Geçtiğimiz haftanın basında yayınlanan haberlerinden bir bölümünü linkleri ile sunmaktayız.
İyi ve güzel haberlerle dolu bir hafta dileğiyle;
Törenden dönerken öldürdü :Sadece çocuklarının bayramını görmek istediler: Bugün tüm yurtta coşkuyla yaşanan 23 Nisan kutlamaları 'kadına şiddet' haberleriyle hüzne dönüştü...
23.04.2012
KÜÇÜKÇEKMECE’de 8 yaşındaki çocuğunun 23 Nisan törenlerini izledikten sonra okuldan çıkan 34 yaşındaki Ayşe İnce, 4 aydır ayrı yaşadığı kocası tarafından bıçaklanarak öldürüldü. Bir hafta önce eşini ölümle tehdit ettiği için gözaltına alınan ve ifadesinden sonra savcılık talimatıyla serbest bırakılan 34 yaşındaki zanlı koca Mehmet İnce, mahalle sakinleri tarafından yakalanarak polise teslim edildi.
Mahkemenin 2 ay önce hakkında evden uzaklaştırma kararı verdiği Mehmet İnce, çocuğunun katıldığı 23 Nisan törenlerini izlemek için Gültepe Mahallesi Reyhan Caddesi’nde bulunan Türkiye Gazeticiler Cemiyeti İlköğretim Okulu’na geldi. Görgü tanıklarının ifadesine göre Ayşe İnce, kızlarıyla fotoğraf da çektiren Mehmet İnce ile "Niye geldin" diyerek tartıştı. Tartışma okul dışında da devam etti.
Bilgisayar programcısı Mehmet İnce bu sırada bıçağını çıkararak Ayşe İnce’ye saldırdı. Babasına ait tekstil şirketinde çalışan Ayşe İnce, kanlar içinde kaldı. Yolun karşısındaki kırtasiyenin sahibi Rıza Kaya, bacağından yaralanan Ayşe İnce’yi üzerine kapanarak saldırıya karşı korumaya çalıştı. Ancak Mehmet İnce, kırtasiyeci Rıza Kaya’yı omuzundan tutup kenara itti sonra da eşi Ayşe İnce’nin bıçakla boğazını kesti. Ayşe İnce’nin yanında bulunan ablası da Mehmet İnce’yi durdurmak isterken elinden hafif yaralandı.
Mehmet İnce, bıcağı olay yerinde atıp yaya olarak kaçtı. Ancak peşinden koşan mahalleli Mehmet İnce’yi yakalarak polise teslim etit. Ayşe İnce, çevredekiler tarafından kaldırıldığı hastanede hayatını kaybetti. Olayla ilgili yapılan soruşturmada Mehmet İnce’nin şiddetli geçimsizlik nedeniyle 4 aydır eşiyle ayrı yaşadığı ortaya çıktı.
Baba evine dönen Ayşe İnce’yle barışmak için sürekli telefon ettiği öğrenilen Mehmet İnce’nin bir hafta önce eşini ölümle tehdit ettiği iddiasıyla gözaltına alındığı belirtildi. Eşi Ayşe İnce’nin şikayeti üzerine yakalanan Mehmet İnce’nin karakolda ifadesi alındığı daha sonra savcılık talimatıyla serbest bırakıldığı öğrenildi.
Mehmet İnce, Asayiş Şube Müdürlüğü, Cinayet Büro Amirliği’ne getirilerek sorguya alındı.
Bir Başka Olay : DEMİR ÇUBUKLA DÖVDÜ
Antalya’da 34 yaşındaki Ş. T., 23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı kutlamalarına götürmek istediği oğlunu almak için gittiği, eski eşi 40 yaşındaki H.U. tarafından demir çubukla dövüldü.Olay, sabah saatlerinde Antalya'da bir çocuk parkında meydana geldi. Şerife Tuncer, velayeti boşandığı H.U.’da olan oğlunu almak için eski kocasının işyerinin bulunduğu yere geldi. Reklam işleri yapan eski kocasından oğlunu alarak 23 Nisan etkinliklerine götürmek isteyen Ş.T., H.U.’dan olumsuz yanıt aldı. İşyeri önünde ikili arasında çıkan tartışma kavgaya dönüşünce öfkeli adam, işyerinden aldığı demir çubukla eski eşine saldırdı. Saldırıdan korunmak için hemen yakındaki çocuk parkına koşan Ş. T., peşinden koşan H.U. tarafından demir çubukla dövüldü. Çevredekilerin gözü önünde eski eşini feci şekilde döven H.U., oğlunu da alarak kaçtı.
Çevredekiler, Şerife Tuncer için olay yerine ambulans çağırdı. Kısa sürede çocuk parkına gelen 112 Acil Yardım ekipleri, sırt, bel, bacak ve boynunda ezikler oluşan Tuncer’i, hastaneye götürdü. Şerife Tuncer’in hastanede tedavisi devam ederken, polis saldırgan H.U.’yu arıyor.
http://gundem.milliyet.com.tr/torenden-donerken-oldurdu/gundem/gundemdetay/23.04.2012/1531756/default.htm
http://www.haberturk.com/yasam/haber/736529-sadece-cocuklarinin-bayramini-gormek-istediler
Türkiye'de her 2 çocuktan biri evde ya da işte çalışıyor :
23.04.2012
Türkiye Devrimci İşçi Sendikaları Konfederasyonu Araştırma Enstitüsü'nün (DİSK-AR) k işçi raporuna göre, dünyada her 5 çocuktan biri çalışırken, Türkiye’de ise her iki çocuktan biri çalışıyor.
DİSK Araştırma Ensitüsü, çocuk işçilerinin durumuna ilişkin bir rapor yayınladı. Verilere göre dünyada toplam 306 milyon çocuk çalışırken, Türkiye’de ise her iki çocuktan birisi çalışıyor.
Çocuk işçiliği artmaya devam ediyor: Türkiye İstatistik Kurumu Çocuk İşçiliği İstatistikleri 1994, 1999, 2007 ve Uluslararası Çalışma Örgütü ILO 2000-2004 ve 2004-2008 eğilim araştırması sonuçlarındaki verileri derleyerek ortaya koyduğu çalışmaya göre, çocuk işçiliği artmaya devam ediyor.
Dünya'da her 5 çocuktan birinin çalışmak zorunda bırakıldığına değinilen raporda, çocukların sağlıklı bir çevreden ve temel özgürlüklerden de mahrum bırakıldığına dikkat çekildi.
Dünya genelinde 306 milyon işçi çalışıyor: Raporda, dünya genelinde 2008 yılı itibari ile 5-17 yaş arasındaki çocuk sayısının 1 milyar 586 milyon olduğu belirtilirken, çocuk işçi sayısının ise 306 milyon olduğu dile getirildi. Buna göre toplamda 5-17 yaş arasındaki her 5 çocuktan biri çalışıyor.
Türkiye’de çocuk işçi sayısı 958 bin : Türkiye’de 958 bin çocuk işçinin olduğuna vurgu yapılan raporda, çocuk işçilikle mücadeledeki ivmenin de düştüğü ifade edildi.
Raporda, Türkiye açısından bir başka çarpıcı verinin ise ev işlerinde çalışan çocukların sayısındaki artış olduğu vurgulandı. İstihdam içinde değerlendirilmeyen ev işlerinde çalışan çocukların sayısı 1999 yılında 4 milyon 447 bin iken, 2006 yılında bu sayı 7 milyona ulaştı. Böylelikle 5-17 yaş arası toplam çalışan çocukların oranı yüzde 49 oldu.
Sanayide çalışan çocuk sayısı artıyor: Çocuk işçiliğinin tarımdaki çözülmenin ardından sanayiye kaydığına değinilen raporda, çocuk işçiliğinde sanayin payının 1994'deki yüzde 16'lık orandan, 2006 yılındaki yüzde 28'lik orana ulaştığı vurgulandı.
“115 milyon çocuk kötü çalışma koşullarına maruz kalıyor”: En kötü şartlarda çalışan çocukların, toplam çocuk işçiliğindeki payının da arttığının belirtildiği rapora göre, dünyada 2008 yılı verilerine göre, erkek çocuklarının 74 milyonu, kız çocuklarının ise 41 milyonu kötü çalışma koşullarına maruz kalıyor.
“4+4+4 yasası çocuk işçiliğini daha da arttıracak”: Yasasız ve güvencesiz çalışma şartlarının çocuk işçiliğin artmasına neden olduğu vurgulanırken, yakın dönemde çıkarılan 4+4+4 yasasının çocuk işçiliğin artmasına dönük olumsuz etkilerinin de yakın zamanda görüleceği ifade edildi.
http://haber.sol.org.tr/sonuncu-kavga/turkiyede-her-2-cocuktan-biri-evde-ya-da-iste-calisiyor-haberi-54069
TEDAŞ boğulan işçinin elektriğini kesti : ERZURUM'un Aşkale İlçesi'ndeki Karasu 2 HES'e ait göletin içinden geçen enerji nakil hattındaki arızayı geçen 3 nisan günü onarmaya giderken, bindikleri deniz bisikletinin alabora olması sonucu ölen 5 TEDAŞ işçisinden 37 yaşındaki Feridun Öztürk'ün evinin elektriği, 34 lira borcu nedeniyle kesildi :
24.04.2012
İşçinin evi karanlıkta kaldı : Focushaber'in haberine göre, Erzurum'un Aşkale ilçesindeki Karasu 2 HES'e ait göletin içinden geçen enerji nakil hattındaki arızayı 3 Nisan günü onarmaya giderken bindikleri deniz bisikletinin alabora olması sonucu hayatını kaybeden 5 TEDAŞ işçisinden biri olan Ferudan Öztürk'ün evinin elektriği, 34 lira borcundan dolayı kesildi. Eşini kazada kaybeden, kayınpederi ve 3 çocuğu ile yaşayan Perihan Öztürk, “TEDAŞ, hayatımızı karartı. Eşimin ölmüne neden olduğu yetmiyormuş gibi birde bizi karanlıkta bıraktı. Beni ikinci kez öldürdüler” dedi.
EVDE KİMSE YOKKEN GÖREVLİ GELİP KESMİŞ : Eşi Feridun Öztürk'ün acısını yan 3 çocuk annesi Perihan Öztürk'ün evine 20 nisan günü kimse olmadığı sırada Erzurum'dan gelen TEDAŞ görevlisi, 33 lira 92 kuruş borcu olduğu gerekçesiyle elektriği kesti, sayacı mühürledi. Evde bulunmadığı sırada elektriği kesilen ve bunu akşam fark ettiğini söyleyen Perihan Öztürk şunları anlattı:
"Işıklar yanmayınca üst katta oturan ev sahibinin yanına gittim. Onlarda elektrik vardı. Ne olduğunu anlamaya çalışırken, ev sahibimizin oğlu TEDAŞ'tan gelen bir kişinin faturayı ödemediğimiz için elektriğimizi mühürlediğini söyledi. Görevlinin geldiği saatte evde yoktum. Elektrik faturası ev sahibi Erol Dumanlı'nın adına kayıtlı. Son ödeme tarihi 17 Nisan'dı. Acımız çok taze olduğu için faturayı ödemek aklımıza gelmedi. Cuma akşamı, mesai bittiği için faturayı yatıramadık. Araya Cumartesi ve Pazar girdi. Pazartesi de 23 Nisan tatili. Cumartesi günü evimin elektiriğinin kesildiğini duyan komşulardan biri gelip mühürü kırmış, cereyan vermiş. Biz de bir gece mum ışığında kaldıktan sonra kaçak olarak kullanmaya başladık. Eşim, işinden dolayı gölette göz göre göre öldü. TEDAŞ'ın yaptığı beni ikinci kez öldürdü. TEDAŞ'ta çalışmasa bile bu evde bir cenaze var. Nasıl keserler? Cuma günü mesai bitminde elektrik mi kesilir?" dedi.
83 YAŞINDAKİ BABA: SABAHA KADAR AĞLADIM : Acı üstüne acı yaşadığını belirten 8 çocuk babası 83 yaşındaki Hanifi Öztürk, kazada ölen Feridun'un en küçük evladı olduğunu söyledi. 8 yıl önce eşinin ölümü ile birlikte Ferudun ve gelini ile birlikte yaşamaya başladığını belirten Hanifi Öztürk, "Akşam eve geldiğimde gelinim ve torunlarım ağlıyordu. 'Ne oldu' diye sorduğumda gelinim elektriğin kesildiğini söyledi. Bu kadar insafsız olunmaz. Mum ışığında geçirdiğim o gece yatağımda sabaha kadar ağladım. Evladımın acısı yüreğimde kat kat artmıştı. Artık dayanacak gücüm kalmadı. Bırakın acımızı yaşayalım" diye konuştu. Kardeşinin gölette saatlerce kurtarılmayı beklediğini ancak hiçbir yardım elinin uzatılmadığını anlatan Tahir Öztürk de, "Buraya elektriği kesmeye gelen görevliyi iyi ki görmedik. Yoksa onu halk linç ederdi. Komşular mühürü kırarak eve elektrik vermiş. Bunlar bizi yıldırmaya mı çalışıyor? Enerji Bakanı'na sesleniyorum. Faturanın son ödeme tarihinden 3 gün geçince elektrik mi kesilir?" dedi.Öztürk ailesinin evinin elektiriğinin kesilmesine maahalle halkı da tepki gösterdi
http://www.cumhuriyet.com.tr/?hn=332274
http://www.hurriyet.com.tr/gundem/20408595.asp
İstanbul Şehir Tiyatroları'nda repertuarı belirleme yetkisi genel sanat yönetmeninden alınarak, ikisi bürokrat yedi kişilik bir kurul belirleyecek, kararı sanatçılardan büyük tepki gördü. İŞTİSAN (İstanbul Şehir Tiyatrosu Sanatçıları Derneği), bu kararı protesto etmek için bugün Galatasaray Üniversitesi önünde bir basın açıklaması yaptı :
24.04.2012
İŞTİSAN üyelerinin, Galatasaray Lisesi önünde yaptıkları açıklamanın ardından sanatçı, oyuncu, yönetmen ve sanatseverler yürüyüşe başladı. Giderek artan kalabalığın sayısı binlerce kişiyi aştı. Beyoğlu'ndaki insan seli ellerinde renkli dövizler, ıslık ve sloganlar eşliğinde yürüyüşe devam ediyor.
