10’uncu Çukurova Yörük Türkmen ve Hıdrellez Şöleni’ne katılan TBMM Başkanı Cemil Çiçek, ‘Türkiye Türkmen Beyi’ ilan edildi. Merkez Sarıçam ilçesine bağlı Mustafalar Köyü Sarıçam Piknik Alanı’nda Akdeniz Yörük Türkmen Dernekleri Federasyonu’nca organize edilen etkinlikte Çiçek, Türkmen kıyafeti giydi, şölen alanında çoban ateşini de yaktı.
http://www.hurriyet.com.tr/gundem/20500018.asp
3. CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, “Siyasette kin olmaz, sevgi olur” dedi:
07.05.2012
İstanbul Avcılar Belediyesi’nce yaptırılan Cihangir Mahallesi Kültür Evi’nin açılışını yapan Kılıçdaroğlu, partisinin seçim otobüsünden halka seslendi. Yazarların özgürce kitap yazamadığı, gazetecilerin özgürce haber yapamadığı ülkede demokrasiden bahsedilemeyeceğini belirten Kılıçdaroğlu, herkesin özgürce düşünüp, yazabileceğin bir ülke inşa edeceklerini söyledi. Kılıçdaroğlu, şöyle konuştu: “Demokrasi ve özgürlük istiyorsanız, kadın-erkek eşitliği istiyorsanız, herkesin haklarının savunulduğu, işsizlerin olmadığı, herkesin çalıştığı bir ülke istiyorsanız adres bellidir, adres CHP’dir. Dini, kimliği, inancı ne olursa olsun hiç kimseyi ötekileştirmeden siyaset yürütüyoruz. Televizyonlar ne söylerse söylesin, gazeteler ne yazarsa yazsın, onların kimin kontrolünde olduğunu biliyorsunuz. Ne zaman olursa olsun sizlere doğruları söylemek benim boynumun borcudur. Kul hakkı yemeyeceğim. Siyaseti zenginleşme aracı olarak görmem. Göremedim de. Siyaset, topluma adanmışlıktır. Siyasette kin olmaz, sevgi olur, kardeşlik olur. Siyasetin insan sevgisi üzerine kurulması lazım. Kavganın olmadığı, barışın hakim olduğu bir Türkiye’yi beraber kuracağız. Çocuklarınız için kavgasız bir Türkiye’yi siz kurabilirsiniz. Onların çalışması, yetişmesi, gelecek güzel Türkiye kadınlarımızın ellerindedir. Siyasete el atın, şu siyaseti bir düzeltin.” Spor salonları da açan Kılıçdaroğlu, Amasya Dernekleri Federasyonu 2012 Futbol Turnuvası’nda dereceye girenlere plaketlerini verdi.
http://www.hurriyet.com.tr/gundem/20499353.asp
4. Kuma olmayı kabul etmediği için aile meclisinin 'İnfaz' kararı aldıkları kızını koruyan damadını öldürdü:
08.05.2012
DİYARBAKIR’ın merkez Bağlar İlçesi’nde giyim mağazası sahibi 2 çocuk babası 35 yaşındaki Mehmet Yakında’nın, 12 Nisan 2012 günü işyerinin önünde kayınpederi 60 yaşındaki Mesut Y. tarafından tabancayla vurularak öldürülmesi olayının ardından ’töre’ çıktı. İddiaya göre evli olan amcasının oğluyla başlık parası karşılığında ’kuma’ olarak evlendirilmek istenen 25 yaşındaki Tülay Y., evden kaçıp ablası ve eniştesinin yanına sığındı. Bunun üzerine genç kız hakkında, ’törelere karşı geldiği gerekçesiyle’ aile meclisi tarafından ölüm kararı alındı. Ailesinin istediği Tülay Y.’yi vermeyen ve bu nedenle kendisi de ’törelere karşı geldiği için’ tehdit edilen damat Mehmet Yakında, tehditlere rağmen kızı vermeyince kayınpederi Mesut Y. tarafından işyerinin önünde tabanca ile vurularak öldürüldü. Tülay Y. ise devlet korumasına altına alındı.
İddiaya göre iki eşli olan Mesut Y., kızı Tülay’ı kardeşinin evli olan oğlu ile başlık parası karşılığında dini nikahla ’kuma’ olarak evlendirmeye karar verdi. Ancak bu evliliğe karşı çıkan genç kız, 4 ay önce babası tarafından dövülünce, evden kaçarak polise başvurdu. Başından geçenleri anlatarak, amcasının oğluyla ’kuma’ olarak evliliğe karşı çıktığı için töre gereği öldürüleceğini söyleyen genç kız, savcılık kararıyla Diyarbakır Sosyal Hizmetler İl Müdürlüğü’ne bağlı Kadın Sorunlarını Araştırma ve Uygulama Merkezi’ne yerleştirilerek koruma altına alındı.
“EVLENDİRMEYECEĞİZ” DEDİLER, KORUMA ALTINDAN ÇIKTI : Yaklaşık 3 ay koruma altında kalan genç kızın yakınları, amcasının oğlu ile ’kuma’ olarak evlendirilmeyeceği ve İzmir’de yaşayan ağabeyinin yanına gönderileceği sözünü vererek, sığınma evinden ayrılmaya ikna etti. Koruma altından kendi isteğiyle çıkan Tülay Y., İzmir’deki ağabeyinin yanına gönderildi. Yaklaşık 1 ay önce İzmir’e giden baba Mesut Y., iddiaya göre kızına, ’yeğeniyle evlenmesi için’ yeniden baskı yapmaya başladı.Baskılardan bunalan genç kız da İzmir’den kaçarak, Diyarbakır’da yaşayan ablası ve eniştesinin yanına sığındı.
KIZI TESLİM ETMEYEN DAMAdı İNFAZ ETTİLER : Kızlarının ’kuma’ olmayı reddedip ablasının yanına sığınması üzerine baba Mesut Y.’nin topladığı aile meclisi, Tülay Y.’nin ’törelere karşı geldiği için’ infaz edilmesine karar verdi. Ailenin aldığı infaz kararı, kızın sığındığı enişte Mehmet Yakında’ya bildirildi. Ancak Mehmet Yakında, Tülay’ın bu evliliği istemediğini belirterek ’ne olursa olsun teslim etmeyeceğini’ söyleyince aralarında gerginlik başladı. İddiaya göre defalarca tehdit edilen Mehmet Yakında, buna rağmen baldızını ailesine teslim etme yince, 12 nisan günü, işyerinin önünde tabanca ile vurularak öldürüldü.
ÇAY BARDAĞINDAKİ PARMAK İZİNDEN BELİRLENDİ : Olayın ardından geniş çaplı soruşturma başlatan polis, Yakında’nın işyerinin karşısındaki kahvede bir süre oturup çay içen bir kişi tarafından vurulduğunu tespit etti. Polis, görgü tanıklarının ifadesi üzerine saldırganın çay içtiği bardağı alıp detaylı inceledi. İncelemede bardaktaki parmak izlerinin yaklaşık 15 yıl önce başka bir suçtan kaydı bulunan Mesut Y.’ye a ait olduğunu belirledi. Polis, Mesut Y.’yi gözaltına almak için gittiği evinde olmadığını ve ortadan kaybolduğunu belirledi. Olayla ilgili aile fertlerinin ifadesinin alınmasının ardından, damat Mehmet Yakında’nın, ’töre gereği öldürülme kararı alınan baldızını teslim etmediği için öldürüldüğü’ ortaya çıktı.
GENÇ KIZ AYRINTILARIYLA ANLATTI : Zorla ’kuma’ verilmek istenen ve buna karşı çıktığı için hakkında töre gereği öldürülme kararı verilen Tülay Y., poliste verdiği ifadede yaşananları ayrıntılarıyla anlattı. Polis, damadını öldürdüğü öne sürülen Mesut Y.’yi her yerde ararken, genç kızı öldürmek için töre kararı alan aile meclisi üyeleri hakkında da soruşturma sürdürüldüğü belirtildi. Eniştesinin, kendisini korumak için canından olduğu Tülay Y. ise devlet tarafından koruma altına alındı.
http://haber.gazetevatan.com/kuma-olmayi-kabul-etmeyince/448860/7/Yasam
5. Mehmet Ağar’ı Yenipazar cezaevinde de korumaya devam eden polis Yesugay Aksakal, Susurluk kazasında ölen Abdullah Çatlı’nın arkadaşı çıktı:
08.05.2012
Susurluk davasından aldığı hapis cezası nedeniyle cezaevine giren eski bakan Mehmet Ağar’ın koruması da, ‘’Çok özel bir isim’’ çıktı. Görev icabı Ağar ile birlikte geceleri Yenipazar cezaevinde kalan, 4. Sınıf Emniyet Müdürü Yesugay Aksakal, Susurluk kazasında ölen Abdullah Çatlı’nın arkadaşı çıktı. Susurluk kazası sonra Turkcell, Abdullah Çatlı’nın telefon dökümlerini çıkarmış ve Çatlı’nın Siyasi Şube'de görevli dönemin komiseri Yesugay Aksakal ile 2 kez konuştuğu belirlenmişti. ‘’Kumarhaneler kralı’’ Ömer Lütfü Topal cinayetiyle suçlanan özel timcilerden Oğuz Yorulmaz da, olay gecesi Bakırköy'de bir lokantada olduğunu belirtip, komiser Yesugay Aksakal ve lokanta sahibini tanık göstermişti. Lokanta sahibi önce Yorulmaz'ı doğrulamış, daha sonra da "Bana baskıyla yalan söylettiler" diyerek ifade değiştirmiş ve Yorulmaz'ın cinayet sırasında lokantada olmadığını anlatmıştı. DYP eski milletvekili Sedat Bucak’ın korumaları Oğuz Yorulmaz, Ercan Ersoy ve Mustafa Altınok’un da, Abdullah Çatlı ile sık sık telefonla görüştükleri saptanmıştı.
ÇAPKIN TAYİNİNİ ÇIKARTTI : Hüseyin Çapkın’ın İstanbul Emniyet Müdürlüğü görevine başlamasının hemen ardından yapılan tayinlerde, ‘’Susurluk olayı ve Topal cinayetinde adı geçen’’ Emniyet Müdürü Yesugay Aksakal, 14 yıldır görev yaptığı İstanbul’dan, Yozgat’a atanmış ancak Yozgat’a gitmeyerek, Ağar’ın koruması olmuştu. Aksakal, bir süre önce de Ankara Esenboğa Havalimanında silahını kontrol ederken, sağ baldırından kendisini vurmuştu. Aksakal İstanbul’da çok sayıda operasyona da katılmış ve Mustafa Bektaş ve Semen Adalı’nın öldürülmesi olaylarından yargılanıp beraat etmişti. (Gazeteport)
http://haber.gazetevatan.com/o-koruma-cok-ozel/448813/1/Gundem
6. CHP, tiyatro yönetmeliğini değiştiren İBB'yi mahkemeye verdi :
08.05.2012
İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nin Şehir Tiyatroları’nda gerçekleştirdiği yönetmelik değişikliği mahkemelik oldu. CHP İstanbul il örgütü ile İBB Meclisi CHP grubu, ortak bir dilekçeyle İstanbul Büyükşehir Belediyesini mahkeme verdi. Yenibosna'daki Bölge İdare Mahkemesi'ne başvuran CHP'liler, Şehir Tiyatroları Şube Müdürlüğü'nün Görev ve Çalışma Yönetmeliğine ilişkin kararın iptali ve yürütmenin durdurulması talep edildi
Sıra sanatçılara geldi : Bölge İdare Mahkemesi'ne dilekçe veren CHP İstanbul İl Başkanı Oğuz Kaan Salıcı, çıkışta gazetecilere açıklamada bulundu. Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın toplumun tüm kesimleriyle kavga ettiğini söyleyen Salıcı, sıranın sanatçılara geldiğini belirtti. İstanbul Büyükşehir Belediyesinin Şehit tiyatrolarıyla ilgili aldığı karara muhalefet ettiklerini belirten Salıcı, buna rağmen kararın İBB Meclisi'nde geçtiğini ve Şehit Tiyatrolarının idari yapısının değiştirildiğini öne sürdü. Tiyatro yönetiminin sanatçılardan belediye bürokratlarına geçtiğini ve bunun kabul edilemez olduğunu belirten CHP İstanbul İl Başkanı Oğuz Kaan Salıcı, dünyanın hiç bir yerinde sanatın özelleştirilemeyeceğini kaydetti.
Dava açmalarını talep ediyoruz : Salıcı açıklamasında, "Birazdan CHP İstanbul Büyükşehir Belediyesi grubu olarak, Büyükşehir Belediye Başkanlığı'nın Şehir Tiyatrolarının çalışma yönetmeliğinin değiştirilmesine yönelik olarak yaptığı değişikliği mahkemeye taşıyacağız. CHP olarak bu bizim yasal hakkımız. Daha önce mecliste 'Hayır' oyu verdiğimiz, şerh düştüğümüz ve gerekçeleri izah ettiğimiz konuyu yargıya taşıyacağız. Bunu sadece bizim yargıya taşımamız yetmez, bu konudan etkilenen bütün sanatçı dostlarımızın, bütün vatandaşlarımızın da dava açmalarını talep ediyoruz" diye konuştu. Yapılan açıklamanın ardından CHP'li kalabalık bir grup mahkeme önünde toplanarak İl Başkanı Salıcı'ya destek verdi.
http://www.cnnturk.com/2012/turkiye/05/08/chp.ibbyi.mahkemeye.verdi/660278.0/index.html
7. MHP Genel Başkanı Bahçeli, 'Anayasa için masadan kalmayacağız' ve 'Başkanlık sistemine karşıyız' dedi :
08.05.2012
Bahçeli, "Değişik siyasi partiler, üniversiteler, dernek ve vakıflar ile temasa geçilmiş bunların görüşleri alınmıştır. Biz elimizi taşın altına koyma hazırız ve bunda da son derece kararlıyız. Herkes bilmelidir ki, MHP sonuna kadar masada oturacak üzerine düşen ne varsa yerine getirecektir. Yeni anayasanın en kısa zamanda tamamlanması en büyük dileğimizdir. Hepsinden de önemlisi yeni anayasa Cumhuriyetin ruhuna zarar vermeyecek bir güvence sunmalıdır."
