Geçtiğimiz haftanın her bir haber başlığı incelemeye ve üzerinde düşünmeye değer nitelikte. Haber zengini ülkemizdeki sayısız haberin arasından yazılı basında yer alan 27 haberi linkleri ile sunuyoruz.
23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramınızı kutlar, esenlikli bir hafta dileriz,
1. Maliye Bakanlığının yolsuzlukları önlemek amacıyla hazırladığı rehberde kamu görevlilerinin, çalıştıkları kurumlardaki yolsuzluk, usulsüzlük ve etik dışı davranışları ihbar etmek zorunda olduğu bildirilirken, ihbarda bulunan memurların kimliklerinin gizli tutularak, ödüllendirileceği ifade edildi. Yolsuzlukları ihbar etmeyen memura ise 6 aydan 2 yıla kadar hapis cezasına çarptırılabileceği belirtildi :
16 Nisan 2012
Maliye Bakanlığı Bütçe ve Mali Kontrol Genel Müdürlüğü, kamu kurum ve kuruluşlarında yolsuzluk ve usulsüzlükleri önlemek amacıyla "Kamu İç Kontrol Rehberi" adıyla hazırladığı rehber taslağını ilgili kuruluşların görüşüne açtı.
Habetürk'ün haberine göre yayınlandığında tüm kamu kurum ve kuruluşları tarafından uygulanacak rehberde, kamuda hesap verebilirliğin ve şeffaflığın sağlanabilmesi için çalışanların ve vatandaşlar için etkili bir ihbar mekanizması kurulması gerektiği vurgulandı.
İhbar Etmemek Suç : Rehberde, "kamu adına soruşturma ve kovuşturmayı gerektiren bir suçun işlendiğini göreviyle bağlantılı olarak öğrenip de yetkili makamlara bildirimde bulunmayı ihmal eden veya bu hususta gecikme gösteren" kamu görevlisinin, Türk Ceza Kanununun 279. maddesi uyarınca suç işlemiş sayılacağı belirtildi. TCK'ya göre, tanık olduğu yolsuzluğu ihbar etmemek, 6 aydan 2 yıla kadar hapis cezasını gerektiriyor. Suçun adli kolluk görevini yapan kişi tarafından işlenmesi halinde ise 9 aydan 3 yıla kadar hapis cezası verilecek.
İhbar Hattı Kurulacak : Bir kurumda hata, usulsüzlük ve yolsuzlukların önlenmesinde ve ortaya çıkarılmasında sorumluluğun yönetimde ve tüm idare personelde olduğu ifade edilen rehberde, her kurumun kendi içinde bir ihbar mekanizması kurması gerektiği belirtildi.
Buna göre, kamu idarelerinde yazılı ihbar esas olacak. Ancak idareler, internet sayfalarında oluşturacakları çeşitli tip formlarla da elektronik ortamda şikayet ve ihbarlara olanak tanıyacaklar. İdareler ayrıca hizmetlerden yararlanan vatandaşların da daha kolay ihbar ve şikayette bulunabilmeleri için gerekli mekanizmaları oluşturacaklar ve bunu internet sayfalarında yayınlayacaklar. Yolsuzluk ve usulsüzlük ihbarlarında, ilk olarak ön inceleme yapılacak. Ön inceleme sonucu soruşturma izni verilsin ya da verilmesin, durum ayrıntılı gerekçeyle birlikte hem Cumhuriyet Savcılığına, hem de ihbarcıya mutlaka bildirilecek.
Kimlik de Ödül de Gizli : Rehberde, ihbarı yapan personelin her zaman idare içinde yalnız bırakılma, dışlanma, tecrit edilme, kariyerinin yok edilmesi, ciddiye alınmama gibi risklerle karşı karşıya kalabileceği uyarısı yapıldı. Bu nedenle ihbarda bulunanların kimliğinin kesinlikle gizli tutulması gerektiğinin altı çizildi. İhbarda bulunan personelin, yapılan ihbarların, inceleme ve değerlendirme sonucunda doğru çıkması halinde her idarenin kendi belirleyeceği 'gizli yöntemlerle' ödüllendirilmesi istendi.
http://haber.gazetevatan.com/ihbar-edene-odul-etmeyene-hapis/443722/2/Ekonomi
2. Emekli Orgeneral Çevik Bir dahil 12 kişi tutuklama talebiyle mahkemede :
16.04.2012
Özel yetkili Ankara Cumhuriyet Başsavcıvekilliği’nin yürüttüğü, 28 Şubat Soruşturması kapsamında emekli Orgeneral Çevik Bir’in de arasında bulunduğu 12 kişi, tutuklama talebiyle mahkemeye sevk edildi. Savcılar, ifadesini aldıkları 13 zanlıdan, arasında emekli Orgeneral Çevik Bir’in de bulunduğu 12’sini tutuklama talebiyle mahkemeye sevk ederken, 1 zanlıyı serbest bıraktı.
Serbest bırakılan eski askerler yakınlarıyla kucaklaştı. Serbest kalanlardan emekli Kurmay Albay Ahmet Nazmi Solmaz, “Adalete güveniyoruz” dedi. Emekli Binbaşı Ahmet Aka da suçlu olmadığının adli makamlar tarafından da onaylandığını belirterek, Türk adaletine teşekkür etti. Serbest kalan emekli Kurmay Albay Arslan Daştan, ”Türk adaletine sonsuz güvenim var. Allah hepsinden razı olsun. Ankara Emniyeti’nden Allah razı olsun. Bize gösterdiği ilgiyi hiçbir zaman unutamam. Suçlamalarla hiç alakam yok. Hak yerini buldu, adalet yerini buldu” diye konuştu.
Gerekçe: Psikolojik harekat ve Sincan: Savcıların şüphelileri, “54. hükümete karşı psikolojik harp başlatmak, Sincan’da tankları yürüterek hükümeti çekilmeye zorlamakla” suçladığı ortaya çıktı. Dün, 9 emekli asker tutuklanarak cezaevine kondu.
Sincan’a konuldular : Tutuklanan bazı sanıklar, adliye önünde bekleyen ailelerine el salladı. Bazı sanık yakınlarının ağladığı ve yakınlarına ”Seni çok seviyoruz” diye bağırdıkları duyuldu. Nöbetçi Ankara 11. Ağır Ceza Mahkemesi’nin, Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 100/3’ünde maddesinde sayılan suçlar kapsamında ”kuvvetli suç şüphesinin varlığını gösterir olgular ve şüphelilerin yurt dışına kaçma ihtimali göz önünde bulundurularak adli kontrolün yetersiz kalacağı” gerekçesiyle tutuklama kararı verdiği öğrenildi.
Bir albay teslim oldu : Öte yandan soruşturma kapsamında aranan emekli Kıdemli Albay Serdar Çelebi, dün Ankara Emniyet Müdürlüğü’ne teslim oldu. Emekli Albay Çelebi, Terörle Mücadele Şubesi Müdürlüğü ekipleri eşliğinde Adliye’ye götürüldü. Böylece şüpheli sayısı 29’a yükseldi. Çevik Bir’in de aralarında olduğu 12 kişinin ifade alınması işlemleri gece geç saatlere kadar sürdü.
http://haber.gazetevatan.com/12-kisi-tutuklama-talebi-ile-mahkemede/443676/1/Gundem
3. Hayatları 'mutlak karanlık'ta geçiyor : Zonguldak'ta, taş kömürü ocaklarında çalışan maden işçileri, hayatlarının büyük bölümünü yerin yüzlerce metre altında, “mutlak karanlık” olarak nitelendirdikleri kömür üretim ayaklarında geçiriyor:
1829 yılında Kestaneci köyünden Uzun Mehmet'in taş kömürünü Zonguldak havzasında bulmasıyla 1848 yılında Hazine-i Hassa adına bölgede başlayan taş kömürü üretimi, her geçen gün artan kapasitesiyle sürüyor. Bugüne kadar 400 milyon ton taş kömürünün çıkarıldığı Zonguldak ve çevresinde, Türkiye Taşkömürü Kurumu'nun (TTK) yaklaşık 12 bin personeli görev yapıyor.
Zonguldak ve çevresinde TTK'ya ait Amasra, Karadon, Üzülmez, Kozlu ve Armutçuk işletme müesseselerinde üç vardiya olarak işçiler, “mutlak karanlık” olarak tanımladıkları yer altının 325-630 metre derinliklerinde kömür üretimi ve tünel açma çalışmaları yapıyor.
Fayton” adı verilen trenle ayağa gidiyorlar : Kozlu'daki işletme müessesesinde vardiya değişimine gelen maden işçileri, ışık, acil durum ünitesi ve “vak vak” adı verilen metan ölçeri yanlarına alarak, “kuyu başı” denilen dev asansörle çalışacakları kata iniyor. “Kuyu Dibi”nde asansörden inen işçiler burada “fayton” adı verilen trenlerle, üretimin yapılacağı kömür ayaklarına yakın bölgelere hareket ediyor.
Kömürün çıkarıldığı ayaklara ulaşan işçiler, görev dağılımının ardından üretime başlıyor. Karanlığın yanı sıra nemli ve basık bir ortamda yüzleri kömür içinde çalışan işçiler, ayaklar arasında iletişimi sağlayan diyafon sistemiyle kendi aralarında haberleşiyor.
Yemek molasında katlarda oluşturdukları istirahat alanlarında toplanan işçiler, kurdukları ortak sofrada evlerinden getirdikleri yiyecekleri beraberce yiyip, dinleniyor. Molanın ardından çalışmaya dönen işçiler, vardiya bitiminde duşa giriyor. Tesisteki duşları kullanan işçiler, daha sonra işletmeden ayrılıyor.
Anadolu Ajansı (AA) ile TTK arasında yapılan protokol ve ardından özel izinle Kozlu İşletme Müessesesi'nde beş gün fotoğraf çekimi yapan AA foto muhabiri Cem Özdel, maden işçilerinin çalışma şartlarını görüntüledi.
TTK yetkilileri, ilk kez kurum dışından birisini, foto muhabiri Özdel'i, eksi 630 metreye indirerek, buradaki tünel açma çalışmalarını fotoğraflamasını sağladı. Metan gazı hareketliliğinin yoğun olması nedeniyle İş Güvenliği Teknikeri Ahmet Koç'un eşliğinde katları gezerek, çalışmaları fotoğraflayan Özdel, gaz yoğunluğunun az olduğu bölgelerde fotoğraf çekimi yaptı. Özdel, beş gün süren çekimlerde madencilerin çalışma koşullarını fotoğrafladı. Özdel'in Zonguldak'taki taş kömürü ocaklarında çektiği fotoğraflardan oluşan “Karaelmas'a can verenler” sergisi, bugün Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız, Anadolu Ajansı (AA) Yönetim Kurulu Başkanı ve Genel Müdürü Kemal Öztürk, Türkiye Taşkömürü Kurumu (TTK) Genel Müdürü Burhan İnan'ın katılımıyla Demirpark'ta açılacak.
60 fotoğrafın yer aldığı sergi, 29 Nisan tarihine kadar gezilebilecek.
http://www.hurriyet.com.tr/gundem/20349783.asp
4. Başbakan'ı eleştiri hakkı. Başbakan veya siyasetçiler kendileri hakkında eleştiri yazısı yazan gazeteciler veya köşe yazarları hakkında şikâyet dilekçesi vererek başvurduğunda, Savcılar, AİHM'in ''Tuşalp-Türkiye Davası'' kararını örnek alarak takipsizlik kararı verecekler mi?
16.04.2012
Ankara Asliye Hukuk mahkemeleri gazeteci/yazar Erbil Tuşalp'in 24 Aralık 2005'de "İstikrar" ve 6 Mayıs 2006'da "Geçmiş olsun" başlıklı Birgün gazetesinde yayımlanan iki ayrı eleştiri yazısında Başbakan'ın kişilik hakları ihlal edildiği gerekçesiyle, gazetecinin ve gazetenin toplam onbin lira manevi tazminat ödemesine karar vermişti.
Bianet'ten Fikret İlkiz'in yazdığı habere göre, bu kararları inceleyen AİHM İkinci Dairesi, 21 Şubat 2012 tarihli "Tuşalp- Türkiye Davası"nda (32131/08 ve 41617/08), Başbakan hakkında yapılan eleştirilerin AİHS'nin Sözleşmesinin 10. maddesi içinde korunduğuna ve gazetecinin ifade özgürlüğü hakkının ihlal edildiğine karar verdi.
Mahkemeye göre; gerçeklerin varlığı ortaya konabilir ama değer yargıları kanıtlanabilir değildir. Bir değer yargısının gerçekliğini kanıtlama talebi, gerçekleştirilmesi imkânsız bir taleptir ve 10. madde tarafından garanti altına alınan hakkın temel bir parçası olan ifade özgürlüğünün ihlali anlamına gelir.
AİHM'si başvuran gazeteci yazar aleyhine iki tazminat davası açan davacının (başbakanın), üst düzey bir siyasetçi olduğunu, hakkındaki yazıların yayınlandığı dönemde ve şu anda Türkiye'nin Başbakanı olduğunu belirtmiştir. Bu bağlamda, Mahkeme, bir siyasetçinin kabul edilebilir eleştiri sınırlarının, sıradan bir şâhısa kıyasla daha geniş olduğunun altını çizmiş ve bu nedenle de (başbakanın) daha büyük bir hoşgörü göstermiş olması gerektiğini karara bağlamıştır.
Gazetecinin değer yargıları niteliğindeki görüşlerinin ifade tarzı bakımından ise, Mahkeme, yazarın kendi siyasi görüş ve algıları ile renklendirdiği katı eleştirilerini hicivli bir stilde aktarmayı tercih ettiğini gözlemlemiştir. Bu bağlamda, Mahkeme 10. Maddenin, sadece olumlu karşılanan veya zararsız veya tarafsız görülen bilgi ve fikirleri değil, "demokratik toplumun" gereklilikleri olan çoğulculuğun, hoşgörünün ve açık fikirliliğin parçası olan ve rencide eden, şoke eden ve rahatsız eden bilgi ve fikirleri de koruma altına aldığının altını çizmektedir.