Herkes İşini Yapsın : Halil Ergün,Genco Erkal,Fikret Kuşkan,Altan Erkekli,Zeliha Berksoy ,Rutkay Aziz,Tarık Akan,Enver Aysever, Berkun Oya,Meltem Cumbul, Hasibe Eren,Sevinç Erbulak,Füsun Erbulak,Levent Tülek, Mustafa Alabora, Memet Ali Alabora gibi birçok sanatçı, herkesi “Özgür Sanatı Muhafaza Etmeye” çağırdı. Bildiri İŞTİSAN ve birçok sivil toplum kuruluşu tarafından bugün İstanbulGalatasaray Lisesi önünde ve Türkiye'nin bütün illerinde aynı gün, aynı saatte okundu.
İŞTİSAN tarafından okunan bildiri; ''Türkiye ve dünya kamuoyuna! Herşeyin farkındayız. 1914’ten beri ehil ellerde olan İstanbul Şehir Tiyatrosu göz göre göre ehlileştirilmeye çalışılıyor. Dünyada -herhalde- ilk kez bir tiyatro, tiyatro insanlarından arındırılıyor. Sanatın içinden sanatçı kovuluyor. Tüm bunlar sanatı ve sanatçıyı hizaya sokma ve halkın gözünde küçük düşürme gayretleridir. Bilinsin; gerçekleri eğip bükerek hiç kimse sanat ve sanatçı ile halkın arasına nifak sokamaz. Hedefin ne olduğunu görüyoruz. Özgür düşünceden korkmayan herkes görüyor. Çok sesliliği tek bir notaya dönüştürecek olan “muhafazakar sanat” gibi söylemler, demokratikleşme diye sunuluyor. Sanatsal yaratı, siyasi iradeye teslim ediliyor. Oysa sanat ve demokrasi, hiçbir siyasi iradenin faydacı beklentilerine göre yeniden tarif edilemez. Seçilmişlerin asıl görevi, sanata, ihtiyacı olan özgür ortamı sağlayacak altyapıyı oluşturmaktır. Onlar, bunu sadece sanatçı için değil, öncelikle halk için yapmak zorundadır. Eğer yapmazlarsa, sanat sessiz kalmaz.
Sessiz kalmayacağız : Öncelikle, dayatılan yeni yönetmeliğe karşı hukuki zeminde hakkımızı arayacağız. 100 yıllık Şehir Tiyatrosu mirasını her zeminde savunacağız. Ustalarımıza, İstanbul seyircisine ve gelecek kuşaklara karşı üstlendiğimiz bu sorumluluğu ülkemizdeki ve dünyadaki tüm sanat emekçileri ile paylaşıyoruz. Hedefimiz, çağdışı yönetmelik dayatmaları yerine, çağdaş ve özerk bir İstanbul Şehir Tiyatrosu yasasıdır. Ülkemize, değerli sanat kurumlarımıza, sanatçılarımıza ve halkımıza yaraşacak olan budur. Karanlığa ve karanlığın getireceği korkuya karşı birlikte direneceğiz. Sayın Belediye Başkanı’nın bir canlı yayında kurum sanatçılarına yönelik sunduğu öneriyi düstur kabul ediyoruz: Herkes kendi işini yapsın!
Bizim işimiz tiyatro. Korkuya karşı özgür tiyatro! Korkuya karşı özgür sanat!''
Ankaralı Tiyatroculardan Yönetmelik Protestosu : Tiyatro sanatçıları, İstanbul Şehir Tiyatroları'nda yapılan yönetmelik değişikliğini, Ankara'da yaptıkları eylemle protesto etti. Büyük Tiyatro önünde toplanan ve tiyatro sanatçılarından oluşan kalabalık, “Korkuya karşı özgür tiyatro”, “Şehir tiyatroları yok edilmez” yazılı pankartlar açarken, bir tiyatro oyuncusu da adalet heykeli gibi giyinerek hiç hareket etmeden açıklama süresince bekledi.
Kültür Sanat-Sen, Detis, Tobav, Tomeb, Işık-Der, Santekder, Kültür-İş, Nazım Hikmet Kültür Merkezi, Ankara Halk Tiyatrosu, Ankara Sanat Tiyatrosu, DTCF Mezunları Derneği ve ASSA adına basın açıklamasını okuyan tiyatro sanatçısı Şahin Ergüney, İstanbul Şehir Tiyatroları yönetimliğinde yapılan değişikliğin, sanatı ve sanatçıyı hizaya sokma ve halkın gözünde küçük düşürme gayreti olduğunu öne sürdü. İstanbul Şehir Tiyatroları'nın 1914'ten beri ehil ellerde olduğunu belirten Ergüney, “Tiyatro göz göre göre ehlileştirilmeye çalışılıyor. Dünyada her halde ilk kez bir tiyatro, tiyatro insanlarından arındırılıyor. Sanatın içinden, sanatçı kovuluyor. Bilinsin ki gerçekleri eğip bükerek hiç kimse halkla sanatçı arasına nifak sokamaz” diye konuştu. Ergüney, yeni yönetmeliğe karşı huhuki zeminde de haklarını arayacaklarını ifade ederek şunları kaydetti: “Çok sesliliği tek bir notaya dönüştürecek 'muhafazakar sanat' gibi söylemler, demokratikleşme diye sunuluyor. Sanatsal yaratı, sanatsal iradeye teslim ediliyor. Oysa sanat ve demokrasi hiçbir siyasi iradenin faydacı beklentilerine göre yeniden tarif edilemez. Seçilmişlerin asıl görevi, sanata ihtiyacı olan özgür ortamı sağlayacak alt yapıyı oluşturmaktır. Onlar bunu sadece sanatçı için değil, halk için yapmak zorundadır. Eğer yapmazlarsa sanat sessiz kalır”. Topluluk, açıklamanın ardından sloganlar atarak dağıldı.
Şehir Tiyatroları Krizi : Alınan ani bir kararla, İstanbul Şehir Tiyatroları yönetimi sanatçılardan alınarak belediyenin bürokratlarına devredilmişti. İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Kadir Topbaş, tiyatro sanatçıları tarafından büyük bir tepkiyle karşılanan kararı savunmuş, “Repertuarı geçmişte bir genel sanat yönetmeni belirliyordu. Şimdi bir kurul belirleyecek. 7 kişilik kurulun 2 üyesi bürokrat olacak. Daha demokratik, daha belirleyici ve beraber karar verebilecekler. Yani genel sanat yönetmeni yerine 7 kişilik heyet belirleyecek” demişti. Bu süreçte Şehir Tiyatroları Genel Sanat Yönetmeni Ayşenil Şamlıoğlu ve 6 yönetim kurulu üyesi ile Kadir Topbaş'ın sanat danışmanı Kenan Işık istifa etmişti. Ayşenil Şamlıoğlu’nun yerine Hilmi Zafer Şahin atanmıştı.(hürriyet)
http://www.radikal.com.tr/Radikal.aspx?aType=RadikalDetayV3&ArticleID=1085911&CategoryID=82
http://www.aksam.com.tr/yonetmelik-degil-koruyucu-yasa--112456h.html
Esrarengiz gemiden 313 ton patlayıcı çıktı : Suriye'ye silah taşıdığı iddiasıyla 18 Nisan'dan bu yana İskenderun Limanı'nda bekletilen ''Atlantic Cruiser'' adlı gemiden 313 tonu patlayıcı madde olmak üzere toplam 945 tonluk malzeme boşaltıldı :
24.04.2012
Gemi kaptanının verdiği bilgiye göre, Türkiye'deki altı ithalatçı firma için sivil amaçlı kullanılmak üzere getirilen 313 ton patlayıcı madde, fitil ve kapsül ile Rusya'ya götürülecek 68 tonluk rafineri malzemesi, Hırvatistan'a taşınan 31 ton sivil amaçlı patlayıcı madde ve Suriye'nin Tartus Limanı'na teslim edilmek üzere 962 parçadan oluşan 945 tonluk termik santral aksamı ve jeneratör bulunan gemiden tüm malzemeler tahliye edildi. Malzemeler, İskenderun Gümrük Muhafaza ve Kaçakçılık, İskenderun Gümrük Müdürlüğü ve Sahil Güvenlik Komutanlığı'na bağlı ekipler ile silah uzmanları tarafından bugün sabah saatlerinden itibaren detaylı incelemeye alındı. İNCELEMELER DEVAM EDİYOR : Tahtadan yapılmış sandıklar içerisindeki malzemeleri tek tek inceleyen ekipler, çalışmalarına aralıksız devam ediyor. Yapılan incelemede şu ana kadar beyan edilenin dışında bir malzemeye rastlanmadığı, incelemelerin yarın da süreceği ifade edildi. Bu arada, incelemesi tamamlanan malzemelerin gemiye yüklenmesi için armatör temsilcisi ve acente sahibi ile görüşüldüğü, diğer malzemelerin de incelendikten sonra gemiye yüklenebileceği bildirildi. Suriye'ye silah götürdüğü iddia edilen ve 18 Nisan'da İskenderun Körfezi açıklarına demir atan Antigua-Barbuda bandıralı ''Atlantic Cruiser'' adlı gemi, aynı gün İskenderun Limanı'na çekilerek incelemeye alınmıştı.(aa)
http://www.radikal.com.tr/Radikal.aspx?aType=RadikalDetayV3&ArticleID=1085928&CategoryID=77
Ağar cezaevinde: Kimseye kırgın değilim
25.04.2012
Susurluk davasında mahkum olan eski İçişleri Bakanı Mehmet Ağar, iki yıllık hapis ek üzere Yenipazar Cezaevi'ne girdi. Huzur içinde olduğunu söyleyen Ağar, “Kimseye kırgın değilim” dedi. 'Susurluk Davası' kapsamında 5 yıl hapis cezası Yargıtay tarafından onanan ve Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından hakkında 'yakalama emri' çıkartılan eski İçişleri Bakanı Mehmet Ağar, cezasını çekeceği Aydın Yenipazar K1 Tipi Kapalı Ceza İnfaz Kurumu'na geldi. Teslim olmaya sivil plakalı bir araçla gelen Ağar, cezaevi önünde basın mensuplarına açıklama yaptı. Mehmet Ağar, gazetecilere yönelik olarak “Sizi çok çok yordum, çok üzdüm; bundan sonra üzmeyeceğim” dedi. Cezaevine girmesini vatan görevi olarak nitelendiren Ağar, “Görevimi yapıp çıkacağım” diye konuştu. Kimseye kırgın olmadığın söyleyen Mehmet Ağar, “Huzur içindeyim, milleti üzecek bir davranışım olmadı. Allah devlete ve millete zeval vermesin” dedi. Mehmet Ağar, cezası hakkındaki sorulara ise "Allah'tan, devletten gelen bir şeydir. O da başımızın üstündedir" yanıtını verdi. Ağar, cezasını ailesine yakın bir yerde çekeceği için de mutlu olduğunu vurguladı. Ağar, açıklamasının ardından iki yıl yatacağı cezavine giriş yaptı.
CEZAEVİNDE TADİLAT: Mehmet Ağar'ın iki yıl hapis yatacağı cezaevinde tadilat yapılmıştı. Tel örgüleri yenilenen cezavine yeni kapı takılmıştı. Mehmet Ağar için diğer mahkumlara kapalı olan özel bir bölüm yapılmıştı. Ağar’ın kalacağı bölümde banyo ve tuvalet de bulunuyor. Cezevinde kalan 50 mahkum da çevredeki diğer cezaevlerine nakledilmişti.
2 KORUMASI EV KİRALADI: Ağar’ın, 4 korumasının ilçeye geldiği öğrenildi. 4 yakın korumadan ikisinin ev kiralayarak uzun süre kalmak için dayayıp döşettiği kaydetti. Diğer iki korumanın ise ilçedeki pansiyonda konakladığı belirtildi.
ESKİ MİT'Çİ ERKEN YENİPAZAR'DA: Bu arada eski MİT Güvenlik Dairesi Başkan Yardımcısı, özel harekâtçı emekli Yarbay Korkut Eken de Yenipazar’a geldi. Eken önceki akşam Yenipazar İlçe Jandarma Komutanlığı’nı ziyaret etti. Ağar’ı görmeye geldiğini belirten Eken, “Ondan önce burayı inceledim, gezdim. Kendisini uğurlayıp döneceğim. Onu beklerken Yenipazar’da vakit geçiriyorum” dedi.