Başkanlık sistemi tartışmalarıyla ilgili görüşlerini açıklayan Devlet Bahçeli, "Başkanlık sistemini uygun bulmuyoruz" dedi.
http://www.ntvmsnbc.com/id/25347043
8. Milli Eğitim Bakanlığı, 2012-2013 eğitim ve öğretim yılı için, 30 Eylül 2012 tarihi itibarıyla 66 ayını tamamlayan tüm çocukların kayıt işlemlerinin e-okul sistemi üzerinden merkezi olarak yapılmasını, 60-66 ay arasındaki çocukların ise velisinin yazılı isteği ile gelişim yönünden hazır olduğu anlaşılanların ilkokula devamlarının sağlanmasını kararlaştırdı :
09.05.2012
Milli Eğitim Bakanı Ömer Dinçer, “12 Yıllık Zorunlu Eğitime Yönelik Uygulamalar” konulu genelge yayımladı. 6287 sayılı İlköğretim ve Eğitim Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun ile zorunlu eğitim süresinin 8 yıldan 12 yıla çıkarıldığı ve bazı yeni uygulamaların gündeme geldiğini anımsatan Dinçer, yeni uygulamaların daha etkili ve verimli bir şekilde yürütülmesini sağlamak amacıyla söz konusu kanunla getirilen düzenlemelerle ilgili olarak yapılacak uygulamaları açıkladı.
Zorunlu eğitimin 4 yıl ilkokul, 4 yıl ortaokul ve 4 yıl da lise eğitimini kapsadığını belirten Dinçer, öğrencilerin öğrenim gördüğü birinci 4 yılın (1, 2, 3, 4. sınıflar) ilkokul, ikinci 4 yılın (5, 6, 7, 8. sınıflar) ortaokul ve üçüncü 4 yılın (9, 10, 11, 12. sınıflar) ise lise şeklinde isimlendirileceğini kaydetti.
Genelgeye göre, ilkokullar ile ortaokullara ilköğretim veya ilköğretim kurumları, liselere ise ortaöğretim veya ortaöğretim kurumları denilmeye devam edilecek.
Veliler, okul yönetimleri ve mülki amirler ilköğretim öğrencilerinde olduğu gibi ortaöğretim öğrencilerinin de okula devamını sağlamakla yükümlü olacak.
2012-2013 eğitim ve öğretim yılı için 30 Eylül 2012 tarihi itibarıyla 66 ayını tamamlayan tüm çocukların okul kayıt işlemleri e-okul sistemi üzerinden merkezi olarak yapılacak.
60-66 ay arasındaki çocukların ise velisinin yazılı isteği ile gelişim yönünden hazır olduğu anlaşılanların ilkokula devamları sağlanacak. Diğer öğrenciler okul öncesi eğitime yönlendirilecek. Ayrıca okul öncesi eğitimde 48-60 ay arası çocuklar için 2013 yılı sonuna kadar belirlenmiş olan yüzde 100 okullaşma hedefi devam edecek.
Okul öncesi eğitim için 30 Eylül 2012 tarihi itibarıyla 37-66 ay arasındaki çocukların anaokulunda veya uygulama sınıflarında, 48-66 ay arasındaki çocukların ise ana sınıflarında eğitim almaları sağlanacak.
2011-2012 eğitim ve öğretim yılında ilköğretim 4. sınıfta okuyan ve bir üst sınıfa geçen öğrencilerin 2012-2013 eğitim ve öğretim yılında ortaokul 5. sınıfa kayıtları e-okul sistemi üzerinden yapılacak. Ancak 2012-2013 eğitim ve öğretim yılında eğitim öğretime başlamış olan imam hatip ortaokullarına devam etmek isteyen 5. sınıf öğrencilerinin kayıtları bu okullara yapılacak.
İlkokul, ortaokul ve lisenin bağımsız olarak düzenlenmesine öncelik verilecek : İlköğretimi tamamlayan öğrencilere diploma verilmeyecek, 12 yıllık zorunlu eğitim sonunda ortaöğretim diploması verilecek.
2011-2012 eğitim ve öğretim yılında 8. sınıfta okuyan öğrencilerden Seviye Belirleme Sınavı (SBS) sonuçlarına göre öğrenci alan ortaöğretim kurumlarından herhangi birine yerleşemeyen öğrenciler ile bu sınava katılmayan öğrencilerin tamamının tercihleri doğrultusunda ortaöğretim kurumlarına kayıt yapmaları sağlanacak.
Yatılı ilköğretim bölge okullarının (YİBO) yatılı kısımlarında sadece ortaokul (5, 6, 7 ve 8. sınıf) öğrencileri yatılı olarak kalacak. İlkokul öğrencilerinin ise köy okullarında veya taşımalı olarak diğer ilkokullar ile yatılı YİBO'larda gündüzlü olarak öğrenimlerine devam etmeleri için gerekli tedbirler alınacak.
Genelgede, kanunun “İlköğretim kurumlarının ilkokul ve ortaokul olarak bağımsız okullar halinde kurulması esastır. Ancak imkan ve şartlara göre ortaokullar, ilkokullarla veya liselerle birlikte de kurulabilir” hükmünün yer aldığı anımsatılarak, bu bağlamda 2012-2013 eğitim ve öğretim yılında özellikle ilkokul birinci sınıfa kaydolacak öğrenci sayılarının da dikkate alınarak okullarla ilgili gerekli planlamaların acilen yapılması ve uygulamada herhangi bir aksaklığa meydan verilmemesi için şu tedbirlerin alınması gerektiği kaydedildi:
“Fiziki şartların uygun olduğu durumlarda ilkokul, ortaokul ve lisenin bağımsız olarak e öncelik verilecek.
Okulların fiziki ortamları, öğrencilerin gelişim özellikleri dikkate alınarak düzenlenecek.
Aynı bina içerisinde ilkokul ile ortaokulun veya ortaokul ile lisenin birlikte bulunması durumunda, okul giriş çıkış kapıları ile bahçe gibi ortak kullanım alanlarının öğrencilerin yaş seviyeleri dikkate alınarak imkanlar dahilinde düzenlenmesi sağlanacak.
İmam hatip ortaokullarının bağımsız ortaokul olarak kurulmasına öncelik verilecek, bunun mümkün olmadığı durumlarda imam hatip liseleri ile birlikte kurulabilecek. Ancak bu durumda imam hatip ortaokulu öğrencileri ile imam hatip lisesi öğrencilerinin okul giriş-çıkış kapıları ile bahçe gibi ortak kullanım alanlarının öğrencilerin yaş seviyeleri dikkate alınarak imkanlar dahilinde düzenlenmesi sağlanacak.
Şartların uygun olmaması durumunda aynı binada bulunan ilkokul ve ortaokul için ikili öğretim uygulaması yapılabilecek. İkili öğretim yapan okullarda ortaokullar sabahçı, ilkokullar ise öğlenci olarak eğitim öğretim faaliyetlerini yürütecek.
Çeşitli sebeplerle kapalı bulunan okulların ihtiyaç halinde yeniden kullanıma açılması için gerekli tedbirler alınacak. Ortaokulların ilkokul veya liselerle birlikte aynı binada kurulması halinde okulun bir müdürü bulunacak. Bunun için binada daha önce görev yapan okul müdürü yeni uygulamaya göre iş ve işlemleri yürütecek. Örneğin ilkokul ve ortaokulun aynı binada bulunması durumunda mevcut okul müdürü ilkokul ve ortaokulun yönetiminden sorumlu olacak. Ortaokulun lise ile birlikte kurulması durumunda ise lise müdürü ortaokulun iş ve işlemlerini de yürütecek.”
Taşımalı eğitim de düzenlenecek : Eğitimi 12 yıla çıkaran kanunla ilkokul 4 yıllık eğitim öğretim veren kurum olarak tanımlandığından, birleştirilmiş sınıf uygulamaları 1, 2, 3 ve 4. sınıfları kapsayacak şekilde uygulanacak.
MEB Taşımalı İlköğretim Yönetmeliği kapsamında taşınan ilköğretim çağı öğrencileri için söz konusu yönetmeliğin ilgili maddelerindeki belirtilen “1-3. sınıf öğrenci sayısının 10'un altında olması” ifadesi, “1-4. sınıf öğrenci sayısının 10'un altında olması”, “4-8. sınıflar” ifadesi ise “ortaokul 5-8. sınıflar” şeklinde dikkate alınarak uygulanacak.
Taşıma merkezi olan okullarda birleştirilmiş sınıf uygulaması yapılmayacak ve yapılan taşıma planlamaları bu doğrultuda yeniden düzenlenerek, ihalelerin zamanında bitirilmesi sağlanacak.
Kanun gereği 2012-2013 eğitim ve öğretim yılından itibaren zorunlu eğitim kapsamındaki ortaöğretim (lise) öğrencilerinin taşınmasına yönelik planlamaların, taşımalı ilköğretim uygulaması ile uygulama birliği sağlanması bakımından, ilköğretim ile eş zamanlı olarak tamamlanması sağlanacak.
Bakan Dinçer, genelgede, 2012-2013 eğitim ve öğretim yılından itibaren başlayacak olan 12 yıllık zorunlu eğitim uygulamalarının herhangi bir aksaklığa sebebiyet vermeden
etkili ve verimli bir şekilde gerçekleşmesi için belirtilen konularla ilgili olarak valiliklerce acilen her türlü tedbirin alınması hususunda talimatta bulundu.
http://www.hurriyet.com.tr/gundem/20514757.asp
9. Tokat’ta özel bir hastanede beyin cerrahi uzmanı olarak görev yapan Mehmet Cengiz Çepoğlu, ’Oğlunuzda tümör yok’ diye müjde verdiği hasta yakınlarının saldırısına uğradı. Yaralanan uzman doktorun 1 ay hekimlik yapamayacağı öğrenildi :
09.05.2012
Olay, Turhal ilçesinde yaşayan Aslan Gani A., rahatsızlanan 13 yaşındaki oğlu T.A.’yı tedavi için bazı hastanelere götürdü. Yapılan mueyenelerde çocuğun beyninde tümör olduğu teşhisi konuldu. Oğlunun beyninde tümör olduğunu sanan baba Aslan Gani A., tedavi için özel hastaneye getirdi. Burada beyin cerrahi uzmanı olarak görev yapan Mehmet Cengiz Çepoğlu tarafından tedavi altına alınan T. A.’nın beyninde tümör değil gliozis olduğu tespit edildi. Uzman doktor Mehmet Cengiz Çepoğlu, iki yıldır oğlunun beyninde tümör olduğunu bilen babaya müjdeli haberi verdikten sonra polikinlikte saldırıya uğradı. Saldırıda burnu ve elinde kırıklar oluşan doktor Çepoğlu’nu meslektaşları kurtardı. Doktoru darp eden hasta yakını Aslan Gani A., polis tarafından gözaltına alındı.
Hastanede polise ifade veren Doktor Çepoğlu, başka hastanelerde 13 yaşındaki T.A’nın beyninde tümör olduğu teşhisi konulduğunu, kendisinin ise bunun aksine tümör olmadığı yönünde müjdeli haber verdiğini belirterek, "Şimdi ben bir aileye müjde verdim. Pek çok hekimi gezmişler, dolaşmışlar beyninde tümör olduğunu söylemişler. Ben gözünüz aydın beyinde tümör yok, gliozis var. İlaçlarını düzenleyeceğiz dedim ve mutlu şekilde çıktılar.
Yarım saat sonra tekrar geldiler, ’Bırak bu gliozis işlerini biz sizi şikayet edeceğiz’ dediler. Sonrada saldırdılar. Başka diyeceğim bir şey yok. Gliozis kelimesine internetten bakmaları için eğildim not yazarken babası burnuma vurdu. Kendimi korurken de elime vurdu" dedi. Saldırı sonrası elinde oluşan kırıklar nedeniyle yarın ameliyat olacağını söyleyen Çepoğlu, "Acil beyin ameliyatı olması gereken hastalarıma müdahale edemeyeceğim. Yoğun bakımda bir hastam var. İstanbul’dan ameliyat olmaya geldi. Bir omurilik tümörü var. Sivas’tan, ayağı kötü bir hastam var, Amasya’dan geldi. Bunların ameliyatını gidip hastalara bu olaydan dolayı yapamayacağımı söyleyeceğim.
Çok üzgünüm. En çok yoğun bakımdaki hastama üzülüyorum. 1 ay meslektaşlarım hekimlik yapamayacağımı söyledi. Ben cerrahım. Müjdenin karşılığında böyle bir şey oldu. Kimsenin inanacağını zannetmiyorum ama inşallah inanırlar" diye konuştu.
Hastanenin Genel Müdürü Doktor Dursun Bulut ise yaşanan olayı kınayarak, sağlık çalışanlarına böyle bir saldırının yapılmasının kamuoyunun takdirine bıraktığını söyledi. Doktor Mete Bayburtlu da meslektaşının yarın ameliyata alınacağını belirterek yetkilileri göreve davet etti. Bu arada doktora saldıran Aslan Gani A.’nın yarın adliyeye sevk edileceği öğrenildi.
http://www.cnnturk.com/2012/guncel/05/09/mujde.veren.doktora.dayak/660364.0/index.html
10. Dayakçı polislere' hakimden flaş istek :
09.05.2012
İzmir ’de ailesiyle gittiği eğlence yerinde yanında kimliği bulunmadığı için Karabağlar Karakolu’na götürülen, burada iki polis tarafından dakikalarca şiddet gören Fevziye Cengiz'in yaşadıkları infial yaratmıştı. Dayağın görüntülerinin ortaya çıkmasının ardından Cengiz hakkında polislere hakaret ettiği, koluna eliyle vurduğu, tırmaladığı ve ittiği gerekçesiyle 6.5 yıla kadar hapis istemiyle dava açılırken polislere ise “basit yaralama” suçundan 1.5 yıla kadar hapis istemiyle dava açılmıştı.Hakim, polislerin işkence suçundan yargılanması gerektiğini belirterek görevsizlik kararı verdi, dosyayı Ağır Ceza Mahkemesi 'ne gönderdi.
