Yeni Yaklaşımlar

BU SİTENİN ÖNCELİKLİ AMACI
Ülkede evrensel, çağdaş ve toplumcu bir hukuk ve yönetim anlayışını egemen kılmak üzere,
HUKUKÇULAR VE SORUMLULUK DUYAN HERKESİ
ortak aklı üretebilecekleri, ortak tutum belirleyebilecekleri bir iletişim, paylaşım ve tartışma ortamında
BULUŞTURMAKTIR.

 

Bu çerçevede herkesi, hukuku toplumcu bir bakışla tartışmaya, hukukun son amacı olan adaletin gerçekleşmesi için hukukçulara düşen görev ve sorumlulukları paylaşmaya çağırıyoruz. Baroların, topluma önderlik etme işlevine etkinlik kazandırmak istiyoruz. Toplumda hukuk ve hak arama bilincini yükseltecek, yurttaşlarda farkındalık kültürünü geliştirecek çalışmalar yapmayı öngörüyoruz.

  • LAİK, DEMOKRATİK CUMHURİYETE VE DEĞERLERİNE SAHİP ÇIKILACAĞI,
  • HUKUKA AYKIRILIKLAR VE YOLSUZLUKLARLA MÜCADELE EDİLECEĞİ,
  • ÖNEMLİ DAVALARIN KAMUOYU ÖNÜNE TAŞINMASI VE HUKUKUN EVRENSEL İLKELERİ DOĞRULTUSUNDA DEĞERLENDİRİLMESİ,

Sözünü veriyoruz.
Avukatlar halkın hukuk temsilcileridir. Onlar olmadan, onlar benimsemeden hukuk devleti, hukukun üstünlüğü gerçekleşemez. Avukatları bu platformun odak noktasına yerleştiriyoruz.
Sosyal ve siyasal bilincin, sanatın, felsefenin, etik değerlerin vazgeçilmez olduğunu biliyoruz.
Yaşamdan, gerçeklerden ve pratikten kopmamak gerektiğini de…
Bu Siteyi sahiplenecek herkes, Sitede kendisine yer bulabilir, tartışma başlatabilir ve görüşlerini kamuoyu ile paylaşabilir.
Her türlü düşünceye “Durduğunuz yer, gördüklerinizi belirler.” anlayışıyla yaklaşıyoruz.
Hukuka toplumcu bakışı öne alan, çözüm odaklı düşünen, düzeyli bir hak ve hukuk mücadelesi için el ele…
SELAM OLSUN OMUZ VERENLERE, VERECEKLERE…
YENİ YAKLAŞIMLAR