KIYAFET VE KİTAPLARI DA CEZAEVİNDE: Susurluk davasından 5 yıl hapis cezasına çarptırılan eski bakan ve DP eski Genel Başkanı Mehmet Ağar’ın yoğun güvenlik önlemleri altında Yenipazar K1 Tipi Kapalı Ceza İnfaz Kurumu’na teslim olmasının ardından kıyafet ve kitapları da bir kamyonetle cezaevine getirildi. Ayrıca Mehmet Ağar’ın eşi Emel Ağar’ın ilçede kiraladığı eve de eşya getirildi. Perdeleri kapalı olan dairede, Emel Ağar’ın eşyayı yerleştirdiği öğrenildi. Öte yandan, Mehmet Ağar’ın teslim olmasıyla ilgili işlemlerin yapılabilmesi için gerekli olan belgelerin Yenipazar Adliyesi’ndeki görevlilerce sarı bir zarf içinde cezaevine getirildiği, işlemlerin de burada yapılacağı belirtildi. Cezaevindeki tadilat sürerken, Mehmet Ağar’ın yalnız kalacağı içinde tuvalet ve banyo bulunan koğuş yenilenip hazırlandı. Cezaevinde bulunan diğer koğuşlarla çevredeki tadilatların tamamlanmasının ardından burada kalacak mahkumların özel olarak seçileceği ve kademeli olarak getirileceği bildirildi.
http://haber.gazetevatan.com/agar-cezaevinde-kimseye-kirgin-degilim/446184/1/Gundem
'Ahır yapıldı' denilen caminin gerçek hikayesi :
25.04.2012
Hürriyet yazarı Yılmaz Özdil, Başbakan Erdoğan'ın dün AK Parti grup toplantısında Cumhuriyet gazetesinden gösterdiği küpür ile verdiği örneği irdeledi.
"Başbakan açıkladı:
“Camiyi ahır yaptılar.”
Nerede?
İzmir Seferihisar’da.
Ne zaman?
1936’da.
Atatürk zamanında mı?
Atatürk zamanında.
Kanıt?
Belge gösterdi.
20 Nisan 1936 tarihli.
Cumhuriyet gazetesi.
“Bu ne insafsızlık, Seferihisar’da tarihi cami ahır yapılmış” başlıklı haberin kupürü.
O caminin bulunduğu köyün ismi, Düzce... Küçücük, yemyeşil, şirin bi köydür. Eski adı, Hereke’ydi. Heraklia antik kentinin üzerine kurulduğu rivayet edilir, ismi ordan gelirdi. Osmanlı döneminde nüfusunun yüzde 60’ı 70’i Rum’du. İşgal sırasında neredeyse hiç Türk kalmadı. Sene 1922, hoş gelişler ola, Yunan denize döküldü, Seferihisar kurtuldu. Ufak ufak göç ettik, yeniden yerleşmeye başladık. Harabeydi. Galiba 60’lı yıllarda, adını Düzce yaptık. Sit alanıdır.
Şimdiiii... Gelelim belgeye.
20 Nisan 1936 tarihli, Cumhuriyet gazetesinde “Bu ne insafsızlık, Seferihisar’da tarihi cami ahır yapılmış” başlıklı haber var mı?
Var.
Peki haberin içinde ne yazıyor?
Şu yazıyor...
“Seferihisar’ın Hereke Köyü’nde bir cami tahrip edilmiş ve ahır haline getirilmiştir. Müze müdürü, tahkikat yapmıştır. Verdiği malumata göre, kütüphane ve medresesi vardır. Kütüphanesinden eser kalmamıştır. Evren oğullarından Kasım tarafından inşa ettirilmiştir. Üstündeki Arapça yazıya göre, 641 yıllık olduğu anlaşılmıştır. Osmanlı-Türk stilindedir. Tahribata rağmen, geriye kalan kısmı muhafaza edilirse, kıymettir.”
Yani?
Camiyi ahır haline getiren, CHP değil, işgal sırasındaki vandallıktı. Türk nüfusun seneler süren yokluğunda, caminin insafsızca ahır haline getirildiğini tespit eden ve bu bilgiyi Cumhuriyet gazetesine veren, bizzat, CHP’nin İzmir Müze Müdürü’ydü.
(Antik bölge olduğu için, Müze Müdürü tarafından tespit edildi... Cami ibadete açık olsaydı, 1936’da ahır yapılsaydı, teee 1924’te kurulan Diyanet İşleri Başkanlığı tarafından tespit edilirdi. Diyanet’in haberi bile yoktu, çünkü, senelerdir cami olarak kullanılmıyordu, ibadete kapalıydı. O nedenle, arkeolojik sayım yapan Müze Müdürü tarafından bulundu.)
(Kaldı ki, İzmir’de camiyi ahır yaptılar dedikleri dönemde... Diyanet İşleri Başkanı olan, Börekçizade Mehmet Rifat Efendi “İzmir paye-i mücerridi” unvanını taşıyordu.)
Bu sonuca nereden varıyorsun derseniz... 1936’da CHP tarafından ahır haline getirildiği iddia edilen o köydeki camiyi, 1936’da, bizzat CHP cami yaptı da, oradan varıyorum!
Kasım Çelebi Camii...
Metruk halde bulundu. Sadece antik ören yerlerinden araklanarak monte edilen sütun duvarı ayaktaydı. Revakları temizlendi. Minaresi onarıldı. İbadete açıldı. İnanmayan, zahmet edip Düzce Köyü’ne gitsin namaz kılsın, öyküsünü ahaliye sorsun.
Üstelik.
Kupürün başlığını gösterip, içinde ne yazdığını anlatmayan iktidarlar, Menderes’ten Demirel’den beri “İzmir’de tarihi camiyi ahır yaptılar” sakızını çiğniyor ama...
İzmir Seferihisar’daki o tarihi caminin tarihi medresesini yeniden açmak da CHP’ye nasip oluyor!
Seçimi ezici üstünlükle kazanan CHP’li Belediye Başkanı Tunç Soyer, CHP tarafından ibadete açılmasına rağmen, CHP tarafından ahır yaptırıldı denilen Kasım Çelebi Camii’nin medresesini restore ettiriyor. Proje hazırlandı, Anıtlar Kurulu’na sunuldu, kabul edildi, kaynak tahsis edilmesi için İl Özel İdaresi’ne başvuruldu, bugün yarın inşaatına başlanacak.
Dolayısıyla...Söz konusu kupürün sadece “bu ne insafsızlık” tarafı doğrudur.
Mustafa Kemal Atatürk’ü camiyi ahır yaptıran kişi olarak göstermek...
Hakikaten insafsızlıktır."
http://haber.gazetevatan.com/iste-ahir-yapildi-dedigi-caminin-gercek-hikayesi/446118/1/Gundem
Hamzaçebi: Erdoğan açıklaması çarpıtmalarla dolu :
25.04.2012
AA CHP Grup Başkanvekili Akif Hamzaçebi, ”Sayın Başbakan’ın grup toplantıları artık din ve kutsal değerler ekseninde toplumu kutuplaştırmaya yönelik politikaların açıklandığı toplantılar haline dönüşmüştür” dedi.
Hamzaçebi, Ege Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Kulübü öğrencilerini makamında kabul etti. Öğrenciler, Hamzaçebi’ye, Ege Orman Vakfı’nda adına dikilen fidanın sertifikasını verdi. Hamzaçebi, daha sonra bir gazetecinin, ”Sayın Başbakan, dünkü grup toplantısında partinizin iktidarı döneminde camilerin kapatıldığını söyledi. Nasıl değerlendiriyorsunuz?” sorusunu yanıtlarken, ”Sayın Başbakan’ın grup toplantıları artık din ve kutsal değerler ekseninde toplumu kutuplaştırmaya yönelik politikaların açıklandığı toplantılar haline dönüşmüştür” dedi. ”Böyle bir üslubun, bu tip toplantıların ülkemize, topluma vereceği hiçbir şey yoktur” ifadesini kullanan Hamzaçebi, şöyle devam etti: ”Toplumu dini ve kutsal değerler etrafında kutuplara ayırmak, dinin sahipleri ve karşıtları gibi bir anlayışla insanları ayrıma tabi tutmak, toplumda bölünmeye yol açabilecek olan bir politikadır. Sayın Başbakan’ın bu üsluptan memnun olduğu anlaşılıyor. Bu üslupla kendisini baş başa bırakıyoruz. Bizim bu üslupla yarışmak gibi bir niyetimiz yok. Bu üsluba cevap vermek gibi bir arzumuz
da yok. Bunu doğru bulmuyoruz. Siyasetin öfke ve nefretten beslenen dilini bir kenara atıp, barış dilini yakalamak zorundayız. Bu konuda da Sayın Başbakan’a düşen görevler vardır. Bu görevi yapmaya Sayın Başbakan’ı davet ediyorum.” Hamzaçebi, ”Başbakan Erdoğan’ın, grup toplantısında verdiği bilgilerin tamamen yanlış olduğunu” öne sürdü.
’Tamamını cevaplamaya zaman yok ama aynı eksendedir. Bir iki örnek vermek istiyorum” diyen Hamzaçebi, sözlerini şöyle sürdürdü: ”Sayın Başbakan diyor ki, ’1935 yılında CHP iktidarında yasa çıkarılmıştır. Bu yasayla camiler kapatılmıştır.’ Bu tamamen yanlıştır, gerçeklerin tahrif edilmesinden başka bir şey değildir. Yasa burada işte. TBMM’deki görüşme tutanaklarını çıkardım, gerekçesini de çıkardım. Yasa diyor ki, ’bir kısım camilerimiz cemaatsiz kalmıştır’, ’bu camiler yola gitmiştir veya çok harap ve yıkık durumdadır.’ Dolayısıyla, buralara vatandaşımızın ibadet için gitmesi mümkün değildir. Dolayısıyla, ’bu camileri başka hizmetlere yönlendirmek suretiyle değerlendirelim’ şeklinde bir kanun. Hiçbir şekilde cemaati olan, ibadet amacıyla gidilen bir caminin hizmetten çıkarılması şeklinde bir uygulama söz konusu değildir. Sayın Başbakan’a yasayı, tutanakları okumasını tavsiye ediyorum.
Sayın Başbakan yine örnek veriyor, ’Seferihisar’da bir cami ahır yapılmış’ diyor. Zamanın Cumhuriyet gazetesini buna örnek gösteriyor. Ben de bu gazeteyi, Meclis kütüphanesinden çıkardım. Haber, ’Bu ne insafsızlık’ başlığı altında, Seferihisar müze müdürünün bir caminin harap haline tespit etmesini konu alıyor. Yani devletin görevlisi bu caminin amacına aykırı bir biçimde kullanıldığını tespit ediyor. Caminin minaresi yıldırımdan yıkılmış, harap halde. Vatandaşlar da bunu bir başka amaçla kullanmışlar. Bu haberi CHP, ’camiyi ahır yaptı’ diye verirseniz, bu en hafifinden insafsızlık olur. ”
”Çarpıtmalarla dolu...”: Hamzaçebi, ”Başbakan Erdoğan’ın verdiği tüm örneklerin çarpıtmalarla dolu olduğunu” ileri sürdü. ”CHP’nin tarihinde, ”İstanbul’un silueti” olarak adlandırılan, kente özelliğini veren silueti rant uğruna feda etme anlayışı olmamıştır” ifadesini kullanan Hamzaçebi, ”CHP’nin tarihinde, İstanbul’un tarihi yarımadasını süsleyen, Süleymaniye Camisi başta olmak üzere ve diğer camilerin onların minarelerinin ve kubbelerinin yarattığı olağanüstü güzelliği gökdelenler uğruna feda etme anlayışı yoktur. Sayın Başbakan’ın anlayışının hakim olduğu İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nce bu siluet, rant uğruna yok edilmiştir” şeklinde konuştu.Bir başka gazetecinin,
”Sayın Meclis Başkanı, tutuklu milletvekilleriyle ilgili yeni bir süreç başlattı. Sizin önerileriniz olacak mı?”: Hamzaçebi, ”Sayın Meclis Başkanı’nı, bu çalışması nedeniyle kutluyorum ve kendisine teşekkür ediyorum. Sayın Başkan’ın demeç vermeme noktasındaki ilke kararı tüm siyasi partiler tarafından benimsenmiştir. Bu konuda bizim bir açıklama yapmamız doğru değil. Süreç işliyor, olumlu sonuçlaması yününde arzumuz vardır” yanıtını verdi.
http://haber.gazetevatan.com/Haber/446177/1/Gundem
Erdoğan: İmam hatipler göz bebeği olacak :
25.04.2012
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, İmam Hatip Lisesi Mezunları ve Mensupları Derneği'nin (ÖNDER) Kutlu Doğum Haftası dolayısıyla Abdi İpekçi Spor Salonu'nda düzenlediği kutlama programına Başbakanlık Resmi Konutu'ndan video konferans yöntemiyle katıldı:
Bir imam hatip lisesi mezunu olarak, aldıkları tedrisatın ve edindikleri bilginin yüklediği sorumluluğun idrakiyle Hz. Muhammed'i şanına yaraşır biçimde yad ediyor olmanın huzuru ve gururu içinde olduğunu belirten Erdoğan, şöyle konuştu: 'Zira, 2012 yılı Kutlu Doğum Haftası'nı çok farklı bir heyecanla, çok farklı bir coşkuyla idrak ediyoruz. Bildiğiniz gibi, yaptığımız yasal düzenlemeyle, alemlere rahmet olarak gönderilmiş Resulü Ekrem'in mübarek hayatını, yani Siyer-i Nebi'yi, Kur'an-ı Kerim dersiyle birlikte seçmeli ders olarak okullarımıza kazandırdık, öğrencilerimizin ve ailelerimizin tercihine sunduk. İsteyen her öğrenci, erken yaşlarda öğrenilmesi daha kolay olan Kur'an-ı Kerim'i artık okullarda öğrenebilecek. Sadece Müslümanlar için değil, doğumuyla, tüm hayatıyla, hatta vefatıyla insanlık için eşsiz bir emsal olan Peygamber Efendimizin hayatını, artık okullarımızda isteyen her öğrenci derinlemesine öğrenme imkanı bulacak. Şunu da burada büyük bir memnuniyetle ifade etmek istiyorum. Bir baskı ve zulüm neticesinde kapatılan imam hatiplerin orta kısımlarını, yaptığımız bu düzenlemeyle yeniden açtık. Bizlere, bunu nasip ettiği için de Rabb'ime şükrediyorum.'