İzmir’de ailesiyle gittiği eğlence yerinde yanında kimliği bulunmadığı için Karabağlar Karakolu’na götürülen, burada iki polis tarafından dakikalarca şiddet gören Fevziye Cengiz'in yaşadıkları infial yaratmıştı. Dayağın görüntülerinin ortaya çıkmasının ardından Cengiz hakkında polislere hakaret ettiği, koluna eliyle vurduğu, tırmaladığı ve ittiği gerekçesiyle 6.5 yıla kadar hapis istemiyle dava açılırken polislere ise “basit yaralama” suçundan 1.5 yıla kadar hapis istemiyle dava açılmıştı.
http://haber.gazetevatan.com/dayakci-polislere-hakimden-flas-istek/449200/1/Gundem
11. 13 yaşındaki kızı satın alan hırdavatçı intihar etti : 13 yaşındaki kızı satın alan hırdavatçı cezaevinde intihar etti :
09.05.2012
ANTALYA’da, 6 yıl önce 13 yaşında olan E.Y.’yi 5 bin lira karşılığında babası Osman Y.’den sözleşmeyle satın aldığı gerekçesiyle 24 yıl hapis cezasına çarptırılan hırdavatçı 54 yaşındaki Yusuf A., iddiaya göre saat 11.00 sıralarında cezaevinin revirinde kendisini asarak intihar etti.
19 yaşında olan E.Y., iddiaya göre 2006 yılında, henüz 13 yaşındayken babası Osman Y. tarafından, oğlunun çalıştığı inşaat malzemeleri dükkanının sahibi Yusuf A.’ya 5 bin lira karşılığında satıldı. Küçük kızın babası ile işadamı arasında yapılan satış, sözleşmeyle de imza altına alındı. E.Y.’nin vesikalık fotoğrafının da yapıştırıldığı sözleşmeye, "Kızımı 5 milyon (5 bin TL) liraya sattım. 12.2.2006 tarihi itibariyle kızım E.Y.’yi Yusuf A.’ya teslim ediyorum. Parayı peşin aldım. Yukarıdaki tarihten itibaren Yusuf A.’nın kontrolünde olacaktır. Baba olarak rıza gösteriyorum’ dedi. İmzalandı" diye yazıldı. Sözleşmenin en altına ise küçük kızın ismi açılarak "E.Y.’ye soruldu. ’Babamın rızasını ben de kabul ediyorum’ dedi. İmzaladı" diye yazılarak, küçük kızın imzası alındı. İlköğretim 6’ncı sınıf öğrencisi E.Y.’nin durumu okuldaki öğretmenine anlatması üzerine ortaya çıkan olaydan sonra Kemer ve Antalya adliyeleri arasında gidip gelen dava, geçen 30 Ocak’ta Antalya 1’inci Ağır Ceza Mahkemesi’nde görülmeye başlandı.
AİLE İZİNİ KAYBETTİRDİ : Doğan Haber Ajansı’nın, ilköğretim okulu öğrencisi kızın babası tarafından sözleşmeyle satılması ve alan kişinin de kıza tecavüz ettiği iddiasıyla tutuklandığına yönelik haberi geniş yankı uyandırdı. Gazeteler olayı ’Utanç’, ’Sözleşmeli sapık’, ’Utanç vesikası’, ’Sözleşmeyle kızını sattı’, ’Kölelik sözleşmesi’, ’Utanç belgesi’ manşetleriyle okuyucularına duyurdu. Sivas’ta babaevinde ortaya çıkan E.Y.’nin annesi Gülay Y. ve babası Osman Y., olayın ortaya çıkmasının ardından televizyon ekranlarından kendini savundu. Aile bir süre sonra da Sivas’tan taşınarak izini kaybettirdi.
24 YIL HAPİS CEZASI ALDI : Geçen 15 Mart’ta yapılan duruşmada anne Gülay Y. ve baba Osman Y.’nin de sanık olarak yargılanması kabul edildi. 26 Mart’ta yapılan karar duruşmasında ise Antalya 1’inci Ağır Ceza Mahkemesi, Yusuf A.’yı, ’cinsel istismar amaçlı kişiyi hürriyetinden yoksun bırakma’ ve ’zincirleme olarak cinsel saldırı’ suçlamalarından 24 yıl hapis cezasına çarptırdı. Baba Osman Y.’ye de ’cinsel amaçlı özgürlüğünün kısıtlanmasına ve cinsel saldırıya yardım etmek’ suçlamalarından 7 yıl 9 ay 22 gün hapis cezası verildi. Mahkeme heyeti, ayrıca nerede olduğu bilinmeyen Osman Y.’nin 3 yıl 10 ay 22 gün de velayet hakkının ertelenmesine karar verdi. Mahkeme davanın Yargıtay aşaması olduğu için savcının istediği baba Osman Y. hakkındaki yakalama ve tutuklama talebini reddederek, dava dosyanın Yargıtay’dan dönünceye kadar beklenmesine karar verdi. Baba ile aynı ceza maddelerinden yargılanan ev kadını anne Gülay Y.’nin ise evinde otorite sahibi olmaması ve kendi başına karar alamayacağı gerekçesiyle beraatına karar verildi.
REVİRİN BANYOSUNDA KENDİNİ ASTI : Karar duruşmasından sonra tekrar Antalya L Tipi Kapalı Cezaevi’ne götürülen Yusuf A., kalp, şeker ve tansiyon rahatsızlıkları nedeniyle bir süredir revirde tedavi görüyordu. Revirde infaz memurlarının yaptığı sabah sayımının ardından banyoya giren Yusuf A., uzun süre çıkmayınca revirde kalan diğer 3 mahkum merak ederek banyoya girdiğinde cesediyle karşılaştı. Saat 11.00 sıralarında intihar eden Yusuf A’nın, banyoda duş aldıktan sonra üzerinde bulunan pijamayı yırtıp ip şekline getirdiği ve onunla da kendisini banyonun demirden yapılmış pencere pervazına astığı belirtildi.
BASIN SÖZCÜSÜ: "SORUŞTURMA BAŞLATILDI" : Antalya Cumhuriyet Başsavcı Vekili ve Adliye Basın Sözcüsü Hüseyin Güler, Yusuf A.’ın intiharıyla ilgili soruşturma başlatıldığını söyledi. Güler, "Devletin emanetinde olan tüm diğer olaylar gibi bu olayda da rutin olarak yapılan idari ve cezai soruşturması başlatılmıştır. Konuyla ilgili klasik otopsimizi yaptık. Her türlü şüpheden uzak bilgilerin toplanması için vücudundan bazı parçalar, kan örnekleri, mide atıkları gibi otopsi için gerekli her doküman alınmıştır. Her hafta yaptığı telefon konuşmalarının tapeleri, dökümanları toplanıyor. Ayrıca cezaevlerinde meydana gelen her adli olayda olduğu gibi bu olayda da cezaevi yönetimi ve sorumlular hakkında idari soruşturma da başlatılmıştır. Cenazeyi alması için ailesi bilgilendirilmiştir" diye konuştu.
http://haber.gazetevatan.com/13-yasindaki-kizi-satin-alan-hirdavatci-intihar-etti/449247/1/Gundem
12. Devlet Petkim'den tamamen çıktı :
09.05.2012
Özelleştirme Yüksek Kurulu (ÖYK), Petkim’deki yüzde 10,32’lik kamu hissesinin nihai pazarlık görüşmesinde, 168 milyon 500 bin dolarla en yüksek teklifi veren Socar
Turkey Enerji AŞ ve Socar International DMCC OGG’ye satışını onaylandı.
Özelleştirme İdaresi Başkanlığı’nın Kamu Aydınlatma Platformu’na gönderdiği, Özelleştirme İdaresi Başkan Vekili Ahmet Aksu imzalı açıklamada, Petkim Petrokimya Holding AŞ’nin sermayesindeki yüzde 10,32 oranındaki kamu hissesinin satış yöntemiyle özelleştirilmesine ilişkin yapılan ihale sonucunda, sözkonusu kamu hissesinin 168 milyon 500 bin dolarla Socar Turkey Enerji AŞ ve Socar International DMCC OGG’ye ihale şartnamesi çerçevesinde satılmasının ÖYK tarafından bugün onaylandığı belirtildi.
Bu arada, 1987 yılında özelleştirme kapsamına alınan Petkim’in, İzmit-Yarımca’da bulunan üretim kompleksi, 2001 yılında 60 milyon dolar bedelle satılmış, kalan kısmının özelleştirme ihale süreci ise 20 Ocak 2003 tarihinde tarihinde başlamıştı. 6 Haziran 2003 tarihinde yapılan ihaleyi ise Standart Kimya Petrol Doğalgaz Sanayi ve Ticaret AŞ kazanmıştı. Ancak, Standard Kimya Petrol Doğalgaz Sanayi ve Ticaret AŞ’nin, Özelleştirme Yüksek Kurulu tarafından verilen süre içerisinde yükümlülüklerini yerine getirmemesi sonucunda, Petkim ihalesi iptal edilerek, Standart Kimya’nın 10 milyon dolar tutarındaki geçici teminat mektubu irat kaydedilmişti. Petkim’in yüzde 88,86’sına tekabül eden Özelleştirme İdaresi Başkanlığı hissesinin blok satış yöntemiyle özelleştirilmesi amacıyla, 26 Ağustos 2003 tarihinde yeniden ihaleye çıkılmış, ancak, son teklif verme tarihi olan 30 Ocak 2004’te yeterli teklif verilmediği için ihale iptal edilmişti.
Yüzde 34,5’i, 2005’te halka arz edilmişti : Nisan 2005 tarihinde Petkim’in sermayesindeki yüzde 34,5 oranındaki hissesi halka arz edilmişti. PETKİM’in sermayesindeki, yüzde 51 oranındaki kamu hissesinin blok satış yöntemi ile özelleştirilmesine ilişkin ihale sürecinde, 5 Temmuz 2007’de yapılan nihai pazarlık görüşmelerinde, en yüksek teklifi 2 milyar 50 milyon dolarla TransCentralAsia Ortak Girişim Grubu vermişti.
Ancak, daha sonra ihalede 2 milyar 40 milyon dolar ile ikinci en yüksek teklif veren Socar-Turcas-Injaz Ortak Girişim Grubu ile sözleşme imzalanmıştı. Petkim yüzde 51 hissesi 2008 yılında Socar&Turcas Petrokimya AŞ’ye devredilen Petkim, 1965’de TPAO öncülüğünde kuruldu. Petkim, İzmit-Yarımca Kompleksinde 1970 yılında, önce 5 fabrikayı işletmeye açtı daha sonraları diğer fabrikalar bunu takip etti. Hızla artan talebi karşılamak için Petkim’in ikinci kompleksinin Aliağa’da kurulması kararlaştırıldı. Aliağa Kompleksi projelendirildiği yıllardaki mevcut en ileri teknolojiler ve optimum kapasitelere sahip olarak kuruldu ve 1985 yılında işletmeye alındı.
Petrokimyasal ara ve nihai ürünler üreten ve satan Petkim’in net satışı 2 milyar 909 milyon lira. 2 bin 631 personele sahip olan Petkim’in pazar payı ise yüzde 26 civarında bulunuyor. Bu arada, yüzde 51’i Socar Turcas Petrokimya AŞ’ye ait olan Petkim’in yüzde 38,68 hissesi İMKB’de işlem görüyor.
http://haber.gazetevatan.com/devlet-petkimden-tamamen-cikti/449205/2/Ekonomi
http://ekonomi.haberturk.com/makro-ekonomi/haber/740961-korfezin-incisi-artik-azerilerin
13. Mardin’in Bilge Köyü’nde 2009 yılı Mayıs ayında meydana gelen katliamla ilgili Çorum Ağır Ceza Mahkemesi’nin kararının Yargıtay tarafından bozulması üzerine, sanıklardan 3’ü bugün bir kez daha hakim karşısına çıktı :
09.05.2012
Katliamın sorumlusu ve planlayıcısı olduğu ileri sürülen Mehmet Çelebi, 10 çocuğunun en az 7’sinin, öldürdüğü Fesih Çelebi’den olduğunu ileri sürerek, "Bu olay tamamen namus meselesinden kaynaklanmıştır" dedi.
Mardin’in Mazıdağı İlçesi’ne bağlı Bilge Köyü’nde 4 Mayıs 2009 yılı akşamı 7’si çocuk 44 kişinin öldürüldüğü, 3 kişinin yaralandığı katliamla ilgili sanıklar güvenlik nedeniyle Çorum Ağır Ceza Mahkemesi’nde yargılandı. Yerel mahkeme 2010 yılı Nisan ayında yapılan son duruşmada katliamın planlayıcısı olan tutuklu sanıklar ‘Şıh Mehmet’ lakaplı Mehmet Çelebi (45), kardeşi Abdülhakim Çelebi (35), Mehmet Emin Çelebi (37), Mehmet Sait Çelebi (42), Ömer Çelebi (44) ve Süleyman Çelebi’nin (46) her birine 44’er kez ağırlaştırılmış ömür boyu hapis cezası verdi. Diğer tutuklu 2 sanıktan ‘Şıh Mehmet’in oğlu M.Ş.Ç.’ye, 18 yaşından küçük olduğu için 44’er kez 15’er yıl hapis, evinde el bombası ve fişek bulunan Ahmet Çelebi’yi de toplam 15 yıl hapis cezasına çarptırdı. Sanıkların avukatlarının itirazı üzerine Yargıtay 1’inci Ceza Dairesi, Mehmet Çelebi hakkında verilen 44 kez ömür boyu hapis cezasının 43’ünü onarken, Fesih Çelebi’nin öldürülmesinden olanı bozarak Mehmet Çelebi’nin 10 çocuğuna DNA testi yapılmasını istedi. Ayrıca Yargıtay, 44 kez ömür boyu cezasını onadığı Abdülhekim Çelebi’ye ruhsatsız silah bulundurmak suçundan verilen ceza ile evinde bomba ve mermi bulunan Ahmet Çelebi’nin mermilerden aldığı cezayı bozarak dosyayı yerel mahkemeye gönderirken, cezaevinde geçen yıl intihar eden Süleyman Çelebi’nin davasının ise düşürülmesine karar verdi.