Mahkeme, saldırgan ifadenin tek amacının aşağılamak olduğu durumlarda, ifade özgürlüğü korunması altına giremeyebileceğini ancak; kaba ifadelerin kullanımının, kendi başına saldırgan ifade değerlendirmesi yapmaya yetmeyeceğini, çünkü bu tarz ifadelerin stil (stylistic purposes/ üslup)amaçları için de kullanılabileceğini belirtmiştir. Mahkeme için, iletişimin bir parçası olarak (üslup) stil, bir ifade şeklidir ve ifadenin içeriği ile birlikte koruma altındadır. Ancak, bu davada, yerel mahkemeler davayı incelerken, dava konusu ifadeleri kendi bağlamı ve ifade ediliş şekilleri içerisinde değerlendirmemiştir.
Bunun sonucunda, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM), makalelerde bulunan çeşitli katı ifadelerin ve özellikle de yerel mahkemelerin gerekçeli kararlarında makalelerde altı çizilen bölümlerin, Başbakan Sayın Recep Tayyip Erdoğan'a karşı haksız bir kişisel saldırı olmadığı kanaatindedir.
Buna ek olarak, Mahkeme tarafından, dava dosyasında, başvuru sahibinin makalelerinin, Sayın Recep Tayyip Erdoğan'ın siyasi kariyeri veya profesyonel veya özel hayatı üzerinde bir etkisi olduğu yolunda hiçbir bulguya rastlanmamıştır.
AİHM, yerel mahkeme kararlarının gerekçelerinde; Başbakan'ın kişisel hakları korunurken, başvuru sahibi gazetecinin haklarının neden korunmadığı ve Başbakan'ın kişilik haklarının halkı ilgilendiren konularda neden basın özgürlüğünden daha çok korunduğu hakkında ikna edici acil bir toplumsal ihtiyaç ortaya koyamadığı sonucuna varmıştır.
Dolayısıyla, AİHM, yerel mahkemelerin, karar verirken takdir yetkilerini aştıkları ve başvuru sahibi aleyhine aldıkları kararların güdülen meşru amaç ile orantısız olduğu kanaatindedir.
Hükümet'in itirazlarında yer aldığı üzere; davaların ceza davası değil hukuk davası olması durumunda dahi; AİHM tarafından ortaya konan yukarıdaki düşünceler etkilenmeyecektir ve değişmeyecektir.
Her durumda, AİHM, başvuru sahibinin, yayıncı şirket ile birlikte çarptırılmış olduğu tazminat cezasının miktarının kayda değer olduğuna dikkat çekmiş ve bu gibi miktarların, başkalarını, kamu görevlilerini eleştirmekten caydırabileceğinin ve bilgi ve fikirlerin serbest dolaşımını kısıtlayabileceğinin altını çizmiştir. Başvuru sahibinin ifade özgürlüğü haklarını kullanmasına müdahale, demokratik bir toplumda, başkalarının itibar ve haklarını korumak için gerekli görülemez.
http://haber.gazetevatan.com/basbakani-elestiri-hakki/443885/1/Gundem
5. Yeni Anayasa'da Karayılan muhabbeti :
16.04.2012
Tutuklu milletvekillerinin durumu konusunda CHP’li Rıza Türmen ve MHP’li Faruk Bal ile tartışmaya giren Meclis Başkanı Cemil Çiçek, “Murat Karayılan aday olur, seçilirse ne yapacaksınız?” diye sordu. Yeni anayasa için yürütülen Anayasa Platformu toplantısına katılmak için Ankara’dan Gaziantep’e giden TBMM Başkanı Cemil Çiçek ile CHP Milletvekili Rıza Türmen ve MHP Genel Başkan Yardımcısı Faruk Bal arasında ilginç diyaloglar yaşandı. Milliyet gazetesinden Fikret Bila’nın haberine göre, tututku vekillerin durumu konusunda şu diyaloglar geçti:
Türmen: Sayın Başkan, Silivri’de hasta tutukluları ziyaret ettik. Sayın Ergin Saygun ve Fatih Hilmioğlu ağır hastalar. Silivri Devlet Hastanesi’nin mahkum koğuşu bir felaket. İnsanlar ölüyor. Bu işe Meclis Başkanı olarak bir el atmanız lazım.
Çiçek: Ne yapabilirim Sayın Türmen? Bilebildiğim kadarıyla hem cezaevi reviri hem de yakınlardaki hastanelerde sağlık hizmeti alıyorlar galiba. Bana yansıtılan konularda da yardımcı olmaya çalışıyorum.
Türmen: Efendim, revir veya Silivri Devlet Hastanesi’nden verilecek hizmetle çözülecek gibi değil. Sayın Ergin Saygun’un çok ciddi kalp ve böbrek sorunları var. Sayın Hilmioğlu da çok ciddi hasta. Gidin, ziyaret edin.
Çiçek: Sayın Türmen, tabii hangi birini ziyaret edeceksiniz. O konunun yaratacağı başka sorunlar olur. Benim Meclis Başkanı olarak da yetkilerim belli.
Türmen: En azından hasta olanları ziyaret edin sayın Başkan.
Çiçek: Benim ziyaretim farklı beklentilere yol açar.
Türmen: Adli Tıp’tan verilen raporlarla olacak gibi değil. Ziyaretimizde bizim doktor arkadaşlar baktılar. Ergin Saygun’un çok ağır sorunları olduğunu söylediler. Ona “Değil cezaevinde kalmanız, evde bile kalamazsınız” dediler.
Çiçek: Bu konuda benim yapabileceğim ne olabilir ki? Tutuklu milletvekillerinin hasta olan yakınlarını ziyaret konusunda bile siz takipçi olmadınız. Ben Meclis Başkanı olarak elimden geleni yapıyorum ama siz CHP olarak yapıcı bir yol izlemiyorsunuz. Mesela bana arkadaşlarınız bir yazı yazıyor. Yazı daha bana ulaşmadan basına veriyorsunuz. Sizi tenzih ederim. CHP’li yöneticiler için söylüyorum.
Türmen: Efendim bu siyaset veya hukuk konusu değil. İnsanlık meselesi. İnsanlar orada ölüyor.
Çiçek: Ben ne yapabilirim? Siz, tutuklu milletvekilleri için Danışma Kurulu’nda verilen kanun teklifini bile takip etmiyorsunuz? Örneğin Haberal konusunda. Kanun teklifi 16 Ocak’ta geldi. Sizin arkadaşlarınız, 17 Ocak’tan bu yana benim başkanlık ettiğim danışma kurullarımda bu kanunu öne alma konusunda teklif bile getirmediler.
Türmen: Ben bu konuyu başka türlü biliyorum. Bana anlatılan öykü farklı. Galiba AKP’nin de bu konuda bir teklifi var ve avukatlarla görüşmeyi de içeriyor. Bu konuda BDP ile anlaşamıyorlar. O nedenle, CHP’nin teklifi de dikkate alınmıyor.
Çiçek: O ayrı bir konu. CHP kendisinin takip etmesi gereken kanun teklifini Danışma Kurulu’nda gündeme getirmedi. Gerekçe olarak da “Efendim iktidar kabul etmedikten sonra niye getireceğiz” diyor. İktidar sizin getirdiğiniz hiçbir öneriyi kabul etmedi ama onları getirdiniz.
Türmen: Efendim bizim bu konudan iktidarın verdiği kanun teklifinden çok önce verdiğimiz bir kanun teklifimiz var. Şimdi, hükümetin 3. paketiyle birlikte alt komisyonda bekliyor.
Çiçek: Bu konuda kararı ya yargı verecek ya da kanun çıkarılacak başka yolu yok. Yargı bu yönde karar vermiyor. Peki kanun nasıl çıkarılacak?;
Bal: Efendim tutuklu milletvekilleri konusunda bir ayrım yapılması bize göre zorunlu. BDP’nin tutuklu milletvekillerine yöneltilen suçlamalar nitelik olarak ayrı. BDP’lilerin yargılandıkları suç bölücülüktür. İçlerinde mahkumiyeti kesinleşenler bile var. Bizim milletvekilimiz Engin Alan Paşa bir mektup göndermiş, kendisi için hiçbir şey istemiyor. Sadece oradaki hukuksuzlukları anlatıyor. Suçlamaların ve mahkumiyetin niteliğine bakmak ve ona göre ayrı değerlendirme yapmak gerekir. Bunu yapmazsanız, yarın öbür gün dağdakini (PKK’lıları kastediyor) milletvekili seçer gönderirler.
Çiçek: Şimdi bu yol açılırsa ne olur? Bildiğim kadarıyla Murat Karayılan’ın bir mahkumiyeti yok. Karayılan dağdayken aday gösterilir, seçilirse ne yapacaksınız? Yol açılırken nereye varabileceğini düşünmek lazım.
Bal: Biz de bunu düşündüğümüz için ayrı değerlendirilmeli diyoruz sayın Başkan. Özellikle aday gösterirler.
Türmen: Bunlar ayrı konu. Biz tutukluluk süresinin çok uzun olduğunu belirterek çözüm bulunmasını istiyoruz. Tutuklular için ayrı ayrı kanun çıkaramazsınız.
Bal: Ayrı olur mu efendim? Tutukluluk suçun niteliğinden ayrı değerlendirilemez.
Türmen: Ayrıdır efendim. Tutukluluk hali, suçların niteliğinden ayrı değerlendirilebilir.
Çiçek: Sayın Türmen, aslında siz bu arkadaşları aday gösterirken hata yaptınız. Bunun böyle olacağı belliydi. Sabih Kanadoğlu sizi uyardı ama dinlemediniz. Keza diğer partiler de öyle. Van’dan aday gösterilip seçilen Kemal Aktaş’ı mahalli mahkeme zaten mahkum etmiş. Sıradan bir avukat bile Yargıtay’ın onaylanacağını tahmin eder. Buna rağmen aday gösteriliyor. Şimdi mahkumiyeti kesinleşti. Sayın Türmen, bir çözüm aranacaksa mesela genel başkanınız Kemal Kılıçdaroğlu, niye gidip Başbakan Tayyip Erdoğan’ı ziyaret etmiyor. Barroso ile görüşüyor, Papandreu ile görüşüyor ama Başbakan ile görüşmüyor.
Türmen: Efendim, bir hukuksuzluk yapıldığı zaten belli. Bu sorunu çözmek için mutlaka Başbakan’ın ayağına gitmek zorunda mı?
Çiçek: Efendim, meseleyi ayağına gitmek gibi almayın. Nihayet iktidar partisi kabul etmedikçe muhalefetin kanun çıkarma imkanı yok. Anlatılması yararlı olmaz mı?
Türmen: Efendim demek ki, bu meseleye siyasi olarak bakılıyor. Bu tutukluluk ve davalara hukuki olarak bakılmıyor. Oysa ben ısrarla diyorum ki, orada insanlar ölüyor.
Çiçek: Bir çözüm bulmak için de iktidara kabul ettirmek gerekiyor. Başka türlü kanun nasıl çıkacak?
Türmen: Efendim, biz kanun tekliflerini bu konuda, çok önce verdik. Fakat çözüme dönük bir yaklaşım görmüyoruz. İktidarın böyle bir bakışı yok. Onun için sizin de Meclis Başkanı olarak devreye girmeniz lazım.
Çiçek: Ben yetkilerim içinde uzlaşma sağlanması konusunda elimden geleni yaptım. Ama siz bir teşekkür bile etmeyi bilmiyorsunuz.
Türmen: O zaman ben teşekkür ediyorum size...
Çiçek: Şahsınızı tenzih ederim, ben size teşekkür ediyorum. Meclis’e girmeme sorunu yaşandığında ne kadar gayret gösterdiğimi biliyorsunuz. O deklarasyonun hazırlanmasında ne kadar sıkıntı çektiğimi biliyorsunuz. Sonunda, ortak metinler oluşturuldu ve açıklandı. Ama, bir teşekkür bile edilmedi bana. Teşekkür bir yana, hakaret ediliyor. (Kılıçdaroğlu’nun evrak memuru demesini kastediyor).
http://haber.gazetevatan.com/yeni-anayasada-karayilan-muhabbeti/443882/9/Siyaset
http://siyaset.milliyet.com.tr/karayilan-secilirse-ne-yapacaksiniz-/siyaset/siyasetyazardetay/16.04.2012/1528692/default.htm
6. Kılıçdaroğlu'nun danışmanı istifa etti : ''Benim için acı bir durum''
16.04.2012
Bundan yaklaşık 10 ay önce, Türkiye'ye borcunu ödemek amacıyla kendi isteğiyle CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu'nun ekonomi ve finans özel danışmanı olan Prof. Dr. Vefa Tarhan bu görevi bıraktığını açıkladı.
Tarhan, "Sayın Kemal Kılıçdaroğlu'na danışmanlık görevinden istifa etme kararı aldım" dedi. ABD’de üç üniversitede finans dalında en iyi profesör seçilen ve şu anda Northwestern University Kellog School of Management ve Loyola University of Chicago’da finans alanında dersler veren Tarhan, istifasının nedeniyle ilgili olarak şunları söyledi: "Kariyerimde sıfırdan, dünyanın tanınan profesörlerinden biri durumuna gelerek az da olsa başarı kazandığımı düşünüyorum. Ancak, ülkem için önemli şeyler yapma ihtiyacını duyuyordum. Bunu da de felsefesine yakın olduğum Cumhuriyet Halk Parti'si kanalıyla yapmaya karar vermiştim. "Bu anlamda bir misyonum vardı. O da çözüm odaklı planlar getirmekti. Bu amaçla maddi bir karşılık beklemeden Haziran ayından beri sabahın ilk ışıklarına kadar süren yoğun bir çalışma temposu içindeyim. Sonuç olarak önemli olduğunu düşündüğüm, orijinal ekonomik ürünler ortaya çıkardım ve sundum. Bu işlere aşina olan insanlar tarafından da takdir edilen çalışmalardı. Sayın Kılıçdaroğlu dahi defalarca çalışmalardan çok memnun olduğunu ifade etmesine rağmen bunlar yeteri kadar kullanılmadı". Tarhan, yoğun çalışmalarına rağmen ortaya çıkan ürünlerin kullanılmamasının, "Bu adam iş yapmıyor" şeklinde bir algı yaratması ihtimalinin kendisini rahatsız ettiğine de işaret etti. Tarhan, "'İş yapıyorum ancak bunlar kullanılmıyor' diyemezdim. O nedenle bu kararı aldım" dedi.