Başbakan Erdoğan, ‘imam hatip okullarının, bu ülkenin ve bu milletin göz bebeği olacağını vurgulayarak, şunları kaydetti: 'İmam hatip okulları, aziz milletimizin, tam anlamıyla varını yoğunu ortaya koyup inşa ettirdiği, yaşattığı, koruyup kolladığı okullardır. Bu millet, ekmeğinden, kısıtlı gelirinden, sofradaki zeytinden, tarladaki buğdaydan, dükkanında elde ettiği kazançtan arttırarak, yani yemeyip, yedirerek imam hatip okullarını kurmuş, imam hatip öğrencilerini gözetmiştir. Ben, Türkiye'nin 81 vilayetinde, kendisi aç olduğu halde, cebindeki 3 kuruşu çıkarıp imam hatip okullarına yardım olarak veren nice gönlü yüce insanlar tanıdım. Tek arsasını, bütün servetini, hayatı boyunca biriktirdiği tüm sermayesini, imam hatip okullarının kurulması ve idamesi için seferber eden nice hayırseverlerle karşılaştım.'
http://haber.gazetevatan.com/erdogan-imam-hatipler-goz-bebegi-olacak/446202/1/Gundem
http://www.haberturk.com/gundem/haber/737124-bu-ulkenin-ve-bu-milletin-gozbebegi-olacaktir
28 Şubat soruşturmasında 3. Dalga : Fevzi Türkeri ve Yıldırım Türker Gözaltında :
28 Şubat soruşturması kapsamında eski Jandarma Genel Komutanı Fevzi Türkeri ve emekli Korgeneral Yıldırım Türker gözaltına alındı.
Özel yetkili Ankara Cumhuriyet Başsavcıvekilliği, ''CMK 250. madde ile yetkili ve görevli Ankara Cumhuriyet Başsavcıvekilliği'nin 2011/206 soruşturma sayılı dosyası kapsamında'' kamuoyunda ''28 Şubat süreci'' olarak bilinen ve ''Türkiye Cumhuriyeti hükümetini ortadan kaldırmaya veya görevlerini yapmasını kısmen veya tamamen engellemeye teşebbüs etmek'' suçlamasıyla, 24 Nisan 2012 tarihinde Ankara 11. Ağır Ceza Mahkemesi'nden alınan arama kararı doğrultusunda, sabah 08.30 itibarıyla Ankara'da 6, İstanbul'da 2, İzmir'de 3, Kars'ta 1 olmak üzere toplam 12 ayrı adreste arama yapıldı. Soruşturma kapsamında 7'si muvazzaf, 6'sı emekli 13 şüpheli hakkında gözaltı kararı verildi. Askeri mahallerdeki aramaların Cumhuriyet savcısı denetiminde, Merkez Komutanlığı görevlileri tarafından gerçekleştirildi. Soruşturma kapsamında gözaltı kararı verilenlerin kimlikleri şöyle:
Ankara: Emekli Orgeneral Fevzi Türkeri, Emekli Korgeneral Yıldırım Türker, Tuğgeneral Lokman Ekinci, Tuğgeneral İsmail Hakkı Önder, Albay Yahya Kemal Yakışkan, Emekli Astsubay Şeref Kavalalı
İzmir: Albay Mustafa Köseoğlu, Albay Mehmet Haşimoğlu, Emekli Albay Cemal Hakan Pelit
İstanbul: Albay Atilla Kurtay, Emekli Albay Mehmet Aygüner, Emekli Yüzbaşı Tanju Sirmen
Kars: Astsubay Adem Demir
Günboyu hareketlilik vardı: Özel yetkili Ankara Cumhuriyet Başsavcıvekilliği'nin yürüttüğü 28 Şubat Soruşturması kapsamında Ankara'daki evinde arama yapılan emekli Orgeneral Fevzi Türkeri ve emekli Korgeneral Yıldırım Türker ile emekli Astsubay Şeref Kavalalı gözaltına alındı. Ankara'da gerçekleştirilen arama ve gözaltıların, yasalara ve usule son derece uygun yapıldığı belirtildi. Sabah saat 08.00'den önce arama yapılmadığı gibi haklarında gözaltı kararı bulunan kişilerin evlerine saat 08.00'den sonra gidildi. Aramalara Merkez Komutanlığı yetkilileri ve askeri savcılar da katıldı. Gözaltı kararı bulunan kişilerin avukatları da aramalarda hazır bulunurken, avukatı bulunmayan kişilere avukat tayin edildi. İzmir Emniyet Müdürlüğü Terörle Mücadele Şube ekiplerince, Narlıdere askeri lojmanlarındaki evlerinde arama yapılan albaylar Mustafa Köseoğlu ile Mehmet Haşimoğlu gözaltına alındı. Karşıyaka'daki evinde arama yapılan emekli Albay Cemal Hakan Pelit'in ise il dışında olduğu öğrenildi. İstanbul Terörle Mücadele Şube Müdürlüğü ekipleri, emekli Albay Mehmet Aygüner'e ait olduğu belirtilen Kadıköy Sahrayıcedid Mahallesi Müminderesi Sokak'taki ev ile emekli Yüzbaşı Tanju Sirmen'e ait olduğu kaydedilen Maltepe Feyzullah Mahallesi Köroğlu Sokak'taki evde arama yaptı. Aramanın ardından emekli Albay Mehmet Aygüner ile emekli Yüzbaşı Tanju Sirmen, gözaltına alındı. Bu arada, hakkında gözaltı kararı bulunan, ikameti İstanbul'da görünen Albay Atilla Kurtay'ın Ardahan'da olduğu belirlendi. 14. Mekanize Piyade Tugay Komutanlığı'nda görevli Astsubay Adem Demir'in askeri lojmanlardaki evinde arama yapıldı. AA
http://www.aksam.com.tr/fevzi-turkeri-ve-yildirim-turker-gozaltinda--112599h.html
'Beni Başbakan fişledi'
25.04.2012
Kılıçdaroğlu, iki günlük Bosna Hersek ziyareti kapsamında, Türkiye'nin Saraybosna Büyükelçiliği'ni ziyaret etti, Büyükelçi Ahmet Yıldız'dan ülkedeki gelişmelerle ilgili bilgi aldı.
Kılıçdaroğlu, AA muhabirinin, ''Bosna Hersek ziyaretiyle birlikte CHP'nin yeni bir Balkan açılımı başlatıp başlatmadığına ilişkin'' sorusu üzerine, CHP'nin sadece Bosna Hersek ve Balkanlar için değil önümüzdeki günlerde diğer ülkelere de ziyaretler başlatacağını bildirdi.
Bosna Hersek ziyaretinin ardından İstanbul'da uluslararası bir toplantı başlatacaklarını ifade eden Kılıçdaroğlu, şöyle konuştu:
''Arap baharını, özgürlükleri ve demokrasiyi, sosyal demokrat açıdan o bölgelerdeki gelişmeleri görüşeceğiz, konuşacağız. Kanaat önderleri, bakanlar, gazeteciler ve politikacılar gelecek. CHP'nin Bosna Hersek'e gelmesi ilk değil daha önce Hikmet Çetin, Deniz Baykal da geldi. Ben üçüncü olarak geliyorum. Burası Türkiye için çok önemli bir yer, tarihi kültürel bağlarımız var. Sosyal demokrat anlayışta olan CHP'nin buraya gelmesi üniversitede konuşma yapması önemli. Pek çok tarafla da görüşeceğiz, konuşacağız. Bosna Hersek'e verdiğimiz önem sadece CHP açısından değil Türkiye Cumhuriyeti'nin bütün siyasal partileri Bosna Hersek politikası konusunda ortak görüştedirler. Hep beraber Türkiye'nin ulusal çıkarlarının korunması konusunda ortak görüştedirler, ortak hareket ediyorlar.''
''28 Şubat kapsamında fişlendiği'' iddiası: Kılıçdaroğlu, bir gazetecinin ''28 Şubat kapsamında fişlendiğini iddia etmesi ve bugün Başbakanlığın cevabının bazı gazetelerde yer aldığını'' hatırlatarak buna ilişkin görüşünü sorması üzerine, şunları kaydetti:
''Başbakanlığın Danıştay'a gönderdiği savunmada, 2004 yılına kadar Başbakanlık Takip Kurulu'na kadar gelen bütün şikayetlerin, ihbarların herhangi bir kayda girmediği bildiriliyor. Başbakanlık diyor ki; biz bunları 2004 yılında ilk kez kayda aldık. Yani fişlemeyi AKP iktidarı yapıyor, bunu da kendisi Danıştay'a gönderdiği bir yazıda itiraf ediyor. Dolayısıyla baktığımız zaman fişleme süreci 2004 yılında resmen Başbakanlığın arşivine girerek belgelendirilmesi, bizim demokrasi anlayışımız açısından onaylayacağımız bir durum değildir.
Hem fişlemeden şikayet edeceksin, hem 'fişleme yapanları yargılayacağım' diye yola çıkacaksın ancak geldiğimiz noktada görüyoruz ki fişlemeyi yapan AKP iktidarıdır. Bu üzüntü verici bir durum olay. Danıştay'da kendisini savunuyor Başbakanlık, 'biz fişlemeyi yaptık' diye. Eğer demokrasi konusunda samimiyseniz, Başbakanlığın Danıştay'a vereceği yanıt bir cümleden ibaret olacaktı; 'Geçmişte Başbakanlık Takip Kurulu bu tür olayları gerçekleştirmiştir. Ama biz bunları tasvip etmiyoruz. Yapılan uygulamalar yanlıştır, bu uygulamalara da katılmıyoruz' demesi lazımdı. Tam tersine yapılan fişlemeyi savunuyor. İki yüzlü politikanın ömrü kısalıyor. Gerçeği onların yazılarından, açıklamalarından öğrenmiş oluyoruz.'CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, tutuklu milletvekillerinin durumuna ilişkin, ''Bizim önerilerimiz vardı daha önce Meclis Başkanı'na söyledik, Adalet Komisyonu şu anda bizim önerilerimizi bekliyor, yapılan ilk toplantıda bizim önerimiz Sayın Cemil Çiçek'e verildi. Sayın Çiçek bunu diğer grup başkanvekillerine verdi, büyük bir olasılıkla eğer o metin üzerinde uzlaşma olursa sorun çözülecekmiş gibi görünüyor. Kaldı ki biz şuna da açığız yani; bizim hazırladığımız düzenleme yetersiz görülebilir, fazla görebilir, sonuçta önemli olan demokrasilerde uzlaşma kültürünü geliştirmektir. Bizim önerimiz var, öneriyi sunduk. Karşı öneriler de gelebilir, biz onlara da saygılıyız. Önemli olan sonucu elde etmek, yani meşruiyetine gölgeye düşürecek bir uygulamayı sonlandırmaktır. Bunun yolu da halkın iradesi ile seçilmiş, milli egemenliğin bir parçası olan milletvekillerinin parlamentoya gelip görev yapmalarının yolunu açmaktır. Bizim arzu ettiğimiz temel nokta budur. Hukuk içinde bu sorun çözülebilir. Aslında yasa düzenlenmeden de bu sorun çözülebilir, çünkü Anayasa'nın 90. Maddesi var. 90. maddeye göre uluslararası sözleşmeler iç hukukun üstündedir. Bizim imzaladığımız 2 uluslararası sözleşmeye göre milletvekillerinin tutuklanmaması lazım ama yargıçlar buna uymadığı için böyle bir düzenleme yapma ihtiyacı ortaya çıkıyor.
''Bizim Sayın Cemil Çiçek'e, tutuklu milletvekilleri sorununun çözülmemesi tepkimizin birinci unsurunu oluşturuyordu. İkinci önemli tepkimiz '4 4 4 yasası' olarak tanımladığımız eğitim yasasının Milli Eğitim Komisyonu'nda görüşülmesi dolayısıyla meydana gelen olayların Sayın Çiçek tarafından bir anlamda görmezlikten gelinmesiydi. Bu bizi büyük ölçüde rahatsız etmişti çünkü bir yasa ilgili komisyonlarda sağlıklı görüşülmeden TBMM'ye sevk edilmemesi gerekiyordu. Görüşülmediğini biliyoruz, milletvekillerinin konuşturulmadığını biliyoruz, söz istemelerine rağmen ve bunun da tutanaklarda yer almasına rağmen söz verilmediğini biliyoruz. Ama Sayın Cemil Çiçek bu teklifin tekrar komisyonda görüşülmesini uygun görmedi, o nedenle büyük tepkimiz oradan kaynaklandı.''
''Eğer bu süreç çözülürse Meclis Başkanına yönelik tepkiniz de son bulacak mı'' sorusunu ise Kılıçdaroğlu, ''Sayın Cemil Çiçek'e karşı sürekli bir tepki söz konusu değil'' dedi.
http://www.aksam.com.tr/beni-basbakan-fisledi--112640h.html
http://haber.gazetevatan.com/beni-akp-fislemis/446096/9/Siyaset
Trafikte yargıya 'örtülü dokunulmazlık'
25.04.2012
Vatandaşı uyarmak için art arda kampanyalar düzenlenirken ilginç bir tablo ortaya çıktı. Son üç yılda bin 800 yargı mensubuna ceza kesilirken hakimler bu cezaların 635'ini iptal etti.
Milletvekillerinden sonra savcı ve hakimler de trafikte örtülü biçimde 'dokunulmazlık' zırhına büründü. Son üç yılda bin 800 yargı mensubuna trafik cezası kesildi. Bunlardan 830'ına itiraz edildi. Hakimler, 635 meslektaşına yazılan cezaları iptal ederken, sadece 45 itirazı reddetti.