AĞLAYARAK SAVUNMA YAPTI : Çorum Ağır Ceza Mahkemesi’nde geniş güvenlik önlemleri altında bugün yapılan duruşmaya Mehmet Çelebi, kardeşi Abdülhekim Çelebi ve Ahmet Çelebi katıldı. Olayın tamamen namus meselesi olduğunu tekrar eden Mehmet Çelebi şöyle dedi:
“DNA testi sonuçları gelsin. Allah’ın adına yemin ederim ki, 10 çocuğumun en az 7’si Fesih Çelebi’den çıkacak. Ben bu olayı namus için yaptım. 17 yıl devletime korucu olarak hizmet verirken, dağlarda teröristlerle mücadele ederken, eşim Fersi Fesih Çelebi ile ilişkiye girmiş. Ben de bunu duydum ve onları takibe aldım. Bir gün bunları suç üzeri yakaladım. DNA testinin yapılmasını istiyorum. Yakaladım ve gereken cezayı verdim."
KÖYDE 2 FAİLİ MEÇHULÜN FAİLLERİNİ BİLİYORUM :Ağlayarak savunma yapan Mehmet Çelebi, Bilge Köyü’nde iki kişinin öldürüldüğünü belirterek, "2 tane faili meçhul cinayet var. Bu olaya tanığım. Kimin öldürdüğünü biliyorum. Vicdan azabı çekiyorum" diye konuştu. Mahkeme başkanı ise sanıktan avukatı aracılığıyla Cumhuriyet Savcısına suç duyurusunda bulunmasını söyledi.
AĞABEYİM ÖLDÜR DEDİ :Duruşmada savunma yapan Abdülhekim Çelebi ise, "Kadınlar dışarıya çıkacaktı. Ben ’Şıh Mehmet’e ne yapayım’ diye sordum. O da ’öldür hepsini’ dedi. Ben de ateş ettim. Çok pişmanım her şey aniden oldu" diye konuştu. Evinde bomba ve fişek bulunan Ahmet Çelebi ise, bulunan malzemenin kendisine ait olmadığını ileri sürerek tahliyesini istedi. Mahkeme heyeti, Mehmet Çelebi’nin 10 çocuğunun DNA testinin sonuçlarının beklenmesine karar vererek duruşmayı erteledi. Öte yandan Mehmet Çelebi’nin, eşi Fersi Çelebi’den geçen ocak ayında boşandığı belirtildi.
http://www.hurriyet.com.tr/gundem/20519254.asp
14. Başkanlık Sistemi'ne yargıdan ilk yorum :
10.05.2012
DANIŞTAY’IN 144’üncü kuruluş yıldönümü nedeniyle düzenlenen törende Danıştay Başkanı Hüseyin Karakullukçu, ’Başkanlık Sistemi’ ile ilgili açıklamalarda bulundu. Karakullukçu, "Son günlerde gündemde olan ’Başkanlık Sistemi’nin tartışılmaya değer ve demokratik bir yönetim modeli olduğu kanaatindeyiz. Bu sistemin siyasi bir istikrar doğurması, ekonomiye olumlu yansıması, başarılı bir kuvvetler ayrılığı modeli önermesi gibi bazı avantajları bulunmaktadır" diye konuştu. Danıştay’ın 144’üncü kuruluş yıldönümü ve Danıştay ve İdari Yargı Günü dolayısıyla tören düzenlendi. Törene, Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan ve Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç da katıldı. Devletin bireylerin hak ve özgürlüklerini koruduğunu ve yönetenlerin de hukuka bağlı olmasını sağladığını belirten Danıştay Başkanı Hüseyin Karakullukçu, "Hukuk devleti anlayışının devletin işleyişine hakim olması bir çağdaşlık ve gelişmişlik göstergesidir. Anayasa, Türkiye Cumhuriyeti’nin bir hukuk devleti olduğunu ilan etmektedir. Anayasada bu ilkenin yer alması çok önemlidir. Ancak yeterli değildir. Buna hayat verecek hukuki ve kurumsal altyapının da mutlaka kurulması gerekir" dedi.
DANIŞTAY’IN TEMEL ALDIĞI TEK ÖLÇÜT HUKUKUN KENDİSİDİR : Danıştay Başkanı Hüseyin Karakullukçu, "Danıştay, hukuk devletinin ülkemizin gelişmesi yolunda çaba sarf eden bir yüksek yargı organıdır. Danıştay adalet dağıtma görevini yerine getirirken tarihe not düştüğünün farkındadır. Danıştay verdiği kararların gelecek nesiller tarafından değerlendirileceğini ve hukuk devleti ile demokrasiye katkısı yönünden irdeleneceğini bilmektedir. Görevini yerine getirirken Danıştay’ın temel aldığı tek ölçüt hukukun kendisidir" diye konuştu.
ANAYASA ÇALIŞMALARINI ÖNEMSİYORUZ : Anayasa çalışmalarına değinen Karakullukçu, "Hazırlıkları geniş kitlelerin katılımıyla yürütülen yeni anayasa çalışmalarını önemsiyor, destekliyor ve bu fırsatın değerlendirilmesi için elimizden gelen katkıyı vermeye hazır olduğumuzu ifade etmek istiyoruz. Bunun ülkemizin uygar dünya ile bütünleşmesi adına büyük bir adım olduğunu biliyoruz. Ancak yeni anayasa hazırlıkları kapsamında dikkate alınması gereken bazı önemli noktaların olduğu kanısındayız" dedi.
DEVLET DÜZENLENİRKEN HİZMET ESASLI OLMASINDA YARAR VAR : Üzerinde durulması gereken bir başka hususun yeni anayasada devletin nasıl yer aldığı ile ilgili olduğunu belirten Karakullukçu, "Öncelikle devletin şeklinin Cumhuriyet olduğu ve Cumhuriyet’in demokratik ve laik olduğu ve hukuku esas aldığı vurgulaması toplumumuzun her kesimi tarafından kabul gören ve evrensel değerlerle uygun olması nedeniyle de mutlaka korunması gereken özelliktir. Bununla birlikte devletin daha akıcı bir şekilde örgütlenmesi ihtiyacı ötelenemez. Devlet düzenlenirken bunun hizmet esaslı olması, verimli bir şekilde çalışması, hesap verebilir olması ve bireylerine en kısa sürede cevap verebilecek esneklikte olmasında yarar vardır" diye konuştu.
BAŞKANLIK SİSTEMİ’NİN DEMOKRATİK YÖNETİM MODELİ OLDUĞU KAANATİNDEYİZ : Modern batı demokrasisinde olduğu gibi devletin idaresinin küçük ama etkin bir şekilde oluşturulmasını gerektiğini ifade eden Karakullukçu, şunları söyledi: "Devlet kendi halinde süre giden yaşama müdahil olmamalıdır. Toplum içinde yersiz yere görülmemelidir. Son günlerde gündeme düşen ’Başkanlık Sistemi’nin tartışılmaya değer ve demokratik bir yönetim modeli olduğu kanaatindeyiz. Bu sistemin siyasi bir istikrar doğurması, ekonomiye olumlu yansıması, başarılı bir kuvvetler ayrılığı modeli önermesi gibi bazı avantajları bulunmaktadır. Yaşadığımız coğrafyanın zorluğu gözetilmek ve halkımızın beklentilerini değerlendirmek suretiyle bunun anayasa yapımı sürecinde tartışılıp değerlendirilmesi ve sistemin gerekli olup olmadığına dair bir karar verilmesi hukuk devleti ilkesi ile çelişmemektedir."
http://haber.gazetevatan.com/baskanlik-sistemine-yargidan-ilk-yorum/449414/1/Gundem
15. Büşra Ersanlı, Nuray Mert ve Ahmet Şık'a ödül :
10.05.2012
Dünyanın en cesur kadınlarından insan hakları savunucusu, yayıncı Ayşe Nur Zarakolu onuruna her yıl verilen "Düşünce Özgürlüğü" ödüllerini bu yıl Büşra Ersanlı adına ablası Sırma Evcan, Nuray Mert ve Tutuklu Gazeteciler adına Ahmet Şık dün akşam İnsan Hakları Derneği İstanbul Şubesi'nde ailenin tercih ettiği sade ve samimi bir törenle aldılar.
http://www.cumhuriyet.com.tr/?hn=336486
16. 27 Nisan'a dokunulmadı : Başbakan Erdoğan'ın 28 Şubat soruşturması kapsamında gerçekleştirilen operasyon ve gözaltılar için "Bu dalgalarda ülke boğulur, rahatsızız" sözlerinin ardından bu kez de Meclis Darbe ve Muhtıraları Araştırma Komisyonu toplantısında 27 Nisan e-muhtırası ile ilgili alt komisyon kurulması önerisi AKP'li vekillerin oylarıyla reddedildi :
10.05.2012
CHP, Meclis Darbe ve Muhtıraları Araştırma Komisyonu toplantısı sorasında alt komisyonlarla ilgili toplantıya muhalefet şerhi koydu. TBMM Darbe ve Muhtıraları Araştırma Komisyonu’nun alt komisyonları belirlemek için yaptığı toplantıda “27 Nisan” çatlağı yaşandı. AKP’liler, CHP’nin, TSK’nin gece yarısı internet sitesinden hükümete karşı yayımladığı 27 Nisan e- bildirisi için alt komisyon kurulması önerisine karşı çıktı. Bunun üzerine oylama yapıldı ve alt komisyon kurulmadı. Komisyonun CHP’li Üyesi Afyonkarahisar Milletvekili Ahmet Toptaş, T24’e, “Biz demokrasi dışı bütün girişimlerin araştırılmasını istiyoruz. 27 Nisan e-muhtırasını veren insan bizzat 'Muhtıra' olduğunu söylüyor ama AKP’liler bunu kabul etmiyor. Nitekim parmak hesabıyla 27 Nisan e- muhtırasının incelenmesine gerek duyulmadı.
Komisyon Başkanı Nimet Baş, 28 Şubat’la ilgili alt komisyonun gerekli görmesi durumunda inceleyebileceğini söyledi. Böylece, AKP’lilerin demokrasiye ne kadar inandıkları da böylece ortaya çıkmış oldu” dedi. Basına kapalı olarak yapılan toplantıda, 1960 -1971 bir komisyon, 1980 darbesi ve 28 Şubat alt komisyonları kurulması için kararı aldı.
http://www.birgun.net/politics_index.php?news_code=1336653079&year=2012&month=05&day=10
17. Platini:'Düşme olmazsa, Avrupa'da yer alamazsınız :
10.05.2012
Kamuoyu tarafından siyasi kimliğinin yanı sıra sportif kişiliği ile de tanınan eski Devlet Bakanı Kürşad Tüzmen, ''Platini ile konuştum, 'Takımları düşürmezseniz, Avrupa'da yer alamazsınız' dedi'' uyarısında bulundu.
Kamuoyu tarafından siyasi kimliğinin yanı sıra sportif kişiliği ile de tanınan eski Devlet Bakanı Kürşad Tüzmen, ''Platini ile konuştum, 'Takımları düşürmezseniz, Avrupa'da yer alamazsınız' dedi'' uyarısında bulundu.
Özellikle son dönemde farklı spor dallarındaki organizasyonlara katılarak ''sporcu'' yönünü ön plana çıkaran ve sosyal projelere destek veren Tüzmen, AA muhabirine, spor yapamadığı zaman kendisini adeta ''suçlu gibi'' hissettiğini söyledi.
Türkiye'nin 2020 Olimpiyat Oyunları ve UEFA Avrupa Futbol Şampiyonası'na adaylığını değerlendiren Kürşad Tüzmen, ''Türkiye, iki büyük organizasyonun altından kalkar. Futbol Federasyonu ve Türkiye Milli Olimpiyat Komitesi (TMOK) üyesiyim. Michel Platini ile konuştum, 'Takımları düşürmezseniz, Avrupa'da yer alamazsınız' dedi. Benim de takımları düşüreceğim belli. Başbakanımız istemedi (TFF adaylığı). İstemedi, çünkü Fenerbahçeli. Ben de Galatasaraylıyım (Gülerek). Türk sporu yaşasın. Benim hiç makamda, mevkide gözüm yok. Futboldan anlamam ama bildiğim bir şey var, adaletli yönetirim. Bugüne kadar gümrükleri, dış ticareti adaletle yönettim'' dedi.
Sporcu kimliği : Hafta sonu Antalya'da düzenlenen triatlon yarışlarına ve dün Ankara'daki engelliler spor şölenine katılan Tüzmen, ''Spor yapmadığım zaman kendimi 'hayatta bir şey başaramayan adam' olarak düşünürüm'' diye konuştu.
Sporu sevdiğini anlatan Kürşad Tüzmen, ''Spor benim için yaşamın bir parçasıdır. Sporla güne başladığım zaman, o gün benim için daha güzel geçer. Esprili, herkese neşe saçan bir adam haline gelirim. Spor yapmadığım zaman en kötü şekilde suratı asık, insanlara bağıran, çağıran hale geliyorum. Spor bende böyle bir düzgünlük yaratıyor'' diye konuştu.
Sporu aktif olarak da yaptığını anımsatan Tüzmen, şunları dile getirdi:
''Yüzücülüğüm dönemimde 25 yıl kapalı havuz özlemi çektim. Yakalandığım cilt kanserinin asıl nedeni, açık havuzda öğlen saatlerinde yüzmek zorunda olmamdır. Çünkü, hocalarımız öğlen saatlerinde müsaitti. Halk havuzdan çıkarılır, biz yüzerdik. Maruz kaldığımız güneş nedeniyle sırtımızda yaralar oluşurdu. Tesis eksikliği vardı. Bugün tesislerimiz, antrenörlerimiz var ama sporcularımızda ruh yok.''
http://www.aksam.com.tr/platinidusme-olmazsa,-avrupada-yer-alamazsiniz--115140h.html
http://www.htspor.com/futbol/haber/741197-takimlari-dusurmezseniz
18. Nükleer giriş : Toshiba Sinop'ta bir 'ilk'e talip. Gerçekleşirse Türkiye'deki 1 numaralı yatırımı olacak :
10.05.2012
Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanı Nihat Ergün, Toshiba'nın, Sinop'ta yapılacak nükleer santral yatırımında yer almaları konusunda istekli olduğunu belirterek, ''Toshiba nükleer santralin inşaat, işletme ve yatırımı konusunda yerli ortağının da olmasını istiyor'' dedi.