Hukuka Bakışta Toplumsal Yaklaşım
Av. Başar YALTI

Hukuk işlevsel yönüyle, bir arada yaşayan insanların ve onları yöneten iradenin uyması gereken kurallar dizgesi olarak tanımlanabilir. Ancak hukuku, egemen sınıfın toplum üzerinde baskı kurmak üzere kullandığı bir araç olarak nitelendirenler olduğunu da biliyoruz. Bu nedenle, hukukun yalnızca egemen sınıfın amaçları için kullandığı bir baskı aracı olup olmadığı sorusunu yanıtlamak önem kazanmaktadır. Hukuk, iktidarın baskı aracı olarak değerlendirildiğinde, hem kurallar dizgesi olarak, hem kurumları bakımından iktidarın hizmetinde bir organ olarak görülebilir. Gerçekten de, demokratik niteliği bulunmayan totaliter/otoriter yönetimlerin, baskıyı sürdürmek için pozitif hukuk metinlerini katı bir biçimde düzenledikleri, kuralları uygulayan kurumları buna göre yapılandırdıkları, bazı kavramları kutsallaştırdıkları, dokunulmaz alanlar yarattıkları bilinmektedir. Totaliter/otoriter yönetimlerin ortaya koydukları böyle bir hukuk anlayışında yasallık bakımından bir sıkıntı yaşanmasa da, meşruluk sorunu yaşanacağı açıktır. Hukuku salt pozitivizme indirgeyen bu anlayışa hukuk demek, günümüzde artık mümkün gözükmüyor. Gerçi egemen sınıfın, kendi hükümranlığını sürdürmek için değişen koşullara uyum sağlama yeteneği olduğu, bu çerçevede hukuku, kadife bir eldiven gibi kullanma becerisi bulunduğu bilinmektedir. Ancak, hukuktan adalet duygusu kopartıldığında, geriye “hukuk” adına bir şey kalmayacağı göz ardı edilemez. Çünkü tek tek bireylerden ve toplumun kamusal vicdanından, adalet duygusu ve arayışını söküp atmak olası değildir. Hukuk ve adalet idesinin bir anlamda özdeşliği bu duygudan kaynaklanmaktadır. Adalet kavramı, sadece bir duygu olarak değil, yerine getirilmesi gereken bir talep olarak toplumsal yaşamın sürdürülmesindeki vazgeçilmezliğini korumaktadır ve koruyacağı da açıktır. Bu nedenle, insanlarda ve toplumda adalet duygusu var oldukça, hukuku sadece iktidarın kullandığı baskı aracı olarak değerlendirmek doğru ve gerçekçi gözükmemektedir. Yönetici sınıfın ve iktidardakilerin, adalet gereklerini ve toplumun ve kişilerin adalet duygularını tatmin gereksinimini görmezlikten gelmesi demokratik toplumlarda mümkün değildir. En azından, görünüşte de olsa, hak arama olanaklarının ve adalet arayışının varlığını bireylere / topluma tanımak bir zorunluluktur. Öte yandan; adalet arayışının sürdürülmesi, mevcut hak arama mekanizmalarından bu amaçla yararlanılması ve bu olanakların genişletilmesine çalışılması bir insanlık görevidir. İnsanlık tarihi boyunca üretilip hayata geçirilen değerler sistemi içerisinde hukukun önemli bir yer tutması bundandır. Hukuk, toplumsal yaşamın geldiği bu aşamada, artık, doğal bir toplumsal kültür öğesi olmuştur. Hatta toplumsal yaşamın üzerinde sürdürüldüğü bir zemin olma özelliği de hukuka aittir. Hukuku değerli kılan da budur. Herkes için adaletin yerine getirilmesine hizmet ediyor olmasıdır. Öyle ise, hukuku sadece egemen sınıfın hizmet aracı gibi değerlendirmek, bir bakıma insanlığın mücadele azim ve kararlığını inkar etmek ve ulaştığı kazanımlarından vazgeçmek anlamındadır. Kaldı ki, hukuku araçsallaştırmak, egemen sınıfın dayatmalarını kabul anlamında, edilgen ve yazgıcı bir anlayışı yansıtır. Kuşkusuz hukuk, tüm toplumsal sorunları çözen bir mekanizma olarak da görülemez, görülmemelidir. Bu nedenle hukuku fetişleştirmek, hukuku değersizleştirmek kadar yanlış bir tutumdur. Önemli olan hukukun kime hizmet ettiğinin farkında olmaktır. “Yeni Yaklaşımlar” sitesinde buluşanlar, gördüklerimizin nereden baktığımıza bağlı olarak değişeceği gerçeğini, “durduğunuz yer, gördüklerinizi belirler” ilkesiyle açıklayarak, hukuku değerlendirmede ve hukuka bakışta toplumcu yaklaşımı öne çıkartmaktadırlar. Bizler, adaletsizliği kaçınılmaz bir yazgı olarak değil, kabul edilmez bir sonuç olarak görüyoruz. Adaletsizlikler karşısında; özgürlük ve eşitliği aynı anda gerçekleştiren, toplumun ürettiği değer, olanak ve fırsatlardan herkesin hakça yararlandığı paylaşımcı, dayanışmacı bir toplumsal sistemi ve böyle bir düzenin üstün hukuk anlayışının savunucuları olmayı yeğliyoruz. Hukukun üstünlüğünün gerçekleşmesi için çaba göstermek, her hukukçunun doğal görevidir. Hukukun üstünlüğü kavramı; hukuksal değerlerin üretilmesi, üretilen hukuksal değerlerin kurallaştırılması ve kuralların uygulanmasının sağlanması süreciyle birlikte değerlendirilmelidir. Toplumsal sorumluluk taşıyan hukukçuların her üç aşamada da, kendilerini görevli kabul etmeleri gerekmektedir. Yeni hukuksal değerlerin üretilmesinde, eskimiş anlayışların değişimi için verilecek mücadelede hukukçular hep öncü olmalıdırlar. Aynı şekilde, siyasal erkin kurallaştırma çalışmaları sırasında da hukukçular toplumsal güçleri harekete geçirerek kamuoyu baskısı yaratmalıdır. Hukukun soyut bir kavram olmaktan çıkıp hayatın gerçekleriyle yüzleştiği asıl alan ise yargıdır. Oluşturulan kurallar burada teraziden geçmekte, adalet burada canlılığına kavuşmaktadır. Bu nedenle, yargı mekanizmasının gerek mahkemeler sistemi, gerekse yargı dışı kurumlar aracılığıyla adil şekilde işletilmesi talebi, bizlerle birlikte yola çıkanların temel hedefi olacaktır. Sonuç olarak hukuk, nereden baktığımıza bağlı olarak, ister değerler sistemi olarak görülsün, isterse iktidarın baskı aracı olarak değerlendirilsin bireysel ve toplumsal yaşantımız bakımından büyük önem taşımaktadır. Olaylara ve sorunlara toplumcu bir anlayış ve bilinçle bakan bizler, hukuka bu bakış açımızla değer katıp onu mücadelemizin zemini olarak kullanacağız. Bu mücadelenin verimli ve anlamlı bir sonuç doğurabilmesi için hukukun üstünlüğünün her üç aşamasında da, demokratik bir ortamın ve örgütlü toplumun varlığı şarttır. Hak ve adalet kavramları ancak böyle bir ortamda hayat bulabilir.