Bugün'ün haberine göre; Haklarında trafik idari para cezası ile trafik kuralı ihlal tespit tutanağı düzenlenen yargı mensuplarının itirazını değerlendiren İstanbul, Ankara, Antalya, Batman vb. illerdeki bazı mahkemelerce verilen kararlar yargı mensuplarına trafikte dokunulmazlık sağladı.
'HAKİM TRAFİK İHLALİ YAPMAZ'
Hukukçular, Karayolları Trafik Kanunu uyarınca trafik suçu işleyen Savcı ve Hakimlere kesilen idari para cezaları ya da tutulan ihlal tespit tutanakları hakkında mahkemelerin verdiği "skandal" kararların Anayasa'nın eşitlik ilkesine aykırı olduğunu savundu. Hukukçular, "Büyük bölümü itiraz eden yargı mensupları lehine sonuçlanan mahkeme kararları trafikte ayrıcalıklı ve imtiyazlı bir sınıf oluşturdu" görüşünde. Antalya'da yaptığı kırmızı ışık ihlali MOBESE kameralarınca tespit edilen ve kayda alınan bir Ağır Ceza üyesinin itirazına bakan mahkemenin, "Ağır Ceza Mahkemesi üyesi bir hakim trafik suçu işlemez" diye karar verdiği öne sürüldü.
635 CEZA İPTAL EDİLDİ
2009-2011 yılları arasında ülke çapında bin 800 Savcı ve Hakim hakkında trafik kural ihlal tespit tutanağı ile trafik idari para cezası tutanağı düzenlendi. MOBESE'lerce kırmızı ışık ve aşırı hız ihlali yaptığı tespit edilen araçların plakasına yazılan ceza tutanakları tescil adreslerine gönderildi. Tutanaklara yapılan ihlalin fotoğrafı da eklendi. Video kameralı radar ekipleri de aynı şekilde ihlal yapan araç plakalarına aynı şekilde arkadan ceza yazdı.
Haklarında işlem yapılan bin 800 yargı mensubundan 830'ı trafik cezalarına Sulh Ceza ya da Trafik Mahkemeleri'nde itiraz etti. Mahkemeler 635 cezayıiptal etti. Sadece 45 itiraz reddedildi. Bin dolayındaki cezanın yasal sürede itiraz edilmediği için mahkemelere taşınmadığı değerlendiriliyor.
YARGITAY İÇTİHATI
Mahkemelerin iptal ettiği somut olaylardan biri geçen yıl Batman'da yaşandı. Batman'da video kameralı trafik ekibi 11 Mart 2011 günü Turgut Özal Bulvarı'nda radar uygulaması yaptı. Ekibin kamera açısına giren özel bir araç kavşakta kırmızı ışıktan geçip gitti. Trafik ekibi ihlale ilişkin görüntüyü alarak aracın tescil plakasındaki adrese ceza gönderdi.
Kırmızı ışık ihlali yapan sürücünün Batman Adliyesi'nde görevli Cumhuriyet Savcısı Ö.Ö. olduğu 2. Sulh Ceza Mahkemesi'ne yapılan itirazla öğrenildi. Mahkeme 20 Mayıs 2011'de verdiği kararda, Savcı'ya kesilen cezayı Yargıtay 7. Ceza Dairesi'nin içtihatları doğrultusunda hukuka aykırı olduğunu savunarak iptal etti.
HAKİMLER VE SAVCILAR KANUNU'NA ATIF
Üst düzey emniyet yetkilileri, MOBESE ya da video kameralı radar ekiplerince işledikleri trafik suçu kayda alınan ve plakasına ceza yazılan sürücülerin Savcı ve ya Hakim olduklarını bilmelerinin mümkün olmadığını savunarak şöyle dedi:
"Ancak, yüzüne ceza yazmak için durdurulan araç sürücüsünün yargı mensubu olduğunu anlayabiliriz. Zaten o durumda tespit tutanağı düzenleyip Başsavcılıklara gönderiyoruz. Vekillerde olduğu gibi yargı mensuplarına kesilen cezalar da mahkemelerce iptal ediliyor. İptal gerekçelerinde Hakimler ve Savcılar Kanunu'na atıfta bulunuluyor. Trafik ihlali yargı mensuplarının göreviyle alakalı bir durum değil. Bu Kabahatler Kanunu kapsamında bir suç ve idari yaptırımı gerektiriyor."
GENELGE YAYINLANMIŞTI
Trafik suçu işleyen savcı ve hakimlere ceza yerine tespit tutanağı düzenleme uygulaması İçişleri Bakanlığı'nın 2005'de yayınladığı bir genelgeye dayanıyor. O dönemin İçişleri Bakanı Abdulkadir Aksu'nun imzasıyla 81 İl Valisi'ne gönderilen genelgede, Anayasa Mahkemesi, Sayıştay, Danıştay, Yargıtay başkanları, üyeleri ve savcıları, tetkik hakimleri, raportörleriyle, asker-sivil tüm hakim ve savcılara ceza yerine ihlal edilen kuralla ilgili tespit tutanağı düzenleme talimatı verilmişti. Trafik denetim ve kontrollerinde yürürlükte olan bu genelgeye göre hareket ediliyor.
TALİMATLA VEKİLLERE AYRICALIK
İçişleri Bakanlığı, geçen ay verdiği talimatla milletvekillerin fotoğraflanan trafik ihlallerinin Meclis'e gönderilmesini istemişti. Bakanlık milletvekillerinin özel araçlarına yazılan cezaların tescil adreslerine değil TBMM Başkanlığı'na gönderilmesi için 81 il valisine talimat vermişti. 80 ilde uygulanan MOBESE ve KGYS gibi elektronik denetleme sistemlerine aktif görevdeki 541 vekilin özel araçlarının plakaları yüklenmişti.
Şehir içi ve şehirlerarası yollarda yapılan trafik denetimlerinde kırmızı ışık, hatalı sollama, aşırı hız gibi ihlaller nedeniyle durdurulan vekillerin "yüzüne" ceza yazılamıyordu. İçişleri Bakanlığı'nın milletvekillerinin yüzüne karşı ceza yazılmamasının ardından elektronik denetim sistemlerine yansıyan trafik ihlalleri konusunda düzenlemeye gitmesi "vekillere trafik dokunulmazlığı" yorumlarına neden olmuştu. Yeni düzenlemeye gidilmesinde bazı milletvekillerinin evlerine gönderilen trafik ihlallerine ilişkin MOBESE ve KGYS ceza makbuzlarının etkili olduğu iddia edilmişti.
CEZALAR HERKES İÇİN GEÇERLİDİR: Adalet eski Bakanı Hikmet Sami Türk: Trafik ihlalinin hangi koşullarda gerçekleştiğini bilmek önemlidir. Diğer meslek gruplarının itiraz ettiği cezalarda iptal oranına da bakmak gerekir. MOBESE kameralarının bu tarz olayların aydınlatılmasında önemli rolü var. Yargının meslektaş koruma tutumuna girmesini düşünmek istemem. Böyle bir şeyin olmaması gerekir. Trafik kuralları bellidir. Bu kuralların ihlalini cezalandırmak doğrudur. Ama burada çok kolaylıkla mı ceza yazılıyor ona bakmak gerekir. Bu cezalar herkes için geçerlidir. Hakim tarafsızdır. Biliyorsunuz adalet tanrıçasının gözleri bağlıdır. Taraflardan hiç kimseyi tanımıyorum demektir. Hakimler burada olduğu gibi taraflara hiçbir yakınlığı olamaz. Dolayısıyla hakimlerin meslektaşlarını koruması söz konusu olmamalıdır.
DOKUNULMAZLIKLARIN SINIRLANDIRILMASI LAZIM: Adalet eski Bakanı Mahmut Oltan Sungurlu: İster milletvekili ister hakim, savcı olsun millet imtiyazı kabul etmiyor. Demokratik toplumda böyle bir şeyin lüzumu da yok. Milletvekillerinin bazı dokunulmazlıkları var ama bu dokunulmazlıkların sınırlandırılması gerekir. Bunlardan hakimler, savcılar ve milletvekilleri ve siyasiler istifade etmez tam aksine toplumun antipatisini kazanırlar. Fiili durum nasıldır bilmiyorum ama imtiyaz yanlıştır yapılmaması gerekir.
SUİSTİMAL EDİLİYOR: Emekli Askeri Hakim Faik Tarımcıoğlu: Dokunulmazlıklar bürokrasi karşısında sıfırlanıyor. Hakim ve savcılar ile bürokrasinin dokunulmazlığı her zaman ön plandadır. Dokunulmazlıklar imtiyaz şeklinde uygulanıyorsa yanlış yapılıyordur. Bu dokunulmazlıklar kişilerin suç işleme özgürlüklerini sağlamaz. Milletvekili, savcı veya hakim suç işlemişse bu dokunulmazlık zırhından istifade etmemelidir. Suç işleme özgürlüğü kimseye tanınamaz. Şu anki düzenlemede bu durum sürekli suistimal ediliyor. Zaten örneklerde nasıl suistimal edildiği de görülüyor. Üstelik eskiden de bu tarz durumlar olmuştu. Darbelerde de bu dokunulmazlık durumu kullanıldı. Kendilerinde her türlü suçu işleme yetkisini gördüler. Memurlara kimse dokunamadı, üst bürokrasidekiler bu durumu daha fazla kullandı. Hakim ve savcılar ayrı dokunulmazlığı bir erk olarak değil bürokrasinin bir parçası olarak kullandı.
İMTİYAZ KESİNLİKLE KABUL EDİLEMEZ: İstanbul Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Ersan Şen: Cezayı kesen polisin belli bir süre içinde tebliğ edip ispat etmesi gerekiyor. Bunları yaptıktan sonra ceza yiyen kişinin savcı ve hakim olmasının hiçbir önemi yoktur. Bir ara polisler hakim ve savcılara ceza kesemez gibi haberler çıktı. İmtiyaz kesinlikle kabul edilemez. Ceza yiyenin hakim ve savcı olması önemli değil önemli olan trafik ihlali yapıldığının ispatlanmasıdır. Karar bakılması gerekir. Hukuk önünde herkes eşittir.
http://www.aksam.com.tr/trafikte-yargiya-ortulu-dokunulmazlik--112606h.html
Elektrikle ilgili Tüketici Lehine Mahkeme Kararı :
25.04.2012
Sakarya'da tüketici mahkemesi, elektrik faturalarına yansıtılan kayıp-kaçak bedelinin tüketiciye ödenmesine yönelik örnek bir karar verdi.
Vatandaştan tahsil edilen kaçak elektrik bedelleriyle ilgili mahkeme örnek bir karar aldı. Enerji nakli sırasında meydana gelen kaybın tüketiciden alınamayacağını belirten mahkeme, kaybı önlemede yeterli tedbiri almayan şirketin, bu eksikliğini tüketiciden tahsil etmesinin yasal olmadığına hükmetti.
Kayıp kaçak bedelinin tüketiciye iadesi konusunda mahkemeler emsal kararlar vermeye devam ediyor. Son olarak Sakarya'da yaşayan Necmettin Göymen, kayıp kaçak bedelinin iadesi için Sakarya Elektrik Dağıtım AŞ'ye (SEDAŞ) yaptığı başvurudan sonuç alamayınca Serdivan Kaymakamlığı Tüketici Sorunları Hakem Heyeti Başkanlığı'na şikâyette bulundu. Göymen, haksız yere alınan kayıp-kaçak bedelinin hesaplanarak iadesini talep etti. Başvuru üzerine savunması alınan SEDAŞ, kayıp-kaçak bedeli dahil tüm bedellerin ilgili abonelere tahakkuk ettirildiğini ve Enerji Piyasası Denetleme Kurulu'nun (EPDK) bilgisi dahilinde yayınlanan kanun ve yönetmelikler çerçevesinde işlem yaptıklarını belirtti. SEDAŞ, savunmasında hakem heyetlerinin EPDK kararları ve mevzuatla ilgili karar verme yetkisinin bulunmadığı görüşüne yer verdi.
BEDELİ KAÇAK KULLANANDAN AL: Zaman'ın haberine göre; Şikâyeti karara bağlayan hakem heyeti, enerjiyi abone olmadan ve hiçbir ücret ödemeden kullanan kişilerin bulunup bedelinin o kişilerden tahsil edilmesinin esas olduğunu kaydetti. SEDAŞ'ın savunmasını yeterli görmeyerek tüketicinin mağdur edildiği sonucuna varan hakem heyeti, kayıp-kaçak ve sayaç okuma bedelinin hesaplanarak Göymen'e iade edilmesine karar verdi. SEDAŞ, hakem heyetinin kararına itiraz için Tüketici Mahkemesi sıfatıyla Sakarya 3. Asliye Hukuk Mahkemesi'ne başvurdu. Dağıtım şirketinin kaçak elektrik kullananlardan alamadığı parayı dürüst vatandaşlardan tahsil etme amacı içinde bulunmadığını ifade eden SEDAŞ'ın avukatı Pınar Çolak Yaşar, hakem heyetinin kararının yasaya aykırı olduğunu belirterek kararın iptalini istedi. Göymen ise hakem heyeti kararının doğru olduğunu savunarak SEDAŞ'ın talebinin reddedilmesini istedi.