Bir dizi temaslarda bulunmak üzere Japonya'nın Tokyo kentinde bulunan Ergün, temaslarının ikinci gününde, Japonya'nın dev firmalarının üye olduğu en büyük iş federasyonu olan Keidanren üyeleriyle sabah kahvaltıda buluştu.
Bakan Ergün, Japon CEO'lara Türkiye'deki yeni teşvik sistemini ve Türkiye'deki son ekonomik durumu anlatarak, Japon CEO'lardan Türkiye'ye yatırım konusunda ''geç kalmayın'', ''Kararınızı bir an önce verin'' mesajı verdi. TPAO'nun sadece Karadeniz ve Akdeniz'deki arama çalışmalarında değil, başka ülkelerde petrol ve gaz arama sahaları oluşturduğunu ifade eden Ergün, gerekirse TPAO ile Chiyoda'nın üçüncü ülkelerde birlikte hareket edebileceğini anlattığını aktardı.
Ergün, Türkiye'nin Japonya'daki firmalara yakın ilgi göstermesi ve Japon firmaları yakın markaj içine alması gerektiğini dile getirerek, Japon firmaların Türkiye'nin potansiyelinden haberdar olmadıklarını söyledi. Japonya'nın kaçak ve orta boy işletmeleri ile daha yakından ilgilenilmesi gerektiğine değinen Ergün, bu firmaların dışarıya açılma konusunda daha çekingen olduklarını dile getirdi.
Bakan Ergün, Japonya otomotiv yan sanayicileri derneği yöneticileriyle de bir görüşme yaptı. Ergün, Japon firmalarının yan sanayi olarak büyük partner olmadan da Türkiye'de tek başına yatırım yapabileceklerini söyledi. Ergün, Başbakanlık Yatırım Ajansı'nın Türk ve Japon firmalarını bir araya getirerek işbirliği konusunda aracılık edeceğini belirtti.
Ergün Japonya Ekonomi, Ticaret ve Sanayi Bakanı Yukio Edano ile görüşmede Marmaray'ın 2013 yılında tamamlanması konusunda Japon firmalarının motive edilmesini isterken, iki ülke arasında Serbest Ticaret Anlaşması'nın da bir an önce tamamlanması gerektiğini söyledi. Ergün, ''Japonya pazarı gün geçtikçe daralıyor, onlar da farkında. Dışarıya açılmaları gerektiğini biliyorlar. Bu anlamda KOSGEB görev üstlenebilir'' dedi. Japonya'da işbirliğinin ağır ve yavaş işlediğini, bürokrasinin fazla olduğunu, bunu hızlandırmak gerektiğini ifade eden Ergün, ''Buradaki temaslarımızda büyük Japon firmalarının psikolojisini gördük. Birlikte yeni istikamet belirleyeceğiz'' diye konuştu.
TOSHIBA TÜRK ORTAKLA NÜKLEERE GELİYOR : Bakan Ergün, Toshiba Üst Yönetici (CEO) Norio Sasaki, firmalarının nükleer enerji konusunda yaşadığı sorunlar nedeniyle üzgün olduğunu dile getirdiğini aktardı. Toshiba'nın, Sinop'ta yapılacak nükleer santral yatırımında yer almaları konusunda istekli olduğunu belirten Ergün, ''Toshiba nükleer santralin inşaat, işletme ve yatırımı konusunda yerli ortağının da olmasını istiyor. Bu konuda görüşmeleri var. Yakın zamanda sonuç almayı planlıyorlar. Alt yüklenici olarak Türk KOBİ'lerin de görev almasının doğru olacağını düşünüyorlar. Nükleer enerji konusunda en kısa sürede partnerlerini belirleyip somut adımlar atacaklar'' diye konuştu. Bakan Ergün, Toshiba'nın gelecek dönemde Hindistan'dan öte bölgede genişleme düşünceleri olduğunu ifade ederek, Toshiba'nın Arap Baharı nedeniyle Türkiye'yi daha yakından incelemeye aldıklarını kaydetti.
GERÇEKLEŞİRSE TOSHIBA'NIN TÜRKİYE'DEKİ İLK YATIRIMI OLACAK : Ergün ise Toshiba'nın Türkiye'de hiç yatırımı bulunmadığını, nükleer enerji dışındaki alanlarda da yatırım yapmasını beklediklerini ifade etti. Ergün, Toshiba'nın yatırımlarının yüzde 58'inin Japonya dışında olduğunu, bunu yüzde 62'ye çıkarmayı hedeflediğini vurgulayarak, bu yatırımı Türkiye'de yapmasını istedi. Nihat Ergün, karbon elyaf ve fiber optik üreticisi Toray'ın da yeni yatırımlar için İstanbul'da ofis açma kararı aldığını belirtti. Uçak üretiminden otomotiv sanayine kadar yaygın olarak kullanılmaya başlanan karbon elyaf üretiminde Toray'a Türkiye'de Aksa Akrilik ile ortak çalışmalarını önerdiğini belirterek, iki firma arasında bu konuda bir çalışmanın yapılabileceğini belirtti. http://ekonomi.haberturk.com/makro-ekonomi/haber/741309-nukleer-giris
http://www.ntvmsnbc.com/id/25347856
19. Burgaz'a yeni Sait Faik heykeli : Edebiyatımızın en önemli yazarlarından Sait Faik Abasıyanık, ölüm yıldönümünde Burgazadası'nda anılacak. Anma etkinliğinde İskele Meydanı'nda yaptırılan Abasıyanık'ın anıt heykeli de açılacak:
10.05.2012
Yaşamının büyük bir kısmını Burgazadası’nda geçiren Türk edebiyatının unutulmaz ismi Sait Faik Abasıyanık’ın anısı yaşatılmaya devam ediyor.
Adalar Belediyesi Kültür-Sanat Koordinatörlüğü’nde; Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi, Maltepe Üniversitesi, Beykent Üniversitesi, Yeditepe Üniversitesi ve Yeni Yüzyıl Üniversitesi’nin katılımlarıyla Sait Faik Anıt heykel açılışı ve anma etkinliği gerçekleştirilecek.
Burgazadası İskele Meydanında yapılacak anma etkinliği 12 Mayıs Cumartesi saat 16:30'da başlayacak.
Etkinlikte, Darüşşafaka'lı öğrenciler Sait Faik'in öykülerini canlandıracak. Muammer Ketencoğlu ve Zeybek Topluluğu da zeybek ve rembetikolardan oluşan bir konser verecek. Bu arada Sait Faik Abasıyanık’ın halen müze bahçesinde bulunan heykeli de ilk yapıldığı yer olan Kalpazankaya'daki restaurantın bahçesine nakledilecek.
SAİT FAİK HİKAYE ARMAĞANI YALÇIN TOSUN'UN : Sait Faik Abasıyanık anısına her yıl bir öykücüye verilen ve Darüşşafaka Cemiyeti ile İş Bankası Kültür Yayınları işbirliğiyle düzenlenen 58. Sait Faik Hikâye Armağanı sahibini buldu. Yalçın Tosun’un Yapı Kredi Yayınları’ndan çıkan Peruk Gibi Hüzünlü adlı kitabı 2012 Sait Faik Hikâye Armağanı’na layık görüldü.
Doğan Hızlan başkanlığında toplanan Hilmi Yavuz, Nursel Duruel, Jale Parla, Metin Celal, Murat Gülsoy ve Beşir Özmen’den oluşan Sait Faik Hikâye Armağanı Jürisi’nin gerekçeli kararında ödülün, “Kenarda kalanların, genel kabul görmeyenlerin, olmamışların, olamamışların yaşamlarından kesitleri kendine özgü bir yalınlık ve sahicilikle anlatmaktaki başarısı nedeniyle” Yalçın Tosun’un Peruk Gibi Hüzünlü adlı kitabına oy birliğiyle verildiği belirtiliyor. Ödül, 11 Mayıs 2012, Cuma günü düzenlenecek törenle Yalçın Tosun’a verilecek.
http://www.ntvmsnbc.com/id/25347904
20. Trafik sigortası kökten değişti :
11.05.2012
Ölümlü trafik kazalarında destekten yoksunluk tazminatı için ‘kusurlu’, ‘kusursuz’ ayrımı kalkıyor. Yargıtay Genel Hukuk Kurulu, açılan bir dava üzerine trafik kazasında ölen kişi tam kusurlu olsa da yakınlarına tazminat ödenmesi kararına vardı. Yakınını trafik kazasında kaybeden binlerce kişiye umut olan karar, “Ölen kişi kusurlu olsa da yakınlarının bir kusuru yok” gerekçesine dayandırıldı. Ölümlü trafik kazalarının yüzde 40’ının kusurlu olduğunu belirten uzmanlara göre, sigorta şirketleri büyük bir tazminat yükünün altında kalabilir. Genel Hukuk Kurulu’nun önünde benzer dava konusunu içeren 300’e yakın dosya bekliyor.
Radikal Gazetesi'nden Sibel Cingi'nin özel haberine göre, 2008’e kadar trafik sigortası kapsamında trafik kazasında hayatını kaybeden kişi kusurlu bile olsa yakınlarının destekten yoksunluk tazminatı alma hakkı vardı. Ödenecek tazminat, kusur oranına göre değerlendirmeye açıktı. Ancak 2008’de tazminat alma hakkı ortadan kalktı. Şirketler dört yıldır kusurlu ölümlerde tazminat ödemiyordu. Son 4 yıldır yerleşik içtihattan dönülerek ‘yansıma kusur-yansıma suç’ gibi bir kavram yaratıldığını belirten hukukçular, bu gerekçe ile kusurlu kazalarda ölen kişinin yakınlarına destekten yoksun kalma tazminatı ödenmediğini belirtiyor. Hukukçular, “2918 sayılı Karayolları Trafik Kanunu’nun 92/b maddesi işlemez hale getirilmişti” diyor. Kararın emsal teşkil ettiğini belirten hukukçular, kararın geçmişe dönük de uygulanacağını açıklıyor ve ekliyor: “‘8’de 1 ya da 8’de 8’ kusur olsun. Bu karara göre kusur oranı ne olursa olsun aracın sürücüsü ve işleteninin yakınları destekten yoksun kalma tazminatı talep edebilecek. Çünkü karar ‘ölen kusurlu olabilir ama geride kalanların bu olayda bir kusuru yok’ gerekçesine dayalı.”
Kusurlu ile kusursuz olana tazminat aynı : Zorunlu trafik sigortası kapsamında trafik kazasında ölüm durumunda tazminat hakkı var. Buradaki en üst limit 225 bin lira. Sigortadan alınacak tazminat kazada hayatını kaybeden kişinin geliri, eğitimi, bakmakla yükümlü olduğu kişi sayısı gibi kriterlere göre belirleniyor. Hukukçulara göre kusurlu ve kusursuz hallerde tazminat hakkı aynı olacak.
İşte o karar :“Davacıların ölenin salt mirasçısı sıfatıyla değil, destekten yoksun kalan 3. kişi sıfatıyla dava açtıkları, ölüm nedeniyle doğrudan davacılar üzerinde doğan destekten yoksunluk zararının oluşumundaki kusurun davacılara yansıtılamayacağı, dolayısıyla tam kusurlu araç şoförünün ve onun eylemlerinden sorumlu olan işletenin kusurunun işletenin isteğinden yoksun kalan davacıları etkilemeyeceği, Motorlu Araçlar Zorunlu Mali Sorumluluk Sigortası genel şartlarına göre aracın Zorunlu Mali Sorumluluk Sigortacısı davalı sigorta şirketi işletenin üçüncü kişilere verdiği zararları teminat aldığına ve olayda işleten tam kusurlu, destekten yoksun kalan davacılarda zarar gören 3. kişi konumunda bulunduğuna göre davalı sigorta şirketinin zararının tamamından sorumlu olduğu ve davacıların davalı sigorta şirketinden destekten yoksun kalma tazminatı isteyebilecekleri oy çokluğu ile kabul edilmiştir.”
Kararda süreç nasıl işledi?
* Halime Aktaş ve Ömer Aktaş, sigorta şirketinden destekten yoksun tazminatı alamadıkları için Kadıköy 3. Asliye Ticaret Mahkemesi’ne dava açtı.
* 2009’da açılan davaya davalı sigorta şirketi, davacıların zararının sigorta teminatı kapsamında olmadığını savunarak itiraz etti.
* Bunun üzerine mahkeme, iddia, savunma ve bilirkişi raporuna göre dava konusu zararın araç işletenin değil, davacıların zararı olduğu gerekçesi ile toplam 100 bin TL’nin sigorta şirketi tarafından ödenmesine karar verdi.
* Bu karar sonucu sigorta şirketi temyiz yoluna gitti.
* Dosya, Yargıtay Genel Hukuk Kurulu’na geldi. Kuruldan oy çokluğu ile tazminat ödenmesi kararı çıktı.
http://haber.gazetevatan.com/trafik-sigortasi-kokten-degisti/449670/1/Gundem
21. Elazığ’da bazı öğrenciler ailelerinin izin vermediğini belirterek süt içmek istemedi. Devreye Vali Yardımcısı girdi ve önce sütü kendisi içti, sonra öğrencilere verdi :
11.05.2012
'Okul sütü programı' kapsamında Elazığ Vali Lütfullah Bilgin İlköğretim Okulu’nda öğrencilere süt dağıtımı yapıldı. Törene Vali Yardımcısı Oğuzhan Bingöl, İl Milli Eğitim Müdürü Reşat Çetin de katıldı. Süt dağıtımı sırasında bir öğrenci, "Ben içmeyeceğim" deyince Vali Yardımcısı Bingöl de nedenini sordu. Öğrenci, "Çünkü babam izin vermiyor, ben istemiyorum" karşılık verdi. Bingöl’ün "Annen izin vermiyor mu? Peki evde kardeşin yok mu?" sorusuna aynı öğrenci, "Annem de izin vermiyor, kardeşim de yok. İçmeyeceğim" diye ısrar etti. Öğrenciyi ikna etmeye çalışan Vali Yardımcısı Bingöl, ikna çabalarında başarılı olamayınca yöneldiği diğer öğrenciler de süt içmeye kabul etmedi.
