Büyük gözaltı

~ 07.04.2025, Av. Selin Nakıpoğlu ~

Halk; ifade özgürlüğü, seçme ve seçilme hakkı başta olmak üzere temel hak ve özgürlüklerin kısıtlandığından, devletin laiklik, demokrasi, hukuk devleti, güçler ayrılığı, yargı bağımsızlığı ve tarafsızlığı ilkelerinin yok olup uçtuğundan, yargının iktidarı hukuk ile sınırlandırmak için değil muhalefet eden her düşünceyi bastırmak için siyasi bir aparat olarak kullanıldığından, anayasanın emredici hükümleri göz göre göre ihlal edildiğinden, Anayasa Mahkemesi kararlarına uzun zamandır uyulmadığından, rejimin siyasal İslamcı oligarşiye hızla evrilerek nitelik değiştirdiğinden, ezcümle herkesi boğan bu kaygılar sebebiyle sokakta isyanda. İmamoğlu’nun diplomasının iptali, İBB başkanı, ilçe belediye başkanları ile İBB çalışanlarının tutuklanması bu endişeleri iyice billurlaştırdı. Demokratik siyasetin olmazsa olmazı olan sokak siyasetine Gezi direnişi sonrası ağır baskıyla korku salınmaya çalışılmış, halk; sandığa gitmek, oyuna sahip çıkmak ve sosyal medya paylaşımları arasında kendini sıkışmış hissetmekteydi. Seçilmiş belediye başkanlarını yargı çelmesi ile bertaraf etme girişimi, ülke sele kapılıp gitmesin diye tutunulan o son dalı kırmak olarak algılandı. Nihayetinde bardak taştı, sıkışmışlıktan çıkıldı. Burada –di’ li geçmiş zaman kipi kullandığım için mutluyum çünkü şahsım devletine razı değiliz diyen yüz binlerce yurttaş Türkiye’nin birçok kentinde protesto gösterilerine katıldı. Üstelik çoğu da 2000’li yıllarda doğmuş olan gençler. Bugün 301’i tutuklu.

BOYKOT TEDİRGİNLİĞİ

Yurttaşlar satın almama hakkımı kullanıyorum dedi ve bir günlük boykot, siyasi iktidarı oldukça rahatsız etti. Ama kabul etmek lazım bakanlar için iyi oldu. Bu vesileyle ellerine market sepeti alıp ekmeğin-peynirin fiyatını öğrenmiş oldular. Bir gece evvel saatlerce kanal kanal gezip “Aman gözünüzü seveyim alışveriş yapın” mesaisi yaptıklarından olsa gerek, marketlerde çekilen fotoğraflarda yorgun görünüyorlardı. 2 Nisan ile AKP’yi bir panik sardı ki, sormayın gitsin. Çünkü boykot siyasal iktidara seçmenin gücünü hatırlattı. Halk bir de bu yolla “İtaat etmiyoruz!” dedi. Şahsım devletine razı değiliz, O’nun istediği gibi konuşmak, yaşamak zorunda değiliz dedi. Yani AKP’nin en çok korktuğu oldu.

Peki sonra ne oldu? Bittabî İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı boykot çağrılarına ilişkin soruşturma başlattı. Kabul edelim, İstanbul CBS Ekim ayından beri ışık hızıyla kapışan hızda hazırlıyor her bir soruşturma evrakını. Ve ertesi güne onlarca gözaltı haberi ile başladık. Anayasaya aykırılığı sosyal medyada anayasa maddesini paylaşarak hatırlatanları sabahın köründe evlerinden aldılar. Büyük gözaltı devam ediyor.

Boykot ya da boykot çağrısı yapmak suç değil. Sırf boykot çağrısı yaptı diye insanları göz altına almanın ise hukukla ilgisi yok. Bu sebeple, ne Anayasamızda ne Ceza Yasa’sında hangi maddelerin ihlal edildiğini yazacağım.  Hacet yok. Konu keyfiliğin zulüm seviyesine ulaşması, bunu da hepimiz biliyoruz. 2 Nisan ertesi “ E n’oldu ki, boykot hiç bir işe yaramadı. ” cümleleri kurulmaya başlandı. Acımadı ki, acımadı ki diyen çocuklar gibi… Komik.

Kurduğunuz harami saltanatının sonu yakındır diyenler, talimatla yargıyı siyasi operasyon aracı haline getirenlerce ya tutuklandı ya da adli kontrolle özgürlükleri kısıtlandı.  Ancak siyasal iktidar, istibdat rejimine karşı dalga dalga yayılan tepkiyi halkı cezaevlerine kapatarak ortadan kaldıramayacağını biliyor. Halk da, tam demokrasi ya da tam otokrasiden başka üçüncü bir seçenek olmadığını…

İÇERİYE NOTLAR

Bu günlerde cezaevlerinde tutsak olan yoldaşlarımızın sayısını bilemez olduk. Onları birkaç saat de olsa görebilmek için cezaevlerine daha sık yolumuz düşüyor. Arkadaşımız Ayşe Panuş da tutsak edilenlerden. Sosyalist Feminist Kolektif’ te ( SFK) yolumuz kesişti Ayşe ile. Kızımın öğretmeni olsun istemiştim, olmadı ancak eğitimci kimliği ile de SFK’de hepimize destek oldu. Eğitim – Sen, PSAKD Antalya Şube üyesi, donanımlı bir feminist ve aydın bir öğretmen olan Ayşe, ÇEDES projesi kapsamında okullara imam ve din görevlileri atamasına karşı verdiği mücadele ile de hafızalarımızda. Geçtiğimiz Şubat ayında ise Ayşe Panuş uydurma gerekçelerle hukuka aykırı bir şekilde tutuklandı.

23 Mart’ta tutuklanan İBB Genel Sekreter Yardımcısı, sanat ve mimarlık tarihçisi Mahir Polat İstanbul’u güzelleştiren bir bürokrat. Daha ötesi, her çalışması ile hüsn-ü perişan edilmiş İstanbul’a şefkat gösteren, bizleri mutlu eden Mahir o. Sağlığına dair sıkıntılar hepimizi endişelendiriyor. Geçen hafta tansiyonu beş saat boyunca 24’un altına düşmemiş. Dört anjiyo, altı stent, tıkalı damar öyküsü olan, kalp krizi ve beyin kanaması geçirme riski yüksek birinin cezaevinde tutsak edilmesinin amacı ne? O’na bir şey olmasın, derhal tahliye edilsin diye her gün sosyal medyada yazar haldeyiz. Tutulduğu cezaevine en yakın hastane 1,5 saat uzaklıkta, hastaneye kelepçeli ve kapalı kasa araç içinde götürülüyor. Vicdan ara ki bulasın. Montaigne, “insan olmayı bilmek” ten söz ederken, vicdanı temiz bir hayat sürmüş olmayı kast eder. Mahir Polat’ın vakit kaybetmeden serbest bırakılması gerekmektedir.

Sevgili okurlar, tutsak olan yoldaşlarımıza kart veya mektup aracılığıyla iyi dileklerimizi iletmemiz onlara güç verecektir. Bu zulüm geçici, esas olan umudumuzu ve dayanışmamızı korumamız.

-Ayşe Panuş

Bakırköy Kadın Kapalı Cezaevi

C 11 Koğuş

Bakırköy / İstanbul

-Mahir Polat

Marmara Kapalı Ceza İnfaz Kurumu

Silivri 9 No’lu Cezaevi

C Blok 53 Koğuş

Silivri / İstanbul


https://www.birgun.net

Av. Selin Nakıpoğlu | Tüm Yazıları
Hits: 1519