MAHKEMENİN KARAR GEREKÇESİ: SEDAŞ'ın başvurusunu reddeden mahkeme, şu görüşlere yer verdi: "Şirketin kaçakları yerinde tespit edip muhatapları yerine faturalarını düzenli ödeyen vatandaşlara yönelmesinin hiçbir vicdanda ve yasal çerçevede olumlu yer bulmasına imkân bulunmuyor. Sistemde enerji nakli sırasında meydana gelen kaybın tüketiciden tahsil edilmesi amacıyla bu bedelin tahakkuk ettirilmesi abone sözleşmesine ve tüketici haklarına aykırılık teşkil ediyor. Sistemdeki kaybı önleme konusunda yeterli tedbiri almayan şirketin, bu eksikliğini tüketiciden tahsil etmesi için yasal hakkı bulunmuyor."
Öte yandan Gümrük ve Ticaret Bakanlığı Tüketicinin Korunması ve Piyasa Gözetimi Genel Müdürlüğü, bir genelge yayımlayarak kayıp-kaçak elektrik bedellerinin iadesine ilişkin başvurularda tüketici sorunları hakem heyetlerinin yetkili olduğunu bildirdi.
http://www.aksam.com.tr/elektrikle-ilgili-super-karar--112614h.html
Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı'nın yürüttüğü “Türkiye'de Aile Yapısı Araştırması”nda Türkiye genelinde toplam 12 bin 56 hane ile anket çalışması yapıldı: En büyük boşanma sebebi ilgisizlik :
25.04.2012
Araştırmada bireylerin televizyon izleme alışkanlıklarından kültürel aktivitelere katılımına, alkol kullanımından evlilik kararına kadar birçok durum incelendi, yüzdeye vuruldu. Dev araştırma Türkiye'nin aile yapısının adeta fotoğrafını çekti. En dikkat çeken sonuçlardan biri de boşanma nedenlerinin sıralaması oldu. Genel kanının aksine boşanmada ilk sıralarda, dayak, aldatma, ekonomik yokluk yer almıyor. Yüzde 27,3'lük oranla "eşlerin birbirine ilgisizlik ve sorumsuzluğu" boşanma nedenlerinde açık ara birinci çıktı.
18 yaş üstü 10 bin 362 erkek, 13 bin 17 kadın olmak üzere toplam 23 bin 379 kişi ile görüşme gerçekleştirildi. Araştırmada 18 yaş altı 9 bin 356 erkek, 6 bin 703 kadın olmak üzere toplam 16 bin 59 kişinin demografik bilgisi alındı.
Araştırmaya katılan ailelerin yüzde 9,6'sı tek kişilik aile, yüzde 75,3'ü çekirdek aile, yüzde 14,4'ü de geniş ailelerden oluşurken, öğrencilerden ve işçilerden oluşan aile oranı binde 7 olarak belirlendi.
Araştırmada bireylerin televizyon izleme alışkanlıklarından, kültürel aktivitelere katılımına, alkol kullanımından evlilik kararına kadar birçok durum incelendi, yüzdeye vuruldu.
EN ÇOK CİNSELLİK RAHATSIZ EDİYOR : Araştırmada, televizyon izleme alışkanlıkları da belirlendi. Araştırmaya katılanlardan “hiç televizyon izlemediğini” belirtenlerin oranı yüzde 8,1 olurken, televizyon izlediğini bildirenlerin oranı yüzde 91,9 olarak tespit edildi.
Televizyon yayınlarında rahatsız olunan içerikleri ise katılımcıların yüzde 46,9 ile cinsel içerikli yayınlar olduğunu belirtirken, yüzde 15,5 şiddet, yüzde 14,1 kötü, kaba ve küfürlü söz, yüzde 9,9 taraflı haber ve yorumlar, yüzde 9,6 da reklamlar olduğunu ifade etti.
YÜZDE 82 ALKOL KULLANMADIĞINI SÖYLÜYOR : Katılımcıların yüzde 93,8'i bar, gece kulübü gibi yerlere gitme alışkanlıklarının bulunmadığını bildirdi. Ara sıra gidenler yüzde 5,2, sık sık gidenlerin oranı yüzde 1 oldu. Bu tür yerlere sık sık gidenlerin çoğunluğunu erkekler oluşturdu. Alkol kullanma alışkanlıklarına bakıldığında ise katılımcıların yüzde 82,5'i hiç alkol kullanmadığını belirtti. Her gün kullananların oranı binde 6, haftada 1-2 gün kullananların oranı yüzde 2, ayda birkaç kez kullananların oranı yüzde 3,5, sadece özel günlerde alkollü içki kullananların oranı yüzde 7,4, “kullanıyordum, bıraktım” diyenlerin oranı ise yüzde 4 olarak tespit edildi.
GÖRÜCÜ USULÜ HALA YAYGIN : Araştırmada, ilk evlilik kararının nasıl verildiğiyle ilgili ilginç veriler ortaya çıktı. Buna göre, araştırmaya katılanların yüzde 44,2'si görücü usulü ve kendi kararıyla ilk evliliğini yaptığını bildirdi. Yüzde 38,7'si kendi seçimi ve ailesinin rızasıyla, yüzde 9,4'ü görücü usulü ve kendi görüşü sorulmadan evlendiğini belirtti.
Bu sonuçlara göre, Türkiye'de fikri alınmadan görücü usulüyle evlenenlerin oranının yıllar itibarıyla düşüş gösterdiği belirlendi. 1950'lerde bu oranın yüzde 29 seviyelerinde idi.
ERKEĞİN İŞİNİN OLMASI KADININ İLK EVLİLİĞİ OLMASI ÖNEMLİ :
Çalışmada evlenilecek kişinin sosyal özellikleri erkekler ve kadınlara göre ayrı ayrı araştırıldı. Bu verilere göre, erkekler için en öne çıkan özellik “ilk evlenecek olması” iken, kadınlarda “bir işinin olması” olarak tespit edildi. Araştırmada, “aile yapılarının benzer olması”nı önemli bulanlar yüzde 76,5, “dindar olması”nı önemli bulanlar yüzde 75,2, “aynı mezhepten olması”nı önemli bulanlar yüzde 59,2, “iyi eğitimli olması”nı önemli bulanlar yüzde 58,4, “aynı sosyal çevreden olması”nı önemli bulanlar yüzde 49, “aynı etnik kökenden olması”nı önemli bulanlar 51,2, “çalışma saatlerinin az olması”nı önemli bulanlar yüzde 47, “bir işinin olması”nı önemli bulanlar yüzde 54,1, “hemşehri olması”nı önemli bulanlar yüzde 38,6, “yüksek gelir sahibi olması”nı önemli bulanlar yüzde 30,6 olarak tespit edildi.
EVİN DÜZENİ KADINDAN SORULUR : 12 bin aile üzerinde yapılan “Türkiye'de Aile Yapısı Araştırması”na göre, ailelerde evin düzeni, çocuklar, komşu, akraba ilişkileri ve alışverişle ilgili kararlarda kadının kararı etkili oluyor.
YÜZDE 63 HİÇ TATİLE GİTMEMİŞ : Aile üyelerinin birlikte yaptıkları faaliyetlere bakıldığında ise birici sırada 59,4 ile televizyon izlemek geliyor. Bunu 25,8 ile akraba, komşu, arkadaş ziyareti, 21,9 ile alışveriş, 7,2 ile tatil, 6,1 ile dışarıda yemek yemek, 3,2 ile sinema ya da tiyatroya gitmek izliyor. Ankete katılan ailelerin 79,6'sı birlikte hiç tiyatro ve sinemaya, 63,3'ü de hiç tatile gitmediklerini belirtti. Ailedeki küçük çocukların bakımında ise gerek kentlerde gerekse kırda annelerin büyük oranda etkisi görülüyor. Araştırmaya göre, küçük çocukların bakımını annelerin yaptığı aile oranı 89,6. Bunu, 4,8 babaanneler, 3,5 anneanneleri, 2,4 kreşler, 1,5 babalar ve 1,2 bakıcılar takip ediyor.
http://www.hurriyet.com.tr/saglik/20419299.asp
Çanakkale Kara Savaşları’nın 97’nci yıldönümü nedeniyle anma törenleri düzenlendi. Gelibolu'daki Anzak Koyu'nda, 'Şafak Ayini' yapıldı.
25.04.2012
Yıllar önce bu topraklara işgal kuvveti olarak gelen Anzakların torunları her yıl olduğu gibi bu yıl da Çanakkale'de kendi ülkelerinde gibiydi. Törenlerde Anzakların torunları, Çanakkale Savaşı’na katılan ve şehitlik-gazilik madalyalarını taşıyan onların torunlarını, çocuklarını uzun süre alkışladı. Savaşın acımasızlığına karşı bir insanlık anıtı olarak yükselen Çanakkale’den dünyaya geçilen bu kare Atatürk hümanizmini ve Türk insanının gerçek kahramanlara verdiği önemin bir göstergesi oldu.
http://www.hurriyet.com.tr/gundem/20414357.asp
2B Kanunu'na onay :
25.04.2012
Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, kamuoyunda “2-B Kanunu” olarak adlandırılan orman vasfını yitirmiş hazine arazilerinin satışını öngören kanunu onayladı. Cumhurbaşkanlığı Basın Merkezi'nden yapılan açıklamada, 6292 sayılı “Orman Köylülerinin Kalkınmalarının Desteklenmesi ve Hazine Adına Orman Sınırları Dışına Çıkarılan Yerlerin Değerlendirilmesi ile Hazineye Ait Tarım Arazilerinin Satışı Hakkında Kanun”un, Cumhurbaşkanı Gül tarafından Anayasa'nın 89'uncu maddesinin birinci fıkrası ile 104'üncü maddesinin ikinci fıkrasının (a) bendi uyarınca yayımlanmak üzere Başbakanlığa gönderildiği bildirildi.
http://haber.gazetevatan.com/font-color%3dredflas-flasfont-abdullah-gulden-2b-kanununa-onay/446274/1/Gundem
Ortadoğu’da Değişim Dalgasını Yöneteceğiz :
26.04.2012
Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu, Genel Kurul’da hükümetin Suriye politikasını anlattı. Davutoğlu, Türkiye’nin bundan sonra da Ortadoğu’da değişim dalgasının öncüsü olacağını ve değişim dalgasını yöneteceğini belirterek, “Zihnimizde nasıl yeni bir Türkiye iddiası varsa, yeni bir Ortadoğu iddiası da var. Büyük güçlerin peşinden sürüklenme, başkalarının gündeminin dublörü olma devrini kapattık” dedi
VİCDANIN SESİYİZ: Suriye olayları konusunda insanlık vicdanının sesi, AK Parti iktidarındaki Türkiye’dir. Türkiye olarak bundan sonra da Ortadoğu’da değişim dalgasını yöneteceğiz. Bu değişim dalgasının öncüsü olmaya devam edeceğiz. Bütün Ortadoğu toplumlarında Türkiye sadece dost ve kardeş bir ülke olarak değil, geleceği belirleme fikrine sahip yeni bir fikrin, yeni bir bölgesel düzenin öncüsü bir ülke olarak görülmektedir. Biz bu misyonun gereğini yaptık, yapmaya da devam edeceğiz. Bizi eleştirenlere kısa bir tavsiyede bulunmak istiyorum; gidin Kahire’nin, Trablus’un, Beyrut’un, sokaklarına çıkın. ‘Türkiye’nin Suriye politikası hakkında ne düşünüyorsunuz?’ diye sorun. Daha siz sormadan, size sarılacaklar Türkiye’nin takip ettiği onurlu politika dolayısıyla takdirlerini ifade edecekler.
YENİ BİR TÜRKİYE İDDİASI: Ortadoğu’da kardeş halklarla kucaklaşmak yerine dikta rejimleriyle kucaklaşanların yeni anlayışı anlamaları mümkün değil. Hem insanlığın ve bölge halkının vicdanı olmaya devam edeceğiz hem de ulusal çıkarlarımızı korumaya devam edeceğiz. Çünkü zihnimizde nasıl yeni bir Türkiye iddiası varsa, yeni bir Ortadoğu iddiası da var. Yeni Ortadoğu iddiasının temelinde de etnik, mezhep farklarına dayalı değil, kardeşliğe dayalı yeni bir barış düzeni var. Bu barış düzeni kurulana kadar çalışacağız. Kim ne derse desin bu barış düzeninin öncüsü de sözcüsü de Türkiye olacaktır.
DARBEYİ SAVUNANLAR: Muhalefetin kaygılarını anlıyorum çünkü farklı bir siyaset anlayışını temsil ediyorsunuz. Baas siyaset anlayışını tercih edenlerin bizi anlamaları mümkün değil, bunu beklemiyoruz. Bizim için önemli olan, Suriye Şam sokağının, Daraa sokağının, Hama’nın, Humus’un, Deyrizor’un, Lazkiye’nin bizi anlamasıdır. Türkiye’de darbeyi savunanlar tabii ki o bölgelerde de azınlık diktalarını savunacak, bunu normal karşılıyoruz. Ama 74 milyon Türk halkı Suriye halkının yanındadır.
HALKLARIN YANINDAYIZ: Biz azınlık diktalarının değil, kendi geleceğine sahip çıkmak isteyen halkların yanındayız. Kan bağına, ırka ve dine dayalı her türlü kutuplaşmayı, etnik ve mezhep temelli siyaseti peşinen reddediyoruz. Hedefimiz, Türkiye’nin etrafından bir barış, istikrar ve refah kuşağı oluşturmaktır. Mezhepsel bölünmeleri körükleyecek bir kaosun, iç savaşın engellenmesi için çalışıyoruz.
ESAD’I UYARDIK: Daha ortada Arap uyanışının hiçbir işareti yokken ikili ilişkilerimizin en iyi olduğu dönemlerde biz Suriye yönetimine reform yapmanın elzem olduğunu defalarca anlattık, telkinlerde bulunduk. Sayın Başbakanımız, bu süreç zarfında Esad ile yüz yüze görüştü. Dört kez çok samimi ve çok uzun telefon görüşmeleri yaptı. Esad yönetimi reform yapmak yerine gözyaşı ve zulüm üzerinden iktidarını sürdürmeye çalıştı.