ÖNCE VALİ YARDIMCISI İÇTİ : Vali Yardımcısı Bingöl ile Milli Eğitim Müdürü Çetin, öğrencilerin süt içmemesi üzerine zor anlar yaşadı. Bingöl, daha sonra, "Ben içmeden içmeyecek misiniz?" diyerek önce kendisi süt içti. Bu sırada töreni izleyen gazetecilerin de süt içmesi üzerine bazı öğrenciler dağıtılan sütleri alıp içti. Bazı öğrencilerin sütü sevmedikleri gerekçesiyle içmemeleri üzerine de Bingöl, "Alın eve götürüp kardeşinize verin" diyerek sütleri dağıttı.
Elazığ Vali Yardımcısı Oğuzhan Bingöl, projenin okullarda yaygınlaştırmasının iki önemli sebebi olduğunu ifade ederek, "En önemlisi çocuklarımızın olmazsa olmaz bu besin kaynağından mahrum bırakılmaması. Bunu devlet olarak bizler teşvik etmezsek süt tüketim alışkanlığının yaygınlaşmayacağını biliyoruz. Sütün içimini bu şekilde zevkli hale getirerek yaygınlaştıran devlet büyüklerimize ben teşekkür ediyorum. Devletimiz bizlere bu imkanı verdiği sürece, biz bu dağıtım işini seve seve yaparak çocuklarımıza süt tüketim alışkanlığını kazandırmak için elimizden geleni yapacağız" dedi.
Elazığ Milli Eğitim Müdürü Reşat Çetin, öğrencilere süt dağıtımını bir haftadır sürdürdüklerini ve şu ana kadar üzücü bir olayla karşılaşmadıklarını söyledi.
http://haber.gazetevatan.com/korkulan-oldu/449757/1/Gundem
22. Durdurmak mı?
11.05.2011
Danıştay’ın 144. kuruluş yıl dönümü dolayısıyla TBMM’de verilen kokteylde gazetecilerin sorularını yanıtlayan Yıldız, nükleer santrallere ilişkin soru üzerine, çalışmaların devam ettiğini belirterek, “Bu, Türkiye’nin meselesi, hepimizin meselesi. Sanayileşmeyle, elektrikteki çeşitlendirmeyle alakalı önemli bir başlık. O yüzden yasama, yürütme ve yargının tüm mensuplarına teşekkür ediyoruz. Danıştay bunun da yürütmesini durdurabilir mi?” sorusuna Yıldız, ”Yargıyla alakalı fikir yürütmek gibi bir durumumuz olamaz. Biz yalnızca izleriz” karşılığını verdi.
ONU DURDUR BUNU DURDUR, YOK ARTIK : Danıştay Başkanı Hüseyin Karakullukçu ise aynı soruyu, ”Ne varsa durduruyoruz. Yok, durdurma yok artık. İlerleme var. Ben espri yapıyorum siz ciddiye alıp yazıyorsunuz. Devletin, milletin lehine ne varsa yapılacak. Bunun lamı cimi yok. Öyle bir şey mi var? Onu durdur, bunu durdur. Durdurduk ne oldu?
Bir şey görelim, beğenmezsek...” diye esprili sözlerle yanıtladı.
Konuya yönelik eleştirileri nasıl değerlendirdiği sorulan Bakan Yıldız, ”Gayet normal karşılıyorum. Bu ülkemizin renkliliği, çeşitliliğidir. Eleştirenler olacak, tavsiye edenler olacak. Hepsine açığız. Biz bu nükleer santrali zaten Greenpeace ile birlikte yapacağız. Hep beraber yapacağız. Herkesin her konuda aynı şekilde düşünmesi söz konusu olmayabilir. Bunu normal karşılamak lazım. Ben normal karşılıyorum” dedi. ”Siz görüşecek misiniz?” sorusuna ise Yıldız, ”Her zaman görüşüyoruz zaten” karşılığını verdi.Bir gazetecinin, ”Onlar protesto ederken çimento dökülüp bacadan duman çıkacak mı?” sorusu üzerine Bakan Yıldız, ”Olabilir. Bunun protestosunu yapan olacak. Olumsuz fikrini söyleyen olacak. Bir yandan işi yapan olacak. Devam edecek. Türkiye böyle büyüyor zaten. Bunları normal karşılıyorum” dedi.
http://haber.gazetevatan.com/durdurmak-yok-artik/449753/1/Gundem
23. 9. kattan düşen 2 sıvacı öldü :
11.05.2012
KAHRAMANMARAŞ’ta 9 katlı apartman inşaatında çalışan 2 sıvacı, üzerinde bulundukları iskelenin halatının kopması sonucu düşüp öldü.
Haydarbey Mahallesi Bahçecihova Bulvarı üzerindeki Boğaziçi Konutları’nda inşaatı devam eden 9 katlı binada saat 12.30 sıralarında, binanın en üst katının dış duvar sıvasını yapan amca çocukları 35 yaşındaki Osman Kaba ve 28 yaşındaki Cüneyt Kaba, üzerinde bulundukları iskelenin halatının kopması sonucu yaklaşık 30 metre yükseklikten düştü. 2 işçi, olay yerinde can verdi. Gürültüyü duyup, dışarı çıkan diğer işçiler Osman Kaba ve Cüneyt Kaba’nın kanlar içindeki cesetleriyle karşılaşınca gözyaşlarına boğuldu.
Cumhuriyet Savcısı’nın olay yerindeki incelemesinin ardından cesetler Kahramanmaraş Devlet Hastanesi morguna kaldırıldı. Olayla ilgili soruşturma sürüyor.
http://haber.gazetevatan.com/9-kattan-dusen-2-sivaci-oldu/449793/1/Gundem
24. Kamuoyunda 'Poşu' davası olarak bilinen davada Cihan Kırmızıgül'e 11 yıl 3 ay hapis cezası verildi.
11.05.2012
Haber :Cem TURSUN - İhsan YALÇIN
Kamuoyunda Poşu davası" olarak bilinen,Galatasaray Üniversitesi öğrencisi Cihan Kırmızıgül ’ün yargılandığı davada karar çıktı. 25 ay tutuklu kaldıktan sonra geçen celse tahliye edilen Kırmızıgül’e toplam 11 yıl 3 ay hapis cezası verildi.
HOCALARIMA VE ARKADAŞLARIMA TEŞEKKÜR EDİYORUM : İstanbul 14. Ağır Ceza Mahkemesi ’nde görülen duruşmaya tutuksuz sanık Cihan Kırmızıgül, avukatları ve Kırmızıgül’ün babası, hocaları ve arkadaşları katıldı. Duruşmada Kırmızıgül’ün avukatı Hasan Fehmi Demir, "Müvekkilimin şüphe sınırlarını aşan cezalandırılmasını yeterli kesin ve inandırıcı delil bulunmadığından beraatine karar verilmesini talep ediyoruz" dedi. Son sözü sorulan Kırmızıgül de, "İddianamedeki suçalamaları kabul etmiyorum. Ayrıca beni destekleyen hocalarıma ve arkadaşlarıma teşekkür ediyorum. Beraatimi talep ediyorum" dedi. Duruşmaya verilen aranın ardından mahkeme kararını açıkladı.
11 YIL 3 AY HAPİS CEZASI : Mahkeme Kırmızıgül’e "Kamu görevlisine direnme, genel güvenliğin kasten tehlikeye sokulması" suçlarından beraatine karar verirken, PKK/KONGRA- GEL örgütünün çağrısı ve amaçları doğrultusunda 20 Şubat 2010 tarihinde yasadışı gösteriye katılarak, etrafa molotofkokteyli attığı ve böylece örgüte yardımcı olduğu gerekçesiyle 6 yıl 3 ay hapisle cezalandırılmasına karar verdi. Mahkeme Kırmızıgül’e "Patlayıcı madde bulundurmak" suçundan 4 yıl 2 ay hapis ve 100 TL adli para cezası verdi. Kırmızıgül’e olay tarihinde bir mağazaya taş ve molotof kokteyli atarak zarar verdiği gerekçesiyle ise 10 ay hapis cezası verdi. Kırmızıgül toplam 11 yıl 3 ay hapis cezasıyla cezalandırıldı.
GENÇ BİR ÇOCUĞUN HAYATIYLA OYNUYORLAR : Adliye çıkışında ise Kırmızıgül’ün üniversiteden hocaları, arkadaşları ve ailesi karara tepki gösterdi. Duruşma öncesi de adliye önünde bir açıklama yapan grup, "Tutuklu öğrencilere özgürlük" yazılı pankart açtılar. Grup adına açıklama yapan Galatasaray Üniversitesi Öğretim üyesi Mehmet Karlı, "Bizimle dalga geçiyorlar. Bizimle oyun oynuyorlar. Daha önce Cihan serbest bırakılmıştı, biz umutlandık. Dedik ki ’Galiba hakikat görünüyor’ ama bu umut malesef bir taktiğin parçasıymış. Bizim bu işin peşini bırakacağımız zannedildi. Biz mücadeleyi bırakmadık buradayız. O dosyada Cihan’ı suçlayacak bir delil bile yok. Bir tek satır dahi yok. 22 yaşında genç bir çocuğun hayatıyla oynuyorlar" dedi. Grup açıklamanın ardından olaysız dağıldı.
25 AY TUTUKLU KALMIŞTI : 10 Şubat 2010 tarihinde Kağıthane’de boynunda poşuyla yürürken gözaltına alınan Kırmızıgül’ün davası kamuoyunda ’Poşu Davası’ olarak biliniyordu. Aynı gün o bölgede bir markete molotof atılmış, 22 yaşındaki Cihan Kırmızıgül de zanlı olarak gözaltına alınmış, ardından ise tutuklanmıştı. Gözaltına alındığında tutanak tutan polisler davada ifade verirken molotof atan kişinin Cihan olup olmadığından emin olmadıklarını söylediler. Gizli bir tanık da 3. duruşmada olay sırasında gördüğü şahsın o olmadığını belirtti. 25 ay tutuklu kalan Kırmızıgül davanın geçen celsesinde tahliye edilmişti. Savcı Kırmızıgül’e 45 yıl hapis istemişti. (dha)
http://www.radikal.com.tr/Radikal.aspx?aType=RadikalDetayV3&ArticleID=1087673&CategoryID=77
25. Muhalefet Bozuk , Süt Değil : Trabzon'da konuşan Başbakan Erdoğan, okullarda dağıtılan sütle ilgili iddialara sert yanıt verdi: Türkiye'de muhalefet çocuklara dağıtılan sütü istismar edecek kadar kirlenmiştir. Ama o apaçık süt, muhalefetin kirliliğini ortaya koymuştur :
11.05.2012
Başbakan Erdoğan , partisinin Pelitli Hayri Gür Spor Salonu'nda gerçekleştirilen 4. Trabzon İl Kongresi'nde yaptığı konuşmada, okul sütü projesiyle ilgili son günlerde bazı spekülasyonlar yapıldığını söyledi. “Biz özümüzle, sözümüzle aynıyız. İçi başka dışı başka değil. Çarkçılığı bilmeyiz; o işten de pek anlamayız” diyen Erdoğan, ülke genelinde 7 milyon 200 bin çocuğa süt dağıtıldığını, süte alerjisi olan bazı çocukların rahatsızlandığını söyledi. Erdoğan, “Fakat bu süreçte anamuhalefet partisi olsun, diğerleri olsun hop oturup hop kalktılar. Konuyu bildiklerinden, konuya hakim olduklarından değil. Bu sütlerle ilgili bir test yapsalar bunu araştırsalar, olayın çok daha farklı olduğunu göreceklerdi” diye konuştu.
Süt Tozunu Biz İçtik : Başbakan Erdoğan , “Çocukların içtiği sütü istismar edecek kadar, böyle hassas konuda dahi istismar siyaseti yürütecek kadar sorumsuz bir siyaset var. Bunlar hayırlı hiçbir işin arkasında olmazlar” ifadelerini kullandı.
Her gün 32 bin 600 okulda, 7 milyon 200 bin paket sütün öğrencilere ulaştırıldığını belirten Erdoğan, “Bu, süt tozu değil ha sütten bahsediyorum. Süt tozu tarihte kaldı. Süt tozunu biz içtik ama biz çocuklarımıza süt tozu dağıtmıyoruz” dedi.
Hesap Uzmanı Olabilirsin Ama Sağlıkçı Değilsin :Uygulamayı çocukların süt içmesi için yaptıklarını vurgulayan Erdoğan, “Süte hasret yavrularımız var. Gelişme çağında, en hassas çağlarında çocuklarımızın büyümesine katkı sağlamak için yapıyoruz” diye konuştu.
Bu uygulamayla üretici, tüketici ve süt endüstrisindekilerin belli mevsimlerde yaşadıkları sıkıntıların da ortadan kalkacağına işaret eden Erdoğan, “Biz bu projeyi uygulayacağız. Her yıl ne olursa olsun 7, 8 milyon yavrumuza o sütü vereceğiz” dedi. Projenin Hükümet'e maliyetinin 600 milyon TL civarında olduğuna dikkati çeken Erdoğan, “Yolsuzlukların olduğu bir hükümet bunları yapamaz ve bunları Kılıçdaroğlu'nun kafası almaz. Sen hesap uzmanı olabilirsin ama sağlıkçı değilsin, tıp doktoru değilsin” şeklinde konuştu.