Türkiye'ye borcumu ödeme zamanı geldi - Kasım'daki röportaj Tarhan, çalışmaların neden kullanılmadığı konusuna girmek istemediğini bunun kendisi için 'hüzün dolu' bir gün olduğuna dikkat çekti. Tarhan, bu kararı verme sürecinin kendisini çok rahatsız ettiğini ancak vermek zorunda olduğunu da ekledi.
Tarhan, "Ben küsmüş bir insan değilim ve bir B planım olduğu için de bu kararı almış değilim... Acı bir durum. Azmim kırılmış değil. Umarım bir başka platformda ya da şekilde faydam olur. Ama hem kendim hem de Türkiye için yazık olduğunu düşünüyorum" dedi.
Tarhan kararın ardından en büyük endişesinin ise kendisi gibi düşünenlerin hevesinin kaçması olduğunu söyleyerek, "Ülkeye hizmet için bu kararı almamın ardından çok sayıda kişi benimle iletişime geçti ve aynı şeyi yapmak istediklerini belirtti. Aldığım karar sonrası en çok endişelendiğim nokta, bu insanların hevesinin de kaçabilme olasılığı. Benim hevesim kırılmadığına göre, baskalarınınkinin de kırılmayacağını umuyorum" dedi. Tarhan, bundan sonrası için ülkeye katkılarını görüşlerini süreli bir yayında ya da sosyal medya yazarak, ya da özel sektore yönelik çalışmalar yaparak paylaşabileceğini de sözlerine ekledi. Bundan yaklaşık 30 yıl önce doktora eğitimi için burslu olarak ABD’ye giden ve orada kalan Tarhan, Kasım ayında gerçekleştirdiğimiz röportajda bulunduğu noktaya gelmesinde Türkiye’nin kendisine sağladığı kaynaklarının büyük katkısı bulunduğunu, bu nedenle de bilgi ve tecrübeleriyle borcunu geri ödeme zamanın geldiğini belirtmişti.(Hürriyet/Emek Kaplangil)
http://haber.gazetevatan.com/kilicdaroglunun-danismani-istifa-etti/443915/1/Gundem
7. Mustafa Kemal Atatürk, İngiltere'nin gelmiş geçmiş en büyük liderlik ve askeri yeteneklere sahip düşmanlarından biri seçildi :
16.04.2012
(Metin Güneş / CNN TÜRK / Londra) -- İngiliz Ulusal Ordu Müzesi tarafından düzenlenen oylamada, İngiltere'nin en üstün yetenekli askeri düşmanları belirlendi.
Müze yetkilileri önce 20 isimli bir liste belirledi ve bu listeyi internet üzerinden halkın oylamasına sundu. Mustafa Kemal Atatürk, halkın internet üzerinde verdiği toplam oyların yüzde 40'ını alarak birinci geldi.
Ancak müze yetkilileri, daha sonra yapılan "filitre" seçim sonrası Mustafa Kemal Atatürk'ün İngiltere'nin en büyük beşinci düşmanı olduğuna karar verdi.
Müze yetkilileri, taktik oyları ve blok oylamaları filitrelemek amacıyla bu formatı seçtiklerini savundular. Kamuoyu yoklamasıyla belirlenen sıralamada ilk beşe giren liderler daha sonra Londra'nın batısındaki Chelsea semtinde bulunan müzede yaklaşık 70 davetlinin katıldığı özel bir toplantıda yeniden bir seçime tabi tutuldu.
Toplantı sonunda internet üzerinden verilen oylarda dördüncü sırada gelen Amerika Birleşik Devletleri'nin ilk Başkanı George Washington birinci ilan edildi. İkinci sırada İrlandalı lider Michael Collins, üçünü Napoleon Bonaparte, dördüncü Almanya'nın İkinci Dünya Savaşı'ndaki en saygın askeri komutanı Erwin Rommel ve beşinci de Mustafa Kemal Atatürk oldu. Toplantıda her adayın neden birinci olmasıyla ilgili tezler 40 dakikalık sürelerle tarihçiler tarafından savunuldu.Daha sonra toplantıya para ödeyerek katılan izleyiciler, bu beş sunuma gizli oylama yöntemiyle oy verdi.
Son turda oyların yüzde 6'sını alarak beşinci olan Mustafa Kemal Atatürk şu sözlerle tanımlandı:
"1915 yılında Gelibolu'da güçlü bir savunma savaşı vererek, Müttefik işgalini geri çekilmeye zorladı. Büyük bir liderlik ve taktiksel zeka göstererek, Anzak Koyu'na yapılan çıkarmaya anında karşılık verdi, başarılı karşı saldırılar düzenledi ve böylece rakiplerinin yüksek tepeleri ele geçirmesini önledi. Atatürk tezini Brunel Üniversitesi'nden Matthew Hughes savundu. Hughes, "Atatürk, İngilizlerin liderliğindeki deniz çıkarmasına karşı direndi ve ordusunun önünde yürüyerek düşman askerlerinin yarımadayı ele geçirip, İstanbul'a doğru ilerlemesini ve böylece Türkiye'yi savaşın dışına atmasını engelledi" diye konuştu.
http://www.cnnturk.com/2012/dunya/04/16/ataturk.ingilterenin.en.buyuk.dusmani/657395.0/index.html
8. 'Kartondan kuyu' küçük Hasan'ı yuttu : Gaziantep’te 6 yaşındaki Hasan, üzeri kartonla örtülü 70 metrelik su kuyusuna düştü. Dar olan kuyuda yürütülen çalışmalarda küçük Hasan'ın oyuncaklarına ulaşıldı :
18.04.2012
Nizip ilçesi Atatürk Mahallesi'nde oyun oynayan 6 yaşındaki Hasan Kaya, üzeri kartonla örtülü yaklaşık 70 metre derinlikteki kuyuya düştü. Arkadaşlarının çığlığı üzerine çevredeki vatandaşların durumu polis ve itfaiyeye haber vermesi üzerine olay yerine gelen çok sayıda ekip, Hasan'ı çıkarmak için çalışma başlattı. Kuyunun dar ve içerisinin balçıklı olması nedeniyle zorlukla yürütülen çalışmalar dün gece yarısına kadar devam etti. Kuyuya sağılan kancalarla çocuğun oyun oynadığı esnada elindeki oyuncaklarına ulaşılırken, tüm çalışmalara rağmen küçük çocuk kuyudan çıkartılamadı. Ekipler ara verdikleri çalışmalara sabah saatlerinden itibaren devam edecek.
Bu arada yürütülen çalışmaları izleyip sinir krizleri geçiren çocuğun yakınları, olay yerine girmek isteyince polisle gerginlik yaşadı. Bu esnada yaşanan arbedede yüzünden hafif şekilde yaralanan polis memuru, olay yerinde bulunan 112 Acil Servis ekipleri tarafından ayakta tedavi edildi. Nizip Kaymakamı Yaşar Karadeniz ve İlçe Emniyet Müdürü Mustafa Kantar da olay yerine gelerek çalışmaları yerinde izledi.
http://haber.gazetevatan.com/kartondan-kuyu-kucuk-hasani-yuttu/444429/7/Yasam
9. Dönemin Başbakanı Erbakan’ın talimat yazısında, Bakanlıklara 28 Şubat kararlarını göndererek kısa, orta ve uzun vadeli tedbirler alınmasını istiyor... Çevik Bir’in savunmasının en önemli dayanağı bu belge oldu :
28 Şubat soruşturması kapsamında tutuklanan emekli orgeneral Çevik Bir’in avukatının mahkemeden talep ettiği dönemin Başbakanı Necmettin Erbakan imzalı kritik belgede, bakanlıklara 28 Şubat kararlarının uygulanması için talimat verdiği ortaya çıktı. Savcılık ve mahkemede “MGK, Bakanlar Kurulu ve Başbakan Erbakan’ın talimatlarını uyguladım” diye savunan 28 Şubat döneminin Genelkurmay 2. Başkanı Çevik Bir’in avukatı Vahap Bozkurt, mahkemeye MGK’nın 28 Şubat kararlarını sundu ve ayrıca Bakanlar Kurulu kararları ile Erbakan’ın 28 Şubat kararlarının uygulanması için bakanlıklara gönderdiği talimat yazısı ve İçişleri Bakan Meral Akşener’in kendi alt birimlerine MGK kararları uyarınca verdiği talimatlara ilişkin belgelerin getirtilmesini istedi.
Bir’in ayrıca savcılıkta bir belge dışında kendisine gösterilen diğer belgeleri kabul etmediğini, bunların düzmece belgeler olduğunu söylediği de ileri sürüldü. İddiaya göre BÇG’nin MGK kararının ardından irticai faaliyetleri takip amaçlı kurulduğunu söyleyen Bir, savcının kendisine gösterdiği fişleme katalogları için “İlk kez burada gördüm, kabul etmiyorum” dedi. Çevik Bir’e savcının, diğer şüphelilere yöneltilen BÇG hakkında sorulan katalog soruların yanı sıra evinde bulunan 2 el yazısı not ile bir cemaat CD’sini sorduğu ve Bir’in şöyle ifade verdiği öne sürüldü: “Gölcük Donanma Komutanlığı’nda bulunduğu iddia edilen ve bana gösterilen belgeler, Genelkurmay Başkanlığı’nı yıpratmak için amatörce ve düzmece hazırlanmış belgeler. Genelkurmay Başkanı’nın imzası olan bir belgeye 2’nci Başkan paraf atmaz, böyle bir şey olamaz. Bu askeri teamüllere aykırıdır. Bu belgeleri kimler hazırladıysa çok amatörce hazırlamış. Yine bana göstermiş olduğunuz fişleme kataloglarını ilk kez burada görüyorum, kesinlikle kabul etmiyorum. Hükümetin, MGK’nın ve zamanın Başbakanı’nın emir ve talimatlarını uyguladım. Yasadışı hiçbir faaliyette bulunmadım ve yapmadım. Evimde bulunduğu iddia edilen, içinde bazı cemaat liderlerinin konuşması ve vaazları bulunan CD bana ait değildir. Genelkurmay Başkanlığı’nda düzenlenen İrticai Faaliyetler Bilgilendirme toplantılarından sadece 2’sine katıldım. Göstermiş olduğunuz belgede imzası bulunan kişi İdris Koralp. Bu sorunun muhatabı kendisidir. Göstermiş olduğunuz 4 Nisan 1997 tarihli yazının, o yazı olup olmadığını hatırlamıyorum.” Bu iddialara rağmen diğer şüphelilelere evlerinden ele geçirilen belgelere ilişkin soru sorulmamış olması nedeniyle Bir’in evinde bahsedilen türde bir CD bulunup bulunmadığı ve Bir’in bu CD’yi kabul edip etmediği netleşmedi.
http://haber.gazetevatan.com/iste-birin-guvendigi-belge/444359/1/Gundem
10. 'Evinizi, içinde siz olmadan yıkalım'
18.04.2012
Kentsel dönüşüm sürecinde riskli binaları yıkacak olan Çevre ve Şehircilik Bakanlığı, 'Mekanlarınız mezarınız olmasın' sloganını kullanacak, vatandaşa 'Yıkıma direnme' mesajı verecek
Deniz ÇİÇEK / ANKARA- VAN depreminin yaralarını sarmaya çalışan Türkiye, bir yandan da kentsel dönüşüm düzenlemesiyle tüm ülkedeki riskli yapıları yıkarak yerine yenilerini yapmayı hedefliyor. Çevre ve Şehircilik Bakanlığı bu kapsamda kamuoyunu deprem konusunda bilinçlendirmek ve yıkımın gerekliliğini anlatmak için kampanyaya hazırlanıyor.
Spot filmlerin de kullanılacağı kampanyayla, vatandaşın yıkımlara direnmemesi için 'Evinizi, içinde siz olmadan yıkalım' mesajı verilecek. Kampanyada Van depreminin görüntüleri kullanılacak, Nasuh Mahruki ve Ahmet Mete Işıkara gibi depremle özdeş isimlerden de yararlanılacak.
Yıkıma Direnme! Afet riski altındaki alanların dönüştürülmesine dair kanun tasarısının TBMM'de yasalaşması beklenirken, Çevre ve Şehircilik Bakanlığı da yıkımın startını kampanyayla vermeye hazırlanıyor. Tasarının yasalaşması ile başlayacak kampanyayla, deprem gerçeği vatandaşa tekrar hatırlatılarak, kentsel dönüşümün önemi vurgulanacak. Kampanyada afet dönüşümü yasasının ayrıntıları da anlatılarak vatandaş bilgilendirilecek. Evlerini yıkmamakta direnen vatandaşlara, güvenli yapıların ve deprem dönüşümünün önemi anlatılacak. Hazırlanacak broşürle de adım adım kişilerin evlerini yıkması için yapılacak süreçler anlatılacak.