ACİZLİK: Küresel vicdanın sesi olan BM Genel Kurulu’nda 137 ülke Suriye yönetiminin zulmünü kınayan bir kararı kabul etti. Uluslararası vicdanın sesi olarak Suriye Halkı Dostları Grubu kuruldu. Bu grubun ikinci toplantısını 83 ülkenin katılımıyla İstanbul’da düzenledik. 83 ülkeyi tek bir amaç çerçevesinde İstanbul’da toplayabilen Türkiye’nin, nasıl Suriye konusunda yalnız kalmakla suçlanabiliyor olduğunu anlamak mümkün değil. Başkalarının yönlendirmesiyle hareket ettiğimiz, Suriye konusuna fazla müdahil olduğumuz, yalnız kaldığımız, acele ettiğimiz, savaşa sürüklendiğimiz, hatta askeri müdahaleden yana olduğumuz gibi ithamlarla karşılaşıyoruz. Bu eleştirileri yöneltenler alandaki gerçekleri, zamanının ruhunu ve en önemlisi AK Parti iktidarlarının dış politika anlayışını kavramaktan acizdirler.
MERKEZ ÜLKEYİZ: AK Parti Hükümeti, geleneksel bekle gör politikası, büyük güçlerin peşinden sürüklenmek ve başkalarının gündeminin dublörü olmak devrini kapatmıştır. Menşei Ankara olmayan hiçbir siyasetin ya da gündemin parçası olmadık olmayacağız. Politikamızı belirlerken pusulamız kendi değer ve çıkarlarımızdır. Rehberimiz ise vicdanımızdır. Suriye ile sınırımız olacak, her gün yüzlerce Suriyeli kardeşimiz kapımıza dayanacak, ülkemize gelen Suriyeli misafirlerimizin sayısı 25 bini aşacak ve sınır güvenliğimiz tehdit edilir hale gelecek, Türkiye de bir kenarda oturup bekleyecek. Bu, Türkiye geçti arkadaşlar. Türkiye bölgesinde merkez ülkedir, bunun gereğini de yapmıştır ve yapacaktır.
‘Yeni bir Ortadoğu doğuyor’ : KANLI ELİ SIKMAYIZ: Bir ülkenin nasıl yönetileceğine, ancak o ülkenin halkı karar verir. Bölgedeki, Suriye’deki halk hareketini biz başlatmadık. Kimseye ayaklanma çağrısında bulunmadık. Kitlelerin ve makul çoğunluğun demokratik feryadına da sesiz kalamadık ve kalamayacağız. Dost diye elimizi uzattığımız bir yönetimin eline masum insanların kanı bulaşmışsa o kan temizleninceye kadar o eli sıkmayı zül addederiz.
YENİ BİR ORTADOĞU: Yeni bir Ortadoğu doğuyor. Bu Ortadoğunun sahibi, öncüsü, hizmetkarı olmaya devam edeceğiz. Yeni Ortadoğu’da zulümler, diktalar değil, halkın iradesi, adaletin sesi hakim olacak. Yeni Ortadoğu ile birlikte Türkiye’nin etrafında yeni bir barış kuşağı, istikrar ve refah kuşağı olacak. Ekonomik kalkınmamızı, demokratikleşmemizi bu yeni Ortadoğu ile birlikte geliştireceğiz.
http://haber.gazetevatan.com/ortadoguda-degisim-dalgasini-yonetecegiz/446394/1/Gundem
Balyoz hakimleri hakkında inceleme :
26.04.2012
İstanbul 10. Ağır Ceza Mahkemesi’nde görülen Balyoz davasında bir kısım sanık avukatları Celal Ülgen ile Hüseyin Ersöz, 19 Eylül 2011 tarihinde Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu’na (HSYK) başvurmuştu. Avukatlar verdikleri dilekçede Mahkeme Başkanı Ömer Diken ile üye hakimler Ali Efendi Peksak ve Murat Üründü ’nün “davaya ilişkin maddi gerçeğin ortaya çıkması için sanık ve sanık avukatlarının çok önemli tespitlerini görmezden geldikleri ve talepler karşısında çoğu zaman kayıtsız kaldıkları” iddiasında bulunmuş ve şöyle demişti: “Gerek sanıklar ve sanık avukatları tarafından davanın yasal zemini bulunmadığı, bir çete tarafından özel amaçlı olarak kurgulandığını ve bu kurgulamada bir kısım savcı ve emniyet mensuplarının yer aldığını yadsınamaz delilleri ile ortaya konmasına karşılık ‘maddi gerçeğin’ ortaya çıkmasına yönelik hiçbir işlemde bulunmamışlardır. Mahkemeye konuya ilişkin yaptığımız suç duyurularına da ‘muhtariyetine’ karar vererek ‘maddi gerçeğin’ aranması işlevinden kendilerini soyutladıkları görül-müştür ” ifadeleri yer almıştı. Dilekçede ayrıca “Yakınılan yargıçlar yanlı yargılama yapmaktadırlar. Mahkeme Başkanı ve üye yargıçlar birçok kanıtı savunma avukatlarına hiç vermeyerek ya da geç vererek savunma hakkının kısıtlanmasına hatta yok edilmesine neden olmuşlardır. Bu nedenle sayın yargıçlar hakkında gerekli idari ve adli incelemenin başlatılmasını talep ediyoruz.” Avukatların verdiği bu dilekçeden sonra HSYK Başkanlığı 3. Dairesi, Başkan Ömer Diken ile üye hakimler Ali Efendi Peksak ve Murat Üründü için inceleme izni verdi. HSYK, inceleme yapması için ‘olur’ kararını, yetki ve görev verdiği İstanbul 15. Ağır Ceza Mahkemesi Başkanı Ali Alçık’a gönderdi. Alçık,10 Nisan 2012’de kendisine ulaşan dilekçeyi incelemeye aldı.
http://haber.gazetevatan.com/font-color%3dredflas-flasfont-balyoz-hakimleri-hakkinda-inceleme/446406/1/Gundem
Birinci vazifemi yerine getirdim :
28.04.2012
Konya’da 25 yaşındaki bilgisayar programcısı Alper Ayhan, avukatı Ahmet Gürol Şağban aracılığıyla, Milli Eğitim Bakanlığı’nın 11 Ocak 2012’deki 19 Mayıs Atatürk’ü Anma Gençlik ve Spor Bayramı kutlamalarının başkent dışında stadyum ve meydanlarda kutlanmasını yasaklayan genelgesinin iptali için Danıştay’a başvurdu. Danıştay 10’uncu Daire Başkanlığı da başvuru sonucu önceki akşam yürütmenin durdurulması kararını aldı.
Burak KARA / VATAN HABER MERKEZİ
Konya’da 25 yaşındaki bilgisayar programcısı Alper Ayhan, avukatı Ahmet Gürol Şağban aracılığıyla, Milli Eğitim Bakanlığı’nın 11 Ocak 2012’deki 19 Mayıs Atatürk’ü Anma Gençlik ve Spor Bayramı kutlamalarının başkent dışında stadyum ve meydanlarda kutlanmasını yasaklayan genelgesinin iptali için Danıştay’a başvurdu. Danıştay 10’uncu Daire Başkanlığı da başvuru sonucu önceki akşam yürütmenin durdurulması kararını aldı. Kendisini “ülkesini seven iyi bir Atatürkçü” olarak tanıtan genç bilgisayar mühendisi, Konya Selçuk Üniversitesi mezunu, özel bir şirkette çalışıyor ve bekar. Danıştay’a ilk başvurduğunda kendisine sosyal medyada verilen destekle cesaretlendiğini ve kendisi gibi düşünen on binlerce genç olduğu için yalnızlık çekmediğini söyledi: “Milli bayramlar, milli günler okullara hapsedilecek şeyler değildir, ben de bir Türk genci olarak bu bayramı kutlamaya ve bu coşkuyu yaşamaya hakkım olduğunu düşündüm, davayı açtım. Aslında 19 Mayıs’ın bütün halkımızca kutlanmasını savunmak adına böyle bir davayı açmak bile üzüntü verici durum. Kanunlarda da açıkça belirtiliyor, benim bu bayramı kutlama hakkım var.”
‘Kore benzetmesi kızdırdı’ “En çok milli bayramlar Kuzey Kore’deki gibi kutlanıyor benzetmelerinden rahatsız oldum. Türkiye’de bayramlar Kuzey Kore usulü kutlanmıyor. 19 Mayıs’ın halktan uzaklaştırılması Türk yargısınca da uygun görülmedi, Milli Eğitim Bakanlığı’nın gösterdiği bazı gerekçelerde akıl ve mantık dışı bulunup herkesce komik karşılandı. Acaba ’Yeterli vakit kalmadığı için yapmayalım’ bahanesinin arkasına mı sığınılacak çok merak ediyorum. Öyle olsa bile milli bayramları coşkuyla kutlamak için Türk gençliği her zaman vazife başında olacak. Çünkü bu bizim birinci vazifemizdir. Ben de birinci vazifemi yerine getirdim.”
‘Tebligatı hızlandırmalı’ Ayhan’ın avukatı Ahmet Şağban ise tebligatı hızlandırmak için pazartesi günü Ankara’ya gideceklerini söyledi: “19 Mayıs’a çok az bir süre kaldı. Yürütmeyi durdurma tebligatının Danıştay’dan memur eliyle yapılmasını talep edeceğiz. Bu tebligat sürecini biraz hızlandıracaktır. Böylelikle Milli Eğitim Bakanlığı’na yürütmeyi durdurma kararı pazartesi günü itibariyle tebliğ olacaktır. Tüm yurt genelinde de törenlerle ilgili çalışmaların başlaması temennimizdir.”
MİLLİ EĞİTİM BAKANI: Hukuki bir garabet : Milli Eğitim Bakanı Ömer Dinçer, Danıştay’ın kararını değerlendirdi: “Doğrusunu söylemek gerekirse bence hukuki bir garabet. Bunu, altını çizerek de söylemek istiyorum. Çünkü yürütmeyi durdurma kararı gerekçesine baktığımızda, bir üst hukuk normu olan yönetmeliklerde 19 Mayıs’ın nasıl kutlanacağına dair her türlü ayrıntının yazıldığı ifade ediliyor. Bunun için de yeni bir idari düzenleme yapmaya gerek olmadığı söyleniyor. Zaten bizim yayınladığımız genelge de yönetmeliğin gereklerine uygun davranılması şeklindeydi. 1980 yılından bu zamana kadar yönetmeliğin gereği olmayan pek çok iş ve uygulama aslında 19 Mayıs törenlerine dahil edilmişti. Milli Eğitim Bakanlığı’nın yaptığı genelge ise ’bundan sonra yönetmelik neyi emrediyorsa ona uyun’ şeklindeydi. Biz 19 Mayıs’larımızı, 23 Nisan’larımızı, 29 Ekim’lerimizi bu halkın da benimsediği bir tarzda daha coşkulu bir şekilde kutlayacağız.”
Yeni yönetmelik çıkacak : “İnanıyoruz ki 23 Nisan, 19 Mayıs 30 Ağustos, 29 Ekim bizim ortak değerlerimizdir. Ama kutlama şekillerinin değiştirilmesi gerektiğine hala inanıyorum. Yani yukarıdan otoriter bir tarzla ve herkesin neyi nasıl kutlayacağını belirleyen bir yapı içerisinde bayram kutlanmaz.” “Şimdi yönetmelik değişecek, gerekli hazırlıklar yapılıyor. Biliyorsunuz, Başbakanlık ve Cumhurbaşkanlığı makamı kutlama şekilleriyle alakalı ortak bir çalışma yürütüyordu. O çalışma neticelendi. Onunla ilgili yeni bir yönetmelik çıkacak. Bu kez biz sadece 19 Mayıs’ı değil, 23 Nisan’ı, 30 Ağustos’u ve 29 Ekim’i kutlama yöntemini hep birlikte yeniden düzenleyeceğiz. Buradan bu davayı açan arkadaşlarıma da küçük bir mesajım var. Onlar davayı açarken, ’Biz bu bayramı coşkuyla kutlama hakkına sahibiz’ diyordu. Evet, bu ülkede yaşayan herkes bu bayramı coşkuyla kutlama hakkına sahip ama o kutlama yöntemiyle alakalı süreçleri belirleme hakkı da bu ülkenin hükümetine aittir. Dolayısıyla kutlama şeklini de kutlayacak olanlar belirlesin.”
http://haber.gazetevatan.com/birinci-vazifemi-yerine-getirdim/446717/1/Gundem
“Yeni diktatör “uyarısı :
28.04.2012
CHP’nin düzenlediği ’Değişen Mevsimler: Arap Halklarının Demokrasi ve Özgürlük İçin Yürüyüşü’ başlıklı konferans İstanbul’da başladı. Konferansa CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, CHP Genel Başkan Yardımcıları Faruk Loğoğlu, Umut Oran, Hurşit Güneş, CHP Genel Sekreteri ve Ankara Milletvekili Bihlun Tamaylıgil, CHP Ankara Miletvekili Gülsün Bilgehan ile Yemenli insan hakları savunucusu, Nobel Barış Ödülü Sahibi aktivist Tevekkül Karman da katıldı.