Durduğumuz Yerden…
Av. Abdurrahman BAYRAMOĞLU

Merhaba… Dostlarımıza, meslektaşlarımıza ve yurttaşlarımıza merhaba. Sizlerle bu ilk buluşmamız ve umarız ki, uzun soluklu bir yoldaşlığın ilk adımı da olur. Olmalıdır da üstelik. Biz kendi payımıza düşeni yapmak kararlılığında olduğumuzu söyleyebiliriz şimdilik. Bundan ötesini süreç içinde devam edecek birlikteliğimizde üreteceklerimiz ve paylaşacaklarımız belirleyecektir. “Kuyunun dibindeki kurbağa için gökyüzü kuyunun ağzı kadardır”. diyen Çin atasözü, duyduğumuz yerin gördüklerimizi algılamamızda önemli bir etken olduğunu anlatır. Bu nedenle, başlattığımız yeni sürecin ilk adımı, durduğumuz yeri sizlere tanıtmak olmalıdır diye düşünüyorum. Bu bir adres bilimidir, yada bir işaret fişeği karanlığa fırlatılan. Gökyüzümüzü ve gökyüzünde gördüklerimizi bundan sonraki birlikteliklerimizde sizlere anlatıp, hayallerimizi sizinle paylaşmak, yıldızlarımızı yıldızlarınıza katmak ve birlikte büyük bir Gökada yaratmak amacındayız. İşaret fişeklerimiz… Önce hukukçu, sonra avukat olarak, önce hukukun sonra da avukatın yanında duruyoruz. Emeğiyle geçinen bir mesleğin üyeleri olarak emeğin yanındayız, emeği en yüce değer olarakkabul ediyoruz. Çağdaş toplumun bireyleri olarak, çağdaşlığın olmazsa olmaz değerleri olan insan hakları ve özgürlüklerinin ödünsüz savunucularıyız. Uygar toplumun en belirgin niteliğinin örgütlülük olduğunu kabul ediyor ve örgütlü toplumun varlığı ve dirliğinin demokrasinin kurallarına ödünsüzce uyularak sürdürülebileceğine inanıyoruz. Sınıfsız, sınırsız, savaşsız ve sömürüsüz topluma varma ereğimizi saklı tutmak kaydıyla; çağdaş ve örgütlü bir toplumun etnik aidiyetleri aşan bir ulus devlet modeliyle ayakta kalabileceğine ve hukuk tanımaz emperyalist saldırganlığın ancak böyle bir birliktelikle durdurulabileceğine inanıyoruz. Bu nedenle de ulusal ve ülkesel bütünlükten yanayız. İnsanlığın kendisinin yarattığı bağnazlığına ve acımasız din savaşlarına karşı yine kendisinin üretmiş olduğu panzehir olan laiklik anlayışını benimsiyoruz. Öbür dünyaya ilişkin soyut savlar içeren dini inançlar karşısında, yaşamın ve yaşadığımız dünyanın gerçek sorunlarıyla ilgili bir yapılanma olarak, tümüyle yansız ve ilgisiz bir yaklaşım içindeyiz. Nihayet, İstanbul Barosu özelinde bir görev ve eylemlilik savıyla ortaya çıkan bir yapılanma olarak, ülkemizde ve dünyada; saygın, etkin ve güçlü bir İstanbul Barosu idealiyle tola çıktığımızı, bu yürüyüşte siz dostlarımız ve meslektaşlarımızla birlikte olmayı ve birlikte üreterek yol almayı öncelikli hedef olarak seçtiğimizi, bu çalışmayla bilginize sunuyoruz. Bu duygularla, yeniden merhaba.