İçinde Siz Olmadan : Bakanlık, kampanya kapsamında belgeseller ve spot filmler hazırlayacak. Bu yayınlarda da depremle özdeşleşmiş Nasuh Mahruki ve Prof. Dr. Ahmet Mete Işıkara gibi isimlerden yararlanılacak. Kampanya filmlerinde, deprem gerçeğinin unutulmaması için Van depremindeki enkazdan çıkarılma görüntüleri de yer alacak. Kampanya kapsamında 'Evinizi, içinde siz olmadan yıkalım' ve 'Mekanlarınız mezarlarınız olmasın' gibi sloganlar da kullanılacak.
http://www.aksam.com.tr/evinizi,-icinde-siz-olmadan-yikalim--111256h.html
11. Tren kazası : Niğde'nin Ulukışla ilçesinde meydana gelen tren kazasında 8'i ağır 14 kişi yaralandı :
18.04. 2012
Niğde'nin Ulukışla ilçesinde meydana gelen tren kazasında ilk belirlemelere göre 8'i ağır 14 kişi yaralandı. Yolcu treninden ayrılan vagonlardan 14 yaralı çıkarıldı. Yaralılardan 8'inin durumunun ağır olduğu bildirildi. Yaralılar ambulanslarla Ulukışla, Bor ve Niğde devlet hastanelerine kaldırıldı. Yolcu treninin arka vagonlarında fazla yolcu bulunmaması faciayı önledi. Fakat yük treninde büyük maddi hasar oluştu.
Olay sonrası Genel Müdürlükte kriz merkezi oluşturuldu. Bir ekip olay yerine intikal etti. Açıklamada, yük treninin Ulukışla'ya girişte emre rağmen duruş yapmadığı ve kendisine açık olmayan makastan geçerek yolcu trenine arkadan çarptığı ifade edildi. TCDD 6. Bölge Müdürü Başkanlığında bir heyet ve "kaza komisyonu" olay yerine intikal ederken, Ulukışla Cumhuriyet Savcılığı kaza mahallinde inceleme yaptı. Yapılan çalışmalar sonrası İç Anadolu Mavi Treni yolcularının Adana'ya başka bir trenle devam etmesi sağlandı.
Devlet Demiryolları İşletmesi Genel Müdürlüğü'nden yapılan açıklamaya göre, bugün saat 05.10 sıralarında Arifiye-Adana seferini yapan 11126 sefer sayılı İç Anadolu Mavi trenine Ulukışla Gar'da dururken, Boğazköprü-Mersin seferini yapan 24072 sayılı yük treni arkadan çarptı
http://www.haberturk.com/yasam/haber/735024-tren-kazasi
http://www.aksam.com.tr/tren-kazasi-15-yarali--111270h.html
12. Gaziantep'deki doktor cinayetine protesto : Gazinatep'te sağlık çalışanları hastanede görevli uzman doktor Ersin Arslan'ın bıçaklanarak öldürülmesini protesto etti.
18.04.2012
Gaziantep- Avukat Cengiz Gökçek Devlet Hastanesi'nde 17 yaşındaki bir çocuk tarafından bıçaklanarak ağır yaralanan Dr. Ersin Arslan'ın dün gece hayatını kaybetmesinin ardından şehirdeki özel ve devlet hastanelerinde görev yapan çok sayıda sağlık çalışanı, hastane önünde toplanarak saldırıya tepki gösterdi. Çeşitli dövizler ve kanlı bir gömlek taşıdıkları görülen sağlık çalışanları bir süre çeşitli sloganlar attı.
Daha sonra alkışlarla olayı protesto eden sağlık çalışanlarının eylemi esnasında Dr. Ersin Arslan'ın tabutu da hastanenin bahçesine getirildi. Arslan'ın cenazesinin öğleden sonra kılınacak cenaze namazının ardından Asri Mezarlıkta toprağa verileceği belirtildi. Bu arada genç doktorun, kendisi gibi doktor olan eşinin 6 aylık hamile olduğu öğrenildi.
Öte yandan saldırıyı protesto etmek için kentteki bazı hastanelerin acil dışında hasta kabul etmediği belirtildi. Gaziantep Avukat Cengiz Gökçek Devlet Hastanesi'nde görevli göğüs cerrahi uzmanı Dr. Ersin Arslan (30), dün servisteki odasında M.G'nin (17) bıçaklı saldırısına uğramış, hastanedeki müdahalelere rağmen kurtarılamamıştı.
Çocuk Şube Müdürlüğü’nde gözaltına alınan M.G.’nin, 80 yaşlarındaki kanser hastası dedesinin 10 gün önce Dr. Ersin Arslan’ın da katıldığı bir ameliyattan sonra öldüğü için saldırıyı intikam amacıyla gerçekleştirdiğini söylediği iddia edilmişti.
http://www.cumhuriyet.com.tr/?hn=330822
13. Küpe taktı diye kulağından yaralandı :
18.04.2012
Konya'da 25 yaşındaki Bilal İbiş, arkadaşıyla durakta otobüs beklerken "Neden küpe takıyorsun" diyerek kendisine sataşan 5 kişilik grup tarafından kulağından yaralandı.Cumhuriyet/Konya- Merkez Selçuklu ilçesinde hastanede yatan bir yakınını ziyaret etmek için arkadaşı Okan Yeşil (22) ile Fuar otobüs durağında bekleyen Bilal İbiş’in yanına tanımadıkları birkaç kişi geldi. Grup içerisindeki bir kişi, Bilal İbiş’e “Neden küpe takıyorsun” diye sataşınca tartışma başladı. Tartışma kısa sürede kavgaya dönüştü. Kavgada, Bilal İbiş kulağından bıçakla yaralandı. Şüpheliler olay yerinden kaçarken yaralı Bilal İbiş ile olay sırasında bayılan arkadaşı Okan Yeşil, ambulansla Konya Numune Hastanesi’ne kaldırıldı. Polis, kaçan 5 kişiyi kısa sürede yakaladı. Olayla ilgili soruşturma başlatıldı.
İstanbul’da benzer olay : İstanbul Küçükçekmece’de iki yıl önce Aykut Alıcı adlı 19 yaşındaki genç, saçı uzun ve gözünde lens olduğu gerekçesiyle kendisine hakaret eden 9 kişi ile tartışmış, Aykut Alıcı bıçaklanarak yaşamını yitirmişti.
http://www.cumhuriyet.com.tr/?hn=330770
14. Organik Deterjan Ürettiler :
18.04.2012
Denizli Pamukkale Üniversitesi'nde düzenlenen Bilim Şenliği'ne iki öğrencinin ürettikleri organik deterjan büyük ilgi gördü. PAÜ Kongre ve Kültür Merkezi'nde düzenlenen Bilim ve Proje Şenliği'ne öğrenciler 20 farklı projeyle katıldı. Şenlikte en çok ilgiyi organik deterjan çekti. Eğitim Fakültesi Fen Bilgisi Öğretmenliği Bölümü 3. sınıf öğrencileri Nimet Gül ile Merve Gönenmiş'in kimyasal madde kullanmadan deterjan üretti. Çamaşır sodası, arap sabunu, boraks, sirke, karbonat, bitkisel yağ ve su kullanarak yaptıkları organik deterjan, cam ve yüzeyleri pırıl pırıl ediyor, mikropları da öldürüyor. Temizlik malzemelerinin zararlarını önlemek için organik ürünlerle deterjan yaptıklarını anlatan Nimet Gül, "Temizlik malzemelerinin yapımlarında genellikle amonyak ve klor kullanılıyor. Amonyak ve klor bir araya gelince zehirli gaz ortaya çıkar ve ellere, yüze vücudun her yerine büyük zararlar verebiliyor. Bu zararları önlemek için organik deterjan ürettik" dedi. Ramazan ÇETİN/DENİZLİ/DHA
http://webtv.hurriyet.com.tr/2/30988/20369349/1/organik-deterjan-urettiler.aspx
15. Başbakan Trump’ı açtı Türkçe isim istedi, İstanbul Modern Konusuna Açıklık Getirdi:
20.04.2012
Türkçe isim konusunda hassasiyet isteyen Erdoğan yatırımlarda ‘towers’, ‘mall’, ‘kids’, ‘food court’ gibi kelime ve kavramların yerine, Türkçe kelimelerin kullanılmasını önerdi
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, Türkiye Türkçesinin, özellikle de İstanbul Türkçesinin, Türkiye’nin artan gücüne, büyüyen ekonomisine, artan dış ticaretine paralel olarak artık uluslararası bir boyut kazandığını söyledi. Erdoğan, “Yerli yatırımlarda Türkçe hassasiyetini ben özellikle yatırımcılarımızdan rica ediyorum. Uluslararası yatırımlarda, özellikle de iç tasarımda Türkçe hassasiyetini görmek istediğimizi burada özellikle vurgulamak istiyorum” dedi. Başbakan Erdoğan dün, eşi Emine Erdoğan ile birlikte geldiği Şişli’deki Trump Towers Mall’un açılışında yaptığı konuşmada, daha önce bir alışveriş merkezinin açılışında yaptığı bir hatırlatmayı burada bir kez daha yapmakta fayda gördüğünü bildirdi.
‘Güzel karşılıkları var’ : Başbakan Erdoğan, şöyle devam etti:
“Son zamanlarda başta İstanbul olmak üzere, yeni inşa edilen konut ve iş yeri projelerinde ne yazık ki farklı dillerde kelime ve kavramların, isimlerin çok sık kullanıldığına şahit oluyoruz. Towers gibi, mall gibi, kids ya da food court gibi kelime ve kavramların tamamının Türkçe’de çok güzel karşılıkları var. Türkçe de artık ülke sınırlarını aşan önemli bir dildir. Burada en zor hali ile Türkçeleşmiş Türkçeyi bile eğer benimsersek, bununla da çok önemli adımlar atmış oluruz. Bu yüzden Türkçe isim ve markaların dünya markasına dönüşmesi için gayret gösterilmesi gerektiğini de ayrıca vurgulamak istiyorum.”
Trump Kuleleri vurgusu : 260 bin metrekarelik 39 katlı rezidans kulesi ve 43 bin metrekarelik 37 katlı iş kulesinin İstanbul’a gerçekten çok farklı bir hava ve farklı bir görünüm kazandırdığını dile getiren Erdoğan, gerek alışveriş ve ticaret noktasında, gerek yaşam alanı olarak, bu iki kulenin hem bulunduğu semtte, hem de İstanbul’un genelinde, özellikle mimari tarzı ve sunduğu hizmetlerle yeni bir dönemi, yeni bir süreci başlatacağına inandığını vurguladı. Erdoğan, alışveriş merkezinde aile ve çocuklara öncelik tanınmasından ayrıca memnuniyet duyduğunu, burada saçları okşanacak yavruların olmasının çok önemli olduğunu da belirtti. Bu arada Başbakan Erdoğan’ın, açılış töreninde kurdeleyi keserken yaptığı konuşmada Trump Towers yerine Trump Kuleleri demeyi tercih etmesi dikkat çekti.
400 Milyon Dolara Mal Oldu : Doğan Holding Onursal Başkanı Aydın Doğan, bir İstanbul sevdalısı olarak Başbakan’ın tüm projeleri yakından izlediğini bildiklerini söyledi. Doğan, yapımına 2007 yılında başlanan ve inşaatı için 400 milyon dolar harcanan Trump Towers Mall’un 39 katlı rezidans kulesi, arkasındaki 37 katlı alışveriş merkezi ile birlikte bunları birbirine bağlayan eğlence, spor ve yaşam alanı ile birlikte büyük bir kompleks olduğunu söyledi. Bölgedeki binaların çoğunun 1960-1970’li yıllarda yapıldığına işaret eden Aydın Doğan, kullelerin 110 bin metrekare otopark alanına sahip olduğunu kaydetti. Doğan, kulelerde 6 bin kişinin ofislerde, bin kişinin rezidanslarda, diğer alanlarda ise 2 bini kişinin çalıştığını söyledi.
‘Başbakan olduğum sürece İstanbul Modern duracak’Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, İstanbul Modern’in kaldırılacağı iddialarına ilişkin olarak da, şunları söyledi: “Geçenlerde İstanbul Modern’in kaldırılacağı yönünde bir haber okudum gazetelerde. Duyunca üzüldüm, ‘haberim yok’ dedim. Meğerse bu işin de spekülatörleri varmış. Bu tür bir haber uydurmak suretiyle maalesef olumsuz bir adım atıyorlar. Bir defa ben, bu ülkede başbakan olduğum sürece İstanbul Modern yerinde duracaktır. İstanbul’un müzeleri, sergileri, tiyatroları ile zenginleşme sürece devam edecek. Yanındaki antrepoyu da Mimar Sinan Üniversitesi’ne vermek suretiyle büyük bir antrepoya dönüştürüyoruz.”
http://ekonomi.milliyet.com.tr/basbakan-trump-i-acti-turkce-isim-istedi/ekonomi/ekonomidetay/20.04.2012/1530586/default.htm
16. İstanbul Belediyesi Şehir Tiyatrolarındaki Süreç :
18.04.2012 / İsyan ettiren yönetmeliği başkanvekili imzaladı
Şehir Tiyatroları'nda repertuar belirleme yetkisini bürokratlara veren ve sanatçıların tepkisini çeken yönetmeliğin önceki gün İstanbul Büyükşehir Başkanvekili Ahmet Selamet tarafından imzalanıp yürürlüğe girdiği anlaşıldı İSTANBUL Büyükşehir Belediyesi Şehir Tiyatroları'nın değiştirilen yönetmeliği, sanatçıların Başkan Kadir Topbaş'a 'İmzalama' çağrısında bulunduğu saatlerde Başkanvekili Ahmet Selamet tarafından önceki gün imzalandığı ortaya çıktı.İstanbul Büyükşehir Belediye Meclisi'nde geçen hafta kabul edilen Şehir Tiyatroları'nın yeni yönetmeliğine sanatçılar sert tepki göstermişti. İsyan ettiren yönetmelik, Topbaş'ın yerine, iki gün (Pazartesi ve Salı) vekalet verdiği Başkanvekili Ahmet Selamet tarafından imzalanıp Valiliğe gönderildi.