KURTULUŞ SAVAŞI GİBİ: Bu bahar tıpkı Mustafa Kemal’in önderliğindeki Türk halkının 1919’da başlattığı mücadele gibi dünyadaki özgürlük mücadeleleri için yürünecek yolu gösteriyor. Baskı ve zulüm altında yaşayan halklara umut veriyor. Diktatörlere ve baskı rejimlerine karşı ayağa kalkan Arap halkları Martin Luther King’in ’Özgürlüğün ezilenler tarafından talep edilmesi zorunludur’ sözünü bir kez daha doğruluyor. Bu noktada Arap halklarının özgürlüklerine dış müdahelelerle değil kendi mücadeleleriyle ulaşması önem kazanıyor. Ekonomik sömürü için Arap halklarının özgürlük mücadelesini destekler gibi gözükenlerin mezhep savaşlarını kışkırtanların yıllardır diktatörlerle kol kola olduğunu hatırlatmak isterim.
KISMİ ÖZGÜRLÜK YOK: Mandela’nın dediği gibi kısmi özgürlük diye birşey yoktur. Arap coğrafyasında asırlardır emperyalist güçlerle işbirliği yapanların ve onların çevresinde kümelenmiş güç odaklarının toplumsal eşitsizlikten beslenen düzenlerinin sona erdirilmesidir. Farklı din ve mezhep ve ulusal kimliklerden oluşan Arap halklarının baskıcı rejimleri sona erdirmek istemeleri için mücadele etmeleri eşit bir geleceğin işaretidir. Cinsiyet eşitliği toplumsal gelişmişliği en önemli göstergesidir. Arap coğrafyasında kızların okullaşma oranı son yıllarda gelişme gösterse de henüz istenilen düzeyde değildir. CHP olarak bizler kızlarımız okusun kadınlarımız eşit bireyler olsun istiyoruz. Arap coğrafyasındaki değişimin itici gücü olan kadın ve gençlik hareketlerini takdirle izliyoruz.
YANINDA OLACAĞIZ: CHP olarak bizler Arap halklarının fakirlikten kurtuluşa doğru attıkları adımların her zaman yanında olacağız. Bu adımların Arap halklarının demokrasi ve özgürlük yürüyüşlerinin bir parçası olduğunu heyecanla görüyoruz. Arap coğrafyasındaki değişimler bize emeğin yüceliğini ve gücünü bir kez daha gösterdi. İşçi sendikaları ve onlara destek veren milyonlarca insan baskıcı diktatörlerin devrilmesinde öncü oldular. Daha özgür daha eşit ve daha adil bir geleceğin kapısını araladılar. Sosyal demokrat bir parti olarak Arap emekçilerinin yanında olduğumuzu belirtmek isterim. CHP olarak seslerini yeni bir dünya kazanma arzusuyla yükseltenlerin yanındayız ve her zaman yanında olacağız.
ADİL SEÇİM: Umuyor ve diliyoruz ki Arap halklarının mücadelesi demokratik ve çoğulcu rejimlerle başarıya ulaşacak, özgür ve adil seçimlerle taçlanacaktır. Aksi takdirde, demokratik değerleri özümsememiş, çoğunlukçu anlayışlar yeni diktatörlükler ortaya çıkaracaktır. Bu noktada Suriyeli büyük şair Adonis’in ‘Dini diktatörlüklerle karşı karşıya bırakılmaktansa kayıp olmak daha iyi’ sözünü bir uyarı olarak hatırlatmak isterim. On yıllardır baskı rejimlerinin ve diktatörlerin yönetimindeki Arap ülkelerinde toplumsal barış büyük yara almış, dini ve etnik gruplar arasındaki anlaşmazlıklar kemikleşmiştir. Sosyal demokrasinin evrensel ilkelerini benimsemiş olan CHP geçmişte olduğu gibi bugün de demokrasi özgürlük ve insanlık onuru için mücadele eden Arap halklarının yanındadır.
http://haber.gazetevatan.com/Haber/446861/1/Gundem
İçki yasağında geri adım :
29.04.2012
Afyonkarahisar Valiliği’nin il sınırları içindeki ‘kamuya açık tüm alanlarda içki içilmesini süresiz olarak yasaklaması’ tepki çekince valilik geri adım attı. Valilik Özel Kalemi Metehan Zengin “Yalnızca şehir içinde, insanların oturup kalktığı parklarda yasakladık. Piknik yerlerinde bir yasak söz konusu değil. Araç içlerinde de sürücü dışındakilere bir yasak getirmedik. Kanun maddesindeki şekilden birebir geçirildiği için bir hata söz konusu. Her yerde yasaklamak yanlış bir uygulama olur” dedi. Radikal Gazetesi'nden Elif İnce'nin haberine göre Zengin, kararın düzeltildiğini ve valinin imzasını beklediğini söyleyerek, parklardaki yasağı da şöyle açıkladı: “Valiliğin önünde bir park var, insanlar oturamıyor bile. Buralarda ayyaşlar, içki içen tipler vardı. Ailelerden çok fazla şikâyet geliyor. Tinerci, açıktan içki içen tipler, ailelere sarkan tiplerle ilgili bir uygulamaydı.” Karara göre kamuya açık park, bahçe ve üzerinde tesis bulunmayan açık alanlarda, gezinti yerlerinde, meskûn mahallerde, gar, otogar, meydan, cadde, sokak, tarihi ve kültürel mekânlarda, karayollarında, piknik alanlarında, ayrıca özel otomobiller, her çeşit taşıma aracının içinde ve ATM’lerde içki içilmesi yasaklanmıştı.
Barodan ‘yasağa’ destek Afyonkarahisar Baro Başkanı Turgay Şahin kararın arkasında olduğunu söyledi. Şahin “Afyon’da çok park yok. Zaten az sayıda parkımızda içki içen, etrafı rahatsız eden insanlar var. Aileleri, çocuğu olan insanları rahatlatan bir karar. Şahsen bir aile reis olarak memnunum ” dedi. Kabahatler Kanunu’nun tek yaptırımının para cezası olduğunu ve önleyici olmadığını savunan Şahin, araçlarda sürücü dışındaki vatandaşların da içki içmemesi için “Küçücük bir mekân. İçinde alkol alınan araçta seyahat etmek ister misiniz? Yaşama hakkını sınırlandıran özgürlük özgürlük değildir” diye konuştu.
Eskişehir’de de alkol yasağı var mı? Afyonkarahisar Valisi Özel Kalemi Metehan Zengin, kararın başka illerde de uygulandığını söyleyerek Eskişehir’i örnek gösterdi. Eskişehir Valiliği Özel Kalemi Murat Küçük ise ilde böyle bir kararın söz konusu olmadığını belirtti.
Küçük, “Eskişehir özgürlükçü bir şehir. Öğrenciler parkta birasını yudumlar, kafasına göre takılır. Her yerde içkili restoranlar vardır. Öğrenciler Porsuk kenarında marketten ucuza 10 liralık şarabı alır yudumlar, birasını alır, parası yoksa, içkili mekânda oturmaya bütçesi yoksa parkta, çimende, banklarda oturur. Bize göre yanlış bir karar” diye konuştu.
‘Yasadışı bir yasak’ Avukat Efkan Bolaç ise “Vali yetkisini aşmış durumda, kendisini kanun koyucu yerine koyuyor, TBMM gibi davranıyor” dedi. Bolaç: “Sokakta içki içmek Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’na göre yasak değil. Sarhoş olup çevreye rahatsızlık vermek Kabahatler Kanunu’na göre cezalandırılır. Eğer alkollü araç kullanan çoksa polisi görevlendirir, alkol denetimini sıkılaştırırsın. Valilik kolayını bulmuş, yasakla gitsin diyor.”
http://haber.gazetevatan.com/Haber/446766/1/Gundem
http://www.cnnturk.com/2012/guncel/04/28/icki.yasaginda.geri.adim/659011.0/index.html
Öz amcasıyla evlendi : İstanbul’da 30 yaşındaki amca ile 24 yaşındaki üniversite öğrencisi öz yeğeni, resmi nikâh kıydırarak evlendi. Olay ortaya çıkınca amca-yeğen kayıplara karıştı. Anne-babanın şikâyeti üzerine nikâhın düşürülmesi ve ‘ensest’ nikâhı kıyanların cezalandırılması için savcılık soruşturma başlattı.
29.04.2012
Sultan UÇAR/AHT
İstanbul Bağcılar’da yaşanan olayda, F.K. adındaki 30 yaşındaki ilkokul mezunu amca, kendisini büyüten özağabeyi Ş.K.’nın 24 yaşında üniversite öğrencisi kızı Y.K. ile Bağcılar Evlendirme Dairesi’nde 7 Eylül 2010’da resmi nikâhla evlendi. Nikâh, kızın evine 4 ay önce gelen bir telefonla ortaya çıktı. Kiminle evlendiği ise aileye söylemedi.
EVİ TERK ETTİ: Açıköğretim Fakültesi öğrencisi Y.K.’nın annesi, nüfus müdürlüğüne başvurdu. Eşi ve çocuklarına ait nüfus bilgilerinin yer aldığı dökümde, bekâr sandıkları kızı evli görülüyor ancak eşinin kimliği belirtilmiyordu. Annebaba ve kız arasında tartışma yaşandı. Y.K., “Sevdiğim biri var, size söyleyemedim” dedi ve ertesi gün evi terk etti. Baba Ş.K., kızlarını bulmak için kardeşi F.K.’yı aradı ancak ulaşamadı. Nüfus müdürlüğüne yeniden başvuran anne-baba, kızlarının özamcasıyla evlendiğini öğrendi. Aile, nikâhın bozulması ve nikâhı kıyan memurların yargılanması için savcılığ başvurdu Savcılık soruşturma başlattı. Savcı, belediye resmi nikâh kıysa da Medeni Kanun’a göre nikâhın geçersiz olduğu yönünde karar verdi. Savcılık, şimdi kamuoyu adına dava açıp halen süren nikâhı nüfustanda düşürecek. Nikâhın kıyıldığıBağcılar Belediyesi Evlendirme Dairesi’ndeki dosya incelemeye alındı. Bağcılar Nüfus Müdürlüğü Şefi E.D. ile evlendirme memuru G.T.’nin yargılanması için savcılık soruşturma açtı.
TESPİTİ İMKÂNSIZ: Ancak kaymakamlık, üst soyların nüfus işleminde görülmediği, amca-yeğen gibi kişilerin yakınlık derecelerinin tespitinin imkânsız olduğuna karar vererek memurlar için yargılama izni vermedi. Aile, memurların yargılanabilmesi için dava açmaya hazırlanıyor. Amca-yeğen ise halen kayıp ve polis her yerde onları arıyor.
‘Yasal boşluklar var’ Sosyal hizmet uzmanı ve İstanbul Şişli Belediye Başkan Yardımcısı Kahraman Eroğlu: “35 yıllık meslek hayatımda devletin de onayladığı resmi ensest nikâhı ilk kez duydum. Yönetmeliğin 15. maddesine göre amca - yeğen evlenemez. Ancak sistem, evlilik işlemleri sırasında bu kayıtları vermiyorsa bu çok önemli bir boşluktur. Çok acil tedbir alınmalı.” İnsan hakları ve ceza hukuku uzmanı Av. Ömer Öneren: “Bu işlemi yapan memurlar sadece evlenen kişilerin anne-babalarının aile nüfus kayıtlarına baksa tespit edebilirdi. Yargılanırlar.
”‘HAPİS CEZASI VAR’ Ceza ve medeni hukuk uzmanı Av. Kemal Aytaç: “Amca-yeğen ilişkisi yasalara göre enseste girer. Nikâha izin veren ve kıyanlar hakkında görevi kötüye kullanma suçundan 2 yıla kadar hapis istemiyle dava açılır. Yasal inceleme yeterince yapılmamış.”
http://www.haberturk.com/polemik/haber/738034-utanc-nikahi
http://www.aksam.com.tr/oz-amcasiyla-evlendi--113273h.html
Başbakan konuşuyor...
29 Nisan 2012 Pazar, 13:04:54
Başbakan Erdoğan, partisinin gençlik kolları büyük kongresinde konuşuyor.
Başbakan'ın konuşmasından satır başları şöyle;
"Artık 19 Mayıs törenleri üzerinden hiç kimse mürebbiye gibi parmağını sağlayarak bizi tehdit etmeye kalkışmasın.
MHP, 19 Mayıs sizin için bu kadar önemliydi de neden 19 Mayıs'ın özüne sahip çıkmadınız. Samsun'a bugüne kadar ne yaptınız. Kendisini 19 Mayıs'ın sahibi görenlere istismar fırsatı vermeyeceğiz. Biz genç nesillerin sıkıcı resmi törenlerle değil 19 Mayıs'ın özüne coşkusuna uygun kutlamalardan yanayız.
Türkiye'de darbeler dönemi geri gelmemek üzere kapanmıştır. Biz çeteler ve cuntalar karşısında dik durduk Sizler için dik durduk. Gençlerimiz için dik durduk.
On yıllar boyunca bu ülkede bizlere yabancı, ikinci sınıf vatandaş muamelesi yaptılar. Artık ülkemzide garip değiliz. Parya değiliz. Burası bizim öz yurdumuz. 75 milyon kardeşiz.
Ne insanın insana, ne devletlerin insanlara zulmüne boyun eğmedik, eğmeyeceğiz.
nesil yetiştirmek istediğimiz ifade ettim. Benim bu ifadelerimiz aziz milletim çok iyi anladı. Ama bu ifadeleri statüko anlamadı, anlamak istemedi. Statükonun dizinin dibinde yetişen aydınlar, seçkinler anlamak istemedi. Biz bu ülkede çok büyük zulümler çektik. Biz milli manevi değerlerine bağlı dindar nesilden bahsediyoruz. Dindar bir nesil yetiştirmek müsbet ilimlerden uzak bir nesil yetiştirmek anlamına gelmez. Kimsenin dinine göre muamele etmeyiz.
http://www.haberturk.com/gundem/haber/738161-basbakan-konusuyor
Saygılarımızla,