Siyaset otomobilini dördüncü vitesle kaldırmaya kalkmayalım

~ 15.06.2015, Bülent SOYLAN ~

Dilimize Arapçadan geçmiş “siyaset” .
Osmanlı’da bu kelime “kelle alma” anlamına da geliyormuş.
Birisi için padişah “Hakkında siyaset oluna!” dedi mi gitti kelle…
İster kardeş ol, isterse vezir-ül azam, durum farketmez. 
Ona “sözde” dur diyebilecek “Şeyhülislam” zaten atanmış bir “emir kulu”
Padişah bir kere gözden çıkarmışsa işin bitiktir sultanın “düzeni”nde.
*
O tarafı eskilerde kalmış tabii. 
Biz dönelim şimdi günümüzün siyaset dünyasına.
“Batılı” anlamını esas alarak bakarsak, “siyaset” denen şeyin “toplumu asla asıp kesmeden yönetme” sanatı olduğunu görüyor olmamız gerekir.
Tabii “iyi siyaset” de bir “toplumu iyi yöneten siyaset “ olarak anlaşılmalıdır.
*
Bu günün Türkiye’sinde “ iyi siyaset” nedir?
Şimdiki siyasi tabloya göre, dünya görüşleri başka başka da olsa, bu ülkenin bütün insanlarını daha mutlu hale getirmek, toplumu daha iyi bir geleceğe yönlendirmek değil mi?
“Bırak böyle gitsin, sen çeşme akarken küpünü doldurmaya bak” diyenleri bir kenara bırakalım tamam ama; ya bu toplum, her biri farklı çizgisi olan üç beş ayrı siyasete yazılmışsa, bunların her biri “bizim dediğimiz doğru” diyorsa nasıl yürütülecek bu “iyi siyaset”?
O konuda dilimiz döndüğü kadar biz de fikrimizi söyleyelim:

1.”İyi siyaset”in, o “kelle alma” ve “Çeşme akarken sen de küpünü doldurmaya bak” diyenlerle ortak yanlar bulunmaya çalışılması, aslında bir ölçüde bu görüştekilerin değirmenine su taşımaktır. 
Yaşadığımız seçimin kampanyaları hep bu anlayıştakilere tepki üzerinden yürütülmüşse, yurttaşın büyük çoğunluğu buna “dur” demek için oy kullanmışsa, kabul etmek gerekir ki o tepkinin yarattığı “şimdiki tabloyu yumuşatıcı” her türlü eylem ve söylem yurttaşın genel iradesine ters düşmek olur, düşeni de yıpratır.

2.Batılı anlamıyla siyasetin belirli bir çerçevede, “hukukuna göre” yapılması esastır.
Bu siyaseti o çerçevenin yani “sistem”in dışına taşımaktan ciddi ciddi sabıkalı olanların “rıza”larıyla ortaklıklar kurmaya, koalisyonlar oluşturmaya çalışmak; her şeyden önce bu olayı yine de sistemin çerçevesi dışında sürdürülmesine razı olmak, dolayısıyla sonuçlarına da boyun eğmek sonucunu doğurur.

Siz ülkenin kanunlarını bırakın bir tarafa, Anayasasını bile ciddiye almayan, demokrasisini oyuncak gören, ben ne istersem o olur diyen bir geleneğin temsilci ve destekçileri ile “Şimdi demokratik sistem içinde neler yapmalı da bu işi rayına oturtmalı” diye tartışıp sağlıklı bir sonuç alabilir misiniz?
Çok büyük safdillik olur şüphesiz.

3.Tekrar siyasetin minderine dönersek; tabii ki her siyasi partinin kendine has görüşleri vardır. 
Demokratik sistem içinde her parti toplumun mutluluğunu, ilerlemesini diğerinden farklı bir yöntemde arayabilir. 
Birden fazla parti, her zaman için birden fazla görüş demekse ve yapılan seçimde “sistem” hiçbir partiye tek başına iktidar olma şansını vermemişse; o zaman belli ki; başarılı bir siyaset, bu değişik siyasetleri mümkün olabildiğince bir araya getirebilmektir.