Bilgi Kirliliği Var : Şehir Tiyatroları Genel Sanat Yönetmeni Orhan Alkaya, sanat konusunun çok hassas bir konu olduğunu, son yaşanan gelişmeler noktasında ortada bilgi kirliliği olduğunu belirtti. Alkaya, 'Meclis kararının imzalanıp imzalanmaması konusunda net bilgilere ulaşmaya çalışıyoruz. Bu konuda bir bilgi kirliliği yaşanıyor. Biz de, yeni yönetmeliğin neden olamayacağını anlatmaya çalışıyoruz' dedi.
Şehir Tiyatroları Müdürü Abdullah Kaplan da, resmi olarak yeni yönetmeliğin yürürlüğe girmesini ve kararın bize ulaşmasını bekliyoruz' dedi.
Meclis Taraf Değil : Belediye Meclisi AKP Grup Başkanvekili Ergun Turan ise, 1981 yılında hazırlanan yönetmeliğin 2007 ve 2010'da İçişleri Bakanlığı müfettişlerinin talebi üzerine değiştiğini belirterek, 'Meclis bu konunun tarafı değildir. Meclis sadece yönetmelik değişikliğini görüşmüş ve kabul etmiştir
http://www.aksam.com.tr/isyan-ettiren-yonetmeligi-baskanvekili-imzaladi--111257h.html
17. Nasıl bir Şehir Tiyatroları?
20/04/2012 / Şehir Tiyatroları'yla ilgili yeni yönetmelik sanatsal kararları bürokratlara vererek tiyatro camiasının tepkisini topladı. Peki eski yönetmelik ile yenisi arasındaki temel farklar neler? İki yönetmelik arasındaki farklar:
Şehir Tiyatroları son bir haftanın en büyük tartışma konusu oldu. Sanatçıların büyük tepkisine rağmen İstanbul Belediyesi bütün karar alma sürecini bürokratlara emanet eden yeni düzenlemede geri adım atmıyor. Peki eskiyle yeni arasında gerçekte ne fark var?
Yeni yönetmeliğin belki de en önemli detayı müdürün görevini tanımlayan ilk maddede yatıyor. Şöyle ki: “Toplumda sanatı ve estetik duyguları geliştirmek, tiyatronun kuruluş gayesinden sapmadan günümüz insanına vereceği sanat hizmetinde toplumun genel etik değerlerine özen gösterilmesini sağlamak.” Eski yönetmenlikte içinde ‘etik’ geçen tek bir cümle yokken, yenisi ‘toplumun genel etik değerlerine’ özen göstererek işe başlıyor. Bu durum, Şehir Tiyatroları’nın bundan sonra gireceği yola dair önemli bir ipucu veriyor. Yönetmeliğin tiyatro camiasından tepki alan diğer değişikliklerinin başında ise Genel Sanat Yönetmenliği’nin neredeyse tamamen işlevsiz bir makam haline getirilmesi var. Daha önce sanatsal çalışmalardan sorumlu olan ve yönetim kuruluna başkanlık eden Genel Sanat Yönetmeni’nin artık ne yapacağı belirsiz.
Eskiden oyunları sanatçılardan oluşan Repertuvar Kurulu öneriyor, son kararı ise Genel Sanat Yönetmeni’nin başkanlık ettiği Yönetim Kurulu veriyordu. Yeni düzende ise bu iş, üyeleri arasında tek bir sanatçı bile bulunmayan Edebi Kurul’a emanet. Kurulun Genel Sanat Yönetmeni dışındaki üyeleri, belediyeye bağlı memurlardan ve direkt Belediye Başkanı’nca dışarıdan atanan isimlerden oluşuyor. Oysa Belediye Başkanı Kadir Topbaş önceki gün ‘tek kişinin’ oyunları seçtiğini, artık tiyatronun daha demokratik olacağını söylemişti ki durum pek öyle görünmüyor.
‘Müstehcen oyun’ söylemleriyle başlayan tartışmanın bugün tiyatronun yönetim yapısını kökten değiştirmeye kadar gitmesi, süreci iyi takip edenler açısından elbette ki şaşırtıcı değil.
Görünen o ki 10 TL’lik bilet karşılığında, çoluk çocuk evinin en yakınındaki Şehir Tiyatroları sahnesine giden İstanbullulara hangi oyunların izletileceğine müdahale etmenin en kestirme yolu bulunmuş durumda. Oluşturulan kurullarda sanatçıya rastlayamadığımıza, bürokratlarımızın tiyatro tarihini, tekstleri, akımları yalayıp yutmadığını az çok tahmin ettiğimize göre geriye pek seçenek kalmıyor. Bürokrat tepeden bildirecek, sanatçı da tiyatrosunu yapacak. Bürokratların neye göre oyun seçeceğini tahmin etmek için de ilk maddeye dönelim: ‘Toplumun genel etik değerlerine özen gösterilmesini sağlamak.’ Tercihlerin sanatsal mı yoksa ideolojik mi olacağını hâlâ merak ediyor muyuz?
Çözüm ne olabilir? Aslı Öngören / İstanbul Şehir Tiyatroları Sanatçıları Derneği: Asıl çözümün yeni bir bağımsız sanat yasasında olduğunu düşünüyoruz. Eski yönetmelikte de pek çok sorun olduğu açıktır. Amaç koşulları, sadece sanatçılar için değil, tüm sanatseverler ve kültürel miras adına da iyileştirmektir. Bu uzun bir çalışma ve işbirliği isteyen bir süreçtir. Bir genel müdürlük ve onun üzerinde bir genel sanat yönetmeni şeması ve belli anlamda ekonomik özerklik olabilir. Bunlar bizi bürokrasinin hantallığından kurtaracak ve sanatı özgür ortamına yaklaştıracak seçeneklerdir.
Şehir Tiyatrosu şehrin ta kendisidir : Yiğit Sertdemir, oyun yazarı-oyuncu: Şehrin tiyatrosunun önemi, şehrin tarihinde ve değişiminde. Eminönü’nde dolaşmak, Sultanahmet’te köfte yemek, köprüde balık tutmak neyse Şehir Tiyatrosu’nda oyun seyretmek de o işte. Şehrin değeri. Şehri anlatan. Şehrin ta kendisi. Şehir Tiyatroları’nın bağımsız olması, geleceğin bağımsız olmasına eş. Senin yarının ile ilgili kurduğun tasavvur, tiyatronla var. Bağımsızlığını yitirirse, duymadığın seslerin de gider. Aynı şeyleri duyar, aynı şeyleri söylersin. Aynı yerde kalırsın. Çocuğun seni geçsin istiyorsan, şehrin tiyatrosu bağımsız kalmalı.
Engin Uludağ, Şehir Tiyatroları’nın eski başrejisörü: Tiyatro idari tasarrufun yeri değildir : Türkiye’de tiyatro dendiği zaman ilk akla gelen, kurumsallaşmış tek müessese Şehir Tiyatroları’dır. Meşrutiyetin son döneminden Cumhuriyet boyunca sürmüştür. Batı’nın tüm klasikleri yazıldığı zaman İstanbul’da oynanmıştır. Dünyada sanat nereye geldiyse, tiyatro da oradadır. Bunu daha muhafazakâr yapacağım diyemezsiniz. Muhafazakârlık zaten tarifi olmayan bir şey. İnsanın özgürlüğünü anlatacak bir tiyatro olmak zorunda. ‘Müstehcen’ gibi sözlerle, kelimelerin peşine takılıp da bir şey yapamazsınız. Tiyatro idari tasarrufun yeri değil, doğrudan çağdaş sanatın icra edildiği bir yerdir.
Sanatsal kararları memurlar verecek
Eski Yönetmelik : Müdürlük idari işleri yürütmek için kurulmuş bir birim. İşlevi ise tiyatro ile belediye arasındaki ilişkileri organize etmek. ŞT’nin amacı şu şekilde ifade ediliyor: Bir temel hak olarak anayasanın güvence altına aldığı sanatın ve tiyatronun toplumsal görevine uygun olarak halkın kültürel üretiminin, çağdaş eğitiminin sanat düzeyi ve bilincinin yükseltilmesine katkıda bulunmak.
* Genel Sanat Yönetmeni ve Yönetim Kurulu sorumlu.
* Yedi kişiden oluşur. Genel Sanat Yönetmeni, Şehir Tiyatroları Müdürü doğal üyedir. Belediye Başkanı, sanatkârlar arasından Genel Sanat Yönetmeni’nin önerdiği üç adaydan birini ve Belediye Meclisi’nden ya da Belediye ve Şehir Tiyatroları personelinden iki kişiyi seçer. Sanatçılar da kendi aralarından iki kişi seçer.
* Genel Sanat Yönetmeni başkanlık eder. Olmadığı durumlarda kıdemli bir İBBŞT sanatçısı başkanlık eder.
* Yönetim Kurulu’na o sene sahnelenecek oyunların seçiminde önerilerde bulunur.
* Daire Başkanı başkanlık eder. Bulunmadığı hallerde Genel Sanat Yönetmeni başkanlık eder.
* İstanbul Büyükşehir Belediyesi Kültür İşleri Daire Başkanı, Genel Sanat Yönetmeni ve Şehir Tiyatrosu sanatçılarının kendi aralarından seçtikleri bir üye bulunur. Belediye Başkanı bu kurula tiyatroyla ilgili meslek örgütlerinin gösterecekleri adaylar arasından iki, İstanbul’daki konservatuvarların önerdiği isimler arasından bir, tiyatro yazarı, çevirmen ve eleştirmenler arasından ise bir üye seçer.
Yeni Yönetmelik : Müdürlüğün görevi olarak belirtilen ilk madde: Toplumda sanatı ve estetik duyguları geliştirmek, tiyatronun kuruluş gayesinden sapmadan günümüz insanına vereceği sanat hizmetinde toplumun genel etik değerlerine özen gösterilmesini sağlamak.
* Müdürlük ve Yönetim Kurulu sorumlu.
* Kültür işlerinden sorumlu Genel Sekreter Yardımcısı, Daire Başkanı, Genel Sanat Yönetmeni, Müdür kurulun üyesidir. Belediye Başkanı tiyatronun sözleşmeli memurları arasından iki üye ve Belediye Meclisi üyeleri arasından bir üye seçer.
* Genel Sekreter Yardımcısı, bulunmadığı durumlarda Daire Başkanı başkanlık eder.
* Sahnelenecek oyunları belirler. Genel Sanat Yönetmeni bu oyunlar arasından o yılın repertuvarını oluşturur.
* Daire Başkanı başkanlık eder.
* Daire Başkanı, Genel Sanat Yönetmeni, Şehir Tiyatroları Müdürü bulunur. Belediye Başkanı ise müdürlük memurları arasından bir, kültür sanat ve edebiyatla ilgili meslek örgütlerinden veya kültürel çalışmalarıyla tanınan kişiler ve basın mensupları arasından üç üye seçer.
http://www.radikal.com.tr/Radikal.aspx?aType=RadikalDetayV3&ArticleID=1085456&CategoryID=82
18. Ayşenil Şamlıoğlu'nun istifasıyla boşalan İstanbul Büyükşehir Belediyesi Şehir Tiyatroları Genel Sanat Yönetmenliği'ne Hilmi Zafer Şahin atandı :
20.04.2012
İstanbul Büyükşehir Belediyesi Şehir Tiyatroları'ndan yapılan açıklamaya göre, 1958 yılında Antalya'nın Elmalı ilçesinde doğan Şahin, 1977 yılında girdiği İzmir Dokuz Eylül Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi Tiyatro Bölümü'nden 1982 yılında mezun oldu. Aynı okulda başladığı yüksek lisans öğrenimini 1984 yılında bitiren Şahin, değişik dergi ve gazetelerde tiyatro, tarih ve kitap tanıtımı konularında yazılar yayımladı. Şahin, Büyük Larousse ve İstanbul Ansiklopedisi'nde tarih, tiyatro, edebiyat, dilbilim ve yaşam öyküsü konularında madde yazarlığı yaptı.
Yakın dönemde Mimar Sinan Üniversitesi, Beykent Üniversitesi ve Kadir Has Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi'nde tiyatro konusunda dersler veren Şahin, 1994 yılından itibaren Müjdat Gezen Sanat Merkezi'nde ''Oyun İncelemesi'' ve ''Tiyatro Tarihi'' dersleri verdi. 1982'de Yarın Dergisi'nin düzenlediği yarışmada ''Eleştiri''; 1989'da Gençlik Kitabevi'nin düzenlediği yarışmada ''Bilimsel Araştırma'' dallarında ödüller alan Şahin, 1988 yılında girdiği İstanbul Büyükşehir Belediyesi Şehir Tiyatroları'nda değişik yıllarda Yönetim Kurulu üyeliği, Genel Sanat Yönetmeni Yardımcılığı ve Başdramaturg görevlerinde bulundu. Şahin, bu süreç içinde İstanbul Büyükşehir Belediyesi Şehir Tiyatroları'nda düzenlenen pek çok etkinliğin hazırlayıcısı oldu ve sahnelenen ''Aslolan Hayattır'', ''Montserrat'', ''Bir Atın Öyküsü'', ''Ayrılık'', ''Halay'', ''Mikadonun Çöpleri'', ''Bir Gece Bekçisi Daha'', ''İkinci Ses'', ''Kafkas Tebeşir Dairesi'', ''Pembe Konağın Gelinleri'', ''Schweyk İkinci Dünya Savaşı'nda'', ''Beş Katlı Binanın Altıncı Katı'', ''Seneye Bugün'', ''Kedi ile Palyaço'', ''Çevreci Prens'', ''Yıldızlar Altında Cinayet'', ''Hadi Öldürsene Canikom'' ve ''Kafes'' adlı oyunlarda dramaturg olarak çalıştı.