Gıda Zehirlenmesine Yol Açacak Tek Bir Paket Süte Rastlanılmış Değildir : Süt dağıtımı sonrasında bazı çocuklarda “rahatsızlık” meydana geldiğini hatırlatan Erdoğan, “Dikkat edin zehirlenme demiyorum, rahatsızlık diyorum. Olaya anında müdahale ettik. İlgili bakanlarımızla ve sağlık bakanımızla konuyu konuştuk. Bana zehirlenme olmadığını, sütten kaynaklanan bir olumsuzluk bulunmadığını, bazı çocukların süte karşı hassasiyetlerinin olabileceğini ifade ettiler. Biz bununla yetinmedik. Tıbbi, bilimsel araştırmaları, analizleri incelemeye aldık” diye konuştu. Sağlık Bakanlığı'nın yanı sıra Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı'nın ayrı ayrı kurullar oluşturarak tüm illerden alınan süt örneklerini incelediklerini vurgulayan Erdoğan, şunları söyledi: “Fiziksel, kimyasal ve mikrobiyolojik analizler yapıldı. Bilimsel raporda yer alan ifade şu şekilde: 'Bugüne kadar örneklerin hiçbirinde hastalık yapıcı mikroorganizma ya da bakteri toksinine rastlanılmamıştır. Hastaneye başvuran çocuklarla ilgili olarak mevcut veriler, gıda zehirlenmesini düşündürmemektedir. Mevcut veriler ışığında uygulamanın kesintiye uğratılmasını veya durdurulmasını gerektirecek bir durum tespit edilmemiştir.'
Tüm Türkiye'ye sesleniyorum. 81 vilayette her gün dağıtılan 7 milyon 200 bin paket sütte gıda zehirlenmesine yol açacak tek bir paket süte rastlanılmış değildir. Hassasiyeti olmayan her çocuğumuz dağıttığımız sütü rahatlıkla içebilir ve içsin. Bu zaten kutular üzerinde de yazıyor ve bu daha önce de anlatıldı. Öğretmenlerimiz, velilerimiz eğer çocuklarının süte hassasiyeti yoksa gönül rahatlığı içinde dağıttığımız sütü içsinler. Bu konuda hiç kimsenin tereddütü olmasın.”
Erdoğan, “Süt aktır. AK Parti de oradan geliyor zaten. Süt temizdir. Süt üzerindeki, içindeki en küçük pisliği gösterecek kadar dahi beyazdır. Türkiye 'de muhalefet çocuklara süt dağıtımını bile istismar edebilecek kadar çirkinleşmiş ama o ak süt, o temiz süt, o beyaz süt muhalefetin kirini apaçık ortaya koymuştur.” (aa)
http://www.radikal.com.tr/Radikal.aspx?aType=RadikalDetayV3&ArticleID=1087689&CategoryID=78
26. Adalet Bakanı köşe yazarlarıyla Silivri'deydi : Silivri Ceza İnfaz Kurumları Kampusü, dün Adalet Bakanı Sadullah Ergin ve Sağlık Bakanı Recep Akdağ’ın ziyaretinin ardından bugün de kapılarını gazetecilere açtı.
11.05.2012
Aralarında Hürriyet Gazetesi köşe yazarı Ahmet Hakan, Radikal Gazetesi köşe yazarı Oral Çalışlar, Milliyet Gazetesi köşe yazarı Aslı Aydıntaşbaş, Star Gazetesi köşe yazarı Ergun Babahan, Vatan Gazetesi köşe yazarı Ruşen Çakır, Türkiye Gazetesi köşe yazarı Rahim Er, Zaman Gazetesi köşe yazarı Bülent Korucu, Sabah Gazetesi köşe yazarı Emre Aköz, Cumhuriyet Gazetesi köşe yazarı Utku Çakırözer, Akşam Gazetesi köşe yazarı Nagihan Alçı, Taraf Gazetesi Yazıişleri Müdürü Tuncer Köseoğlu’nun da bulunduğu gazeteciler, Silivri Ceza İnfaz Kurumları Kampüsü’ne gittiler.
Yerleşkedeki cezaevi şartlarının nasıl olduğu, tutuklu ve hükümlülerin yaşam ortamlarının gösterilmesi amacıyla düzenlenen geziye katılan köşe yazarlarıve Bakan Ergin'in ziyareti, 4 saat sürdü.
Bakan Ergin, herhangi bir açıklama yapmadan, köşe yazarlarının yer aldığı otobüsle yerleşkeden ayrıldı.
http://www.radikal.com.tr/Radikal.aspx?aType=RadikalDetayV3&ArticleID=1087690&CategoryID=77
27. Osmaniye'nin Kadirli ilçesinde yeni otogar inşaatının tavanının çökmesi sonucu 10 işçi göçük altında kaldı :
12.05.2012
Osmaniye yolu üzerinde bulunan ve yapımına geçtiğimiz günlerde başlanan yeni otogar inşaatında beton dökme çalışmaları sırasında inşaatın tavanı çöktü. İnşaatta çalışan 10 işçi beton molozların altında kaldı. Olay yerine sevk edilen ambulanslar ve polis ekipleri göçük altından 8 işçiyi ağır yaralı olarak kurtardı.
Olay yerine sevk edilen ambulanslar ile Kadirli Devlet Hastanesi ve ilçedeki özel hastanelere kaldırılan işçilerin sağlık durumlarının ağır olduğu bildirildi. Kayıp olan 2 işçiyi de arama çalışmaları ise devam ediyor.
İşçilerin tedavileri sürüyor : Osmaniye'nin Kadirli ilçesinde otogar inşaatının tavanının çökmesi sonucu meydana gelen olayda göçük altında kalan işçilerin tedavisi sürüyor.
Cengiz Topel Mahallesi Osmaniye yolu üzerinde yapımına devam edilen yeni otogar inşaatının yapımı sırasında inşaatın 2. katına beton dökme çalışmaları devam ederken henüz belirlenemeyen bir sebeple tavan çöktü.
İnşaat alanında çalışma yapan işçilerin bazıları çöken tavanın altında kaldı. Göçük altında kalan işçiler olay yerine gelen iş makineleri ve diğer işçiler sayesinde göçük altından çıkarılarak Özel 7 Mart Hastanesi'ne sevk edildi. Olayda yaralanan işçiler Süleyman Keskin, Adil Gözüküçük, Aykut Topalhan, Ahmet Başıbüyük, Halil Başıbüyük, Murat Bülbül, Halil Yılmaz, Cevdet Sevgi, Edip Gedik, Kazım Fındık hastanede tedavi altına alındı.
Durumu ağır olan Süleyman Keskin, Aykut Topalhan, Halil Başıbüyük ve Murat Bülbül yapılan ilk müdahalenin ardından hayati tehlike kaydıyla Osmaniye Devlet Hastanesi'ne sevk edildi. Yaralanan diğer işçilerin tedavisi ise sürüyor.
28. Şampiyonluk kupasını 3 saat sonra alabildiler : 13.05.2012
TFF Başkanı Yıldırım Demirören, Şükrü Saracoğlu Stadyumu'nda yöneticileri ile bir toplantı yaptı. Toplantının ardından TFF'nin 'kupayı başka bir yerde verelim' teklifi Galatasaray tarafından kabul görmedi. Teknik Direktör Fatih Terim, "Bu çocuklar zorlu bir mücadele sonrası analarının ak sütü gibi bu kupayı hak ettiler. Bu kupayı buradan almadan gitmeyeceğiz" diyerek kararlılıklarını dile getirdi.Yaklaşık 2 buçuk saattir süren kupa krizi Başbakan Tayyip Erdoğan'ın devreye girmesiyle aşıldı ve Galatasaray şampiyonluk kupasını aldı.
http://www.hurriyet.com.tr/spor/futbol/20542862.asp
29. İşte maçın bilançosu : Fenerbahçe-Galatasaray maçı yaşanan olaylar sonrası 36 kişi yaralandı, 47 kişi gözaltına alındı :
13.05.2012
GALATASARAY’ın Fenerbahçe ile berabere kalarak şampiyonluğunu ilan ettiği maç sonrasında çıkan olaylarda gözaltına alınan 47 kişinin emniyetteki işlemleri sürüyor. Olaylar sırasında, 36 kişinin yaralandığı, 9 polis otosu, 6 ambulans, 1 itfaiye aracı, 2 metrobüs, 13 reklam panosunun zarar gördüğü belirtildi.
Fenerbahçe - Galatasaray arasında Kadıköy Şükrü Saraçoğlu Stadı’nda oynanan derbi mücadelesinin ardından stat içinde ve dışında çıkan olaylar sırasında gözaltına alınan 47 kişinin Asayiş Şube Müdürlüğü’ndeki işlemleri sürüyor. Olaylara katıldıkları tespit edilen 12 çocuğun da ailelerine teslim edildiği belirtildi. Olaylar sırasında, 36 kişinin yaralandığı, 9 polis otosu, 6 ambulans, 1 itfaiye aracı, 2 metrobüs, 13 reklam panosunun zarar gördüğü belirlendi.
Maç sonrası çıkan olaylarla ilgili soruşturmayı yürüten Gasp Büro Amirliği, Foto Film Şube Müdürlüğü, yayıncı kuruluşun görüntüleri, ve stadın güvenlik kamera görüntüleri incelemek için özel ekip oluşturulduğu ifade edildi. Polis ayrıca civardaki işyerlerinin güvenlik kamera görüntülerini de toplamaya başladı. Soruşturma kapsamında gözaltı sayısının artabileceği ifade ediliyor. Öte yandan maç öncesi 12 yaşındaki Fenerbahçeli bir taraftarın yaralandığı iddiasının doğru olmadığı belirtildi. Emniyet yetkilileri, 12 yaşında bir çocuğun yaralandığı iddiasının maçın ardından sosyal medya siteleri aracılığıyla yapılan bir provokasyan olduğunu bildirdiler.
MAÇIN İETT BİLANÇOSU : İstanbul Büyükşehir Belediyesi'nden yapılan açıklamaya göre olaylarda çok sayıda İETT otobüsü ve durağı hasar gördü. İlk tespitlere göre, çeşitli semtlerde 125 durağın camları kırıldı, 14 durağın tamamı tahrip edilirken toplam 139 İETT durağı hasar gördü. Metrobüs hattında hizmet veren 68 Metrobüs‘ün camları kırıldı, koltuk ve kaportalarında hasar meydana geldi. Metrobüs hattı dışında çalışan 17 İETT otobüsü de büyük hasar gördü. Hasar tespit çalışmaları devam ederken maddi zarar henüz tam olarak tespit edilemedi.
http://haber.gazetevatan.com/iste-macin-bilancosu/450153/1/Gundem
30. Serbest bırakılan Türk gazeteciler yaşadıklarını basın toplantısında paylaştı :
13.05.2012
Belgesel çekmek için gittikleri Suriye'de 2 aya yakın bölümü hücrede olmak üzere 70 gün geçiren gazeteciler Adem Özköse ve Hamit Coşkun, alıkonuldukları süre boyunca yaşadıklarını anlattı. İHH İnsani Yardım Vakfı merkezinde düzenlenen basın toplantısında konuşan Adem Özköse, Suriye'de bir yılı aşkın bir süredir rejimin halkına yönelik uyguladığı ve dünyanın şahit olduğu şiddet politikasının olduğunu dile getirdi. ''Biz Hamit ile birlikte çatışmaların içinde kalan, yaşanan sıkıntıları gözlemleyen Suriyeli bir çocuğun belgeselini çekmek için Suriye'ye gitmiştik'' diyen Özköse, çekimlere başladıktan kısa bir süre sonra Esad yanlısı milisler tarafından kaçırıldıklarını söyledi.
"ÇATIŞMANIN ORTASINDA KALDIK" : Kaçırıldıkları an çatışmanın ortasında kaldıklarını belirten Özköse, kaçırıldıktan sonra elleri ve gözleri bağlı bir durumda farklı farklı evlerde 11 güne yakın tutulduklarını anlattı. Kaçıranların daha sonra kendilerini Suriye yönetimine verdiklerini ve helikopter ile Şam'a götürüldüklerini kaydeden Özköse, Şam'da hücrelerde kaldıklarını ve 53 gün boyunca yerde yattıklarını ve bir süre Hamit Coşkun ile birbirlerini göremediklerini ifade etti. Özköse, İHH İnsani Yardım Vakfı Başkanı Bülent Yıldırım geldikten sonra Hamit Coşkun ile aynı hücrede kalmaya başladıklarını dile getirdi.
"11 GÜN AÇ KALDIK" : Hamit Coşkun'u görene kadar 11 gün yemek yemediğini belirten Özköse, ''Sürekli birbirimizi görmek istiyorduk fakat göstermiyorlardı'' diye konuştu. Kaldıkları hücrenin 2 metre uzunluğunda 1 metre eninde olduğunu, hücrenin önünde siyah bir kapı ve kapıda da duvara açılan küçük bir pencere olduğunu anlatan Özköse, Hamit Coşkun ile kalmaya başladıktan sonra o hücrenin gözüne çok büyük bir yer gibi göründüğünü de ifade etti. Özköse, hücrede kaldıkları süre içinde bir çok şeye şahit olduklarını ve bunları zamanla paylaşacaklarını belirtti.
VİCDANİ DİPLOMASİ : Uluslararası ilişkilerde vicdani diplomasi diye yeni bir konsept oluştuğunu dile getiren Özköse, kurtarılmalarını, ''Ben kalbin, vicdanın, duanın silahlardan daha güçlü olduğuna inanıyorum. Bu süreçte de, vicdani diplomasi, kalp, dualar silahlara galip geldi'' diye nitelendirdi. Kendileri için dua eden kurtarılmalarında katkısı bulunan herkese teşekkür eden Özköse, gazetecilere de bir meslektaş olarak kendilerine sahip çıktıkları için teşekkür etti.
"İÇERİDE KADIN VE ÇOCUKLAR VAR" : Özköse, ''Suriye'de içeride 13 tane daha meslektaşımız, batılı gazeteciler var. Onların da serbest kalmasını istiyoruz. İçeride kadınlar ve çocuklar var'' dedi. Kadınların ve çocukların içeriden çıkarılması için İHH'nın çalışmaları olduğunu kendilerinin de buna destek olacaklarını kaydeden Özköse, tutuklu kaldıkları süre içinde ne olacaklarına dair kafalarında pek çok senaryo yazdıklarını da dile getirdi. Özköse, ''En güzel senaryoyu Allah yazıyor. Çıktığımızda bunu bir kez daha hissettik. Rabbım oralara kimseyi düşürmesin. Bizim yaşadıklarımızı, kimseye yaşatmasın. Biz özgürüz. Suriye halkının da bir an önce özgür olmasını temenni ediyoruz'' diye konuştu.