4.Siyaset boşluk kaldırmaz denir. 
“Memleketi hükümetsiz bırakmayız” sözü de bu anlama çekilebilir.
Dolayısıyla, siz eğer şimdi bir iktidarı “alaşağı” eden seçmen tercihi ile karşı karşıya iseniz, öyle ya da böyle; bu tercihi karşılamak zorundasınız demektir. 
Dolduramazsanız, o boşluk yine eski düzence ya da benzerlerince doldurulacak demektir. 
Zaten karşı çıktığınız ama yerine yenisini koyamadığınız zaman “fiilen yürüyen siyaset” eskisinin sürmekte olması, halka rağmen “devri sabık”a ses çıkarmamak değil midir?

5.Bizde “göç yolda düzülür “denir ya… 
Mutlaka bir şeyler yapılması gereken dönemler için çok doğru bir tesbit.
Eğer siyasi tablo sizi bir şeyleri “değiştirmek” üzere mindere çıkarmışsa; yapılacak şey, ne olursa olsun çok fazla detaya girmeden yola çıkmak, öyle ya da böyle bir an önce “değişimi başlatmak”tır. 
“Değiştirelim ama yerine neyi koyalım” deniyorsa yapılacak iş, önce “öncelikleri” gündeme almak ve “adım adım” ilerlemektir.

6.Değişimde hemen herkesin üzerinde mutabık olduğu, kimsenin itiraz edemeyeceği noktalar belki sayıca azdır ama neler olduğu bellidir:
Kabaca sayalım mı?

-Sistemin temeline yani Anayasaya saygısız, antidemokratik tavırlı siyasetçilerin ve yönetim ortaklarının “bir an önce” “iş başından” uzaklaştırılmaları lazımdır. Burada gösterilecek tereddüt, arada geçen sürenin onlara yaramasından farklı bir sonuç doğurmaz.

-Demokratik ve çağdaş sistemi bozmuş, aslında diktatoryal ama “görünüşte yasal” her türlü düzenleme derhal iptal edilmelidir. O yasaların sadece “iptali” bile çoğu zaman bir yenisi üzerinde mutabakat aramaktan daha pratik bir yöntemdir.

-Anayasal düzeni bozmaktan başlayıp işi kendi keyfine ve çıkarına göre yöneterek rant sağlayan, suç işleyen kim varsa kesinlikle yargının karşısına çıkarılmalıdır.

-Ülke ekonomisinin acil gerekleri üzerine her türlü siyasetten uzak, mümkün olduğu kadar “teknik” bir değerlendirme yapılmalı, sürmekte olan tahribata dur denmelidir.

7.”Bir ülkenin yönetimi nasıl olmalı” dendiğinde, özünde çıkar grubu değil de “parti” olan her parti mutlaka başka başka görüşlere sahip olabiliyorsa ve bu detaylar her partide ucu açık biçimde gelişebiliyorsa, “hemen yola düzülmesi gereken bir koalisyon”un hiçbir zaman çok fazla detaya girme hakkı ya da lüksü yoktur.
Çünkü ne kadar detaya inerseniz o kadar anlaşamayabilirsiniz.

Bunu bir yerde kesmek için oturur, birinci ya da ikinci yılda değil, öncelikle “ilk altı ayda” yapılacaklar üzerinde mutabık kalır ve başlarsınız.
O ilk altı ay, en azından seçmenin temel beklentilerinin en keskin bölümünü karşılamaya, artık sürdürülmemesi gereken şeyleri kararlı bir biçimde “kesmeye” yeter.

Bu altı aylık dönem yürürken ikinci altı aylık dönemin gündeminde anlaşmaya çalışırsınız. 
Anlaştınız anlaştınız…
Anlaşamadınızsa; en azından aldığınız emaneti altı aylığına da olsa seçmenin reddettiği ekibin elinden “kurtarır”, az da olsa mutlaka yapılması gerekenleri, “en temel müşterekleri” yerine getirmiş olursunuz.

8. Haydi daha açık söyleyelim:
Siyasetin otomobilini dördüncü vitesle kaldırmaya kalkmayın.
“Biz aslında çok iyi şeyler istedik ama kaldıramadık, olmadı” derseniz millet haklı olarak sizin ehliyetinizden şüpheye düşer, başka arayışlara girer. 
Otomobiller hep birinci vitesle kalkar, hız aldıkça vites büyütülür.

 

Bülent SOYLAN | Tüm Yazıları
Hits: 1544