2010-2011 tiyatro sezonunda İstanbul Büyükşehir Belediyesi Şehir Tiyatroları'nda sahnelenen ''Mesut İnsanlar Fotoğrafhanesi'' adlı oyunu, Ziya Osman Saba'nın aynı adlı yapıtından tiyatroya uyarlayan Şahin, İstanbul Büyükşehir Belediyesi Şehir Tiyatroları'nda Genel Sanat Yönetmenliği'ne getirilmeden önce dramaturgluk görevine devam ediyordu.
http://www.haberturk.com/kultur-sanat/haber/735838-sehir-tiyatrolarina-atama
19. Şehir Tiyatroları Genel Sanat Yönetmenliği koltuğuna tiyatrocu atandı. Dramaturg Hilmi Zafer Şahin 'Her dönemde sorun olur, amacım kurumu yüceltmek' dedi :
21.04.2012 / Daha İyi Repertuvar Şahin AKŞAM'a yaptığı açıklamada 'Sorumluluk aldığımı düşünüyorum. İyi şeyler yapmaya, iyi şeylere çabalayacağım. Hem repertuvar hem de kurum içi anlamda sağlıklı işler yapacağız. Hepsi zaten tanıdığımız, birlikte çalıştığımız insanlar. Amacım şehir tiyatrolarının daha iyi bir repartuvarla daha iyi halkla ilişkilerle iyi bir kurum olmasını sağlamak. Her atanan arkadaşım bu düşünceyle göreve geldi. Ben de aynı şekilde kurumda boşluk yaratmayacak ve kurumu yüceltecek şeyler yapacağım. Her dönemde bu tür sorunlar olabiliyor. Fakat her şeye rağmen şehir tiyatrolarının asla kapatılması ya da insan ve kültür çevresinden ayrılması söz konusu olamaz.'
Hilmi Zafer Şahin'in genel sanat yönetmeni olarak atanmasını eski genel sanat yönetmenleri şu sözlerle değerlendirdi.
Gencay Gürün: Hayırlı olsun. İnşallah başarılı olur. Uzun yıllardır şehir tiyatrolarında çalışan birisi, benimle birlikte de çalışmıştı. Şehir tiyatroları Türkiye'nin en kıymetli müesseslerinden biri. Şu sıralar çok hırpalandı.
Mazlum Kiper : Hayırlı olsun. Şamlıoğlu ve Işık uygulamayı protesto için istifa etti. Bu boşlukta durumu idare etmek için birini atamak son derece yanlış bir karar ve yanlışlar devam ediyor. İstifaları kabul etmiyoruz demek yerine güle güle deyip yenisini atamak oldukça vahim bir durum' şeklinde değerlendirmede bulundu.
Orhan Alkaya : Bu yeni yönetmelikle birlikte şehir tiyatrolarının içinden bir kimsenin bu görevi kabul edeceğini düşünmüyordum.
http://www.aksam.com.tr/jet-atama-iceriden--111929h.html
20. 'Memleketim' Öksüz Kaldı :
21.04.2012
'Bir başkadır benim memleketim' şarkısı adeta milli marş haline gelen ünlü sanatçı Ayten Alpman İstanbul'da vefat etti. Türk müziğinin ünlü ismi Ayten Alpman, İstanbul'da hayatını kaybetti. 82 yaşındaki sanatçı Şişli'deki Osmanoğlu Hastanesi’nde böbrek, kalp ve solunum yetmezliği rahatlığı nedeniyle tedavi görüyordu.
Alpman'ın vefat ettiğinin duyulmasının ardından eski eşi İlham Gencer başta olmak üzere aile yakınları ve dostları hastaneye akın etti. Gelenler sanatçının kızı Ayşe Gencer ile İlham Gencer'i teselli etmeye çalıştı. Ünlü müzisyen İlham Gencer, duygularını şöyle dile getirdi: 'Ayten Alpman benim hem öğrencim hem de o dönem eşimdi. Bu ülke büyük bir sanatçıyı kaybetti. Onun yeri asla doldurulamaz. Nur içinde yatsın, mekanı cennet olsun. Kaybımız çok büyük.'
Barış Harekatı'yla Özdeşti : Havasına suyuna, taşına toprağına, Bin can feda bir tek dostuma Her köşesi cennetim ezilir yanar içim, Bir başkadır benim memleketim
Sözleri Fikret Şeneş'e ait, Ayten Alpman'ın seslendirdiği 'Bir Başkadır Benim Memleketim' plağı 1972 yılında çıktı. Ancak pek ilgi görmedi. 1974 yılında Kıbrıs çıkartması sırasında 'Memleketim' şarkısı TRT'de çok sık çalındı. Ardından da şarkıya olan ilgi arttı. Şarkı tekrar 45'lik plak olarak piyasaya sürüldü ve büyük satış rakamlarına ulaştı. Şarkıyı, Mireille Mathieu Fransızca olarak da seslendirmişti.
55. Sanat Yılını Kutlamıştı : Geçen sene 55. sanat yılını kutlayan Ayten Alpman'ın vefatı, eski eşi İlham Gencer, kızı Ayşe Gencer ve sanat dünyasını yasa boğdu.
http://www.aksam.com.tr/memleketim-oksuz-kaldi--111930h.html
21. 'Tutuklu vekilde' son durum :
21.04.2012
Tututklu milletvekili konusunda, 23 Nisan sonrası yapılacak görüşme muhalefetin tavrını da daha belirgin hale getirecek. TBMM Başkanı Cemil Çiçek'in konuyu çözmek için muhalefetle yaptığı görüşmenin ardından, CHP, MHP ve BDP'li vekiller toplantıda ele alınan hususları yetkili organlarında görüşecek. AK Partili Grup Başkanvekili Mustafa Elitaş'ın tutuklu vekil konusunda muhalefetin ortak öneri getirmemesi halinde çözüm sağlanamayacağını belirten açıklaması ise muhalefetten tepki gördü.
MHP Genel Başkan Yardımcısı ve TBMM Uzlaşma Komisyonu üyesi Faruk Bal, 'Tutuklanan vekillere isnat edilen suçların niteliği önemli. Seçimde bölücülükle ilgili mahkumiyet kararı almış kişiler aday gösterilmişti. YSK yanlış yaptı. Milletvekilliği yeterliliğini düzenleyen Anayasa, Siyasi Partiler Kanunu ve Milletvekili Seçim Kanunu'nda ortaya konulan düzenlemeler delinirse dağdakilerin milletvekili seçilmeleri halinde ülke ciddi sorunla karşı karşıya kalır' dedi. Çözümün yargıda olduğunun kaydeden Bal, şu saptamaları yaptı: 'Elbette yeni anayasa ve Siyasi Partiler Kanunu'nda düzenlenmesi gereken hususlar var. Sebahat Tuncel vekil seçildikten sonra serbest bırakıldı. Karar, önce yasama dokunulmazlığına dayandırıldı. Sonra kaçma ve delilleri karartma tehlikesi bulunmadığı için tutukluluğu kaldırıldı. Tutuklananlardan vekil yeterliliğini kaybetmiş olanları (BDP'liler) ayırdığın zaman geri kalanı yargı uygulamasından kaynaklanan tutukluluk hali yaşamakta.' MHP'nin tutuklu ismi Engin Alan'ın mektubunda '1600 adet elektronik hile tespit edildi. Mahkeme yeterince araştırmadı' dediğini kaydeden Bal, 'Yasalarda ne yazarsanız yazın, mahkeme uygulamazsa şikayetlerin önüne geçemezsiniz' diye konuştu.
http://www.aksam.com.tr/tutuklu-vekilde-son-durum--111919h.html
22. Özkasnak da tutuklandı
21.04.2012
Özel yetkili Ankara Cumhuriyet Başsavcıvekilliği'nin yürüttüğü 28 Şubat Soruşturması kapsamında mahkemeye sevk edilen 11 kişiden emekli Tümgeneral Erol Özkasnak'ın da aralarında bulunduğu 8'i tutuklandı.
28 Şubat soruşturması kapsamında dönemin Genelkurmay Genel Sekreteri emekli Tümgeneral Erol Özkasnak'ın da aralarında bulunduğu 7 emekli askerle 4 muvazzaf albay dün adliyeye çıkarıldı. Tutuklanan 8 kişi arasında Özkasnak da var.
Ankara Merkez Komutanlığı'nda gözaltında tutulan Afyon Hava Meydan Komutanı Kurmay Albay Seyfullah Sönmez ile albaylar Mustafa Hakan Bural, Ahmet Dağcı ve Mustafa İlhan Talazar, dün sabah Ankara Adliyesi'nde savcılara ifade verdi.
Avukat İstemedi : Daha sonra da emekli Tümgeneral Erol Özkasnak, emekli albaylar Bahaddin Çelik, Veli Seyit, Osman Bülbül ve Yaşar Bülent Aksaray ile emekli Yarbay Güneş'le dün teslim olan emekli Albay İbrahim Reşit Çağın da adliye sevk edildi. Erol Özkasnak'ın polisteki sorgusu sırasında avukat istemediği öğrenildi. Ancak, sorgusunun, yasa gereği Baro'nun görevlendirdiği avukat nezaretinde yapıldığı kaydedildi. Zanlılara, Gölcük'teki Donanma Komutanlığı'nda bulunduğu öne sürülen Çevik Bir imzalı belgeler gösterilerek Batı Çalışma Grubu (BÇG) yapılanması ve faaliyetleriyle ilgili 10'ar soru yöneltildi. Özkasnak'ın savcılık sorgusunun, 28 Şubat sürecinde Genelkurmay Başkanlığı tarafından hazırlanan 'andıç'ların basına sızdırılması üzerinde yoğunlaştığı öğrenildi.
Darbe Suçlaması : Savcılık sorgularının tamamlanmasının ardından Erol Özkasnak'ın da aralarında bulunduğu toplam 11 zanlı, 'Hükümete karşı darbe suçlamasıyla' tutuklanmaları talebiyle Ankara 12. Ağır Ceza Mahkemesi'ne sevk edildi. Mahkeme, Özkasnak ile birlikte 8 zanlının tutuklanmasına karar verdi. 3 kişi ise serbest kaldı. Aralarında Özkasnak'ın da bulunduğu emekli subaylar Sincan Cezaevi'ne gönderildi.
http://www.aksam.com.tr/ozkasnak-da-tutuklandi--111933h.html
23. Adalet Partisi Kurucularından ''Koca Reis'' Lakaplı Sadettin Bilgiç (92), İstanbul'da Vefat Etti:
21.04.2012
AK Parti Isparta Milletvekili Süreyya Sadi Bilgiç, AA muhabirine yaptığı açıklamada, babası olan Sadettin Bilgiç'in İstanbul Üniversitesi (İÜ) İstanbul Tıp Fakültesi'nde bir süre tedavi gördüğünü kaydetti. Babasının perşembe günü hastaneden taburcu edildiğini belirten Süreyya Sadi Bilgiç, ''Maalesef babamı dün akşam üstü kaybettik. Yaşa bağlı ve şeker hastalığına bağlı olarak 15 gündür sıkıntılar yaşıyordu. Cenazesini yarın Isparta Şarkikaraağaç Camisi'nde düzenlenecek törenin ardından defnedeceğiz'' dedi.
Sadettin Bilgiç kimdir? Milli Savunma Bakanlığı'nın internet sitesinde yer alan bilgiye göre, ''Koca Reis'' lakaplı Sadettin Bilgiç, 1920 yılında Isparta'nın Şarkikaraağaç ilçesinde doğdu. İlkokulu Isparta'da bitiren Bilgiç, ortaokul ve liseyi parasız yatılı okuyarak 1939 yılında Kayseri Lisesi'nden mezun oldu. İstanbul Üniversitesi Tıp Fakültesi'ni 1947 yılında bitiren Bilgiç, 1957 yılına kadar pratisyen hekim olarak ülkenin çeşitli il ve ilçelerinde görev yaptı.
Bilgiç, 1957 yılında Ankara Numune Hastanesi'nde genel cerrahi asistanlığına başladı ve 1961 yılı nisan ayında genel cerrah oldu. Aynı yıl yapılan genel seçimlerde Adalet Partisi'nden (AP) Isparta Milletvekili seçilen Bilgiç, 1962'de Adalet Partisi Genel Başkan Yardımcılığı'na getirildi. 10 Haziran 1964'te Adalet Partisi Genel Başkan Vekili olan Bilgiç, 29-30 Kasım 1964'teki Büyük Kongre'ye kadar bu görevde kaldı. Bilgiç, 1965 seçimlerinde İstanbul Milletvekili seçilerek 3 Nisan 1967'de 1. Demirel hükümetinde Ulaştırma Bakanlığı'na getirildi. 1969 genel seçimlerinde tekrar İstanbul Milletvekili seçilen Bilgiç, 1970 yılı haziran ayında bir grup arkadaşıyla birlikte Adalet Partisi'nden ihraç edildi.
Aynı yılın aralık ayında Demokratik Parti'yi kuran Bilgiç, 1973 seçimlerinde Demokratik Parti'den İstanbul Milletvekili seçildi. 30 Mart 1975 tarihinde Demokratik Parti'den ayrılan Bilgiç, 1976 yılının haziran ayında Adalet Partisi'ne geri döndü ve Genel Başkan Yardımcısı seçildi.
Bilgiç, 1977 seçimlerinde yine İstanbul milletvekili oldu. 21 Temmuz 1977 tarihinde kurulan 4. Demirel hükümetinde Milli Savunma Bakanlığı'na getirilen Bilgiç, 18 Ekim 1977'de bakanlıktan istifa ederek ayrıldı. 12 Eylül 1980'e kadar AP Genel Başkan Yardımcısı olarak görev yapan Bilgiç'in, 1982 Anayasası ile 10 yıl siyasi hayatı yasaklandı. 1983 yılı haziran ayının başından eylül sonuna kadar Çanakkale Cephesi Zincirbozan askeri tesislerinde ikamete mecbur edilen Bilgiç'e, 1987 Anayasa referandumu ile siyasi hakkı iade edildi.
