Sosyal-demokrasilerimizin ve onların parçası “sol”un acelesinin olmadığı anlaşılıyor. Olağan kongreler yapılacak, yani biraz zaman kazanılacak…
Tırnak içine alıyorum sol’u, çünkü memleketin çifte sosyal-demokrasisine angaje solcularının, bu angajmanla solculuklarını bir arada yürütmelerinin hem ilkeler, hem tarih, hem de güncellik açısından hayli sorunlu olduğu artık bizim tezimiz olmanın ötesine geçmiş ve Kasım 2015 gerçekliği haline gelmiş bulunuyor.
Sosyal-demokrasi 1914’te savaşa destek vererek, 1919’da Alman devrimini boğarak, sonraları Soğuk Savaş anti-komünizmine yazılarak ilke ve tarih açısından safını belli etmiş bir gelenekti. Türkiye güncelliğindeyse, karşımızda bir de AKP angajmanı var.
Perinçek’e laf çakmak kolay ve bir o kadar da manasız. Hep diğer sol kesimlerce dışlanan bu geleneğin nasıl bir kredisi varmış ki, solculuktan “defalarca” kopabiliyor! Evet, son isim değiştirmenin AKP’ye bitişmek için yapıldığı anlaşıldı. İyi de, Erdoğan’ın başkanlığını tartışmaya, lafı dolandırmayalım, kabule yelken açan HDP ne olacak?
“Seni başkan yaptırmayacağız” sloganının başkanlık dışındaki seçeneklere kapıyı açmak anlamına geldiğini söyledik diye duymadığımız hakaret kalmamıştı. Seçimden sonra, “başkanlık tartışması açılacağa benziyor” türünden alıştırmaların o sloganın yutulmasına çıktığını yazınca ne yalancılığımız kaldı ne tahrifatçılığımız. Kürt siyasetinde Erdoğan karşıtlığı sadece HDP’ye eklemlenmiş solcuların özelliği olduğu ve onlar da eleştirileri baskılamaya uğraştıkları için olsa gerek, kartlar çarçabuk açıldı. Kürt hareketi daha yeni hükümet kurulmadan, ülke gündemi şekillenmeden, akan kan bile yavaşlamadan uzlaşmaya hazır olduğunu ilan etti. Bir balkon konuşması yetiyormuş meğer.
Angajmanlı sol bu uzlaşmanın da parçası olacak mı? Bu sorunun üstünü örtmeye yarayan bir tartışma açılmış durumda. Şimdi sol yorumcular çıkmışlar, Kürt siyasetinde hangi unsurun geri çekilip hangisinin temsiliyet üstlenmesinin yerinde, objektif, doğru vs olduğunu ele alıyorlar. Aynı şeyleri AKP’liler de dile getirdiğine göre, sol yorumcuların, fiyaskoyu örtmeye çalışan AKP’ciler olduğunu söylemek durumundayız. Yine küfür yiyeceğiz tabii…
AKP dinciliğine itirazı olmayan CHP ne olacak peki?
CHP’de “laikliği savunamaz olduk” diye sızlanan genel başkan adayının birkaç yıl önce 10 Kasım’da Atatürk için camide dualar okuttuğunu hatırlıyor musunuz? Savunamaz tabii…
İyi de CHP’ci sol ne yapacak? Belli ki isteyen laiklikten, isteyen özgürlükçülükten tatma fırsatı bulacak kongrede. Lakin soru değişmeyecek, çünkü hem laikliğe hem özgürlüklere yelken açan muhalifler, hem de ikisinin birden üstüne oturan merkez, hep birlikte tezkereye evet diyecek, inşallah maşallah diye siyaset yapacak, emek sorunlarını “asgari ücrete kaynak buldum” saçmalığından ibaret sayacak. Peki CHP’ye angaje sol ne yapacak?
Solculuk bir ayar meselesi midir? Ondan şu kadar, berikinden bu kadar… Kıvamı tutmadı mı; biraz köylüden bahsedelim, PKK’ye terörist diyelim; fazla kaçtı, demokrasi ekleyelim, Kürtlere selam çakalım. Amerika mı dediniz? O iş netameli biraz; ama neden olmasın, Atatürk’ten alıntı buluruz! Nasılsa onun zamanında ABD falan mevzu değildi…
Duble veya tek tek, sosyal-demokrasi için solculuk bir ayar meselesidir. İngiltere’de Thatcher’ın manevi oğlu konumuna kayarak keskin bir tercih yapan Blair’le olmazdı bu iş. Ayar gerekiyordu. Hollande’ın partisi yetmedi, kazandığı seçimde kutlamalarda kızıl bayrak dalgalandırdı Fransa’nın sosyal-demokrasiye angaje solu da, durumu biraz kurtardı…
Sosyal-demokrasi biraz ondan biraz bundan’dır. Peki sosyal-demokrasiye angaje bizim sol ne yapacaktır?
O cephede sürpriz olmayacak. “Ben bir ayar konusuyum” diyenlere bağımlı hale gelen “marksistlere” ayarları rasyonalize etmek, süslemek, içine derin analizler ve “ustalardan alıntılar” eklemek düşer. Bu çabalar boşa düşmekten kurtarmaz ama!
Çifte sosyal-demokrasi 1 Kasım’ın altından çıkmayı bir biçimde becerir.
Ya onlara tutunan sol? Yazık onlara…
Bir kez daha, yani yeni bir konjonktürün başında, baştan söyleyelim: Ne yapsanız beğenmeyeceğiz!
Süslerinizin bazıları estetik, derin analizlerinizin kimileri doğru olmadığı için değil. Konumuz ayar olmadığı için!
Bizim ölçütümüz, yani solculuğun konusu sınıftır. Sömürü düzenini ve sömürüyle bire bir bağlantılı gericilik türlerini aklamaya karşı kırmızı çizgilerimiz var bizim. Çünkü bizim sınıfımız farklı.
Bilinen solculuk türlerinin boşa düştüğü bir döneme girdik. Her zaman doğru, her zaman gerçek olan bir şeyin şimdi tam zamanıdır: Türkiye’nin, işçi sınıfı siyaseti anlamında bir sola duyduğu açlığı gidermenin tam zamanıdır.
* Normalde Pazartesi günü yayınlanan köşe yazımı, Hollanda Komünist Partisi ile Komünist Parti ve Yunanistan Komünist Partisi Hollanda örgütlerinin Ekim Devriminin yıldönümünde düzenledikleri ortak etkinliğe katılmak üzere Amsterdam’a gittiğim için yetiştiremedim. Bir gün gecikmeyle ve özürlerimle…