"İŞKENCE GÖRMEDİK" : Tutuklu kaldıkları süre içinde işkence görmediklerini belirten Özköse, gözleri bağlı bir şekilde sorgulandıklarını ve kendilerine ''Niye Türkiye sizi bu kadar çok istiyor?'' sorularını işittiklerini ifade etti. Özköse, Suriye'de aslında kendi hayatlarının belgeselini çektiklerini kaydederek, ''2 ayda yaşananlar bir belgesel gibi. Artık, Suriye'deki insanların mutluluklarını, sevinçlerini çekmek istiyoruz. Savaşta acı çeken çocukların değil bu süreç geçtikten sonra mutluluk içindeki çocukların belgeselini çekmek için gideceğiz'' diye konuştu. Bugünün Anneler Günü olduğunu anımsatan Özköse, ''Annem beni görünce ağladı. Sabah birlikte kahvaltı yaptık. Gerçekten şu an annem dünyanın en mutlu annesi'' dedi.
"EN GÜZEL ŞEY ÖZGÜRLÜK" : Hamit Coşkun da, Suriye'de 2 ay boyunca güneş görmeyen bir hücrede uyandıklarını ifade ederek, ''Özgürlük dünyanın en güzel şeyi'' dedi.Tahran'a indiklerinde hangi günde olduklarını bile bilmediklerini dile getiren Coşkun, ''Çok şükür kurtulduk. Orada özgürlüğü bekleyen bir sürü insan var'' diye konuştu.
GAZETECİLERİN GETİRİLME SÜRECİ : İHH İnsani Yardım Vakfı Başkanı Bülent Yıldırım da, Özköse ile Coşkun'un kaçırıldığı günden bu yana izlerini sürdüklerini ve Mazlumder ile beraber ''insani diplomasi'' çerçevesinde bir çalışma başlattıklarını anlatarak, iki gazetecinin Suriye'de kaçırılmasının Türkiye'de büyük bir gündem yarattığını ve herkesin bu olaya sahip çıktığını kaydetti.
Yıldırım, Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu'nun bu konuyu her vesile ile gündeme getirdiklerini ve Suriye rejiminden bırakılmalarını istediklerini belirterek, bütün siyasi partilerin, sivil toplum kuruluşlarının her iki gazeteciye sahip çıktığını anlattı.
Özköse ve Coşkun'un kurtarılmasında zorlu süreçlerden geçtiklerini ifade eden Yıldırım, Suriye ve İran yetkilileri ile görüştüklerini, özellikle İran'a yaptıkları yardımdan dolayı teşekkür ettiğini söyledi.
Yıldırım, İran'ın gayretleri ile Suriye yetkililerine ulaştıklarını ve 2 gazetecinin yerlerini tespit ettiklerini dile getirerek, Suriye yetkililerine de diyalog kapılarını açık tuttukları ve Özköse ile Coşkun'u mahkemeye bile çıkarmadan serbest bıraktıkları için teşekkür etti.
Bir takasın söz konusu olmadığını söyleyen Yıldırım, Suriye'de bulunan 13 yabancı gazeteci için de kendilerine başvurular geldiğini ifade ederek, ''Suriye'de bulunan 13 yabancı gazetecinin bırakılması için de devreye gireceğiz'' dedi. Yıldırım, kendilerine bu süreçte yardımcı olan İranlı diplomatın dün akşam VIP'e alınmadığını da belirterek, o İranlı diplomattan özür dilediğini de söyledi. Mazlumder Genel Başkan Yardımcısı Recep Karagöz de, her iki gazetecinin özgürlüklerine kavuştukları için kendilerine yardımcı olan herkese teşekkür etti. AA
http://www.haberturk.com/dunya/haber/741946-70-gunluk-kabusu-anlattilar
31. Görkemli gösteri : Spor Toto Süper Final'in son haftasında Fenerbahçe ile 0-0 berabere kalarak şampiyonluğa ulaşan Galatasaray, Türk Telekom Arena'da taraftarlarıyla buluştu :
13.05.2012
Şampiyonluk kupası ile fotoğraf çekiminin ardından yüzlerce taraftar, bir anda yeşil sahaya girdi. Kupayı elinde tutan Sabri Sarıoğlu, güvenlik görevlilerinin yardımıyla içerigirebildi. Güvenlik güçlerinin uyarılarının karşılık bulmaması üzerine Sabri, "Arkadaşlarlütfen, yeşil sahadan çıkalım" şeklinde uyarı yaptı. Bu esnada Fatih Terim'in de sinirli bir şekilde içeriye gittiği görüldü. Buna rağmen yeşil sahayı boşaltmayan taraftarlar için "Sahadan çıkmayan Fenerli olsun" anonsu yapıldı. Anonstan sonra yaklaşık 15 dakikada sahaya giren tüm taraftarlar, tribünlerine geri döndü. Ellerinde bayraklarla yeniden zemine çıkan futbolcular, kupayla birlikte şampiyonluk turu attılar.
İşte beklenen o an :Tüm futbolcular sahaya geldikten sonra Başkan Ünal Aysal,şampiyonluk kupasını takım kaptanları Ayhan Akman, Sabri Sarıoğlu ve Tomas Ujfalusi'ye verdi. 18. şampiyonluğa ulaşan Galatasaray'da futbolcular, marşlar eşliğindekupa coşkusunu doyasıya yaşadı.
Kaptan Sabri'den 'üçlü' :Kutlama için hazırlanan platformda Galatasaray yönetimi, teknik heyeti ve futbolcularının yerlerini almasının andından, Sabri Sarıoğlu mikrofonu alarak, tüm stada "üçlü" çektirdi.
Melo'dan samba : Samba ezgileri eşliğinde ismi anons edilen Brezilyalı futbolcu Felipe Melo, gol sevinçlerinin ardından yaptığı 'pitbull' sevinci ile sahaya geldi. '10 numara'lı formanın sahibi Melo, takım arkadaşı Emmanuel Eboue ile samba yaptı.
Elmander sekerek geldi :Fenerbahçe maçında oyundan çıkmak zorunda kalan Johan Elmander, sakatlığı nedeniyle sekerek platforma geldi. Taraftarlar, İsveçli golcüye uzun süre tezahürat yaptılar.
Engin Baytar'ın gözyaşları :Futbol kariyerinde ilk kez lig şampiyonluğuna ulaşan Engin Baytar, adının anons edilmesinin ardından gözyaşlarına hakim olamadı.
Yönetim sahada :Şampiyonluk eğlencesinin ardından yönetim kurulu üyeleri, tek tek isimleri okunarak sahaya çağırıldı. Yönetimin ardından teknik ekip, platformdaki yerlerini aldı. "Karanlıkta kupayı kaldırdık, şimdi aydınlıkta kaldıracağız" dendikten sonra futbolcular da, isimleriyle anonslanarak plaforma çıktılar.
Sarı-kırmızı maşaleler yakıldı :Galatasaray takımının sahaya çıkmasından önce ve kutlama organizasyonu sırasında yüzlerce sarı-kırmızı renklerde meşale yakıldı. Taraftarların yaktığı meşalelerin dumanı nedeniyle stat içinde zaman zaman adeta göz gözü görmedi.
Bir jest de Terim'den :Yardımcı antrenörlerin sahaya çağrılmasının ardından futbolcuların isimlerin okunmasına başlamadan önce Fatih Terim, başarıda emeği geçen tercümanlar, malzemeciler ve şoförleri de sahaya çağırdı.
Fatih Terim'e büyük jest :Galatasaray Kulübü Başkan Ünal Aysal, teknik direktör Fatih Terim ile birlikte kutlama için hazırlanan podyuma geldi. Ysal, 'Her zaman her yerde en büyük Cimbom' tezahüratları eşliğinde yaptığı konuşmada, "Bu akşam çok uzun konuşmayacağım. Bu sezon yaşanan olaylar nedeniyle istemediğim kadar konuşmak zorunda kaldım. 25 milyon taraftarımızın hislerine tercüman olmak için tek bir hareket yapmak istiyıorum. Hocam ne mutlu sizinle olmak" dedi ve Fatih Terim'in elini havaya kaldırdı.
"Anamızın ak sütü gibi helaldir" :'İmparator' tezahüratları eşliğinde konuşan Fatih Terim ise "Aslantepe'de, Aslan Yolumuz'da oyuncularımız aslan gibi yürüdüler. Galatasaray'ın büyük taraftarı bu sene her konuda örnek olmuştur. Gerek centilmenlikte, gerek takımına sahip çıkmakta, gerekse sosyal medyada en az şampiyonluk kadar başarılıdır. Bütün taraftarımıza elimi kalbime götürerek selam gönderiyorum. Şampiyonluğu doya doya kutlamak tüm Galatasaraylılar'ın hakkıdır. Anamızın ak sütü gibi helaldir. Başta kendi annem olmak üzere tüm annelerin Anneler Günü'nü kutluyorum. O güzel kareografilere teşekkür ediyorum. Demek ki Ultraslan'ın daha evvelden görme gibi bir yeteneği var. Başta sayın başkanımız olmak üzere tüm yöneticilere, tüm profesyonellere, tüm futbolcularıma ve teknik ekibime huzurlarınızda teşekkür ediyorum. Galatasaray'ın esas bir numarasına, kendi gönlümüzse olabilecek en büyük hediyeyi hediye etmek isiyorum" dedi ve Başkan Aysal'a, üzerinde tüm futbolcular ile teknik ekibin imzası olan Galatasaray formasını verdi.
Konuşmaların ardından Ünal Aysal, teknik direktör Fatih Terim'e üzerinde 5 numaralı forma olan 'efsane ödülünü' verdi.
Gripin üçlü çektirdi : Sunuculuğunu sinema oyuncusu Demet Akbağ'ın yaptığı şampiyonluk töreninde konser veren Gripin grubu, şarkılarıyla taraftarı coşturdu. Tarfatara üçlü çektiren grup, daah sonra 'Sensiz Olmaz Galatasaray' marşını okudu.
Melo formasıyla çıktı :Felipe Melo'nun 10 numaralı formasıyla sahneye çıkan şarkıcı Altay, sözlerini Galatasaray için değiştirdiği, “Kıskananlan çatlasın” adlı parçasının da yer aldığı, küçük bir konser verdi.
"Kimse böyle bir takım beklemiyordu" :Yardımcı antrenör Hasan Şaş, "İnsan emeğinin karşılığını alınca mutlu oluyor. Hak ettiğimiz bir şamiyonluktu. Daha önceden hak etmiştik. Teknik ekip olarak bizim sevincimiz kısa sürecek, yeni sezon için işe koyulacağız. Rahatız, görevimizi layıkıyla yerine getirdiğimizi düşünüyorum. Gerçekten kolay değil. Galatasaray son 3 yılı maalesef kötü geçirdi. Kimse böyle bir takım beklemiyordu. Daha eksiklerimiz var. Seneye daha iyi olacağız" dedi.
Dürüst: Kimsesiz değildik :Başkan Yardımcısı Ali Dürüst, "Taraftarımız inancını yitirmedi. Biz de şampiyonlukla cevap verdik. İyinin ve doğrunun aldığı bir ödüldü. Bu ödülü hak ettiğimiz yer olan yeşil sahada aldık. Sahadaki o karanlığı bizim kupamız aydınlattı. Kimsesiz de değildik. Bu taraftarın ruhu oradaydı. İnşallah bu kutlamalar Şampiyonlar Ligi'nde de olacak. Türkiye ligi, Avrupa'ya gitmek için bir araç. Bu seneki şampiyonluğun anlamı sportif başarıdan öte bir durum" diye konuştu.
Aysal: Hedef Avrupa'da ilk 10 takım arasına girmek :Başkan Ünal Aysal, kutlama öncesi GS TV'ye yaptığı açıklamada, "Galatasaray'ın çok önemli bir günü. Geçmişte şampiyonluklar yaşadık, ileride de yaşayacağız. Bu şampiyonluklara Galatasaray alışık. Ancak geçtiğimiz sezonlarıda biraz arızaya uğramıştık. Taraftarlarımız merak etmesinler. Gereken şeyler yapılacak. Avrupa'ya gitmenin yolu Türkiye'den geçiyor.Hedefimiz Avrupa'da ilk 10 takım arasına girmek. Bunun için daha çok çalışmamız lazım. Yılmadan çalışmaya devam edeceğiz. Göreceksiniz başarımız uzun süreli olacak" ifadelerini kullandı.
Takıma coşkulu karşılama :Saat 18:00'de Florya'dan ayrılan takım otobüsü, 18:30'da sevgi gösterileri eşliğinde stada ulaştı. Takım otobüsünde büyük coşku yaşayan futbolcular, stada giriş yaptıktan sonra sarı-kırmızılı taraftarların arasından geçerek, yemek için kendilerine ayrılan bölüme çıktılar.
Saha içinde dev sahne : Türk Telekom Arena'daki kutlama organizasyonu için stat kapılarının saat 18.00'den itibaren açılmaya başlanacağı duyurulmasına karşın, yoğun ilgi nedeniyle yönetimin kararıyla taraftarların içeri alınmasına erken başlanıldı. Bu arada saha içinde kutlama için dev bir sahne kuruldu.
Futbolcuların ülke bayrakları asıldı :Kutlama öncesi Türk Telekom Arena'ya, Galatasaray takımında forma giyen oyuncuların ülke bayrakları asıldı. Doğu tribünü üzerine Türkiye ile birlikte İsveç, İspanya, Uruguay, Çek Cumhuriyeti, Brezilya ve Fildişi Sahili bayraklarının asılması dikkati çekti.
Lisanslı ürünlerine büyük ilgi :Taraftarlar, Türk Telekom Arena'da gerçekleştirilen şampiyonluk kutlaması öncesi, burada bulunan GS Store mağazasına adeta akın etti. Mağazayı tıklım tıklım dolduran taraftarların ilgisi karşısında görevliler, ürün yetiştirmekte zorlandılar.
http://www.hurriyet.com.tr/spor/futbol/20547527.asp
Saygılarımızla,