Bilgiç, 1988'de Doğru Yol Partisi genel kongresinde genel idare kuruluna seçildi ve 1990'daki kongreye kadar bu görevde kaldı. Sadettin Bilgiç, 1992'de AP büyük kongresinde Adalet Partisi'nin açılamaması üzerine fiili politika hayatına son verdi.
http://www.haberturk.com/gundem/haber/735917-koca-reis-oldu
24. Adalet Bakanı Uzun Yargılamalarla İlgili Açıklamayı Londra'dan Yaptı :
21.04. 2012
Adalet Bakanı Sadullah Ergin, Türkiye'nin dünyadaki acımasız rekabet içerisinde kendine daha güçlü bir yer edinebilmesi için, demokrasisini kurumsallaştırması ve sürdürülebilir hale getirmesi gerektiğini söyledi. Ergin, "Türk siyasetinin kurumsal hale gelmesi ve sürdürülebilir kılınması noktasında önemli anayasa değişiklikleri, yasal düzenlemeler ve tarihimizle yüzleşme ve hesaplaşma süreci yaşandı, yaşanmaya devam ediyor." dedi. İngiltere'nin ev sahipliği yaptığı Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'nin(AİHM) toplantısına katılan Adalet Bakanı Ergin, dün akşam Londra'da Avrupalı Türk Demokratlar Birliği'nin (UETD) onuruna verdiği akşam yemeğine katıldı.
Sadullah Ergin, Türkiye'nin genç ve dinamik yapısıyla dünyada önemli noktalara gelebilecek potansiyele sahipken, demokrasisi askıya alınarak, ayağına hep 'prangalar' vurulduğuna dikkat çekti. Bugün itibariyle bu engellerin önemli ölçüde aşıldığı ifade eden Ergin, " Ancak tekrar benzer kesintilerin olmaması, o karanlık günlerin tekrar gelmemesi açısından bugün demokrasimizi tahkim etmenin, güçlendirmenin ve asla bir daha gerisin geriye döndürülemeyecek hale getirmenin mücadelesinin verildiği bir zemindeyiz." diye konuştu. Türkiye'nin son yıllarda yakaladığı siyasi istikrar sayesinde büyük bir kalkınma gerçekleştirdiğine dikkat çeken Bakan Ergin, "Türk siyaseti geçmişte muhtıra ve darbelerle maalesef hep kesintilere uğramıştır. Yaklaşık 50 yıl üzerinde hüküm süren bu müdahaleci anlayış, Türkiye'nin rekabet etmesini, dünyadaki yarışta önemli mesafe katetmesini önleyen bir süreçtir ve Türkiye beraber yola çıktığı birçok ülkenin çok gerisine düşmüştür." diye konuştu.
28 Şubat Yargı Süreci İntikam Alma Değil: Adalet Bakanı, 28 Şubat yargılamasının kesinlikle 'intikam almaya' veya 'sürek avına' dönüşmemesi gerektiğini vurgulayarak, "Darbeleri yargılamadaki asıl amacın öncelikli olarak hak ve hukukun tahakkuk edilmesi ve ikinci olarak da bir daha yaşanmasını engellemek olması gerekir." diye konuştu.
Darbelerin sadece "üniformalılar" tarafından yapılmadığını; medya, bürokratlar, akademisyenlerin, STK ve benzeri kurumların da darbe oluşumlarında etkin rol aldığını da sözlerine ekleyen Ergin, "Şahsi düşüncem şudur ki, yargılamalar yapılırken darbeye destek veren bu kişilerin rıza ile mi yoksa cebri olarak mı bu desteği verdikleri iyi ayırt edilmesi gerekir." dedi. Ergin ayrıca, "Güven veren bir adalet anlayışı olmazsa, dünyada hedeflediğimiz ilk 10 ülke arasına girmemiz hayal olur." diyerek demokrasinin kurumsallaşması gerektiğini vurguladı. Tutuklu yargılamaların süresine ilişkin sorulan bir soruya Ergin, "3 milyon ceza davasında tutuklu yargılananların toplam sayısı 36 bin civarındadır. 3 milyonda 36 bin istisna denilebilecek bir sayı; yüzde 2'nin altında bu oran. Ancak yapılan yargılamalar kamuoyunun yakından tanıdığı kişiler ve yakından takip ettiği konular olduğu için bu kadar yoğun bir şekilde tartışıldı. Buna rağmen biz bu yöndeki eleştirileri de rehabilite edecek şekilde çalışmalarımızı sürdürüyoruz. Bu düzenlemeler 3. yargı paketinin içinde yer alacak." şeklinde cevap verdi. Türkiye'nin AİHM'de en çok ihlal alan ülke ve AİHM'ye en çok şikayet edilen ikinci ülke olduğunu hatırlatan Ergin, bu başvuruların sayısını azaltmak için Anayasa Mahkemesi'ne getirilen bireysel başvuru hakkının uygulamaya başlayacağını belirtti. 23 Eylül tarihinden itibaren her Türk vatandaşının Türkiye'de Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'ne dayalı bir hakkının ihlal edildiği gerekçesiyle AİHM'e yapacağı başvuruları öncelikle Türk Anayasa Mahkemesi'ne yapmak durumunda olacaklarını kaydeden Ergin sözlerini şöyle sürdürdü:
"Bu bize şunu sağlayacak, Türkiye'den Strasbourg mahkemelerine dava açmak, dava takip etmek çok zahmetli, masraflı bir yoldur. Ama Türkiye içerisinde böyle bir şikâyet ihtiyacı duyan vatandaşımızın, kendi ülkesinde bir adım ötesinde bir mahkemeye başvurabilme imkanının sağlanmış olması, vatandaşlarımız açısından önemli bir güvence oluşturacaktır.
"Ahim 'de Bekleyen 3 Bin Dava Dosyasını Kendimiz Karara Bağlayacağız
Adalet Bakanı Ergin, AİHM önünde şimdiye kadar Türkiye'den yapılmış 15 bin kadar dosya beklediğini ve bunların büyük çoğunluğunu Türkiye'deki uzun yargılamalardan kaynaklı şikayetlerin oluşturduğunu belirtti. Ergin, "Bu sorun için önemli birkaç adım attık. Öncelikle, Türkiye'de uzun yargılamaların kaynağı, ilk derece mahkemelerinden çok yüksek mahkemelerdeki bekleme süreleridir. Türkiye'de artık davalar iki sene sonra, stoklar eriyip bittiğinde, temyiz süreci dahil 12 ayda karara bağlanacak." dedi. Anayasa Mahkemesi'ne bireysel başvuru hakkının da yürürlülüğe girmesiyle AİHM'ye uzun yargılama süresiyle ilgili şikayet gitmeyeceğini söyleyen Ergin, AİHM'deki ilgili mevcut şikayet dosyaları konusunda ise AİHM ile yeni bir inisiyatif başlattıklarını aktardı.
Sadullah Ergin sözlerini şöyle sürdürdü: "AİHM'e bir teklifte bulunduk. 'Şu anda bizde bulunan 3 bine yakın uzun yargılama şikâyetinden olan dosyalar için Türkiye'de bir iç hukuk yolu oluşturalım. Biz vatandaşımızla kendi ülkemizde barışıp uzlaşalım; bu davalara siz bakmayın' dedik. Mahkeme bu teklifimizi kabul etti. 20 Mart 2012'de bir karar aldı ve Türkiye'ye pilot dosya teklif etti. Bir ay önce, 'Bu pilot davayı çözümleyin. Etkin bir iç hukuk yolu olduğuna karar verirsek, 3 bin dosyayı yargılamayacağız; askıya alıyoruz. Bunları Türkiye'de kendi içinizde halledin' kararı verdi. Bunun yasasını hazırladık. İlk Bakanlar Kurulu toplantısında gündeme getireceğiz ve AİHM nezdindeki 3 bin civarında bekleyen dosyamız görüşülmeyecek. Türkiye'de oluşturacağımız iç hukuk yolunda bu ihtilafı vatandaşımızla karşı karşıya oturup çözme yolunu deneyeceğiz.
http://www.haberturk.com/gundem/haber/735904-temyiz-dahil-12-ayda-bitecek-
25. Kılıçdaroğlu’ndan Açıklama : “PKK ile 'Oslo görüşmeleri' sürüyor!"
21.04.2012 / Türkiye'nin Nabzı Özel'de çarpıcı açıklamalarda bulunan Kılıçdaroğlu, PKK ile görüşmelerin sürdüğünü iddia etti. 28 Şubat'ta kendisinin de fişlendiğini kaydeden Kılıçdaroğlu, "e-muhtıra" ile ilgili AK Parti'nin tavrını doğru buldu, partisini eleştirdi :
Didem Arslan Yılmaz yönetimindeki Türkiye'nin Nabzı Özel programında, CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu, gazeteciler; Muharrem Sarıkaya, Ali Can Türkoğlu, Suat Toktaş, Amberin Zaman ve Yavuz Semerci'nin sorularını yanıtladı. Kürt sorununun çözümü için "uzlaşma komisyonu" öneren CHP lideri, PKK ile görüşmelerin sürdüğünü ileri sürdü. Mesud Barzani ile görüşülebileceğini, ilişkilerin geliştirilebileceğini kaydeden Kılıçdaroğlu "Ama terör sorunu sadece Barzani ile çözülmez. PKK ve Barzani güçlerinin çatışacağını düşünmek hayaldir" dedi. Kılıçdaroğlu, şunları söyledi: "Oslo ve diğer görüşmelerin şu anda devam ettiğini tahmin ediyoruz. Şu veya bu şekilde defalarca oldu yalanladılar. Karayılan'ın görüşmelere ilişkin mektubu da oldu... Bu olayın çözülmesi toplumsal destekle mümkündür. Partilerin ortak katkı vermeleri gerekir. Parlamentoda uzlaşma komisyonu, parlamento dışında da akil adamlarladan oluşan başka bir grubun oluşabileceğini önerdik. Bu yolla toplumsal mutabakat sağlayarak bu sorunu aşabileceğimizi düşünüyoruz. Sayın Başbakan bunu kabul etmiyor.
"AKP tek başına çözeceğim, diye yola çıktı, bugüne kadar başarılı olmadı. Görüşmeler nedir, hangi ödünler veriliyor bunları bilmiyoruz. Oslo'dan yansıyanlar var. Karşılıklı söylemlerde 'Bürokratlardan şikayetleriniz varsa onları da alalım' şeklinde bazı öneriler var... Ayrıntıları bilmiyoruz, bilmediğimiz alanda yorum yapmanın da zorluğu var. Ama bizim çözümümüz, tavrımız çok net: Uzlaşma komisyonu ve akil adamlar." Kılıçdaroğlu, PKK ile her hükümet döneminde görüşüldüğünü, Özal'ın da zamanında Öcalan'a bir kravat yolladığının gazetelerde yazıldığını söyledi.
Kılıçdaroğlu, "Doğu ve Güneydoğu'ya bugüne kadar hep postalla gidildi, artık çiçekle gidilmeli" dedi.
Hukuk Dışı İşlemler Sorgulanmalı : 28 Şubat soruşturmasına ilişkin soruları da yanıtlayan CHP lideri, 28 Şubat'ın "sorgulanması gereken bir süreç olduğunu" söyledi.
Kılıçdaroğlu, "28 Şubat sürecinde kararı kim aldı, MGK. Başbakan orada, diğer üyeler orada... Bu kararlar tavsiye niteliğinde. Peki bu kararlar Başbakanlık'a bildiriliyor mu, evet. Bakanlar Kurulu'nda görüşülüyor mu, evet. Ve Sayın Erbakan talimatı yayınlıyor. Sayın Gül, 'Bakanlar Kurulu'nda görüşülmedi' diyor ama Bakanlar Kurulu'nda görüşüldü, Bakanlar Kurulu'nda görüşüldükten sonra bütün bakanlıklara 28 Şubat kararlarının nasıl uygulanacağına dair Erbakan imzalı genelge gönderiliyor. Sayın Gül'ün 'Haberim olmadı, uygulamadım' deme şansı yok. Hukuk dışı işlemler elbette sorgulanmalı ama intikam hırsıyla hareket ederseniz mağdurlar yaratırsınız. Özel yetkili mahkemelere karşıyız. Hiçbir demokraside özel yetkili mahkeme olmaz. Siyasi otoritenin taleplerini yerine getirmek üzerine oluşturulan yargı ayağıdır özel yetkili mahkemeler" dedi. Kılıçdaroğlu, bir soru üzerine o dönemde başbakan olması durumunda katılmadığı bir metne imzasını atmayacağını belirterek, "Darbe tehlikesi varsa da, darbelere karşı çıkmak biz sivillerin görevidir" dedi.
28 Şubat'ta kendisinin de fişlendiğini, bu konuda daha önce dava açtığını kaydeden Kılıçdaroğlu, bugünkü soruşturmaların ardından başlayacak 28 Şubat davasında müdahil olmayı düşünmediklerini söyledi.
"27 Nisan'da Akp'nin Tavrı Doğru, CHP İse..." Kılıçdaroğlu, "27 Nisan e-muhtırasında AK Parti'nin tavrını doğru buluyor musunuz?" şeklindeki soru üzerine, "AKP'nin tavrı doğruydu, e-muhtıranın da sorgulanması gerekir" dedi. Kılıçdaroğlu, 27 Nisan'da CHP'nin tavrına ilişkin soru üzerine de, "Daha net bir duruş sergilenebilirdi. Çok daha net bir dille ifade edilebilirdi, demokrasi adına bu yapılmalıydı. (Muhtıra) kime karşı olursa olsun, tavrınız demokrasiden yana olmalı" şeklinde konuştu. Silivri'deki davaları da, KCK davalarını da takip ettiklerini kaydeden Kılıçdaroğlu, "Olayın mağdurlarına göre değil; demokrasiye, insan haklarına göre hareket etmelisiniz" dedi.
Bizim Teklifimizi Annan Yerine Getirdi : Suriye'de demokrasi ve insan hakları taleplerini desteklediklerini, Esad'ın verdiği sözleri tutmadığını kaydeden Kılıçdaroğlu, "TBMM'de ortak bir deklarasyon yayımlamak konusunda girişimimiz oldu, AKP reddetti. Suriye'ye dışarıdan müdahale edilmesini istemiyoruz. Ama şu tavsiyemiz oldu; İstanbul'da, Ankara'da, İran, Rusya, Çin ve Suriye'yi davet edin, bu sorunun çözümü için öncü olun diye... Bu teklif de reddedildi. Sonunda bizim teklifimizi Kofi Annan yerine getirdi" şeklinde konuştu.
Cumhurbaşkanlığı Seçimi Ağustos'ta : Cumhurbaşkanı Abdullah Gül'ün görev süresini 7 yıl olarak belirleyen yasanın Anayasa Mahkemesi'nde iptal edilebileceğini kaydeden Kılıçdaroğlu, AK Parti'yi zor bir sürecin beklediğini ileri sürdü. Kılıçdaroğlu, önerecekleri cumhurbaşkanı adayının seçimi kazanacağını öne sürdü ve AK Parti'nin cumhurbaşkanı adayı belirleme sürecinde bir bölünme yaşayacağını iddia etti.
Teşkilata Eleştiri :CHP teşkilatlarının istediği gibi çalışmadığını söyleyen Kılıçdaroğlu, "Halkla yeterince iletişim kurulmuyor. Temmuz'dan sonra daha dinamik bir CHP gelecek" dedi.
http://www.haberturk.com/gundem/haber/735849-pkk-ile-oslo-gorusmeleri-suruyor-
26. Deniz Feneri soruşturması ortada kaldı :
21.04.2012
Eski RTÜK Başkanı Zahid Akman ile Kanal 7 Yönetim Kurulu Başkanı Zekeriya Karaman’ın da aralarında bulunduğu 20 sanıklı davanın daha önce de savcıları değişmişti. Yeni savcılar hazırladıkları iddianamede “örgütlü” suç bulmamıştı. Mahkeme yetkisizlik kararının gerekçesinde, “Dernek paralarının aktarıldığı iddia edilen şirketlerin merkezi İstanbul’da ” denildi. Daha önce İstanbul’da yapılan ilk suç duyurusu üzerine derneğin yurtdışında olması ve “Yurtdışında işlenen suçlar Ankara’da görülür” gerekçesiyle “yetkisizlikle” Ankara’ya gönderilen dosya, çıkan son kararla bir kez daha İstanbul’a gidecek. İstanbul Başsavcılığı’nın ikinci kez dosyayı kabul etmeyerek yeniden Ankara’yı işaret etmesi halinde ise davanın nerede görüleceği konusundaki nihai kararı Yargıtay 5. Ceza Dairesi verecek.
Edinilen bilgiye göre, mahkeme heyeti, önce kendisine sunulan iddianameyi kabul ederek, 2012/150 Esas numarası verdi. Mahkeme, daha sonra ise suç yerinin Ankara olmamasını gerekçe göstererek, dosyayı yetkisizlik kararı ile İstanbul’a gönderdi. Bu konuda şüphelilerin, suça karışan şirketlerinin İstanbul’da olmasının etkili olduğu öğrenildi. Şimdi yetkisizlik kararıyla birlikte 308 klasör delil de İstanbul’a gönderilecek. İddianamenin gideceği İstanbul’daki ağır ceza mahkemesi, kendisinin yetkili olmadığını belirtirse, dosya uyuşmazlığın çözümü için Yargıtay’a gidecek. Davanın nerede görüleceğine Yargıtay karar verecek. Yurtdışında işlenen suçlarda yargılama yetkisinin Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı’nda olması nedeniyle soruşturma Ankara’da yürütülüyordu. Bu aşamadan sonra soruşturmada ne gibi sürprizlerin yaşanacağı da merak konusu oldu.
http://www.haberturk.com/gundem/haber/735862-deniz-feneri-sorusturmasi-ortada-kaldi
http://www.cumhuriyet.com.tr/?hn=331568
27. Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu Ak Parti'nin Sivas İl Kongresi'nde konuştu. Bir buçuk saatten uzun bir konuşma yapan davutoğlu, "eğer milli egemenlik hakim kılınırsa, yeniden bir cihan devleti kurmamıza kimse engel olamaz. Bunun için 27 Mayıs'la da 28 Şubat'la da hesaplaşacağız" dedi:
22.04.2012
Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu, "27 Mayıs'la da 12 Eylül'le de 28 Şubat'la da hesaplaşacağız. Hesabımız şahsi değildir, siyasi değildir. Bu hesaplaşma bir millet adına hesaplaşmadır" dedi. Davutoğlu, Milli Savunma Bakanı İsmet Yılmaz ile katıldığı 4 Eylül Spor Salonu'nda düzenlenen AK Parti Sivas 4. Olağan İl Kongresi'nde yaptığı konuşmada, AK Parti'nin Sivas'ı, Türkiye'yi imar etmek için hareket geçmiş kutlu bir yürüyüşün adı olduğunu belirtti.
Sivas Kongresi'nin yapıldığı günlerde Anadolu topraklarında bir ümitsizliğin hakim olduğunu ifade eden Davutoğlu, "Milletimiz evlatlarını Sarıkamış'ta, Çanakkale'de, Yemen'de kaybetti. Köylerde ziraat yapacak genç nüfus bile kalmamıştı. Bu topraklarda başka ülkeler kurmanın, bu toprakları talan etmenin hesabı yapılıyordu" dedi.
Sivas Kongresi'nden önce iki grup insan olduğunu dile getiren Bakan Davutoğlu, şunları söyledi: "Birinci grup, kadere razı olmuş, boyun eğmiş ve mandacılığa, Türkiye topraklarının esarete mahkum olmasına razı olmuştu. Bir de 'bütün fertleri yok olsa, bütün köyleri yok olsa, bütün vatan tarumar olsa bile bu millet tekrar istiklali kazanacaktır' diyen ikinci grup vardı. Sivas Kongresi, bu grubun eseridir. Mutlak öz güvenle Sivas Kongresi bir mücadeleyi başlattı ve onun üzerinde bir cumhuriyet inşa edildi. Gazi Mustafa Kemal ve arkadaşları Sivas'ta 'ya istiklal ya ölüm' derken yeni bir yola çıkıyorlardı. Şimdi baktığımızda bu iki grubun benzerleri 2001 yılında da vardı. 2001 yılında Türkiye'nin bütün ekonomik kaynakları tüketilmiş, tarihin gördüğü en büyük fakirliğe mahkum edilmiş bir ortam vardı. Batıda çıkan gazeteler tekrar 'hasta adam' edebiyatına başlamıştı. Büyük bir karamsarlık hakimdi. Ama bu millete inanan bir kadro çıktı. Sayın Başbakanımız liderliğindeki bu kadro, aynen Sivas Kongresi'nde olduğu gibi milli iradenin tam egemenliğinde bu milleti ayağa kaldırmaya aday oldu. Şimdi AK Parti'ye gönül vermiş olsun olmasın herkese sorma vaktidir. Sivas Kongresi'nin ruhunu 2001'de kim canlandırdı? Sivas Kongresi'nde olduğu gibi bütün hayat damarlarının kesildiğini düşünen bir milletin hayat damarlarını tekrar kim harekete geçirdi? Bu muhasebeyi 75 milyon kardeşimizin yapması lazım."
Davutoğlu, her seçimden siyasi tabloda hiçbir zaman görülmemiş bir başarıyla çıktıklarını, her iki vatandaştan birinin oyunu aldıklarını, ancak bununla yetinmeyeceklerini söyledi.
Hesap soruyoruz, hesap sormaya devam edeceğiz :AK Parti iktidarı döneminde bir milletin yeniden tarih sahnesine döndüğünü ve bu sürecin üç odak noktasının olduğunu dile getiren Bakan Davutoğlu, şöyle devam etti:
"Birincisi milli iradenin mutlak süratle egemen olmasıdır. 28 Şubat sürecinin bakiyesi olan 2001 yılı şartları içerisinde millet iradesi gölgede bırakılmıştır. Millet iradesinin dışında kapalı kapılar ardında kararlar alınıyordu. AK Parti, hareketi şunu söyledi. Sayın Başbakanımız ilk konuşmasında vurgulamıştı; 'Artık söz de karar da milletindir.' Eğer, bu milletin önündeki engeller kalkarsa, eğer bu millete gönül veren öncüler bu milletle birlikte yürümeye karar verirlerse, eğer milli egemenlik bir daha hiçbir zaman sarsılmayacak şekilde perçinlenirse bu milletin yeniden bir cihan devleti kurmasına kimse engel olmaz. Onun için millet egemenliğinin önüne engel koymak isteyenlerle yüzleşiyoruz, yüzleşmeye devam edeceğiz. Hesap soruyoruz, hesap sormaya devam edeceğiz. 27 Mayıs'la da 12 Eylül'le de 28 Şubat'la da hesaplaşacağız. Hesabımız şahsi değildir, siyasi değildir. Bu hesaplaşma bir millet adına hesaplaşmadır. Bir muhasebesidir bu. Bir daha kimsenin kapalı kapılar ardında hesap yapmaması için bu muhasebeyi bugün yapmak zorundayız.
İkinci önemli ayağı ekonomide gerçekleştirilen büyük hamleler. Bakınız 2001'de çok küçük meblağlar için borç isteyen bir ülke vardı. Kişi başına düşen gelir 2 bin 500 dolar civarındaydı. 10 yıl geçti, (bir asır değil) bugün kimseden borç istemeyen, borca ihtiyaç duyanlara elini uzatan bir Türkiye var. Üçüncüsü ise dünyada itibarlı bir yere sahip olmak."
Dünyanın her yeriyle vize anlaşmaları yapacağız : Davutoğlu, dış politikada üç şeyi gerçekleştirmeye çalıştıklarını ifade ederek, "Birincisi vatandaşlarımızın ve pasaportumuzun yurt dışındaki itibarını artırmak. Her yerle vizeleri kaldıracağız. İnsanımızı bu coğrafyaya, bu sınırlara mahkum etmek isteyen anlayışın karşısındayız. Yakın zamanda 60'ı aşkın ülkeyle vize anlaşması yaptık. Dünyanın her yeriyle vize anlaşmaları yapacağız ve insanımızın önünü bütünüyle açacağız" diye konuştu.
İkinci hedeflerinin Balkanlar'dan Orta Asya'ya, Afrika içlerinden Avrasya steplerine kadar geçmişte kader birliği yapılan her bir coğrafyada tekrar var olmak olduğunu vurgulayan Davutoğlu, o coğrafyaların kaderleriyle ilgileneceklerini, çünkü Türkiye'nin tarihin akışının merkezinde olduğunu bildirdi.
Suriye'yi kaderine terk etmeyeceğiz :Yurt dışı gezisinde yaşadığı bir olayı da anlatan Davutoğlu, sözlerini şöyle sürdürdü: "Horasan ziyaretinde Belh Valisi bana basın huzurunda 'Sayın Bakanım Türkiye büyük bir ülke. Sizden okul bekliyoruz, sizden şu sokakta cami bekliyoruz, hastane bekliyoruz' dedi. Ben de büyükelçimizi çağırdım 'tek tek not edin' dedim. Bunların hepsi bir yıl içinde yapılacak. Bunu izleyen bir gazeteci sonra şöyle dedi; 'Sayın Bakanım Belh Valisi öyle konuşuyor ki; Konya Valisi gibi sizden talepte bulunuyor.' Belh Valisi de Konya Valisi ve Sivas Valisi kadar bize yakındır. Çünkü bu coğrafyalarda yaşayanlar, Anadolu coğrafyasını merkez, lider, öncü diye biliyorlar. Bu coğrafyada yaşayanlara her şeyi yakıştırıyorlar sadece acziyeti yakıştırmıyorlar. Hiçbir zaman aciz olmayacağız. Allah bu millete bu devlete zeval vermesin. Bu milletin ve bu devletin şefkat eli her zaman bu coğrafyaların üzerinde olacak. Libya'dan ilk tahliyeleri gerçekleştirdiğimizde bir konuşma yapmıştım ve Libyalı kardeşlerimize seslenmiştim. Libya'yı terk ettiğimiz gibi bir düşünceye kapılmayın. Libya'ya tekrar muhteşem şekilde döndük.
Sayın Başkanımız Libya'da bir günde 4 şehirde o muhteşem mitingleri binlerce Türk bayrağı eşliğinde yaptığında şunu bir kez daha gördük ki; Trablus'ta şehit olan ninelerimizin kanları o topraklarda yepyeni bir filiz açıyordu. Onları terk
etmeyeceğiz. Libya'yı terk etmediğimiz gibi, Afganistan'ı Bosna'yı terk etmediğimiz gibi Suriye'yi de terk etmeyeceğiz. Suriye'yi de kaderine terk etmeyeceğiz. Hama'da, Humus'ta, Halep'te olan kardeşlerimizle kader birliği yapıyoruz. Onların haklarının yerine gelmesi, Suriye'ye barışın, huzurun hakim olması için gece gündüz çalıştık, çalışmaya devam ediyoruz."
Davutoğlu, dış politikadaki üçüncü büyük hedeflerinin de insanlığın vicdanının sesi olmak olduğunu sözlerine ekledi. Kongreye, Sivas Belediye Başkanı Doğan Ürgüp, AK Parti milletvekilleri ve çok sayıda partili katıldı.
http://www.cnnturk.com/2012/turkiye/04/22/cihan.devleti.kurmamiza.kimse.engel.olamaz/658253.0/index.html
Saygılarımızla,